[go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu

ESKİÇAĞ TARİHİNİN YAZILI KAYNAKLARI

2022

Abstract

Tarih çalışmalarının en geniş alanını kapsayan Eskiçağ Tarihi'nin yazılı kaynakları, tarihin başlangıcı anlamına gelmektedir. Öncelikle Eskiçağ Tarihi'nin sınırlarını bilmek ve çalışma alanlarını belirlemek önemlidir. Sonrasında Eski Mısır ve Mezopotamya'da başlayan, ardından diğer Eskiçağ coğrafyasında görülecek tarih dönemlerinin yazılı kaynaklarının türlerini, ürünlerini, yazan kişileri ve bu kişilerin bazılarının eserleri hakkında bilgiler vererek Eskiçağ Tarihi yazılı kaynakları hakkında bilgi sahibi olabilmekteyiz.

ESKİÇAĞ TARİHİ’NİN YAZILI KAYNAKLARI Şafak YALÇIN* ÖZET Tarih çalışmalarının en geniş alanını kapsayan Eskiçağ Tarihi’nin yazılı kaynakları, tarihin başlangıcı anlamına gelmektedir. Öncelikle Eskiçağ Tarihi’nin sınırlarını bilmek ve çalışma alanlarını belirlemek önemlidir. Sonrasında Eski Mısır ve Mezopotamya’da başlayan, ardından diğer Eskiçağ coğrafyasında görülecek tarih dönemlerinin yazılı kaynaklarının türlerini, ürünlerini, yazan kişileri ve bu kişilerin bazılarının eserleri hakkında bilgiler vererek Eskiçağ Tarihi yazılı kaynakları hakkında bilgi sahibi olabilmekteyiz. Anahtar kelimeler: Eski Mezopotamya, Eski Mısır, Eski İran, Eski Yunan, Eski Roma GİRİŞ Eskiçağ’ın çalışma mekân ve zamanını belirtmek en önemli kavramdır. Önemin sebebi İsa’dan önceki bir zamanda dünyada yer alan herhangi bir mekânı ve insan grubunu, Eski Çağ’ın konusuna dahil etmek sorunu bu açıklamamızı zorunlu kılan biricik etkendir. Eski Çağ Tarihi; Akdeniz ve Önasya kültür çevreleriyle, bu çevrelerde doğrudan ilişki içinde bulunan komşu bölgeler dahil olmak üzere yazıyla başlayan (İÖ yaklaşık 3200) ve Doğu Roma’nın siyasal ve sosyal olarak Helen Semitik karaktere dönüştüğü (İS 7. yüzyıl) İmparator Herakleius dönemine değin olan süreyi kapsar. Bu süre Eskidoğu ve Eskibatı olmak üzere ikiye ayrılarak alan hakkındaki araştırmalar, iki ana alt çalışma disipliniyle yürütülmektedir. İki ana çalışma disiplininin kültür ve uygarlıkları, Eskiçağ’ın çalışma alanını belirler. Eskidoğu, kaynaklarıyla daha eskidir. İçerisinde Eski Önasya ( Mezopotamya, Suriye, Filistin, İran ve Anadolu) ve Eski Mısır Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı 1218205111 numaralı yüksek lisans öğrencisi, yalcinsafak@yahoo.com * 1 uygarlıkları yer alır. Eskibatı içerisinde; Ege, Helen, İskender III’ün, Balkanlar’dan Hindistan’a değin uzatarak yarattığı Helenizm ve son olarak da Roma kültür ve uygarlıkları yer alır. Mekân kavramını kısaca şöyle açıklayabiliriz; Nil Nehri nasıl Mısır’ın kalbiyse, Akdeniz’in de Eskiçağ’ın kalbi olduğunu unutmamalıyız. Aynı zaman diliminde, farklı mekânda yer alan bölgelerden en çok dahil edilip, bilgi kirliliğine ve kronolojiyi karıştırmaya sebep olan biricik örnek Çin’dir. Bu bölge kendi ismiyle ‘Çin Araştırmaları’ veya ‘Çin’ in İlk Zamanları’ başlığı altında yahut ‘Sinoloji’ disiplini kapsamında ele alınmaktadır. Örneğin, Sümer’de yazı var, Çin’de de yazı varmış ve daha eskiymiş, o zaman yazı Çin’de başlar, şeklinde birbirleriyle ilgisi, ilişkisi ve sürekliliği olmayan mekânların çalışma alanlarını birbirine karıştırmanın anlamsızlığını, etik ve bilim dışılığını örneklendirerek açıklayabiliriz. Eski Çağ’ın çalışma alanlarını netleştirdiğimize göre yazılı kaynaklarını ve bununla beraber tarihin de başlangıcını ele alalım. Tarih yazıyla başlar. Yazının kullanıldığı insanlık dönemine “historia” denir. “Historia” kelimesi Yunancadır. “Gezme, görme, keşif yapma, gözlemde bulunma” anlamına gelir. Bu kelimeyi ilk kullanan Herodotos’tur ki kendisine Cicero tarafından, ‘Tarihin Babası’ ünvanı verilmiştir. 1. YAZI VE ESKİÇAĞ YAZILI KAYNAKLARININ ORTAYA ÇIKIŞI Eskiçağ’ın kaynakları yazılı ve yazısız olmak üzere ikiye ayrılır. Yazılı kaynaklar ise birincil ve ikincil kaynaklar olarak ayrılmaktadır. Yazıt, sikke gibi bir olayın doğrudan parçası olan birincil kaynaklarıdır. Antik tarihçilerin veya diğer kişilerin ele aldıkları nesnel olmayan yazılarıysa ikincil kaynaklarıdır. Uygarlığın çıktığı ilk yer olarak Mısır veya Mezopotamya gösterilir. Bunun sebebi yazıdır. Buradaki toplulukların artık kendisini ifade etmeye, yaptıklarını araç gereçlerle anlatabilecek duruma gelmesi nedeniyledir. Peki öyleyse yazı nedir? Yazı semboller bütünüdür. “S” harfinin yılanı temsil etmesi örneklenebilir. Esasında soyutlanmış resimdir. Bir icat değildir. Mısırlılar ve Mezopotamyalılar yazıyı sistemleştirmişlerdir. Bu iki uygarlığın ilk yazı modeli piktografik yazı yani resim yazısıdır. Mısır’da piktografik olarak devam ederken, Mezopotamya’da ise çivi yazısına 2 evrilmiştir. Bunun sebebi coğrafi ve fiziki şartlardır. Mezopotamya bölgesi, Dicle ve Fırat nehirlerinin ortasından meydana gelmektedir. Kilin, balçığın, çamurunda bolca bulunması demektir. Bu durum tabletleri ortaya çıkarmıştır. Mısır’ın piktografik yazıda kalmasının sebebi aynıdır, yani coğrafi ve fiziki şartlar. Mısır’ın kalbi olan Nil Nehri’nin sazlıklarından papirus yapılması, bir yazı evrimine gerek duyulmamasını sağlamış, resim yazısı olarak kalmıştır. Mısır’ın Nil çevresinden dışarı çıkmaması piktografik veya Yunanlar’ın dediği hiyeroglif yani kutsal yazının dışarı yayılmasını engellemiştir. Bunun yanında pratik olmayan yazı türüdür. Yazıyı Eski Çağ’a yayacak olanlar Mezopotamya uygarlığı olacaktır. İlk defa İ.Ö. 2500 civarında Sümer dili olarak tanımlanan yazılı belgeler ortaya çıkmaya başlar. Lagaş, Nipur, İsin gibi kent devlerinde ortaya çıkar. Sümer tabletlerini okuyan ve yayınlayan kişi Samuel Kramer’ dir. Eski Çağ uygarlıklarını kullandıkları yazılara göre üç sınıfta gösterebiliriz: 1- Hiyeroglif yazısı kullanan uygarlıklar: Mısır, Hitit, Urartu. 2- Çivi yazısı kullanan uygarlıklar: Sümer, Hitit, Pers, Asur. 3- Alfabe kullanan uygarlıklar: Sami kökenli topluluklar ( Akad, Babil, Asur, Fenike), Yunanlar, Romalılar Bu aynı zamanda bize kullandıkları yazılı kaynaklarının teknik içeriğini, çözümlenecek yazı tekniğini ve dilbilgisini göstermektedir. Çözümleme için gerekli filoloji alanlarıysa Latin Filolojisi, Yunan Filolojisi, Asıroloji ( Asur- Mezoptamya), Ejiptoloji ( Eski Mısır), Hititoloji sayılabilir. Yunanca ve Latince filolojilerini belirtme sebebimiz Eski Çağ’ın kendi konuları olması ve özellikle diğer yazılı kaynakları günümüzde okuyabilmemizi sağlamalarıdır. Çok dilli belgeler sayesinde, ki özellikle Yunanca sayesinde, Eski Çağ dilleri çözümlenmiştir. Örneğin, Jean Francois Champolion, Mısır yazısını okuyan kişidir. Meşhur Rosetta ( Raşid ) taşının 3. kısmının Yunanca olması sayesinde çözmüştür, taşın ilk kısmı demotik (Mısır’da halkın kullandığı dil), ikinci kısım hiyeroglif yazısıdır. Üç dilde yazılmış tarihi bir belgedir. Buna ikinci bir örnek de ilk çözülen çivi yazısı olan Persçedir. Alman coğrafya öğretmeni Grotofend ve İngiliz subay Henry C. Rawlinson, Persçe çivi yazısının çözülmesinde önemli katkıda bulunmuşlardır. Behistun Yazıtları olarak bilinen Persçe, Elamca ve Babilce dilleriyle yazılmış olan üç dilli yazıtlardır. Persçe dilinin 3 çözümlenmesi, yazııttaki diğer iki dilin çözümlenmesini sağlamış ve bu sayede Güney Mezopotamya’daki eski uygarlıklar keşfedilmeye başlanmıştır. Helenler için önemli ve hakkaniyetli bir parantez açmak yerinde olacaktır. Helenlerden önce yazı dinî, mali ve resmî mahiyetteydi. Bunlar çoğunlukla devletlerin yazdığı belgelerdi ve yönetici sınıflara ait bir gereklilik olarak görülmekteydi. Helenler ise bir kişinin kendi gözlem ve yorumuyla kaleme aldığı yazılı kaynakların başlatıcısıdır. Şahsi fikrimiz, bu durumun yazıya ruh vermesi ve yazılı her çeşit literatürün asıl mihenk taşı olmasıdır. 2. ESKİÇAĞ YAZILI KAYNAKLARININ ARAŞTIRILMASI VE ÖRNEKLERİ Yazılı kaynakları da, üzerine yazıldıkları malzeme türlerine ve yazarlarının amaçlarına göre, dört kısma ayırmaktayız: - Yazınsal (edebi) kaynaklar, - Epigrafik kaynaklar (yazıtlar), - Papirolojik kaynaklar, - Nümismatik kaynaklar (sikkeler).1 Bugün hiçbir antik yazara ait eser, orijinal olarak elimizde mevcut değildir. Bize antik yazarlardan kalan miras, özellikle Ortaçağ’da yapılan kopyalardan ibarettir. Bu kopyalar da çoğu kez kendilerinden önceki başka kopyalara dayanırlar. Bu kopyalar gerek Batı’da ve Bizans’ta manastırlarda yüzyıllar ve nesiller boyunca yazılagelmişlerdir. Burada Ortaçağ İslam Dünyası’nda Antik yazarların Arap Dili’ne yapılan tercümelerinden de önemle söz etmemiz gerekiyor. Öyle ki, bazı Antik eserlerin bugün yalnızca Arapça tercümeleri vardır. Eğer bu tercümeler olmasaydı, şimdi bu eserlerden hiç haberimiz olamayacaktı.2 Edebî kaynaklara, Eskidoğu içerisinde Sümerler’in tabletlere yazdıkları Tufan Miti, Mezaopotamya’nın Gılgamış Destanı, Hititler’in İlluyanka Efsanesi ile örnekleri 1 Bülent İplikçioğlu, Eskiçağ Tarihinin Anahatları 1, Marmara Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1990, s. 27. 2 B. İplikçioğlu, a.g.e., s. 29. 4 çoğaltabiliriz. Eskibatı ile ilgili örneklerse daha fazladır. Çünkü artık insan kendi fikirlerini kaleme almaktadır. Bu alan hakkında metnin içerisinde biraz daha detaylı fakat aslında kendi içerisinde çok az diyebileceğimiz örnekler ve sıralı bilgilerini verirsek: - Homeros (İÖ 8. yüzyıl), İzmir’in Mendereslisi olan ruşendil yazar, İlyada ve Odysseia isimli destanları yazmış veya derlemiştir. Bu iki destanla Yunan dininin kurucusu olmuştur. Edebi kaynak yazımında ekol oluşturacak olan Homeros, önce Yunan sonrasındaysa Roma yazınını etkileyecektir. Tarih yazımı vezinli dizelerden oluşacaktır. - Hesiodos (İÖ 8 veya 7. yüzyıl), eserleri Tanrıların Doğuşu ile İşler ve Günler’ dir. Homeros’a öykünen yazar, Yunan dininin eksik kısımlarını tamamlamaya çalışmıştır. - Hekataios (İÖ 6. yüzyıl), tarihçi olduğu kadar, coğrafyacıdır da. En ünlü eseri olan Periegesis veya Periodos Ges (Yeryüzünün Tasviri ya da Dünyanın Çevresinde Yapılan Yolculuk), yazarın gezmiş olduğu ülkeler hakkında bilgiler içerir, âdeta bir rehber kitaptır.3 - Herodotos (İÖ 484-434), en ünlü eseri Historai (Araştırmalar) adını taşımaktadır; ancak söz konusu eser günümüzde daha çok “Herodotos Tarihi” olarak anılır. Herodotos’ un eseri M.Ö. 5. yüzyıldaki Pers-Yunan Savaşları için en önemli kaynağımızı oluşturmaktadır.4 - Thukydides (İÖ 460-339), Peloponez Savaşı’nın Tarihi adlı yapıtında Hellas’ın iki kesiminin, yani gücünü denizcilikten alan Atina ile, başta Sparta olmak üzere Peloponez Birliği arasındaki çetin mücadelenin, Peloponez Savaşı’nın bir açıklamasını yapmaktı.5 - Ksenophon (İÖ 430-355), Anabasis yapıtı 7 kitaptan oluşmaktadır. O dönem Anadolu halkları, coğrafyası, gelenek ve görenekleri hakkında önemli bilgiler içermektedir. Diğer önemli eseri de Hellenika’dır (Yunan Tarihi). Diğer eserleri, Kyru Paideia (Kyros’un Eğitimi), Apomnemoneumata Sokratus (Sokrates’ten Anılar), Apologia Sokratus (Sokrates’in Savunması), Symposion (Şölen), Oğuz Tekin, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İletişim Yayınları, İstanbul 2008, s. 25. O. Tekin, a.g.e., s. 26. 5 Viladimir Diakov-Sergey Kovalev, İlkçağ Tarihi 1, 3. Baskı, Çev. Özdemir İnce, Yordam Kitap Yayınları, İstanbul 2014, s. 565. 3 4 5 Lakedaimonion Politeia (Lakedaimonialıların Devleti), Peri Hippikes (Binicilik Üzerine), Kynegetikos (Avcılık Hakkında).6 - Polybios (İÖ yak. 200-118), Hellenistik çağın en büyük tarihçisidir. Yapıtının adı Historiai (Araştırmalar) olup 40 kitaptan oluşan yapıtın yalnızca beş kitabı günümüze kalmıştır. Kitap, İÖ 3. Yüzyıl’ dan, İÖ 2. yüzyıl ortalarına kadar olan olayları kapsamaktadır, yani Roma Cumhuriyet Dönemi ve Hellenistik Çağ olaylarından kesitler yer almaktadır.7 - Strabon (İÖ 64-İ.S. 21), Amaseia’lı (Amasya) Strabon’un en ünlü eseri 17 kitaptan oluşan Geographika’dır (Coğrafya). Eski Yunanca kaleme aldığı eserinin XII.- XIV. kitaplarında Anadolu ele alınır. Herhangi bir bölge ve kentin coğrafyası anlatılırken tarihinden de bahsedilir.8 - Pausanias (İS 2. yüzyıl), bütün Yunanistan’ı, Roma’yı, İtalya’yı ve Doğu’nun büyük kısmını dolaştı. Pausanias, yalnız Ellados Perlegesis (Yunanistan Gezisi) adlı eseriyle tanınır. Bu eserde şehirleri, anıtlarını ve sanat eserlerini tanıtır ve onlarla ilgili olarak her bölgenin mitoslarını, efsanelerini, inanışlarını anlatır.9 Eskibatı yazılı kaynaklarından verilen birkaç başat eserden sonra epigrafik kaynaklara değinmek yerinde olacaktır. Epigrafi yani yazıt bilimi; taş, metal, tahta, kil ve seramik gibi sert maddeler üzerine yazılmış Eskiçağ zaman ve mekânında yer alan yazıtların incelendiği bir bilim dalıdır. Örnek olarak, Pers Şahı Darius I’in yaptırdığı Behistun Yazıtı’nı verebiliriz. Bu yazıt sayesinde Persçe yazı çözümlenmiştir. İzmir Karabel Yazıtı’da, Hititler’in batıda ulaştıkları sınırı anlamamızı sağlamıştır. Papiroloji, papirüs kağıdına yazılmış kaynakları okuyup yorumlayan, Eskiçağ alt disiplinidir. Papirüs kağıdına adını veren, Mısır’a özgü bir saz bitkisidir. Papirüsü kağıt haline dönüştürme işi, saz bitkisinin ince ince kesilmesiyle olurdu. Kesilen parçalar enine ve boyuna dizilip, kurumaya bırakılırdı. Mısır, İÖ 2600’lerden itibaren ürettiği bu papirüs kağıdını kullanmaya başlar. Papirüs kağıdı Antik Mısır’dan Eskiçağ coğrafyasının geri kalanına yayılmış, hatta zaman içerisinde bir tekel konumuna ulaşmıştır. Zira Mısır’daki İskenderiye Kütüphanesi’ne alternatif olmak isteyen 6 O. Tekin, a.g.e., s. 27-28. O. Tekin, a.g.e., s. 28. 8 O. Tekin, a.g.e., s. 29. 9 “Pausanias”, Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, C. 15, Meydan Yayınevi, İstanbul 1969, s. 530. 7 6 Pergamon Kütüphanesi’nin kurulması dolayısıyla Mısır, Pergamon’a papirüs satışını yasaklamıştır. Bunun üzerine Pergamonlular, parşömeni bulmak zorunda kalmışlardır. Parşömen, keçi veya koyun derisinden elde edilir. Deriyi tüylerinden arındırmak için kirece yatırılır ve sonrasında zımparalanarak yazıma hazır hale getirilmektedir. Papirüs kaynaklarından en yaygın ve kıymetli olanları “Ölüler Kitabı” denilen ve mezara bırakılan kaynaklardır. Bu kaynaklar mezardaki kişinin ahiret yolculuğunu anlatmaktadır. Son olarak nümismatik kaynaklara değinmek faydalı olacaktır. Nümismatik kaynaklar yani sikke biliminin biricik araştırma konusu ve kaynağı, paralardır. Antik dönemden modern zamanda banka notu olarak bilinen kağıt paraya değin madenlerden yapılmış ödeme araçlarıdır. Paraların üzerlerinde onu basan siyasi varlığın armasını, anlamlı gördüğü işaretlerini taşırlar. Bilim dalı olma sebebini nümismat Oğuz Tekin şöyle ifade etmektedir; “Antik sikkeler günümüzden yüzlerce yıl önce yaşamış toplumlar, uygarlıklar ve kültürler hakkında, başka kaynaklardan öğrenemediğimiz ya da öğrenebildiklerimizi doğrulayan bilgileri bize verdiklerinden, “antik nümismatik” bir bilim dalı olarak kabul edilmektedir.”10 Nümismatiğin koleksiyonculardadır. bugünlere Daha gelmesinde Roma en İmparatorluğu büyük pay döneminde kuşkusuz bile ilk Romalılar, kendilerinden önce yaşamış eski uygarlıkların sikkelerine ilgi göstermişler ve onların sikkelerini saklamaya başlamışlardır. Başka uygarlıklara ait eski sikkeleri saklayıp, onları dostlarına hdiye eden Roma İmparatoru Augustus’u, ilk koleksiyonculardan biri olarak kabul edebiliriz. 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında ise, daha önceki koleksiyon yayınlarına ilaveten, gerçek anlamda antik nümismatik ile ilgili yayınlar yapılmaya başlanmıştır.11 Bu bilim dalını destekleyen kurumların ortaya çıkması, müzelerin kurulup çoğalmasıyla gerçekleşmiştir. Eskiçağ’ın birinci kaynaklarının araştırma disiplini olan nümismatik sayesinde o parayı kullanan toplumun inanç sistemi, yöneticisi, refah düzeyi, ticaret alanı vb. hakkında yorumlar yapmamız mümkün olabilmektedir. Oğuz Tekin, Eskiçağda Para Antik Nümismatiğe Giriş, 3. Baskı, Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1998, s. 1. 11 O. Tekin, Eskiçağda Para..., ss. 1-2. 10 7 SONUÇ Eskiçağ’ın yazılı kaynakları, yazının sistemli ve sürekli olmasıyla başlamış. Aynı zamanda tarihin başlangıcını oluşturmuştur. Yazının gelişim ve dağılımı, yazılı kaynakların çeşitliliğini sağlamıştır. Çeşitlilik bize çok dillilik ve kültürlülüğün önemini göstermiştir. Bu çıkarımı yapabilmemizin sebebi çok dilli belgeler olmuşlardır. Bir dil kullanımını yitirmiş olsa dahi sonrasında aynı belgede devam eden başka bir dil, ölü dillerin diriltilmesini sağlamıştır. Kaynak çeşitliliği tarih araştırmalarında farklı çalışma alanlarına ihtiyacı doğurmuş, tarihi çalışmaları bilimsel bir kalıba sokmaya zorlamıştır. Çünkü insan üretimi her nesne dönemiyle ilgili bilgi vermektedir. Dönem hakkında çıkarım sağlamak, nesnelerin birleştirilmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Örneğin kullanılan para, kazılan yazıt, yazılan tablet, giyilen kemer ve bunun gibi bir çok örnek bir bütün oluşturmamızı sağlamaktadır. Sonuç olarak Eskiçağ yazılı kaynaklarının serüveni tarih yazımının ve araştırmalarının serüvenidir. Tarih yazımının bilimsel araştırmaya dayanmasının gerekliliğini neden ve sonuçlarıyla haklı olarak vurgulayan biricik alan ise Eskiçağ’dır. 8 KAYNAKÇA İplikçioğlu, Bülent, Eskiçağ Tarihinin Anahatları 1, Marmara Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1990. “Pausanias”, Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, 15. Cilt, Meydan Yayınevi, İstanbul 1969, s. 530. Tekin, Oğuz, Eskiçağda Para Antik Nümismatiğe Giriş, 3. Baskı, Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1998. Tekin, Oğuz, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İletişim Yayınları, İstanbul 2008. Viladimir Diakov-Sergey Kovalev, İlkçağ Tarihi 1, 3. Baskı, Çev. Özdemir İnce, Yordam Kitap Yayınları, İstanbul 2014. 9