[go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu
DOSYA: EMEK TARİHİ istanbul gurbetinde çalışmak ve yaşamak can nacar 19. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyıl başında İstanbul’a gelmiş göçmen işçiler, seyyar satıcılar ve zanaatkârlar kente nasıl uyum sağlıyorlardı? Nasıl iş buluyorlardı? Nerelerde kalıyorlardı? Kentteki diğer toplumsal aktörler ve siyasi örgütlerle ilişkileri nasıldı? Bu yazı söz konusu sorulara cevap aramakta ve göçmenlerin hem iş hem de barınacak yer bulmalarında hemşerilik ilişkilerinin önemli bir rol oynadığını vurgulamaktadır. Ayrıca bazı göçmen işçi gruplarının yeniçeriler gibi önemli toplumsal ve siyasi aktörlerle sıkı ilişkiler kurduklarını göstermektedir. Ermeni taşra edebiyat geleneğinin önde gelen isimlerinden Hagop Mıntzuri 19. yüzyılın son yıllarında bir öğrenci ve fırıncı çırağı olarak yaşadığı İstanbul’u anlatırken Beşiktaş Rüştiyesi’nde hademe olarak çalışan Emin Ağa’dan bahseder. Mıntzuri’nin ifadesiyle “uslu, saf 1826’dan önce İstanbul’da Tophane Çeşmesi. Antoine-Ignace Melling - Voyage Pittoresque De Constantinople Et Des Rives Du Bosphore, Paris: P. Didot L’ainé. 1819. 30 biri” olan ve herkesle selam durarak konuşan Emin Ağa akşam okul boşaldığında sınıfları süpürür, memleketi Eğin’in gurbet türkülerinden birini söylermiş: “Kozana söyleyin bu yıl akmasın, Akıp akıp yüreğimi yakmasın, Benden selam edin nazlı beldeye, Bu yıl da gelemem yola bakmasın.”1 Emin Ağa, 19. yüzyıl boyunca Anadolu ve Rumeli’deki nazlı beldelerini bırakıp imparatorluk başkentine gelmiş binlerce gurbetçiden sadece biridir. Kimi kendine ait bir işyeri açan kimi 19. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyıl başında İstanbul’a gelmiş göçmen işçiler, seyyar satıcılar ve zanaatkârlar kente nasıl uyum sağlıyorlardı? Nasıl iş buluyorlardı? Nerelerde kalıyorlardı? Kentteki diğer toplumsal aktörler ve siyasi örgütlerle ilişkileri nasıldı? Bu yazı söz konusu sorulara cevap aramakta ve göçmenlerin hem iş hem de barınacak yer bulmalarında hemşerilik ilişkilerinin önemli bir rol oynadığını vurgulamaktadır. Ayrıca bazı göçmen işçi gruplarının yeniçeriler gibi önemli toplumsal ve siyasi aktörlerle sıkı ilişkiler kurduklarını göstermektedir. Ancak yukarıdaki soruları tartışmaya geçmeden önce iki noktanın altını çizmek gereklidir. Birincisi, İstanbul’daki göçmen emekçilerin büyük çoğunluğu erkektir. Bununla beraber hem Osmanlı arşiv belgelerinde hem de bazı edebi eserlerde kente çalışmaya, özellikle de zengin evlerinde hizmetçilik yapmaya gelen kadınlardan bahsedilir. Örneğin, eserlerinde Ermeni toplumsal hayatını güçlü bir şekilde tasvir eden Krikor Zohrab Postal adlı hikâyesinde İzmit’ten Kadıköy’deki bir Ermeni evine hizmetçilik yapmaya gelen güzel Dikranuhi’nin yaşamını anlatır.4 İkincisi, göçmen emekçiler arasında İstanbul’da kaldıkları süre bakımından önemli farklılıklar vardır. İstanbul’a kimileri sadece birkaç aylık işler için gelirken kimileri de iki-üç yıl kalıp evlenmelerine ve bir parça toprak almalarına yetecek kadar parayla dönerlerdi. Bazıları ise başkentte on yıllar geçirmekte, memleketlerinde bıraktıkları ailelerini arada bir ziyaret etmekteydi.5 Örneğin, Hagop Mıntzuri’nin babası ve diğer aile büyükleri Erzincan’ın Küçük Armudan köyünden İstanbul’a fırıncılık yapmaya gelmiş ve yıllarca kalmıştı: “Yirmiden altmışa, kırk yıl boyunca babalarımız beş yılda bir memlekete gelirlerdi. Topu topu on yıl kocalarıyla beraber olan analarımızın otuz yılı dullukla geçerdi. Neden? İstanbul’dan memlekete para yollayabilmek için.”6 TOPLUMSAL TAR‹H 245 MAYIS 2014 de işçilik veya seyyar satıcılık yapan bu insanlar İstanbul’un ekonomik hayatında çok önemli bir rol oynamıştır. Nüfusu yüzyılın başında yaklaşık 300.000 iken 1885 yılında 875.000’e ulaşmış olan bu devasa kentte iş gücünün önemli bir bölümünü onlar oluşturmaktadır.2 Osmanlı Devleti tarafından muhtemelen 19. yüzyılın başında Haliç ve Boğaz’ın Avrupa yakasında gerçekleştirilen detaylı bir sayıma göre bu iki bölgedeki toplam 3.970 işçi ve seyyar satıcının yüzde elli altısı göçmendir. Bu sayıma göre bazı meslekler göçmen işçiler tarafından neredeyse tekel altına alınmıştır. Örneğin, ekmek fırınları ile hamamlarda çalışan Hıristiyan ve Müslüman işçilerin büyük çoğunluğu Anadolu’dan gelmiş göçmenlerdir. Yüzyılın ortasına gelindiğinde İstanbul 90.000 göçmen emekçiye ev sahipliği yapmakta ve bu insanlar kentteki erkek nüfusunun yüzde otuz dokuzunu oluşturmaktadır. 1880’lerin başında ise kentin sadece işyerleri ve hanlarında 61.000 göçmen yaşamaktadır.3 hemşerilik ilişkileri ve kentte iş tutma İstanbul’da geçim mücadelesi veren binlerce göçmen, çalışacak iş ve başlarını sokacak bir yer ararken genellikle tek başlarına hareket etmemişlerdir. Kendilerinden önce gurbete çıkmış akrabaları ve hemşerilerinden İstanbul hakkında bilgiler almış, kente vardıklarında ise onlar tarafından iş ve barınak bulma konusunda desteklenmişlerdir. Bunun sonucu olarak, aynı vilayetlerden gelen göçmenler belirli semtlerde ve iş kollarında yoğunlaşmışlardır. Örneğin, 1885 nüfus sayımına göre Davud Paşa semtindeki Kasap İlyas Mahallesi’nde elli bir tane manav küfecisi vardır ve bu küfecilerin kırk beş tanesi Arapkir doğumludur.7 Haliç’in kuzeyindeki Galata ve Kasımpaşa’da ise 20. yüzyılın hemen başında Manastırlı ve Resneli yüzlerce Bulgar küfeci çalışmaktadır. Hükümet yetkilileri tarafından küfeci olarak kayErmeni hamal. DE AMICIS, Edmondo. Constantinople ouvrage traduit de l’Italien avec l’autorisation de l’Auteur par Mme J. Colomb et illustré de 183 dessins pris sur nature par C. Biseo, Paris, Hachette, 1883. 31 DOSYA: EMEK TARİHİ dedilmiş bu Bulgar göçmenlerin de manav küfecisi olması muhtemeldir. Zira büyük bir çoğunluğu yakın çevredeki bahçe ve bostanlarda yatıp kalkmaktadır.8 Cem Behar’ın ifade ettiği gibi İstanbul’a gelip manav küfecisi olmak ilk bakışta çok kolay görülebilir. Sırta bir küfe alıp kentin sokaklarını gezerek mevsimine göre çeşitli meyve ve sebzeler satmak ne büyük bir parasal sermaye ne resmi bir kurumdan izin ne de diploma gerektirmektedir. Ancak bu tür engellerin yokluğu her isteyenin manav küfecisi olabileceği anlamına gelmez. Bahçe-bostan sahiplerinden kredi ile alışveriş yapabilmek ve küfeci grupları arasında paylaşılmış mahalle ve sokaklarda rahatlıkla dolaşabilmek bir şekilde örgütlenmiş ve başka hamalların gümrükte işe girmesini uzun bir süre önleyebilmişlerdir.10 Hemşerilik ilişki ağlarının önemli olduğu bir diğer meslek tütüncülüktür. İstanbul’da tütün alım ve satımı devlete ait bir işletme olan İnhisar-ı Duhan İdaresi tarafından 1872-1877 arası dönemde tekel altına alınmıştır. 1874 yılında İnhisar-ı Duhan İdaresi’ne ait bir fabrikada gerçekleştirilen detaylı bir soruşturma, idarece istihdam edilen tütün kıyıcılarının arasında pek çok Kemahlı olduğunu göstermektedir. Fabrikadaki bazı ustaların rüşvet aldıkları ve tütün çaldıkları iddiaları üzerine başlatılan soruşturmada toplam otuz sekiz tütün kıyıcısı sorgulanmıştır. Bunlardan on beş tanesi nereli oldukları sorusuna Kemah cevabını İstanbul’da katliamlar: Bir Ermeni evine saldırı. Review of Reviews, Ekim 1896,s. 290. Bibliothèque nationale de France, Paris. 32 için çok önemli bir sermaye öğesi gereklidir. O sermaye öğesi de akrabalık ve hemşerilik ilişkileridir. Bu ilişki ağlarına dahil olmak seyyar manavlık yapabilmek için adeta bir önkoşuldur.9 Benzer durum diğer birçok meslek için de geçerlidir. Örneğin, 19. yüzyılın son yıllarına kadar İstanbul Gümrüğü’ndeki mal taşıma işleri neredeyse tamamen Ermenilerin elindedir. Çoğu Doğu Anadolu vilayetlerinden gelmiş olan bu Ermeni hamallar (kentin diğer bölgelerindeki meslektaşları gibi) loncalarda güçlü vermiştir. Suçlanan ustalardan biri olan Yanko’nun soruşturma sırasında verdiği ifade, Kemahlı işçiler arasındaki dayanışmaya dair önemli ipuçları sunmaktadır. Bu ifadeye göre Kemahlı tütün kıyıcılarından Ali bir süre önce hastalanmıştır. Ali’nin yerine bir hemşerisi çalışmaya başlamış ancak durumdan ne Yanko’yu ne de ustabaşını haberdar etmiştir. Yanko durumu öğrenip yeni işçi ile konuşmaya kalkıştığında ise araya Kemahlı diğer işçiler girmiştir: “Hemşerileri dediler ki burada çalışıyor ilişme.”11 kentte yatacak bir yer bulma İstanbul’un dükkânları, atölyeleri, mağazaları, bostanları ve bahçeleri gurbetçiler için sadece çalışıp geçimlerini sağladıkları işyerleri değildi. Birçoğu bu mekânlarda yaşamaktaydı. Örneğin, 19. yüzyılın başında Haliç ve Boğaz’ın Avrupa yakasındaki dükkân ve bahçelerde yaklaşık 3.000 kişi çalışmaktaydı ve bu işçilerin yüzde yetmiş üçü işyerlerinde yatıp kalkıyordu.12 İşyerleri ilerleyen yıllarda da göçmenlere barınak olmaya devam etmiştir. Mesela, 1890’lı yıllarda Beşiktaş çarşısındaki ekmek fırını hepsi Doğu Anadolu’dan gelmiş on sekiz göçmen için hem işyeri hem de ev olmuştur. İşçilerin çoğu tavan arasında fırının yakacak odunlarından yapılmış karyolalarda yatıp kalkmaktadır.13 1905 yılında Kasımpaşa’da faaliyet gösteren iki ekmek fırınında ise hepsi Kalkandelenli olan yirmi Bulgar işçi çalışmaktadır ve bunlardan on dokuzu çalıştığı fırında ikamet etmektedir.14 Fırınlar ve kentteki diğer işyerleri, seyyar olarak çalışan veya boşta kalmış göçmenler için de barınak olmuştur. Bazı seyyar satıcılar gece konaklama karşılığında, kaldıkları işyerlerinin ürünlerini satmaktadır. Bu kişilerden biri 19. yüzyılın sonunda Beşiktaş’ta seyyar ciğercilik yapmakta olan Kosovalı Arnavut Rado’dur. Kızarmış ciğerin yanında çarşıdaki fırının ekmeklerini satmakta, buna karşılık fırında yatmaktadır.15 Kasımpaşa’daki bahçe ve bostanlarda ise Manastır ve Resneli yüzlerce Bulgar küfeci kalmaktadır. Örneğin, semtteki Debbağhane Meydanı’nda bulunan Faik Efendi’nin bostanı 1905 yılı yaz aylarında otuz bir Bulgar küfeciye ev sahipliği yapmaktadır. Bu küfecilerden altısı Manastırlı, yirmi beşi Resnelidir. Semtin Hacı Ahmed Mahallesi’nde Karamanlı Niko’nun sahip olduğu bostanda ise on altısı Manastırlı, biri Resneli olmak üzere toplam on yedi küfeci yatmaktadır.16 Bu küfeciler gündüz saatlerinde muhtemelen Kasımpaşa ve civar semtlerin sokaklarında dolaşmakta ve kaldıkları bahçelerin-bostanların ürünlerini satmaya çalışmaktadırlar.17 Göçmenlerin işyerleri dışında kalabilecekleri diğer mekânlar hanlar, bekâr odaları, hamamlar ve kahvehanelerdi. Bu mekânlar arasından yatıp kalkacakları yerleri belirlerken çoğunlukla hemşerileriyle birlikte hareket etmişlerdir. Örneğin, Kasımpaşa’da Yüzbaşı Emin Efendi’ye ait (Taş Han namıyla anılan) bekâr odalarında 1905 yılı yazında onüç Resneli Bulgar küfeci yaşamaktaydı.19 Sivaslı göçmenlerin 19. yüzyılın sonlarında kaldıkları mekânlardan biri Sultanahmet’teki Haseki Hamamı’nın külhanıydı. Bazı göçmenler ise hemşerileri tarafından işletilen kahvehanelerde geceliyordu. Mesela Galata’daki Muşlu Sarkis’in kahvehanesinde 1882 yılında en az dört Muşlu göçmen kalmıştı.20 İstanbul’a gelip iş ve barınacak yer arayan birçok göçmenin asıl derdi kazançlarını biriktirip memlekete para yollayabilmek veya parayla dönebilmekti. İşyerlerinde, bekâr odalarında, hamamlarda ve kahvehanelerde yatıp kalkmaları bu yüzdendi. İş bulamadıklarında ya da karşılarına daha fazla para kazanma fırsatı çıktığında ise içlerinden bazıları yeni göç planları yapıyordu.19. yüzyılın son çeyreğinde İstanbul’un farklı semtlerinde Mısır ve Balkanlar’daki büyük altyapı projelerinde çalışmak üzere işçi yazılmaktaydı. Yüksek ücret vaat edilerek toplanan bu işçiler arasında hatırı sayılır sayıda göçmen vardır.21 Örneğin, 1880’li yılların hemen başında İngiliz hükümeti memurları tarafından toplanıp Mısır’a çalışmaya yollanan 102 işçinin seksen dördü taşra vilayetlerinden farklı zamanlarda İstanbul’a gelmiş (yarısı bir iş sahibi yarısı işsiz gezen) Ermenilerdir.221887 yılı yazında ise bir İtalyan ve iki Osmanlı vatandaşı tarafından Süveyş Kanalı’nda çalışmak üzere 400 işçi yazılmıştır. Bu iki Osmanlı vatandaşından biri yukarıda bahsi geçen Taş Han’da mukimdir ve topladığı işçiler arasında muhteme- TOPLUMSAL TAR‹H 245 MAYIS 2014 İstanbul’da henüz iş bulamamış ya da işinden ayrılmış bazı göçmenler ise mağaza ve dükkânlarda hemşeri ilişkileri sayesinde kalabilmekteydiler. Kentin bu işsiz göçmenlerinden biri Sivas vilayetine bağlı Karahisar-ı Şarki’den 1879 yılında gelmiş olan Varak’tır. İstanbul’a altmış beş yaşında gelen bu Ermeni ihtiyar iki seneden fazla ekmekçi olarak çalışmış ancak daha sonra işsiz kalmıştır. İşsiz kaldığı dönemde Üsküdar’da bir ekmek fırınındaki hemşerilerinin yanında yatıp kalkmıştır.18 çoğu Türk ve Kürt hamal ocağa kaydolmuştu.25 Başkentteki en önemli silahlı güç ile yakın ilişkilerde bulunmak hamallara hem Osmanlı devleti hem de İstanbul ahalisi ile olan ilişkilerinde koruma sağlıyordu. Ancak 1826 yılı Haziranı’nda Yeniçeri Ocağı’nın kanlı bir şekilde ortadan kaldırılmasıyla Türk ve Kürt hamal- Baskın haberinin duyulmasıyla birlikte, başını alt sınıflardan Müslüman ahalinin çektiği çeteler Ermenilere saldırmaya başlamıştır. Olaylar durulduğunda binlerce Ermeni hayatını kaybetmiştir. Ölenler arasında çok sayıda hamal da vardır. Hayatta kalan Ermeni hamallar memleketlerine geri gönderilmiştir. Onların yerini Türkler ve yine Doğu Anadolu vilayetlerinden gelmiş Kürt göçmenler almıştır. len aynı handa geceleyen göçmenler de vardır.23 hamallar, yeniçeriler ve siyasi partiler İstanbul’da geçim mücadelesi veren bazı göçmen işçi, seyyar satıcı ve zanaatkârlar kentin önemli toplumsal ve siyasi aktörleriyle yakın ilişkiler kurmuşlardır. Bu ilişkileri kullanarak zaman zaman ekonomik çıkarlarını korumaya çalışmış zaman zaman da politik taleplerini ifade etmişlerdir. Kentteki toplumsal ve siyasi aktörlerle en yoğun ilişki halinde olan gruplardan biri hamallardır. Yazının bu son bölümünde onların 19. yüzyıl İstanbul’undaki hikâyesi anlatılacaktır. 19. yüzyılın başında İstanbul’daki en önemli toplumsal ve siyasi aktörlerden biri Yeniçeri Ocağı’ydı.Yeniçeriler 17. yüzyıldan itibaren başta İstanbul olmak üzere Osmanlı kentlerindeki ekonomik yaşama tüccar, zanaatkâr ve işçi olarak aktif bir şekilde katılmaktaydılar. Bu durumun bir sonucu olarak ocak mensupları ile bazı işçi ve zanaatkâr grupları arasında oldukça güçlü ilişkiler kurulmuştu.24 Örneğin, İstanbul’daki ların hayatları radikal bir şekilde değişmiştir. Osmanlı devlet elitleri, Yeniçeri Ocağı’nın ortadan kaldırılmasına karşı güçlü bir muhalefeti engellemek için, özellikle İstanbul ve Edirne gibi belli başlı kentsel merkezlerde, baskıcı uygulamalara girişmişlerdir.26 İstanbul’daki Kürt ve Türk hamalların birçoğu bu durumdan nasiplerini almıştır. Bazıları Yeniçeri Ocağı’nın İstanbul’dan saka, kayıkçı ve hamal. 1873 Yılında Türkiye’de Halk Giysileri, Elbise-i Osmaniyye, Osman Hamdi Bey ve Marie de Launay. Sabancı Üniversitesi. 33 DOSYA: EMEK TARİHİ yerine kurulan yeni orduya katılmalarına rağmen öldürülmüş, bazıları da memleketlerine sürgün edilmiştir. Peki, öldürülen ve sürgün edilen hamalların yerini kimler almıştır? 1820’li yıllarda İstanbul’daki hamal nüfusunun önemli bir bölümünü Ermeniler oluşturmaktadır. Kürt ve Türk hamallardan boşalan pozisyonlara da,devlet elitlerinin isteğiyle, Doğu Anadolu’dan gelmiş Ermeni göçmenler yerleştirilmiştir. Sultan II. Mahmud ve üst düzey Osmanlı bürokratlarının İstanbul’da kendilerine en sadık gördükleri unsur muhtemelen Ermenilerdir.27 Ermeni göçmenler 19. yüzyılın son yıllarına kadar İstanbul’daki hamal nüfusunun çoğunluğunu teşkil etmiştir. 1895 ve 1896 yılları, bu kalabalık emekçi kitlesinin kentteki varlığı için bir dönüm noktası olmuştur. 1895 yılı Eylül ayında Hınçakyan Partisi, Anadolu’daki Ermeni nüfusu hedef Başkentte Eylül 1895’te gerçekleşen büyük gösteri ile artan gerilim, bir yıl sonra Taşnaksutyun Partisi militanlarının Galata’daki Osmanlı Bankası binasını basmasıyla zirveye ulaşmıştır.30 Baskın haberinin duyulmasıyla birlikte, başını alt sınıflardan dipnotlar 12 1 2 3 4 5 6 7 8 9 34 alan katliamları protesto etmek ve Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı vilayetlerde ekonomik ve idari reformlar talep etmek üzere bir gösteri düzenleyeceğini duyurmuştur.28 30 Eylül günü gerçekleşecek gösteri Kumkapı’daki Ermeni kilisesinden başlayacak ve Bab-ı Ali’de son bulacaktır. Gösteriye katılan kalabalık kitlenin çoğunluğunu taşralı yoksul Ermeni emekçiler, özellikle de hamallar oluşturmuştur. Bu insanlar Hınçakyan’ın gösteriye katılım çağrısına olumlu cevap vermişlerdir zira memlekette bıraktıkları aileleri için endişelenmekte ve reformların gerekliliğine inanmaktadırlar.29 10 11 Hagop Mıntzuri, İstanbul Anıları (1897-1940) (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2012), s. 72. Cengiz Kırlı, “A Profile of Labor Force in Early Nineteenth-Century Istanbul,” International Labor and Working-Class History, no. 60 (2001): 125-140, 125; Cem Behar, A Neighborhood in Ottoman Istanbul: Fruit Vendors and Civil Servants in the Kasap İlyas Mahalle (Albany: State University of New York Press, 2003), s.51. Kırlı, “A Profile of Labor Force in Early Nineteenth-Century Istanbul,” s.134 ve 137; Florian Riedler, “Armenian Labour Migration to Istanbul and the Migration Crisis of the 1890s,” The City in the Ottoman Empire: Migration and the Making of Urban Modernity içinde, der. Ulrike Freitag, MalterFuhrmann, Nora Lafive Florian Riedler (New York: Routledge, 2011), s.160-176, 163 ve 165. Krikor Zohrab, “Postal,” Ermeni Edebiyatı Numuneleri-1913 içinde, der. Sarkis Srents (İstanbul: Aras Yayınları, 2012), s. 68-103. İzmit’ten İstanbul’a hizmetçilik yapmaya gelen Ermeni kadınlar için ayrıca bkz. BOA, ZB. 429/129 (16 Ağustos 1323/ 29 Ağustos 1907). Donald Quataert, “The Port Worker Guilds and the Istanbul Quay Company,” Social Disintegration and Popular Resistance in the Ottoman Empire, 1881–1908: Reactions to European Economic Penetration içinde (New York: New York University Press, 1983), s. 95-120, 97. Mıntzuri, İstanbul Anıları, s. 109. Behar, A Neighborhood in Ottoman Istanbul, s.114. BOA, Y. PRK. ZB. 36/11, Lef:1 (28 Temmuz 1321-10 Ağustos 1905). Bu yazıda bahsi geçen Bulgar göçmenlerin tümü Osmanlı vatandaşıdır. Behar, A Neighborhood in Ottoman Istanbul, s.114-116. Quataert, “The Port Worker Guilds and the Istanbul Quay Company,” s. 98-100. BOA, ZB. 6/17, Lef:8 (20 Nisan 1291-8 Nisan 1874). 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 Kırlı, “A Profile of Labor Force in Early Nineteenth-Century Istanbul,” s.133. Mıntzuri, İstanbul Anıları, s. 101. BOA, Y. PRK. ZB. 36/11, Lef:1 (28 Temmuz 1321-10 Ağustos 1905). Mıntzuri, İstanbul Anıları, s. 15. BOA, Y. PRK. ZB. 36/11, Lef:1 (28 Temmuz 1321-10 Ağustos 1905). İstanbul’daki bazı hamallar ise mağaza ve dükkânlarda bekçi olarak yatıp kalkmaktadır. Bu hamallardan biri olan Mıgırdiç 1880 yılında Sivas’tan İstanbul’a gelmiş ve Galata’da hamal olarak çalışmaya başlamıştır. Geceleri ise Galata’daki bir manifatura tüccarının mağazasında bekçi olarak kalmaktadır. Bkz. BOA, Y. PRK. ZB. 2/22, Lef:1 (21 Eylül 1298-3 Ekim 1882). BOA, Y. PRK. ZB. 2/22, Lef:1 (21 Eylül 1298-3 Ekim 1882). BOA, Y. PRK. ZB. 36/11, Lef:1 (28 Temmuz 1321-10 Ağustos 1905). BOA, Y. PRK. ZB. 2/22, Lef:1 (21 Eylül 1298-3 Ekim 1882). Yeniköy’de meyve satıcılığı yapmakta olan Sarandi’nin 1888 yılında verdiği ifade işçilere önerilen yüksek ücretler hakkında ipuçları vermektedir. Bu ifadeye göre İspiro isimli biri Köstence’de gemilerden trenlere buğday yükleme işinde çalışacak kırk sekiz işçi toplamıştır. İspiro İstanbul’un Boğaz köylerinden topladığı bu işçilere vapura bindiklerinde iki lira vermeyi vaat etmiştir. Köstence’de ise beş frank gündelik ücret ödenecektir. BOA, Y. PRK. ZB. 4/19 (17 Temmuz 1304-29 Temmuz 1888). BOA, Y. PRK. ZB. 2/22, Lef:1 (21 Eylül 1298- 3 Ekim 1882). Mısır’a çalışmaya giden seksen dört Ermeni arasında İstanbul’da uzun yıllar geçirmiş olanlar da vardı, sadece birkaç ay önce gelmiş olanlar da. Örneğin, Muşlu Toros başkentte on beş yıl yaşamıştı, yine Muşlu olan İsan ise sadece iki ay önce gelmişti. BOA, DH. MKT. 1435/20 (20 Temmuz 1303- 1 Ağustos 1887). Yeniçerilerin toplumsal ve ekonomik yaşamdaki rolü için bkz. Mehmet Mert Sunar, “ ‘When Müslüman ahalinin çektiği çeteler Ermenilere saldırmaya başlamıştır. Olaylar durulduğunda binlerce Ermeni hayatını kaybetmiştir. Ölenler arasında çok sayıda hamal da vardır. Hayatta kalan Ermeni hamallar ise memleketlerine geri gönderilmiştir. Onların yerini Türkler ve yine Doğu Anadolu vilayetlerinden gelmiş Kürt göçmenler almıştır. Böylece İstanbul’daki hamalların etnik ve dini profili ikinci defa köklü bir değişime uğramıştır.31 Ancak bu değişim, aynı ilkinde olduğu gibi, ortaya uysal bir emekçi kitlesi çıkarmamıştır. 1896 sonrası dönemde, göçmen hamallar hem limandaki altyapı yatırımlarının tehdit ettiği işlerini korumak için uzun soluklu bir mücadele vermiş hem de kentteki bazı önemli toplumsal hareketlere öncülük etmişlerdir.32 1920’li yılların başında kaleme alınan İngiliz raporlarında onlardan hâlâ kentin en örgütlü işçi grubu olarak bahsedilmektedir.33 25 26 27 28 29 30 31 32 33 grocers, porters and other riff-raff become soldiers:’ Janissary Artisans and Laborers in the Nineteenth Century Istanbul and Edirne,” Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, no. 17 (2009): 175-194. Donald Quataert, “Labor Policies and Politics in the Ottoman Empire: Porters and the Sublime Porte, 1826-1896,” Humanist and Scholar: Essays in Honor of Andreas Tietze içinde, der. Heath W. Lowry ve Donald Quataert (İstanbul: The Isis Press, 1993), s. 59-69, 63. Yeniçeriler ile tabakhane esnafı arasında sıkı ilişkilerin olduğu Edirne’de, ocağın kaldırılmasından bir süre sonra tabakhanelere yaklaşık 100 sekban askeri yerleştirilmiştir. Bkz. Sunar, “Janissary Artisans and Laborers in the Nineteenth Century Istanbul and Edirne,” s.190. Quataert, “Labor Policies and Politics in the Ottoman Empire,” s.64-65. Hınçakyan Partisi 1887 yılında Cenevre’de kurulmuştu. Bir diğer önemli Ermeni siyasi örgütü olan Taşnaksutyun ise 1890’da Tiflis’te kurulmuştu. Akın Sefer, “The Docks of the Revolution: The Struggles of the Port Workers of Istanbul in the Late Nineteenth and Early Twentieth Century” (Master Tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 2009), s.113119. 1895 yılındaki gösteri sırasında ve izleyen üç gün boyunca İstanbul sokaklarında Ermeni ve Müslüman ahali arasında kanlı çatışmalar yaşanmıştır. Bu çatışmalarda çoğu Ermeni olmak üzere birkaç yüz kişi ölmüş ve yaralanmıştır. Age.,116. Quataert, “Labor Policies and Politics in the Ottoman Empire,” s. 66-67. Hamalların öncülük ettiği toplumsal hareketlerden biri Avusturya-Macaristan’a karşı Ekim 1908-Şubat 1909 arasında gerçekleşen boykottur. Bu boykot için bkz. Y. Doğan Çetinkaya, 1908 Osmanlı Boykotu: Bir Toplumsal Hareketin Analizi (İstanbul: İletişim Yayınları, 2004). Quataert, “The Port Worker Guilds and the Istanbul Quay Company,” s. 120. Bülbül Ne Yatarsın Bahar Er�şt� Karacaoğlan K�tabı Hazırlayan: M. SABRİ KOZ Gün oldu, b�r uçarı Karacaoğlan yoldaşımız oldu gurbet ellerde, kend� gurbet�m�zde; gün oldu yaprakları zaman ve yalnızlık kokan ancak kokusunu yalnız �sted�kler�ne veren b�r yazma k�tabın yapraklarında karşılaştık; gün oldu Mut yaylalarında, Tarsus subaşlarında, Elb�stan ovalarında çoğu artık b�z� bırakıp sonsuzluğa göçmüş dostlarla taş yığınlarına, güzel�m heykellere bakarak onu ve sevg�l�s�n� aradık; gün oldu şaştık Akden�z, Orta Anadolu, Rumel�, Kakasya, Kırım ve Türkmen�stan’ dan gelen sesler�ne, bu seslerle oluşan zeng�nl�klere ve gün oldu kend�s�nden sonra sevda türküsü söylenemeyeceğ�n� �dd�a eden bu âşığın erenler katına 574 Sayfa • ISBN 978-605-4907-13-7 yücel�ş menkıbeler�ne... Tüfek İcad Oldu Mertl�k Bozuldu Köroğlu K�tabı Hazırlayan: M. SABRİ KOZ Balkanlar’dan Doğu Türk�stan’a, Güneybatı Anadolu’dan S�b�rya’ya kadar uzanan Türk dünyasında h�kâyeler� anlatılan ve okunan tar�hî şahs�yet. Nerel� olduğu tam b�l�nmeyen, h�kâyeler�nde de bu konuda açık b�lg� bulunmayan Köroğlu’nun Doğu Anadolu-Âzerî r�vayet�n�n �lk kolunda babasının Murad�ye şehr�nden olduğu bel�rt�lmekte, Bolu bey� kolunda geçen, “Nesl�m�ze Murat Hanlı d�yorlar” mısraıyla da bu durum doğrulanmaktadır. Hazar ötes� Türkmen r�vayet�nde Köroğlu’nun bu Türkmenler’e mensup Teke oymağından geld�ğ� b�ld�r�l�rse de Türkmenler’�n Köroğlu h�kâyeler�n� İran Âzerîler�’nden öğren�p kend� destanları hal�ne get�rd�kler�, Hazar Türkmenler�’nden bahseden Şecere-� Terâk�me ve Şecere-� Türk g�b� eserlerde de Köroğlu’nun adının geçmed�ğ� d�kkate alınırsa bunun yakıştırma olduğu anlaşılır. Faruk Sümer - Nurett�n Albayrak 590 Sayfa • ISBN 978-605-4907-12-0 Osmanlı Devlet�’nde Kaymakamlık (1842-1871) MEHMET GÜNEŞ K�tapta Osmanlı mahall� �dareler�n�n vazgeç�lmez b�r unsuru olan ve cumhur�yet dönem�nde de varlığını sürdüren kaymakamlık kurumunun tar�h� arka planı ele alınmaktadır. Henüz n�zamnameler�n yayımlanmadığı ve b�l�nmeyenler�n çok olduğu b�r döneme ışık tutan bu eser, büyük ölçüde b�r�nc� el kaynaklardan faydalanılarak hazırlandı. Osmanlı arş�v ves�kaları �le dönem�n basılı yayınlarının yoğun olarak kullanıldığı bu çalışma, merkez-taşra �l�şk�s�n� de ön plana çıkararak konuyu açıklaması �t�bar�yle dönem�n taşra yapılanması hakkında öneml� ve 430 Sayfa • ISBN 978-605-4907-15-1 detaylı b�lg�ler� �çermekted�r. 18. Yüzyıl Yahud� Aydınlanma Hareket� Haskala ve Moses Mendelssohn SEDA ÖZMEN Haskala on sek�z�nc� yüzyıl Avrupası’nda Yahud� çevrelerde ortaya çıkan aydınlanma hareket�d�r. Avrupa aydınlanma felsefes�ne paralel olarak ortaya çıkan bu Yahud� aydınlanmacılığı b�r anlamda modern Yahud� kültürünün yapısını da bel�rlem�şt�r. Temel�nde pek çok s�yasal, sosyal ve teoloj�k gerekçeler yatmakla b�rl�kte Haskala hareket�n�n b�ze göre en öneml� yanı Yahud� modern�tes�n�n ortaya çıkmasına yaptığı katkıdır. Yahud� modern�tes� bas�tçe daha modern ve rasyonel b�r Yahud�l�k kurma anlamına gelmez; fakat aynı zamanda s�yasal b�r Yahud�l�k kurgusunun oluşumuna da kapı aralar. Buradan bakıldığında Haskala hareket� �le modern İsra�l devlet�n�n kuruluşu arasında organ�k b�r �l�şk� vardır. Öte yandan d�nsel anlamda bakıldığında Haskala daha l�beral ve reform�st b�r Yahud�l�ğ�n oluşumuna zem�n hazırlamıştır. Modern dünyadak� reform�st veya tam ters� olarak geleneksel Yahud�l�k Haskala hareket�nden d�yalekt�k b�r mantıkla doğmuştur. Modern dünyadak� rasyonel Yahud� yorumları (reform�stler, reconstruct�on�stler g�b�) büyük oranda Haskala hareket�nden beslenmekted�r. 318 Sayfa • ISBN 975-6336-25-0 Çatalçeşme Sokak No: 46/ A Cağaloğlu - İstanbul Tel: 0 212 511 21 43 - 0 212 512 43 28 Fax: 0212 513 77 26 www.kitabevi.com.tr