Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2022
…
9 pages
1 file
Tarih çalışmalarının en geniş alanını kapsayan Eskiçağ Tarihi'nin yazılı kaynakları, tarihin başlangıcı anlamına gelmektedir. Öncelikle Eskiçağ Tarihi'nin sınırlarını bilmek ve çalışma alanlarını belirlemek önemlidir. Sonrasında Eski Mısır ve Mezopotamya'da başlayan, ardından diğer Eskiçağ coğrafyasında görülecek tarih dönemlerinin yazılı kaynaklarının türlerini, ürünlerini, yazan kişileri ve bu kişilerin bazılarının eserleri hakkında bilgiler vererek Eskiçağ Tarihi yazılı kaynakları hakkında bilgi sahibi olabilmekteyiz.
Yazılı kaynaklara göre İskitçe sözlük Abaris-Hyperborean (İskit) bir bilgenin adı. Antik Yunan şairi Pindar (MÖ 522-442) Abaris'in MÖ 7. yüzyılın sonu-6. yüzyılın başında yaşamış bir İskit olduğunu düşünmektedir. Sofist Himerius (MS 315-386) da Abaris'i bir İskit olarak adlandırmıştır. Yunan filozof Pontuslu Heraklides (MÖ 388-310) Abaris'e bir dizi teolojik eser atfetmiştir. Platon'un "Devlet" adlı eserinin scholium'unda "Pisagor, diğer şeylerin yanı sıra, Hyperborean Abaris ve büyücü Zarate'yi dinliyordu" şeklinde bir ifade yer almaktadır. (Tr. Bars = barlar, leopar, aslan; Bulgar, Rus ve İngiliz kraliyet mensuplarının yanı sıra, çoğu kraliyet soyundan gelen çok sayıda Türk şahsiyeti de içeren popüler bir isim; "a" protez bir sesli harf gibi görünüyor, ancak "ak" = Tr. beyaz, asil ve benzerleri anlamına gelebilir; "a" aynı zamanda Çinlilerden ödünç alınmış veya ödünç verilmiş, saygı gösteren bir Tr. biçimidir. Ayrıca kaçarken Macarlar'a katılan bir Türk boyu Kubar da vardır, isimleri Abar ile eşanlamlı olabilir: Kuu-Bar = Beyaz Barlar; ve bir devlet Barsil = Barlar Ülkesi))
ESKİÇAĞ'DA YAZI ARAÇ VE GEREÇLERİ Yazının kullanımı, uygarlığın önemli bir göstergesidir. Belirli olayları kaydetmek, resmi kayıtları tutmak, tapınağın gelirlerini toplamak gibi gereksinimler, bir işaretler sisteminin gelişimini zorunlu kılmıştır. 1 İnsanlık tarihi göstermektedir ki her uygarlık, dili kendi düşünce dünyasına, inançlarına ve bilgi birikimine göre farklı biçimlerde ele almıştır. Dilin incelenmesi, bir doğal dilin grafik işaretleri yardımıyla gerçekleşmesi demek olan yazının ortaya çıkışıyla başlamıştır denilebilir. 2 Dil, bir simgeler sistemidir. Birtakım sesler ve anlamlara gelir. Yazı, bu simgeleri simgeleyen bir üst sistemdir. 3 İnsanlığın çok önemli buluşlarından biri olan yazının icadı ile birlikte, üzerine yazı yazılacak gereçler ve yazı araçları da icat edilmeye başlanmıştır. Bu alanda insanoğlu üç temel yazı gerecini papirüsü, parşömeni ve kağıdı bulmuştur. Bununla birlikte, insanlar bu üç temel gereçten başka, ilk olarak doğada kolaylıkla bulabildikleri çeşitli düz yüzeyli nesnelerin üzerine yazı yazmışlardır. Kullanılan gereçler, amaca göre çeşitlilik göstermiştir. Uzun süre korunması gereken belgeleri hava şartlarına daha dayanıklı olan gereçler üzerine yazmışlardır. Kullanılan yazı gereçleri arasında sarp kayalar, taş, mermer, hayvan kemikleri, ağaç kabukları, keten bezi, kil tabletler, çanak ve çömlek parçaları, evlerin boş duvarları ve kapıları, değerli metallerden levhalar, kurşun ve bronz levhalar, tahta ve balmumu tabletler ve deri sayılabilir. 4 Bazı yazı malzemeleri, coğrafi alana bağlı olarak belirlenmiştir. Bu nedenle de bazı topluluklar, özellikle belirli malzemeleri kullandılar. Diğer bir ifadeyle, bazı yazı malzemeleri yaygınlaşırken bazıları da belirli bölgelere özgü kaldı. Bunun dışında, toplumların kültür düzeyleri de yazı malzemesine olan ihtiyaç ve tüketim miktarını belirleyici bir başka faktör olarak göze çarpar. 5 Buradan yola çıkarak, yazı araç ve gereçlerinin kullanımına coğrafi bölgeler üzerinden genel bir incelemede bulunulabilir:
2020
Türk tarihi araştırmaları için ana dilimizdeki kaynaklara ulaşmamız Türklerin tarih sahnesine çıkmalarından çok sonra gerçekleşebilmiştir. Türkler, Orta Asya'da bulunan yazıtlar ve Karahanlı döneminde verilmiş eserler istisna tutulursa, Selçuklu dönemine kadar tarih yazıcılığında pek etkin olmamış ve Osmanlı dönemine kadar da ana dillerinde tarih eserleri meydana getirmemişlerdir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi konargöçer bir yaşam tarzı benimsemiş olmalarıdır. XI. yüzyıla gelindiğinde Selçuklular hızlı bir şekilde teşkilatlanıp bilinen dünyanın büyük bir kısmına hâkim olurken bürokratikleşmeleri askeri alandaki başarıları kadar hızlı gerçekleşmemiştir. Bürokratikleşmenin uzun bir süreç alması Türklerin kendi tarihlerini yazmalarını geciktirmiş, kendi tarihlerini yazmaya başladıkları zaman da bürokraside hâkim dil olan Farsçayı tercih etmelerine neden olmuş, bu yüzden de yaklaşık üç asır boyunca Türk dili yazı dili olarak etkin olamamıştır. Bu sebeplerden dolayı Türklerin Anadolu'ya sürekli ve yoğun olarak gelmeye başladıkları XI. yüzyılın ilk yarısından itibaren yaklaşık üç asırlık süreç hakkında Türkçe yazılmış kaynak bulamayız. Türk tarihinin en önemli kırılma noktalarının yaşandığı bu döneme ait bilgilerimizi coğrafyaya komşu milletler olan Bizans, Arap, Fars, Gürcü, Ermeni ve Süryani dilinde yazılmış eserlerden elde etmekteyiz. Bu çalışmada Türk tarihinin tanıkları olan Ermeni ve Süryani yazarları ile eserleri kronolojik sıraya göre tanıtılması ve kısaca incelenmesi çabasında bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Ermeni, Süryani, Türkler, Tarih, Kaynak Giriş Türkler, "Ortaçağ" olarak adlandırılan zaman diliminde, Orta Asya'nın bozkırlarından Kuzey Afrika coğrafyasına, Hindistan yarımadasından Avrupa'nın içlerine kadar birçok bölgede var olmuş, bu bölgelerde günümüze kadar sürecek izler bırakmış bir millettir. Özellikle X. yüzyıldan itibaren kitleler halinde İslamiyet dinini benimseyen bu millet, İslam dininin sadece bir mensubu olarak kalmamış, aynı zamanda bayraktarlığını da üstlenerek Sünnilik mezhebinin baskı altından kurtulmasını ve gelişmesini sağlamıştır. Türk tarihi Anadolu'yu yurt edinmelerinden yüzlerce yıl öncesine tarihlense de Türkler benimsedikleri konargöçer yaşam tarzı sebebiyle kendi tarihlerini yazmakta epey gecikmişlerdir. Orta Asya'da ikamet ettikleri dönemlerde diktikleri yazıtlar ve sayıları az olsa da verdikleri eserlerle aktarımda bulunmaya gayret eden bu millet bir süre sonra çeşitli nedenlerden dolayı bu aktarımı ihmal etmiştir. Bu eserler Türk tarihini aydınlatmada yetersiz kaldığından erken dönem çalışan tarihçilerin ilk başvurduğu yer kadim Çin medeniyetinin yıllıkları olmuştur. Zaman içerisinde birçok nedenden dolayı yurtlarını terketmek zorunda kalıp batı istikametine sürekli bir yöneliş gösteren Türk toplulukları, kendi tarihlerini yazmayı ihmal etmişlerdi. Özellikle Anadolu'ya kalıcı olarak gelmeye başladıkları XI. yüzyıldan itibaren İbn Bibi'nin Selçuklu hanedanının tarihini yazmaya başladığı XIII. yüzyılın sonlarına kadar kendi tarihlerini yazma gereksinimi duymamışlardır. Türk tarihinin en önemli devirlerini oluşturan, Anadolu'nun Türkleşmesinin ve yurt edinilmesinin yaşandığı bu dönem hakkında bilgilerimizi coğrafyada yaşanan veya komşu olan milletlere mensup kronikçilerden öğrenmekteyiz. Bu milletler içerisinde Türkleri yakından tanıma fırsatı bulmuş, bazen dost bazen de düşman olmuş iki kadim millet olan Ermeniler ve Süryaniler dikkate değerdir. Ermeni tarih yazıcılığının temelleri miladi takvimin ilk yüzyıllarına kadar eskiye dayanmaktadır. Köklü bir geçmişe sahip olan Ermeni tarihçiliği, Türk tarihi açısından kıymetli eserler üretmiştir. Bu eserlerin diğer ortaçağ Hıristiyan toplumlarda olduğu gibi kilise eksenli olduğunu görmekteyiz. Ermeni
Seyyahlar gezdikleri coğrafyalardaki fiziki, sosyal, ekonomik, kültürel, demografik ve siyasi durumu seyahatnamelerinde bizlerle paylaşırlar. Seyyah yolculuğunu anlatırken bizlerde onunla birlikte bu yolculuğa çıkmış oluruz. Seyahat ve seyahatnameler insanlık tarihi kadar eskidir. Seyahatnameler geçmişten günümüze şehir tarihlerinin yazılmasına da önemli katkı sağlamaktadır. Kısacası seyahatnameler şehir tarihçileri için zengin bir veri kaynağı niteliğindedir. Yöremizden geçen arkeologlar, büyükelçiler, misyonerler, askerler, akademisyenler, gazeteciler ve yazarlar Anadolu coğrafyasını inceleme ve geçiş amaçlı kullanmışlar ve seyahatlerinde tuttukları notları bizlerle paylaşmışlardır. Anadolu’nun eski coğrafyasını yazan coğrafyacı, filozof ve tarihçilerin yapıtları ile yol cetvelleri ve haritalardan da bölgemiz hakkında belli başlı bazı bilgilere ulaşılabilmektedir. Bu makale tarihte Düzce'den geçen seyyahlarla ilgili bilgileri bizimle paylaşmaktadır.
Erzincan has been inhabited since earliest ages of history and in this respect it is a very important geography. Erzincan province, located at the westernmost part of the Upper Euphrates area of the Eastern Anatolia Region, reflects the characteristics of the Eastern Anatolia Region in terms of its geographical characteristics. Erzincan province, with Erzincan and Tercan Plains, has important agricultural areas. The Karasu/Euphrates River, which passes through borders of the province, has vital importance for Eastern Anatolia and Mesopotamia geography. Erzincan, at the same time, locates in the center of natural routes connecting Anatolia to Central Asia and Mesopotamia to the Black Sea ports. The rich historical structure of the region is enriched with our ongoing researches and enlights the history of the region by new findings. Keywords: Erzincan, Karaz, Urartu, survey.
2011
Bu makalenin amaci Ortacag Sicilya tarihinin Arapca kaynaklarini tanitmaktir. Bu eserler tarih kitaplari, tabakât ve terâcim kitaplari, cografya kitaplari, seyahatnameler (gezi kitaplari), dil ve edebiyat kitaplaridir. Bu kaynaklar muelliflerinin vefat tarihlerine gore kronolojik olarak siralanarak tanitilmistir.
Yüksek Lisans Tezi, 2022
Erken dönem tarihi kaynaklar incelendiğinde İskitlerin, Kuzey Karadeniz kıyılarına düzenli olarak uğradıkları, bölgeyi tanıdıkları ve keşif seferlerinin akabinde esas bakiyeleri ile bu coğrafya üzerine yöneldikleri ifade edilmektedir. İskit göç dalgasının merkezi kolu Kimmer ülkesi olarak kabul gören Kuzey Karadeniz kıyılarına yerleşerek uzun yıllar bölgede hâkimiyet tesis etmişlerdir. Sürekli bir dinamizm içerisinde yaşam süren İskitlerin kültürel birimleri geniş coğrafyalara yayılmıştır. İskit tarihi araştırmalarında yazılı kaynaklar ve arkeolojik buluntular büyük önem taşımaktadır. Kuzey Karadeniz kıyılarına geldiklerinde ilk olarak Kimmerler ile mücadele eden ve ardından komşu medeniyetler ile iletişim kuran İskitlerin izlerini bu coğrafyada ilk olarak Grek kaynaklarında bulmaktayız. Grek yazarları gördükleri ve duydukları kadarıyla İskitler hakkında bilgiler aktarmışlardır. Bizler de bu sayede onların yaşam tarzları, askeri stratejileri ve ticari faaliyetlerine dair önemli bilgiler edinerek bazı detaylara ulaşabilmekteyiz. İskitler bıraktıkları kültürel mirasla kendilerinden sonra bölgeye gelen konargöçer yaşam tarzını benimseyen kavimlerin İskit adıyla anılmalarına vesile olmuşlardır. Uzun bir süre Kuzey Karadeniz coğrafyası İskitya, gelen topluluklar ise İskit adıyla anılmışlardır. Latin kaynaklarında Makedonya Krallığının yükselişi ve bu duruma mukabil gerçekleşen sınır çatışmaları neticesinde İskitlere dair izlere rastlamaktayız. Bizans kaynaklarında coğrafi alan adının önemi ve askeri teşkilat yapısının öne çıktığı görülmektedir. Tuna nehrinden başlayıp doğuda Seyhun nehrine kadar yayılan İskitler, yaşadıkları dönemin dikkat çeken toplulukları arasında yer almaktadırlar. İskitlere dair ilgi ve dikkatin M.Ö. VIII. Yüzyıl dolaylarında ortaya çıktığı bilinmektedir. Grek Kolonizasyonunun da getirdiği ticari faaliyetlerin gelişimi, İskitlerin bölgede hâkimiyet sürdürmelerini sağlamıştır. Çalışmamızda İskitlerin Kuzey Karadeniz sınırlarına gelişleri ve İskitya sınırlarındaki faaliyetlerini konu alan tarihi kaynakları incelemeye çalıştık.
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Özel Sayı, 2024
FRENCH ARCHIVE SOURCES ON TURKISH HISTORY ABSTRACT France sought to cultivate political relations with the Turkish Empire, which reached its apogee in the 16th century and expanded its influence into Central Europe through the Balkans. This led to the establishment of a bond of friendship between the Ottoman Sultan Süleyman and King François I of France. In the 18th century, the evolving political landscape in the wake of the French Revolution of 1789 and the growing competition between France, Britain, the Ottoman Empire and Russia in the Mediterranean led to a reversal in Turkish-French relations. Prior to the First World War, France and Britain devised a plan for the partition the territories of the Ottoman Empire, which was aligned with Germany. Following the 1921 Ankara and 1923 Lausanne treaties, the primary concerns in Turkish-French relations during the Atatürk period were the Turkish-Syrian border, Hatay, the status of the Straits, and the gradual termination of 400 years of capitulation privileges. The bilateral relationship between Türkiye and France has resulted in the creation of a substantial corpus of archival materials pertaining to a multitude of domains, including cultural, economic, military, and political matters. The archives in France, both public and private, are broadly categorised and rich in content. The diplomatic archives, national archives, military archives of the Ministry of Defence and the National Library in France constitute invaluable primary sources for research on the history of Türkiye and Turkish-French relations. Furthermore, the Gallica BnF digital archives provide researchers with the opportunity to access materials remotely. It is also worth noting the collections of French Catholic missionary organisations in the Ottoman territories in France, which are similarly worthy of consideration. This study discusses the content and importance of these archives. Keywords: Archive, Diplomatic Archives, France, Ministry of Defense Archives, National Archives, Ottoman, Türkiye