T.C.
MUĞLA ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
FELSEFE ANABĠLĠM DALI
RIEMANN‟IN MANĠFOLD KAVRAMI VE YENĠ BĠR MEKÂN-GEOMETRĠ
ĠNġASINDAKI YERĠ
FELSEFE ALANINDA YÜKSEK LĠSANS
TEZĠ
ÖĞRENCĠNĠN ADI
AHMET DĠNÇER ÇEVĠK
DANIġMANLAR
PROF. DR. MEHMET ELGĠN
DOÇ. DR. SAMET BAĞÇE
ARALIK, 2011
MUĞLA
MUĞLA ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER
FELSEFE ANA BĠLĠM DALI
RIEMANN‟IN MANĠFOLD KAVRAMI VE YENĠ BĠR MEKÂN-GEOMETRĠ
ĠNġASINDAKI YERĠ
AHMET DĠNÇER ÇEVĠK
Sosyal Bilimleri Enstitüsünce
“Yüksek Lisans”
Diploması Verilmesi Ġçin Kabul Edilen Tezdir.
Tezin Enstitüye Verildiği Tarih:
Tezin Sözlü Savunma Tarihi: 19.12.2011
Tez DanıĢmanı : Prof. Dr. Mehmet ELGĠN
Tez DanıĢmanı : Doç.Dr. Samet BAĞÇE
Jüri Üyesi
: Prof.Dr. Yıldıray OZAN
Jüri Üyesi
: Doç.Dr. Bülent GÖZKAN
Jüri Üyesi
: Doç.Dr. Nebil REYHANĠ
Enstitü Müdürü : Prof. Dr. Namık Kemal ÖZTÜRK
ARALIK, 2011
MUĞLA
TUTANAK
Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü‘nün ....../...../......... tarih ve ............
sayılı toplantısında oluĢturulan jüri, Lisansüstü Eğitim-Öğretim Yönetmeliği‘nin .........
maddesine göre, Felsefe Anabilim Dalı Yüksek lisans öğrencisi A.DĠNÇER ÇEVĠK‘ in
―Riemann‘ın Manifold Kavramı ve Yeni Bir Mekân-Geometri ĠnĢasındaki Yeri‖ adlı tezini
incelemiĢ ve aday 19/12/2011 tarihinde saat 14.30‘da jüri önünde tez savunmasına alınmıĢtır.
Adayın kiĢisel çalıĢmaya dayanan tezini savunmasından sonra ....... dakikalık süre
içinde gerek tez konusu, gerekse tezin dayanağı olan anabilim dallarından sorulan sorulana
verdiği cevaplar değerlendirilerek tezin ................... olduğuna ................... ile karar verildi.
Tez DanıĢmanı
Üye
Üye
Tez DanıĢmanı
Üye
YEMĠN
Yüksek lisans tezi olarak sunduğum ―Riemann‘ın Manifold Kavramı ve Yeni Bir MekânGeometri ĠnĢasındaki Yeri‖ adlı çalıĢmanın, tarafımdan bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düĢecek
bir yardıma baĢvurulmaksızın yazıldığını ve yararlandığım eserlerin Kaynakça‘da gösterilenlerden
oluĢtuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanmıĢ olduğumu belirtir ve bunu onurumla doğrularım.
19/12/2011
A.DĠNÇER ÇEVĠK
Aileme…
TEġEKKÜR
Muğla Üniversitesi Felsefe Bölümüne geldiğim günden beri desteğini esirgemeyen,
tezin asıl meselesi üzerine odaklanmamı sağlayan ve tezin son okumasında ve
geliĢtirilmesinde en büyük desteği aldığım tez danıĢmanım Mehmet Elgin‘e,
Lisans eğitimim boyunca önce bilim felsefesine ardından da mekân ve geometri
felsefesine ilgimin oluĢmasını sağlayan, tezimin tamamlanmasında önerileri ve
teĢvikleriyle emek veren tez danıĢmanım ODTÜ Felsefe Bölümü‘nden Samet
Bağçe‘ye,
Tezimin matematik bilgisi içeren kısımlarını anlayabilmek ve anlatabilmek için bana
hem derslerini takip etme fırsatını sunan hem de değerli zamanını birebir
çalıĢmalarımızda sabırla bana ayıran, yorumları, teĢvikleriyle tez sürecinde desteğini
esirgemeyen ODTÜ Matematik Bölümü‘nden Yıldıray Ozan‘a,
Önemli kaynaklara ulaĢmamı sağlayan, içeriğe dair meseleleri sorduğum her zaman
açıklayıcı yanıtlar aldığım Wuppertal Üniversitesi‘nden Erhard Scholz ve Sevilla
Üniversitesinden Jose Ferreiros‘a,
Jürimde olmayı kabul ettikleri ve teze değerli yorum ve eleĢtirileri ile destek
verdikleri için Nebil Reyhani ve Bülent Gözkan hocalarıma,
Desteklerini her daim her hücremde hissettiğim, sonuna ve sonsuza kadar arkamda
olduğunu bildiğim ailem ve özellikle abim Diren Çevik‘e,
Felsefe yoluna beraber çıktığım ve bu sürecin en keyifli zamanlarını lisans hayatım
boyunca paylaĢtığım ve ilerde de paylaĢmayı planladığım dostlarım Volkan Çifteci
ve Umut Baysan‘a,
Teze hem yorumlarıyla hem de Ġngilizce‘den çevrilmesindeki çok değerli
yardımlarıyla destek veren sevgili dostum Kerem Eryılmaz‘a,
Bana her zaman inanan, her türlü desteği her zaman veren can dostlarım Ali Murat
Çitanak ve Onur YetiĢ Kılıç‘a,
Zelha Nil‘e,
TeĢekkürü borç biliyorum...
i
ĠÇĠNDEKĠLER
ÖZET .......................................................................................................................................... ĠĠĠ
ABSTRACT ................................................................................................................................. ĠV
GĠRĠġ .......................................................................................................................................... 1
BÖLÜM 1. MEKÂNIN METAFĠZĠĞĠNĠN KISA BĠR TARĠHĠ ............................................................ 5
1.1.Titanların SavaĢı ............................................................................................................................ 5
1.2. Kant‘ın tereddüdü: Newton ve Leibniz ....................................................................................... 10
1.3. Bilimin ve mekânın temelleri üzerine: Kant, Newton ve Leibniz............................................... 11
1.3.1. Kant ve Leibniz .................................................................................................................... 11
1.3.2. Kant ve Leibniz‘in Ötesinde Bir Yol: Metafizik.................................................................. 12
1.3.3. Kant ve Newton ................................................................................................................... 14
1.4. Kant‘ın mekân teorisi .................................................................................................................. 17
1.4.1. Apriori ve aposteriori ........................................................................................................... 17
1.4.2. Analitik ve sentetik yargılar ................................................................................................. 18
1.5. Kant‘ın Geometri Felsefesi ......................................................................................................... 19
1.5.1. Zaman ve mekân kavramları ................................................................................................ 19
1.5.2. Mekânın metafiziksel açımlanması ...................................................................................... 19
1.5.3. Mekânın transendental açımlanması ................................................................................... 20
1.5.4. Görü ve Saf Görüde ĠnĢa ...................................................................................................... 21
1.5.5. Kant‘ta ‗Çoklu‘ (Manifold) Kavramı ................................................................................... 38
1.5.5.1. Kapsamlı ve Yoğun Büyüklükler (Extensive-Intensive Magnitudes)............................... 49
2.1. Herbart‘ın Felsefesi ..................................................................................................................... 56
2.1.1. Herbart‘ın Riemann Üzerindeki Etkisi................................................................................. 56
2.1.3. Russell‘ın Herbart-Riemann iliĢkisine dair görüĢleri ........................................................... 72
2.1.4. Torretti‘nin Herbart-Riemann iliĢkisine dair görüĢleri ........................................................ 73
2.1.5. Ferreiros‘un Herbart-Riemann iliĢkisine dair görüĢleri ....................................................... 76
2.1.6. Herbart‘ın Kant ile ĠliĢkisi ve Riemann Üzerindeki Etkisi .................................................. 78
BÖLÜM 3. BĠR GEOMETRĠ TARĠHĠ ............................................................................................88
3.1. Öklidyen olmayan geometrilerin kısa bir tarihi .......................................................................... 88
3.2. Bir matematik anlayıĢı geleneği olarak Grössenlehre ................................................................ 91
BÖLÜM 4. GAUSS‟UN MATEMATĠĞĠNĠN MANĠFOLD KAVRAMININ AÇIKLANMASINDAKĠ YERĠ
...................................................................................................................................................93
4.1. ‗Eğriler (curves) ve eğrilikler (curvatures)‘ ................................................................................ 93
ii
4.1.1. Gauss Eğriliği (Gaussian Curvature) ................................................................................... 95
4.2. Gauss ve karmaĢık sayılar ........................................................................................................... 99
4.3. Gauss‘un Matematiğin Temellerine ĠliĢkin GörüĢleri ve Kant ile ĠliĢkisi ................................ 102
BÖLÜM 5. RĠEMANN‟IN „HABĠLĠTATĠON ‟ DERSĠ ..................................................................... 110
5.1. Riemann'ın 1854 Tarihli Habilitationsvortrag'ının Olası Bir Yeniden ĠnĢası .......................... 110
5.2. Habilatitionsvortag‘ta Riemann ne diyor? Tarihsel-epistemolojik bir yorum.......................... 130
Herbart, Gauss, Riemann ve Kant .................................................................................................... 136
Değerlendirme.................................................................................................................................. 148
REFERANSLAR ......................................................................................................................... 152
iii
Ö ZET
Bu çalıĢmanın iki amacı vardır. Bunlardan biri Riemann‘ın manifold kavramını nasıl
açıkladığının hesabını vermektir. Riemann bir yandan Herbart‘ın felsefesi diğer yandan da
Gauss‘un matematiği tarafından etkilenmiĢtir. Bu sebeple Erhard Scholz manifold kavramının
yarı felsefi bir kavram olduğunu iddia eder. Öyleyse Riemann‘ın manifold kavramında
felsefesinin oynadığı rolü açıklamak önemlidir çünkü bu bize felsefenin matematikle ve diğer
çalıĢma alanlarıyla nasıl ve ne ölçüde ilgili olabileceğini gösterecektir. Ardından bu kavramın
geometri (özellikle mekân fikirlerinin evrimi ile ilgili meselelerde) mümkün sonuçlarını bilgi
kuramsal bakıĢ açısından tartıĢacağım.
Anahtar kelimeler: Riemann, manifold, mekân, Öklidyen olmayan geometriler.
iv
ABSTRACT
This thesis aims to achieve two things. One is to give an account of how Riemann explains his
notion of manifold. Riemann was influenced by Herbart‘s philosophy on the one hand and
Gauss‘s mathematics on the other. For this reason, Erhard Scholz claims that the notion of
manifold is a quasi-philosophical concept. It is therefore important to explicate the role
philosophy plays in Riemann‘s notion of manifold as this will show how and to what extend
philosophy can be relevant to mathematics and perhaps other fields of study as well. I will
then discuss possible consequences of this notion for geometry (especially issues regarding
the evolution of ideas of space) from an epistemological point of view.
Key Words: Riemann, manifold, space, Non-Euclidean geometries.
1
GĠRĠġ
Geometri felsefesinde mekân anlayıĢının geometri ve felsefe için önemli bir tartıĢma
zemini yarattığını görmekteyiz. Zaman ve mekân her zaman için hem felsefe hem de
matematikte büyük bir ilgi kaynağı olmuĢtur. Matematik alanındaki bu ilgi
geometrinin, dünyanın anlaĢılmasında üstlendiği rol temelinde açıklanabilir. Benzer
Ģekilde, felsefeciler de dünyayı anlama çabasında geometriye büyük bir ilgi
göstermiĢlerdir. Çünkü onlar için zaman ve mekân bilginin merkezinde yer
almaktadır. Bu anlamda geometri felsefesi matematik ve felsefenin karĢılıklı
etkileĢiminde dıĢ dünyanın gerçekliğinin kavranılmasına götüren yollardan biridir.
Riemann 1854 ‗Habilitation1‟ dersinde geometrinin geleneksel olmayan kavramlarla
tanımlanması
gerektiğini
iddia
etmiĢtir.
Riemann
Öklidyen
geometrinin
aksiyomlarının doğru olarak kabul edilmelerinin hiçbir rasyonel dayanağı olmadığını
iddia eder çünkü ona göre bu aksiyomlar ne apriori ne de aposteriori olarak
gerekçelendirilebilirler. Öte yandan, Riemann mekâna iliĢkin genel kavramlarımızın
aydınlatılması gerektiğini de düĢünür. ĠĢte Riemann‘ın manifold2 kavramı bu
aydınlatma iĢindeki merkezi kavramdır. Manifold kavramı en yalın haliyle,
―yapısallaĢtırılabilir noktalar kümesi‖ olarak ifade edilir
Manifold kavramının ortaya çıkıĢ hikâyesi farklı disiplinlerce incelenebilir ancak bu
çalıĢmada bu kavram ve ortaya çıkıĢ öyküsü sadece matematik tarihi ve
bilgikuramsal açıdan ele alınacaktır.
Riemann‘ın manifold kavramının ortaya çıkıĢını ve mekân ve geometri anlayıĢımızda
neleri değiĢtirdiğini görmek için tarihsel bir arka plana da ihtiyaç vardır. Bu tarihsel
Riemann ‗ın yaĢadığı dönemde Alman üniversitelerinde doktora sonrası üniversite konseyi
tarafından belirlenen dar bir konuda verilen ders. Bu ders baĢarılı bir Ģekilde verilmeksizin
üniversitede eğitim vermenin imkânı yoktu. Monastyrsky, M. (1987). Riemann,topology, and physics.
Boston: Birkhauser, s.23.
2
Riemann mekânı yapısal noktalar kümesi olarak konu edinmesine karĢılık gelen kavram. Bakınız;
Torretti, R. (1978). Philosophy of geometry from Riemann to Poincare. Dordrecht: Reidel: D. Reidel
Publishing Company, s.103. Daha teknik bir tanımı Ģöyle verilebilir; içinde sürekliliğin tanımlandığı
soyut elementlerin (mekânın noktaları) seti. Alexandroff, P.( 1932). Elementary Concepts of
Topology, çevr. Alan R. Parley, Dover Publications, New York, s.8.
1
2
arka planı kurmak için öncelikle mekân fikrinin metafiziğinin tarihsel olarak
incelemek gerekir. Bu nedenle, tezin birinci bölümünde bu tarihin önemli bir kısmını
oluĢturan Newton ve Leibniz arasındaki ―mutlak mekân‖ (absolute space) ―iliĢkisel
mekân‖ (relational space) tartıĢması ve bu iki kavrayıĢ arasında Kant‘ın aldığı
pozisyon incelenecektir. Newton, mutlak mekânı ‗Tanrı‘ gibi tözsel bir entite olarak
kurar ve insan aklının bu tözsel entitenin duyusal içeriğini kavrayamayacağını öne
sürerken, Leibniz mekânı dünyadaki Ģeylerin birbiriyle sürekli iliĢkisi olarak görür ve
insan zihninin soyutlama iĢlemiyle onu kavrayabileceğini öne sürer.
Newton‘un mutlak mekân ve zaman anlayıĢı temelinde yükselen fiziği baĢarılı olup
destek gördükçe, Leibniz‘in mekân anlayıĢı önemini yitirmiĢti. Kant da Newton ve
Leibniz arasındaki bu tartıĢmaya sonradan dâhil olmuĢtur. Kant, ilk dönem
yazılarında, Leibnizci ve Newtoncu mekân anlayıĢlarını uzlaĢtırmaya çalıĢsa da, daha
sonra Euler okumalarının da etkisiyle Newtoncu mekân anlayıĢına yaklaĢmıĢtır. Kant
Saf Aklın Eleştirisi‘nin Transendental Estetik bölümünde ve Prolegomena‘da zaman
ve mekânı saf görünün formları olarak ele alır ve yargıları ‗analitik/sentetik;
apriori/aposteriori‘ Ģeklinde ayırır. Fizik yasalarının kurucu öğeleri olarak
görülebilecek ―her Ģeyin bir nedeni vardır‖ türünden önermelerin ve geometrinin
önermelerinin sentetik apriori-evrensel olarak zorunlu olan ve bilgimizi geniĢleten
yargılar olduğunu söyler.
Tezin ikinci bölümünde Herbart‘ın felsefesinin genel olarak Riemann‘ın geometri ve
doğa
felsefesine
etkisi,
özel
olarak
da
Riemann‘ın
manifold
kavramını
Ģekillendirmesi üzerindeki etkisi konu edilecektir. Riemann‘ın çalıĢmaları felsefi
izler de taĢır. Bu izlerin Herbart‘ın etkisiyle ortaya çıktığını belirtmek gerekir.
Herbart‘ın Riemann‘ın üzerinde etkili olduğu kabul edilmekle beraber bu etkinin
boyutları hakkında literatürde görüĢ ayrılıkları bulunmaktadır. Yine de bu etkinin
gerçek olduğu ve manifold kavramının felsefi bir çağrıĢımının bulunduğu
yadsınamaz. Herbart, eğitimine idealist Fichte‘nin yanında baĢlar, ancak eğitiminin
sonlarına doğru Fichteci fikirleri eleĢtirir ve kendi pozisyonunu realist olarak
tanımlayacaktır. Fichte felsefesinden uzaklaĢan Herbart Kant felsefesine yaklaĢır.
Ancak mekân konusunda Kant ile aynı fikirde değildir. O, mekân konusunda
3
Leibnizci bir tutum benimser. Öte yandan, bilimsel disiplinler arasında Herbart
felsefeye en yakın disiplin olarak matematiği görür. Onun görüĢüne göre felsefe
diğer bilimlerle iliĢkisi içerisinde geliĢmelidir. Buna ek olarak, her disiplin bir temel
kavram etrafında odaklanmalı diğer tüm teorik geliĢmeler bu temel kavram etrafında
dönmelidir. Bu anlamda bu çalıĢmada Riemann‘ın manifold kavramının Herbart‘ın
bilimlerin bir merkezi kavram etrafında ilerlemesi gerektiği anlayıĢıyla örtüĢtüğünü
gösterilmeye çalıĢılacaktır. Daha sonra, Herbart-Riemann iliĢkisi üzerine sırasıyla
Scholz‘un, Russell‘ın, Torretti‘nin ve Ferreiros‘un yorumlarına değinilecektir.
Üçüncü bölümde Öklidyen olmayan geometrilerin kısa bir değerlendirilmesi
yapılacaktır. Bilindiği üzere Öklidyen olmayan geometrilerin keĢfi Öklid‘in beĢinci
postülatının
ispatlanması
giriĢimlerinin
tarihidir.
BeĢinci
postülatın
ispati
giriĢimlerinde farklı metotlar denenmiĢtir. Bu postülatın ispatlanma giriĢimlerinin
tarihi kullanılan yöntemler temelinde üç dönemde incelenebilir. Bu süreçteki ilk
denemeler beĢinci postülatın yerine daha açık bir postülat bulma giriĢimlerini
içermekteydi. Ġtalyan geometrici Saccheri bu gelenekten ayrı olarak ‗olmayana ergi‘
(reductio ad absurdum) metodunu kullanmıĢtır. Bu yolla, Saccheri beĢinci postülatı
yanlıĢ olduğunu kabul ettiğimizde Öklid‘in diğer tüm postülatları çeliĢeceğini
göstermeyi denemiĢti. BeĢinci postülatın ispatı giriĢimlerinin ikinci dönemi
hiperbolik trigonometrik fonksiyonların kullanılmaya baĢlar. Alman geometrici
Lambert bu fonksiyonlardan astronomik araĢtırmalarında faydalanmıĢ ancak
Öklidyen olmayan geometrilerin keĢfine aracılık edebileceğini düĢünememiĢti.
Gauss ve Taurinus bahsi geçen fonksiyonları geometri çalıĢmalarında kullandı ve
Öklidyen olmayan geometrilerin keĢfinde öncü oldular. Diferansiyel denklemlerin
geometride kullanılması üçüncü döneme iĢaret eder. Riemann‘ı tam da bu dönem
içerisinde görürüz. 19.yy. ortalarında matematik halen Grek‘lerden beri süregelen
geleneksel bir Ģekilde büyüklüklerin bilimi olarak Grössenlehre (büyüklüklerin
bilimi, science of magnitudes) tanımlanıyordu ve bu anlayıĢ biçimi daha önce sözünü
ettiğimiz geliĢmelerin yanı sıra manifold kavramının geliĢmesinde etkili olmuĢtur.
Dördüncü
bölümde
Riemann‘ın
manifold
kavramını
açıkladığı
‗Habilitationsvortrag‘ dersindeki matematiksel açıklamaları anlayabilmek için
4
gerekli olan ‗eğriler ve eğrilikler‘ (curves and curvatures) gibi temel kavramlar
açıklanacaktır. Ardından Riemann‘ın takip ettiği Gauss‘un çalıĢmaları incelenecektir.
Gauss manifold kavramının biçimlenmesine yüzeyler üzerine yaptığı çalıĢmalarla ve
karmaĢık sayıları yorumlama Ģekliyle katkıda bulunmuĢtur. Onun eğrilikler ve
yüzeyler üzerine çalıĢırken bulduğu ―Theorema Egregium” (―Olağanüstü Teorem‖)
Riemann‘ın geometri çalıĢmalarında ve manifold kavramını sunmasında önemli bir
rol oynamıĢtır. Bu teoremin en önemli sonucu, her yüzeyin kendi dıĢında onu
çevreleyen (örneğin Öklidyen) bir mekâna referans olmaksızın ele alınabileceğini
göstermesidir. Gauss‘un manifold kavramının ortaya çıkıĢında üstlendiği bir baĢka
rol, karmaĢık sayıları çok daha soyut bir Ģekilde düzlem üzerindeki noktalar olarak
yorumlamasıdır.
BeĢinci bölümde Riemann‘ın 1854 ‗Habilitation‘ dersinin bir yeniden inĢası
sunulacaktır. Bu derste Riemann geometrinin hâlihazırdaki durumunun bir kritiğini
verir ve mekânı manifold olarak tanımlayıĢını diferansiyel denklemlerin yardımıyla
gösterir. Ardından bu tanımı fiziksel mekâna uygular ve sonuçlarını incelemeye
geçer. Habilitationsvortrag‟un yeniden yapılandırılmasının ardından bu dersin ve
daha da özelde manifoldun kavramının üretkenlik, yüksek açıklama gücü ve yalınlık
gibi önemli kabul edilen bilimsellik ölçütlerini sağladığı iddiası temellendirilecek ve
mekânı manifold olarak almanın farklı disiplinlerde nasıl kullanıldığı ve getirdiği
avantajlar tartıĢma konusu edilecektir. Son olarak manifold kavramı temelinde
Riemann‘ın geometrisi bilgi kuramsal olarak tartıĢılacaktır.
5
BÖLÜM 1. MEKÂNIN METAFĠZĠĞĠNĠN KISA BĠR TARĠHĠ
Herbart‘ın Kant‘ın bazı noktalarda takipçisi olmasına karĢın mekân konusunda
Leibniz‘ci bir tutum benimsemesi Riemann‘ın mekânı ‗manifold‘ olarak tasviri ile
ilgili bazı ipuçları taĢımaktadır. Bu bölümde Newton ve Leibniz arasındaki mutlak
mekân üzerine tartıĢmalara değinilecek ve Kant‘ın neden nihai olarak Newtoncu
mekân anlayıĢına yaklaĢtığı açıklanacaktır. Daha sonra, Riemann üzerinde önemli
etkisi olan Herbart‘ın Kant‘ın uzay anlayıĢına karĢı neden Leibnizci uzay anlayıĢını
benimsediği açıklanacaktır.
1.1.Titanların SavaĢı3
Newton mekânın cisimlerden bağımsız olduğu fikrindedir. GörünüĢteki zaman ve
mekândan göreli (relative) mekân ve zaman olarak bahseder:
Zaman, mekân, yer ve hareketi herkesin bildiği Ģekliyle tanımlamıyorum. Yalnızca
gözlemliyorum ki sıradan halk bu nicelikleri baĢka kavramlar altında değil onların
duyulur nesnelere olan iliĢkisinde kavramaktadır. Ve bu yüzden kesin önyargılar ortaya
çıkmaktadır, bunları ortadan kaldırmak için bu nicelikleri mutlak ve göreceli, doğru ve
görünüĢte, matematiksel ve bilindik… diye ayırmak yerinde olacaktır. 4
Ancak Newton‘un vurgusu açıkça ‗mutlak‘ ve ‗matematiksel‘ üzerinedir:
Mutlak, doğru ve matematiksel zamanın kendisi, onun kendi doğasından eĢit Ģekilde,
dıĢsal hiçbir Ģeye iliĢkisi olmaksızın ve süre olarak baĢka Ģekilde isimlendirilerek
cereyan eder. 5
Benzer Ģekilde mutlak mekân için Ģunları yazar:
Mutlak mekân kendi doğasında, dıĢsal hiçbir Ģeye iliĢkisi olmaksızın, her zaman benzer
ve hareket ettirilemez kalır. Göreceli mekân mutlak mekânların ölçüsü veya hareket
ettirilebilir bir boyutudur; ki bizim duyularımız onu (göreceli mekân) cisimlere
Amit Hagar (2008). ―Kant and non-Euclidean Geometry‖, Kant Studien, 99 (1), s.82
Newton, Principles, Jammer, M. (1993). Concepts of Space Dover Publications, New York, içinde
s.100. ―I do not define time, space, place and motion, as being well known to all. Only I must observe
that the common people conceive those quantities under no other notions but from the relation they
bear to sensible objects. And thence arise certain prejudices, for the removing of which it will be
convenient to distinguish them into absolute and relative, true and apparent, mathematical and
common.‖
5
Newton, Rosenfeld, B.A. (1988). A history of Non-Euclidean geometry. New York: Springer-Verlag,
içinde s.184. ―Absolute, true and mathematical time, of itself, and from its own nature flows equally
without relation to anything external and by another name is called duration.‖
3
4
6
pozisyonu aracılığıyla belirler, ve o genellikle hareket ettirilemez mekân için alınır,
öylece gizli, havaya ait, göksel, dünyaya göre belirlenir. Mutlak mekân ve göreceli
mekân Ģekil ve büyüklük bakımından aynıdır; ancak onlar sayısal olarak her zaman aynı
kalmazlar. Çünkü dünya, örneğin, eğer hareket ederse, havamızın bir mekânı- ki o
göreceli olarak ve dünyaya göre her zaman aynı kalır-, zamanın birinde ona havanın
geçeceği mutlak mekânın bir parçası olacaktır; baĢka bir zaman o sürekli değiĢecektir. 6
Öyleyse Newton‘un mekânı ‗mutlak‘ olarak almasının anlamı onun diğer tüm
mekânların kararlaĢtırılabilmesi için bir referans noktası olmasıdır. ‗Mutlak mekân‘
―dıĢsal hiç bir Ģeye iliĢkisi olmaksızın, homojen ve hareket ettirilemezdir‖7, o
―mutlak yerlerin‖ bir araya gelmesinden oluĢur. Bu mutlak mekânlar ―verili
pozisyonlarını birbirlerine göre iliĢkilerinde sonsuzdan sonsuza korurlar‖8, yani
‗mutlak hareket‘ bu ‗mutlak mekânlar‘ arasında aktarım olur.9 Buna ek olarak,
yukarıdaki cümleler bize ‗mutlak mekân‘ın ―bir biçimlilik, hareket ettirilemezlik,
dıĢsal her Ģeyden bağımsızlık‖10 olarak sıralanabilecek karakteristikleri olan yalnızca
kavramsal bir üstyapı (conceptual superstructure) değil aksine doğadaki olup
bitmelere bağlı olmayan, tersine, içinde fiziksel fenomenlerin cereyan ettiği gerçek
bir yapı olduğu anlatılmaktadır.
Leibniz Newton‘un ‗mutlak mekân‘ anlayıĢının yanlıĢlığını ―ayırt edilemezlerin
özdeşliği” ve ―yeter sebep ilkesi‖11 ilkelerine dayalı olarak göstermeye çalıĢmıĢtır.
Newton , Jammer, M. (1993) Concepts of Space Dover Publications, New York, içinde, s.100.
―Absolute space in its own nature, without relation to anything external, remains always similar and
immovable. Relative space is some movable dimension or measure of the absolute spaces; which our
senses determine by its position to bodies, and which is commonly taken for immovable space, such is
the dimension of a subterraneous, an aerial, or celestial space, determined by its position in respect to
the earth. Absolute space and relative space are the same in figure and magnitude; but they do not
remain always numerically the same. For if the earth, for instance, moves, a space of our air, which
relatively and in respect of the earth remains always the same, will at one time be one part of the
absolute space into which the air passes; at another time it will be continually changed.‖
7
Newton, , DiSalle, R.(2006) Understanding Space-Time, Cambridge University Press, içinde s.25.
―It is ―without regard to anything external, homogeneous and immovable.‖
8
A.g.e., s.25.
9
A.g.e., s.25. ―It is composed of ―absolute places These absolute places ―all keep given positions in
relation to one another from infinity to infinity‖, thus absolute motion becomes translation between
these absolute places.‖
10
Rosenberg, B.A. (1988). A history of Non-Euclidean geometry. New York: Springer-Verlag, s.185.
―Absolute space has characteristics of uniformity, immovableness and independence of everything
external.‖
11
Bu her ikisi de Leibniz‘e atfedilmektedir. Basitçe yeter neden prensibi her Ģeyin bir neden yüzünden
meydana geldiğini söyler. Öte yandan ayrılamazların özdeşliği ise eğer iki ya da daha fazla entitenin
sahip oldukları tüm özellikler özdeĢse aynı olduklarını iddia eder.
6
7
Bu eleĢtirileri incelemeye geçmeden önce Leibniz‘in ‗mutlak mekân-zaman‘
anlayıĢına karĢı geliĢtirdiği argümanı tekrar kurmaya çalıĢacağız.
P1 ve p2 mutlak mekândaki noktalar, t1 ve t2 de mutlak zamandaki anlar olsun. P1
noktası p2 noktasının üç metre sağında olsun ve t1 t2 den sadece beĢ saniye sonra
olsun. P1 noktasının p2 noktasının üç metre sağında olması için yeterli bir neden
yoksa (en nihayetinde p1 noktasının p2 noktasının üç metre sağında olmak yerine
pekâlâ baĢka bir yerde de olabilirdi) ve t1 t2 den beĢ saniye sonra olması içinde yeterli
bir neden yoktur çünkü aradaki süre pekâlâ beĢ saniyeden az ya da fazla olabilirdi.
Benzer Ģekilde, p1 ve p2 noktaları ve t1 ve t2 zaman aralıkları hiçbir yolla
ayrılamazlardır. P1 ve p2 mutlak mekân üzerindeki aynı noktalar ise, t1 ve t2 aynı
zaman aralıkları ise, hiçbir yolla ayrılamayan iki mekân ve iki zamandan
bahsedebiliriz ki bu da ayrılamazların özdeşliği kanunu ile çeliĢir. Bu da, p1 ve p2
arasında ve t1 ile t2 arasında bir seçim yapmak anlamlı olmayacaksa Tanrı‘nın
seçiminin (yeter sebep) pek de bir anlamı kalmayacağı anlamına gelecektir.
Leibniz‘in argümanını Ģu Ģekilde özetlenebilir:
1. Mutlak uzay varsa bu uzayın hiçbir noktası herhangi diğer noktasından ayırt
edilebilir olmayacaktır.
2. Eğer uzayın hiçbir noktası diğer herhangi bir noktasından ayırt edilebilir
değilse, bir nesnenin uzayın herhangi bir noktası yerine diğer herhangi bir
noktasına yerleĢtirilmesi arasında hiçbir fark olmayacaktır.
3. Eğer bir nesnenin uzayın herhangi bir noktası yerine diğer herhangi bir
noktasına yerleĢtirilmesi arasında hiçbir fark yoksa Yeter-sebep ilkesi ihlal
edilmiĢ demektir çünkü nesnenin bir nokta yerine diğer noktaya
yerleĢtirilmesi arasında hiçbir açıklayıcı neden kalmamıĢtır bu durumda.
4. Tanrı her zaman en mükemmeli yarattığı için yeter-sebep ilkesi doğrudur
(YSI ve MI).
5. O halde, bir nesnenin uzayın herhangi bir noktası yerine diğer herhangi bir
noktasına yerleĢtirilmesi arasında bir fark vardır (MTT 3, 4).
6. O halde, Uzayın bazı noktaları diğer herhangi bazı noktalarından ayırt
edilebilir (MTT 2, 5).
8
7. O halde, mutlak uzay yoktur12(MTT 1, 6).
Leibniz‘in Newton‘cu ‗mekân ve zaman‘a eleĢtirilerini özetledikten sonra artık onun
kendisinin mekâna iliĢkin önerisine dönebiliriz. Leibniz mekânı metafiziğinin
temelinde yer alan monadlar ile açıklar. Monadlar uzamı olmayan, evreni yansıtan
dıĢarıya kapalı olan, zaman ve mekân içinde yer almayan ve evrendeki düzenliliği
yansıtması için Tanrı iradesine gerek duyan birimlerdir.13 Tanrı monadları evrendeki
uyumu oluĢturacak biçimde düzenler. Öte yandan, bizim algıladığımız mekân salt
monadlar arasındaki etkileĢimin sonucunda ortaya çıkmıĢ bir yapı değildir. Mekânın
algılanması insan zihninde bir operasyonuna da ihtiyaç duyar Mekân ve zaman bizim
algımızda söz konusudur, Tanrı zamanın ve mekânın kaynağıdır ve o da monadlar
gibi zamanın ve mekânın dıĢındadır. Mekân beraberce var olan fenomenlerin
düzenliliğidir.14 Leibniz mekânı gerçek bir entite olarak kabul etmez bunun yerine
onu, Ģeylerin sürekli ve beraberce var olmalarından çıkarsar. Newton‘un mutlak
mekân anlayıĢında ‗matematiksellik‘ ve ‗mutlaklık‘ vurgusu olduğunu söylemiĢtik,
Leibniz için ise mekân iliĢkiler sistemidir ve bu iliĢkiler sistemini ‗iliĢki‘ ve
‗süreklilik‘ olarak ele alır. Böylece, her Ģeyin mekânı diğer bir Ģeyin o anda varlığına
referansla belirlenmektedir.
Newton‘cu ve Leibniz‘ci mekân anlayıĢları, kavramsal düzeyde, düzenleme, hizaya
sokma iĢlemlerinde iĢ görmeleri için tasarlanmıĢtır.15 Buna ek olarak, her iki
filozofun açıklamaları ‗mekân‘‘ın üç boyutlu Öklidyen geometrisi olduğunu kabul
eder.16 Öte yandan iki filozofun anlayıĢları arasında önemli farklılıklar vardır. Bu
farklardan ilki iki filozofun mekân anlayıĢlarına atfettikleri ontolojilerde göze
çarpmaktadır. Newton için ‗mutlak zaman-mekân‘ var olan Ģeylerden önce gelirken
Rodriguez, G. (1999). ―Leibniz‘s argument for the Identity of Indiscernibles in his correspondance
with Clarke‖, Australasian Journal of Philosophy, 77 (4), ss. 429-438.
13
Leibniz, G.W. (1988). Monadoloji çev: Suut Kemal Yetkin Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı
Yayınları, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul , s.2
14
Leibniz, G. W (1951). Selections, ed: Philip P. Wiener, Charles Scribner‘s Sons, New York, s.108.
15
Agassi, J. (1969). ―Leibniz‘s Place in the History of Physics‖, Journal of the History of Ideas, Vol.
30, No 3. s. 336
16
A.g.y., s.336.
12
9
(ontolojik anlamda), Leibniz bu görüĢü kabul etmez, onun için mekân mekânsal
iliĢkilerin zihinde soyutlanmasıyla elde edilir.17 Khamara‘nın da özetlediği gibi:
Leibniz‘in göreceli mekân ve zaman teorisinin merkezinde olan tez onların ontolojik
statülerini ilgilendirmektedir: Bu tezi Leibniz‘in ortaya koyduğu Ģekilde zaman ve
mekânın varlığı, sıradan bir Ģekilde onların yerini dolduran Ģeyler olarak gördüğümüz
Ģeylerin varlığı üzerine parazitiktir. Yani, eğer maddesel cisimler yoksa mekân yoktur
18
ve eğer olaylar ve süreçler yoksa zaman da olmayacaktı.
Yani, Leibniz‘in mekân anlayıĢı Ģeylerin varlığının kalıcılığında temellenirken,
Newton onu Ģeylerden bağımsız bir yere koyar. Ontoloji konusunda bu farkla ilgili
olarak dikkat çekilen ilk nokta için Leibniz Ģunu söyler:
Bana kalırsa, birden fazla Ģekilde açıkladım ki ben mekânı arı Ģekilde göreli olarak
anlıyorum, zamanı olduğu gibi. Onun aynı anda var olanların düzeni olduğunu
anlıyorum, zamanın ardı ardına gelmelerin düzeni olarak anladığım gibi. Çünkü mekân,
onların özel varoluĢ yollarını dikkate almaksızın, bir arada olmaları itibariyle aynı anda
var olan Ģeylerin olanağı açısından ifade edilir.19
Öyleyse Leibniz‘in mekân teorisi mekânın varlığı konusunda indirgemecedir; o
mekânı ayrı bir kap olarak kabul etmez. Ancak ne Newton ne de Leibniz mekânsal
iliĢkileri daha ilksel iliĢkilere indirgeyecek kadar indirgemeci değildirler.20
Newton‘un matematiksel mutlak mekânı sürekli iken, Leibniz‘in Ģeylere göreli
iliĢkisel mekânı sürekli değildir. Bu belirleme biraz daha açıklamayı gerekli
kılmaktadır. Leibniz‘in süreklilik anlayıĢı felsefesi açısından önem taĢımakla beraber
onun bu konuyla ilgili görüĢleri karıĢık görünmektedir. Leibniz‘de bu karıĢıklığı
gösteren birkaç cümle bulmak mümkün: ―Madde sürekli değil, ama parçalıdır
(discrete)… Aynısı sürekli olmayan değiĢimler için de geçerlidir.‖ Sürekli nicelik
Arthur, R.(1994). ―Space and Relativity in Newton and Leibniz‖, The British Journal for the
Philosophy of Science, Vol. 45, No. 1, s.229.
18
Khamara.E. J. (1993). ―Leibniz‘s Theory of Space: A reconstruction‖, The Philosophical Quarterly,
Vol. 43, No. 173, Special Issue: Philosophers and Philosophies, s. 473. ―The central thesis of Leibniz'
relative theory of space and time concerns their ontological status: it asserts that they are, as Leibniz
put it, 'relative beings', in that their existence is parasitic upon the existence of things which we
ordinarily regard as their occupants. Thus if there were no material bodies, there would be no space;
and if there were no events or processes, there would be no time.‖
19
Leibniz, a.g.y., içinde s.473. ―For my part, I have stated more than once that I hold space to be
something purely relative, as time is: that I hold it to be an order of co- existences, as time is an order
of successions. For space denotes in terms of possibility an order of things which exist at the same
time, in so far as they exist together, without considering their particular ways of existing.‖
20
Khamara.E. J. (1993). ―Leibniz‘s Theory of Space: A reconstruction‖, The Philosophical Quarterly,
Vol. 43, No. 173, Special Issue: Philosophers and Philosophies, s. 473.
17
10
olanaklara ait olan ideal bir Ģeydir… Gerçekte yalnızca parçalı (discrete) nicelik
vardır…‖21 Öte yandan, Leibniz maddeyi ―gerçekte sonsuza bölünmüĢ‖ olarak yani
‗yoğun‘ olarak tanımlar ve ―(sürekli) mekânın tayin edilebilir hiçbir kısmı maddeden
yoksun değildir.‖22 Yine de Leibniz‘in mekân teorisinin Ģunu iddia ettiğini
göstermeye çalıĢan giriĢimler vardır: ―Madde süreklidir (yani sürekli bölünebilirdir),
ve maddesel evren uzamda sınırsızdır. Yine de, maddesel evrenin bir baĢlangıcı
olduğunu farz etmek daha makul görünmektedir, öyle ki zaman geçmiĢe göre sonsuz
olmasın.‖23 Russell‘ın Leibniz‘in felsefesinde ‗süreklilik‘ meselesi ile ilgili yorumu
meseleyi uca taĢımaktadır: ―Süreklilik kanununa rağmen, Leibniz‘in felsefesi
süreklinin tamamen inkârı olarak tarif edilebilir.‖24
1.2. Kant‟ın tereddüdü: Newton ve Leibniz
Kant, 1755 tarihli Thoughts on the True Estimation of Living Forces25 adlı eserinde,
Newton ve Leibniz‘in mekân anlayıĢlarını uzlaĢtırma çabası içerisindedir. Leibniz ile
hemfikir olarak Kant mekânsal kavramların birlikte var olan Ģeylerin düzeni
aracılığıyla gelen empirik verilerin refleksiyonları ile değil, var olan Ģeylerin
karĢılıklı etkileĢimleri yardımıyla elde ettiğimizi düĢünür. Çünkü Kant için madde,
öylece nedensel içsel bağlılığın kaynağı olamaz; Ģu halde Newton‘un mutlak
mekânında anlamını bulan bu yücelik (divine) ve bağımsızlık (independent) tanrıya
benzer (Godlike) bir varlığı çağrıĢtırmaktadır.
Leibniz, Arthur, R. T.W (1986). ―Leibniz on Continuity‖, Proceedings of the Biennial Meeting of
the Philosophy of Science Association, Vol. 1986, Volume One, içinde s. 107. "Matter is not
continuous, but discrete.... The same holds for changes, which are not truly continuous." Continuous
quantity is something ideal, which pertains to possibles... . In Actuals there is only discrete
Quantity...‖
22
A.g.y., ―no assignable part of [continuous] space is devoid of matter."
23
Khamara.E. J. (1993). ―Leibniz‘s Theory of Space: A reconstruction‖, The Philosophical Quarterly,
Vol. 43, No. 173, Special Issue: Philosophers and Philosophies, s. 475. ―Matter is continuous (i.e.,
infinitely divisible), and the material universe is infinite in extent. However, it is more reasonable to
assume that the material universe had a beginning, so that time is not infinite with respect to the past.‖
24
Russell, Arthur, R. T.W (1986). ―Leibniz on Continuity‖, Proceedings of the Biennial Meeting of
the Philosophy of Science Association, Vol. 1986, Volume One, içinde s. 107. ―In spite of the law of
continuity, Leibniz's philosophy may be described as a complete denial of the continuous.‖
25
Kant, I. (1929). Kant‟s Inaugural Dissertation and Early Writings on Space, içinde, çev. J.
Handyside, ss.3-15.
21
11
Benzer Ģekilde 1756 tarihli the Physical Monadology26 eserinde de Kant metafizikçi
için nihai gerçekliğin temel, bölünemez monadlardan oluĢtuğu iddiası karĢısında
matematikçi için mekânın sonsuzca bölünebilir olduğunu savunur.27 Sonuç olarak,
fizikçi matematiksel mekânı metafiziksel madde üzerinde uygular. Bu mekân töz
olarak değil tözler arasındaki iliĢkiler olarak alındığında ve eğer töz kuvvetin
merkezinde, kuvvetlerin kolektif iĢlemi olarak karĢılıklı etkide olduğu kabul edilirse
mümkündür. Basit bir töz hemen yanındaki monadların yaklaĢımını engellemek
amacıyla daha kuvvetli ya da zayıf itme kuvvetlerinin uygulanmasına göre daha
geniĢ ya da küçük maddesel parçacıkların sayısında yer tutar. Öyleyse, mekânsal
büyüklük, töz tarafından uygulanan fiili kuvvetin yoğunluğunun ölçüsü olarak tarif
edilebilir.
1.3. Bilimin ve mekânın temelleri üzerine: Kant, Newton ve Leibniz
Kant‘ın eleĢtirel felsefesinin temel amacı, zamansal-mekânsal kavramlarımızın
nesnel bilimsel doğasının nasıl ortaya çıktığını anlamaya çalıĢmaktı. Kant, kendi
felsefesini kurarken, Leibniz‘in metafiziğini ve Newton‘un fiziğini derinlemesine
incelemiĢtir. Kant‘a göre Leibniz‘in metafiziği, kuvvet ve hareket gibi kavramların
doğalarını sunmada baĢarısız olduğu için onun arzu ettiği türde bilgi sağlamamıĢtır.
Öte yandan, Kant için Newton‘un fiziği yeterli bir açıklama sunmaktadır.
1.3.1. Kant ve Leibniz
Kant‘ın Leibnizci iliĢkisel mekân fikrini reddediĢi iki Ģekilde ortaya çıkar; bunların
karĢılıklı iliĢkisinde Kant‘ın Leibniz‘in mekân fikrini reddediĢini anlamamız
kolaylaĢacaktır. Bu amaçla öncelikle mutlak-iliĢkisel mekân tartıĢması izlenebilir.
Ardından Kant‘ın metafizik üzerinden sürdürdüğü daha genel bir Leibniz eleĢtirisi
dikkate alınabilir. ġimdi öncelikle birinci yoldan ilerleyelim.
Kant, I. (1992). Theoretical Philosophy 1755-1770 içinde, çev. D. Waldford ve R. Meebbote,
Cambridge: Cambridge University Press, ss. 51-66.
27
A.g.e., s.131.
26
12
Kant 1768 tarihli “ÖrtüĢmeyen EĢler‖28 makalesinde Leibniz‘ci iliĢkisel mekân
iddiasına karĢı bir örnek sunar. Sağ ve sol el tamamıyla aynı içsel özelliklere sahip
olmalarına rağmen farklı uzayları örterler. Kant‘ın sorusu Ģudur: bu tamamıyla aynı
içsel özelliklere sahip iki Ģeyin farklı uzayları örtmesi nasıl açıklanabilir? Bunu
onların içsel özellikleri bakımından açıklayamayız zira bu özellikler bakımından bir
farklılık yoktur. O halde, soru ancak bu iki Ģeyin dıĢsal bir Ģeyle olan iliĢkisi
çerçevesinde açıklanabilir ki bu da bu iki cismin örttüğü mekânlarla ilgilidir. Demek
ki, mekân nesnelere önsel olarak var olmalıdır. 29
Kant Eleştiri döneminde hem Newton‘cu hem de Leibniz‘ci zaman-mekân
anlayıĢlarını her ikisinin de ―Dogmatik metafizik‖ olduğu gerekçesi ile reddeder.
1770 yılındaki doktora tezinden itibaren zaman ve mekânı ―görünün arı formları‖
olarak değerlendirmeye baĢlar. Kant‘a göre hem Newton‘cular hem de Leibniz‘ciler
zaman ve mekânın kendinde Ģeylere ait olduğunu düĢünmüĢlerdir. Kant bu kanıya
Newton‘un mutlak mekânın gerçekliğini iddia etmesiyle, Leibniz‘in de mekânı
gerçek Ģeylerin iliĢkilerinde temellendirmesi sonucunda varır.
1.3.2. Kant ve Leibniz‟in Ötesinde Bir Yol: Metafizik
Kant metafizik meseleleri Eleştiri öncesinde de ele almıĢtır. O özellikle 1763 tarihli
Berlin Bilimler Akademisi‘nin makale yarıĢması için hazırladığı Inquiry concerning
the Distinctness of the Principles of Natural Theology and Morality makalesinde
metafiziğin ve matematiğin tanımlarındaki kesinliklerine ulaĢma yöntemleri ile ilgili
düĢüncelerini ortaya koymuĢtur. Kant‘a göre metafizik kesin tanımlanamayan
Kant‘ın eleĢtiri döneminde ―örtüĢmeyen eĢler‖ mutlak-iliĢkisel mekân tartıĢması bağlamında değil
onun mekânın kavramlara indirgenemeyecek görüsel gösterimi iddiası temelinde mekânın görüsü
problemi bağlamında tartıĢılmıĢtır. Kant‘ın bu dönem incelemeleri meseleyi özel bir metafiziksel
bakıĢ açısı özel bir fenomeni açıklayabilir mi sorusu çerçevesinde değil, daha ziyade deneyimin
mümkün koĢulları için mekân ile ilgili neleri varsaymamız gerektiği üzerinedir. Kant‘ın ―örtüĢmeyen
eĢler‖ argümanını mutlak-iliĢkisel mekân çerçevesinde ele alıĢımızı Ģüpheli kılacak baĢka bir neden
ise argümanın mutlak-iliĢkisel mekân ile ilgili olmaktan ziyade onun mekânın üç boyutlu olması ile
ilgili olmasından kaynaklanmaktadır. Yani mutlak-iliĢkisel zaman mekân anlayıĢları birer teori iken,
―örtüĢmeyen eĢler‖ mekânın daha spesifik bir özelliği olan ‗boyut‘ meselesi ile ilgilidir. Bakınız;
DiSalle, R.(2006) Understanding Space-Time, Cambridge University Press, s.62-64.
29
Gözkan, B. (2006). ―Kant‘ın EleĢtiri Öncesi Döneminden EleĢtiri Dönemine GeçiĢteki Anahtar
Yazı: Uzayda Yönler Arasındaki Farklılığın Nihai Dayanağı Hakkında‖, Felsefe Tartışmaları, 37.sayı,
içinde, ss. 49-51. Ayrıca bakınız: Kant, I. (1992).―Concerning the Ultimate Ground on the
Differentiation of Directions in Space‖, Theoretical Philosophy 1755-1770 içinde, çev. D. Waldford
ve R. Meebbote, Cambridge: Cambridge University Press.
28
13
kavramların salt analizini yaparak ilerlemektedir. Buna karĢıt olarak, Kant‘a göre,
matematikteki tanımlar sentetiktir.30 Biz düĢüncemizde ya da bir kâğıt üzerinde
nesneleri inĢa edebiliriz ve duyusal görümüz (sensible intuition) bu süreçte hayal
gücümüzü sınırlayan bir iĢleve sahiptir. Bu sınırlayıcılık tanımlardaki olası keyfilik
ve olası anlam muğlâklıklarından kurtulmamızı sağlar. Öte yandan, metafiziğin
tanımlarında bu tür olası keyfilik ve olası anlam muğlâklıklarını görmek mümkündür
çünkü metafizikteki
kavramları tanımlarken
duyusal sezginin matematiğin
kavramlarını tanımlama sürecinde oynadığı sınırlama rolünü oynayacak bir yeti
yoktur. Örneğin ‗Tanrı‘ veya ‗töz‘ dediğimizde hayal gücümüzde herhangi bir Ģey
bulamayız ve bu nedenle de ‗Tanrı‘ ya da ‗töz‘ gibi kavramların tatmin edici bir
tanımına ulaĢamayız çünkü tanımların uygunluğunu denetlemek için temel
alacağımız hiçbir Ģey yoktur. Eğer metafizik böyle bir tanımı sentez yardımıyla
verecek olursa, duyusal sezginin eksikliğinde sonuç muhtemelen Leibniz‘in tikel
görülemeyen ‗monad‘ ları gibi keyfi bir kavram olacaktır. Bu tür kavramlar üzerine
inĢa edilen felsefi bir sistem de ister istemez hipotetik bir karaktere sahip olacaktır.31
Kant için geometri salt kavramsal mantık analizi ile temellenebilecek bir bilim
değildir. Öte yandan, ona göre geometri, deneysel bir bilim de değildir, onun
Kant, I. (1992).―Inquiry concerning the Distinctness of the Principles of Natural Theology and
Morality‖, Theoretical Philosophy 1755–1770 içinde, çev. D. Waldford ve R. Meebbote, Cambridge:
Cambridge University Press.
31
Sonsuzluk‘ ‗süreklilik‘ kavramları ile ilgili 19.yy matematiğindeki bazı geliĢmelerin Kant‘ın
matematiksel kavramların doğasına iliĢkin iddialarını çürüttüğünü düĢünenler olsa da onun Leibniz‘in
görüĢlerine getirdiği eleĢtirilerinin halen etkili genel olarak kabul görmektedir. DiSalle‘nin de
belirttiği gibi:―Onun sezginin vazgeçilmezliğine inancı, çoğu yorumcunun da belirttiği gibi, yalnızca,
onun anladığı kadarıyla mantığın sınırlarını yansıtmaktadır. Yine de bu geliĢme onun Leibniz geleneği
eleĢtirisini zayıflatmamaktadır. Bilakis, eleĢtirisinin matematiğin daha fazla geliĢebilmesi için ne
kadar can alıcı bir önemi olduğunu göstermektedir. Kant eğer matematiksel akıl yürütmenin sezgisel
inĢalara baĢvurması gerektiği konusunda yanıldıysa, matematikçilerin aslında sezgiye güvendiğini
düĢünmesinde haklıydı-Leibniz gibi matematikçiler bile matematiği ve onun doğruluğunun temelini
anlamalarını yalnızca düĢünsel olarak tasavvur etti. 19.yy felsefecileri sezgisel adımların matematiksel
akıl yürütmesinin olmadığı Ģeklindeki Leibnizci illüzyonun etkisinde kalmıĢ olsalardı, sezgisel
adımların matematiksel akıl yürütmesini temize çıkaramazlardı‖. DiSalle, R.(2006) Understanding
Space-Time, Cambridge University Press, s.64–65. ―His belief that intuition was indispensable, as
many commentators have pointed out, only reflected the limitations of logic as he understood it. But
this development does not undermine his critique of the Leibnizian tradition. On the contrary, it
reveals how crucially important that critique was for the further development of mathematics. If Kant
erred in thinking that mathematical reasoning must appeal to intuitive constructions, he was correct in
thinking that mathematicians did in fact rely on intuition – even mathematicians who, like Leibniz,
imagined that their grasp of mathematics, and the foundation of its truth, were purely intellectual.
Nineteenth-century philosophers could not have purged mathematical reasoning of intuitive steps,
surely, had they remained under the Leibnizian illusion that there were none.‖
30
14
önermeleri evrensel ve apodeiktir; yani kendi zorunluluklarını beraberlerinde getirir.
Öyleyse mekânın gerçekliğinin ve bilgisinin kavranmasında deneysel olmayan
apriori görüye de ihtiyaç vardır. Bu da, zihnimizin düĢünme yetisinden farklı olan
kendi apriori formlarına sahip duyusal görü aracılığıyla gelebilir. Sonuç olarak,
Kant‘a göre, Leibniz‘in metafiziği hipotetik bir yapıya sahip olduğundan dolayı
geometri ya da matematiğin baĢka bir dalı için bir temel olamazdı.
Hem Kant hem de Leibniz mekânın yalnızca empirik olarak bilinemeyeceği
konusunda hemfikirdirler. Onlara göre mekânın bilgisi, bilen öznenin, empirik bilgi
üzerinde gerçekleĢtirdiği operasyonla elde edilir.32 Leibniz için hem mekânın
formunun veya düzeninin kaynağı hem de mekânsal iliĢkideki empirik içeriğin
kaynağı özne olduğundan, mekânın ve zamanın iliĢkiselliği empirik içerikte örtük
olarak mevcuttur. Öte yandan, Kant için mekân ve zamanın düzeni ve empirik içeriği
farklı kaynaklara sahip olduğundan mekân ve zamanın iliĢkiselliği empirik içerikte
mantıksal olarak içerilmez.33
1.3.3. Kant ve Newton
Leibniz‘den farklı olarak Newton‘un fiziğinin kurucu öğeleri Kant için bir alternatif
olabilirdi. Kant Newton ve Leibniz‘e dair görüĢlerini olgunlaĢtırırken Leibniz ve
Newton‘u önceleri uzlaĢtırmaya çalıĢan Euler‘den etkilenmiĢtir.34
18.yy.‘da fiziksel araĢtırmaların öneminin artmaya baĢlamasıyla mekânın doğası
tartıĢmasının galibi Newton‘cu mutlak mekân olmuĢtu.35 Euler, Newton‘un mutlak
mekânının mantıksal zorunluluğunu göstermek için büyük çaba sarf etmiĢti. Öte
yandan Euler sonraları, Leibniz‘in metafiziğinin, fiziksel fenomenin açıklanmasında
kullanılamayacağı sonucuna varsa da, Leibniz‘in metafiziksel açıklamalarına sempati
duymuĢtur.36
Northrop., F.S.C. (1946). ―Leibniz‘s Theory of Space‖, Journal of the History of Ideas, Vol. 7,
No.4, s 441.
33
A.g.y.
34
A.g.y., s.57, Jammer, M. (1993) “Concepts of Space” Dover Publications, New York, s.131.
35
Jammer, M. (1993) “Concepts of Space” Dover Publications, New York, s.127.
36
DiSalle, R. (2006) Understanding Space-Time, Cambridge University Press, s.51.
32
15
Euler‘i Leibniz metafiziğinin doğanın açıklanmasında iĢlevsiz olduğu sonucuna
götüren nedenleri ayrıntısına girmeden irdelemek yerinde olacaktır. Belirttiğimiz gibi
Euler, Newton ve Leibniz‘i uzlaĢtırmaya çalıĢıyordu, ancak o, töz, nedensellik ve
nesnenin doğası gibi Leibniz‘in apriori bir Ģekilde yaklaĢtığı meselelere empirik
olarak yaklaĢma eğilimindeydi. Euler için mesele olan mutlak zaman ve mekânın
varlığının gerçekliği değildi. Bundan ziyade onun için mesele ―mutlak hareketin ve
dinginliğin kararlaĢtırılabilmesi için böyle bir mekânı tasarımlamak‖37 gerekliliğiydi.
Dolayısıyla, Euler‘in Leibniz metafiziğinden Newton‘a geçiĢi onun mutlak mekân ve
dinginliği empirik Ģekilde açıklama eğiliminin bir sonucudur. O, özellikle Leibniz‘in,
Newton‘un mutlak hareket teorisine karĢı çıkıĢını eleĢtirmiĢtir. Euler‘e göre fiziksel
kanunlar üzerine Newton‘un teorisi öyle iyi temellenmiĢtir ki ne Leibniz‘in
metafiziği ne de baĢka herhangi bir sistem bu teoriye alternatif olamazdı. Sonuç
olarak, Euler için hiçbir metafiziksel prensip fiziğin ve onun temel kavramları olan
zaman ve mekânı sorgulayabilme otoritesine sahip değildir.
Kant Euler‘in Newton‘un Principia‘sının temel iddiaları üzerine çalıĢırken
geliĢtirdiği argümanlarından ve iddialarından etkilenmiĢtir. Kant‘ın Euler‘den
etkilenmesi ile ilgili olarak özellikle iki noktanın altını çizmeliyiz. Bunlardan ilki
dinamiğin zaman-mekânın belli özelliklerini varsaymak zorunda oluĢu ve düzenli
hareketin Leibniz‘in iliĢkisel mekânı ile çözülemeyeceği düĢüncesidir. Ġkinci noktayı
ise Ģöyle özetleyebiliriz. Leibniz mekânı iliĢkilere indirgemiĢti. Öyleyse hareket,
göreceli pozisyonun değiĢimine göre açıklanmalıydı. Dolayısıyla Leibniz‘ci mekân
anlayıĢında kuvvet kavramının gerçek metafiziksel bir nicelik olarak göreceli hareket
ile nasıl uyumlu hale getirilebileceği önemli bir soru olarak karĢımıza çıkar. 38 Yani,
Leibniz‘in mekân anlayıĢında biz mekânın karıĢık bir resmini görürüz:
Newton‘un dialektik argümanının nihai amacı-―ki o amaç için Principia‘yı yazdığını
bildirir-―dünyanın sisteminin referansı‖ sorusunu çözmektir. Ve argümanın itme kuvveti
mekâniğin kabul edilmiĢ prensipleri, açık olmayan Ģekilde, soruyu radikal Ģekilde
dönüĢtüren doğru hareketin tanımını içermesidir. Leibniz için, örneğin, soru, hareketin
fenomenal ve göreli olduğunu belirten felsefi anlayıĢla dönüĢmüĢtü: bu yüzden sorunun
Jammer, M. (1993) Concepts of Space Dover Publications, New York, s.129. ―…to imagine such a
space for the determination of absolute motion and absolute rest.‖
38
DiSalle, R. (2006). Understanding Space-Time, Cambridge University Press, ss.57-58.
37
16
objektif bir yanıtı yoktur ve biz cismin dingin olduğunu söyleyen en basit hipotezi
39
seçmekten daha fazla yapabileceğimiz bir Ģey yoktur.
Kant temel kurucu prensiplerin mümkün deneyimi açıklaması gerektiğini yani
onların transendental olması gerektiğini iddia etmiĢti. Bu anlamda, Newton‘un
mutlak zaman-mekânı maddeyi, hareketi ve kuvveti anlamak için gerekli koĢulları
gösteriyordu.
Kant‘a göre Newton fiziği doğal süreçleri hepsi mekânik terimlerle anlaĢılacak
entitelerin özelliklerine, temel prensiplere ve etkileĢimlere indirgemektedir. Bu
suretle, mekânik felsefe fiziğin kesinliğinin sorgulanabileceği bir nokta olmaktadır.
Tüm bunlara ve Kant‘ın Newton fiziğini fiziğin yapısallaĢtırıcı tanımlarını sağlaması
açısından çok önemli bulmasına karĢın onu eleĢtirmekten geri durmamıĢtır. Daha
önce vurguladığımız gibi Newton genel olarak fiziğin kanunlarını özel olarak da
mutlak zaman ve mekânı yalnızca hipotezler olarak anlamakla kalmamıĢtır. Kant
Newton‘un mutlak zaman mekânı ile ilgili bazı metafiziksel problemler olduğuna da
dile getirmiĢtir. Ona göre Newton‘un kastettiği anlamda zaman-mekânın mutlaklığı
vurgusu töz üzerine düĢünen geleneği anımsatmaktadır. Newton‘cular mekânı tüm
cisimlere, iliĢkilere, zihne önsel olan, nedensel iliĢkilerden yoksun, sonsuz ve
dokunarak hissedilmeyen bir Ģey olarak tasarladılar. Böyle bir bakıĢ açısında, Kant‘a
göre, mekân kavramı sonsuz bir töz gibi tanrı benzeri (Godlike) bir entite halini
almaktadır. Bu haliyle Newton‘un mutlak zaman-mekânı ―mümkün deneyimin
ilkeleri‖ olamaz.
Newton ve Leibniz‘in mekân tasarımlarını, Kant‘ın bu iki metafizik ve mekân
tasarımları arasında kalıĢını ve Euler okumalarının etkisiyle yönünü nasıl
belirlediğini gördükten sonra artık Kant‘ın mekânı nasıl tasarladığını ve onun
geometri felsefesini inceleme fırsatına sahibiz.
A.g.e., s.47. ―The ultimate object of Newton‘s dialectical argument-―the aim for which I composed‖
the Principia- is to resolve the question of ―frame of the system of the world‖. And the thrust of the
argument is that accepted principles of mechanics contain, implicitly, a definition of true motion by
which the question is radically transformed. To Leibniz for example, the question was transformed by
the philosophical insight that motion is purely phenomenal and relative: the question therefore has no
objective answer, and we can do no more than choose the simplest hypothesis about which body is at
rest.‖
39
17
1.4. Kant‟ın mekân teorisi
Bu bölümde Kant‘ın epistemolojisinin temel kavramları ve bunların mekân anlayıĢı
ile olan iliĢkisi ele alınacaktır.
1.4.1. Apriori ve aposteriori
Kant apriori yargı hakkında Ģunları söyler:
ġu öyleyse daha yakından araĢtırılması gereken ve hemen ilk bakıĢta yanıtlanamayacak
bir sorudur: Deneyimden ve giderek tüm duyu izlenimlerinden bağımsız bir bilgi var
mıdır? Bu tür bilgi apriori olarak adlandırılır ve kaynağını aposteriori, e.d. deneyimde
bulan görgül bilgiden ayırt edilir. 40
Yukarıdaki alıntı aposteriori yargıların da duyu izlenimlerinden ve deneyimden
bağımsız olmayan onlara bağlı olan yargılar olduğunu ima eder. Yani Kant için
apriori, basitçe tüm deneyimden bağımsız olarak anlaĢılmalıdır. Buna zıt olarak
aposteriori bilgi deneyim yoluyla kazanılır.
Zorunluluk ve evrensellik bilginin apriori olmasını garanti eden kıstaslardır. Bu
kıstasları karĢılamayan herhangi bir bilgi aposterioridir:
Deneyim hiç kuĢkusuz bir Ģeyin Ģu ya da bu doğada olduğunu öğretir, baĢka türlü
olamayacak olduğunu değil. Öyleyse, ilk olarak, düĢünüldüğünde aynı zamanda
zorunluluğu ile düĢünülen bir önerme varsa, bu bir apriori yargıdır ve eğer, bundan
baĢka, kendisi de yine zorunlu olarak geçerli olan bir önerme dıĢında baĢka bir önerme
dıĢında baĢka bir önermeden türetilmemiĢse, o zaman saltık olarak aprioridir. Ġkinci
olarak, deneyim yargılarına hiçbir zaman gerçek ya da sağın değil ama yalnızca
varsayımlı ve karĢılaĢtırmalı evrensellik verebilir (tümevarım yoluyla), öyle ki gerçekte
ancak Ģimdiye dek algılamıĢ olduklarımıza göre Ģu ya da bu kurala aykırı hiçbir durum
yoktur diyebiliriz. Buna göre, eğer bir yargı sağın evrensellik içinde, e.d. hiçbir
kuraldıĢına olanak tanımayacak bir yolda düĢünülüyorsa, o zaman deneyimden
türetilmiĢ değildir ve saltık olarak apriori geçerlidir.41
Kant bu belirlemelerin hemen ardından apriori, evrensel ve zorunlu bilimlere örnek
olarak matematiği verir; ona göre matematiğin tüm önermeleri bu bahsedilen
özellikleri sağlamaktadır.42
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, s.53.
A.g.e., s.54.
42
A.g.e., s.54
40
41
18
1.4.2. Analitik ve sentetik yargılar
Kant‘a göre analitik ve sentetik yargılar arasındaki ayrım söz konusu yargılardaki
özne-yüklem iliĢkisine göre yapılır.
Analitik yargıların iki koĢulu sağlamasını bekleriz: Yargının yüklemi öznede içerilir
ve bu yargılar bizim bilgimize hiçbir Ģey eklemezler. Sözgelimi ―üçgen üç kenarlı bir
cisimdir‖ önermesi bu koĢulları taĢıması bakımından analitik bir yargıda
bulunmaktadır. Sentetik önermeler, öte yandan, özne-yüklem arasında bir aynılık
iliĢkisi içermezler. Özne yüklemi içermese bile yine de aralarında bilgimizi arttıracak
bir iliĢki vardır. Kant‘a göre sentetik yargıları üç biçim içinde görüyoruz:
1. Deneyimin yargıları,
2. Matematiksel yargılar,
3. Metafiziksel yargılar.43
Yukarıdaki tanımlamalarda, analitik yargıların yalnızca apriori olabileceği çok
açıkken apriori yargıların aynı zamanda sentetik olabileceği aynı derecede açık
değildir. Buna en güzel örnek matematikteki aksiyomlardır. Hem geometri hem de
aritmetiğin aksiyomları analitik doğrular değilse sentetiktir ancak bunlar bildiğimiz
türden sentetik yargılardan çok farklıdır (örneğin ―Mars‘ın yörüngesi elipstir‖
önermesi de sentetiktir ama bu ―iki nokta arasındaki en yakın mesafe bir doğrudur‖
önermesinden bir hayli farklıdır). Matematikteki bu aksiyomlar aynı zamanda bir
zorunluluk bildirirler fakat bu sahih önermeler analitik olmadığı için mantıksal bir
zorunluluk değildir. Zorunluluk deneyimden gelemeyeceğine göre öznede bir Ģekilde
kaynağını bulmalıdır; o halde, matematiğin bu türden yargılarına sentetik ama apriori
diyebiliriz.
A.g.e., B12, B15 , B18 , s., 63-65-66, Kant, I .(2002). Prolegomena, çev. Ġonna Kuçuradi-Yusuf
Örnek, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara, s. 16-19.
43
19
1.5. Kant‟ın Geometri Felsefesi
1.5.1. Zaman ve mekân kavramları
Zaman ve mekân apriori bilgiyi üreten ―saf görünün formları‖dır. 44 Kant‘a göre
―Uzayda Ģekil, büyüklük ve birbirleri ile iliĢkileri belirli ya da belirlenebilirdir.‖45
Kant diğer bir saf görü formu olan zaman için ise Ģunları söyler:
Zaman genel olarak tüm görüngülerin biçimsel apriori koĢuludur.
46
Zaman iç duyunun, e.d. kendi kendimizin ve iç durumumuzun görüsünün biçiminden
baĢka bir Ģey değildir.47
Zaman kendi için kalıcı ya da Ģeylere nesnel belirlenim olarak bağlı bir Ģey değildir;
öyleyse, Ģeylerin görüsü tüm öznel koĢullardan soyutlanırsa, geriye zaman kalır. 48
Bizim Ģu an üzerinde durduğumuz mesele Kant‘ın geometri felsefesi olduğu için
zaman‘ı bir kenara bırakıp onun mekân ile ilgili görüĢleri doğrultusunda
ilerleyeceğiz.
Kant‘ın mekânı açımlama (expositions)
ile ilgili daha detaylı bir incelemeye
giriĢmeden önce Kant‘ın açımlama‘dan ne anladığına bakmak faydalı olacaktır:
―Açımlama ile bir kavrama ait olanın duru (gerçi kapsamlı olmasa da) tasarımını
anlıyorum; ama açımlama eğer apriori verili olanı kapsıyorsa metafizikseldir.‖49
ġimdi sırasıyla mekânın metafiziksel ve transendental açımlamalarını inceleyelim.
1.5.2. Mekânın metafiziksel açımlanması
Mekânın metafiziksel açımlamasında dört temel önerme mevcuttur:
1.Uzay dıĢ deneyimlerden türetilen görgül (empirik) bir kavram değildir. 50
44
A.g.e., A22, s.79.
A.g.e., s.79.
46
A.g.e., B51, s.90
47
A.g.e.,s.90
48
A.g.e., s.89.
49
A.g.e., s.80
50
A.g.e., B38, s. 80.
45
20
Kant‘a göre mekândaki Ģeylerin iliĢkisel kısmı ile elde edilen dıĢsal deneyim
mekânın temsilini bize vermez. Bu iliĢkisellik ancak mekânı önceden varsayarsak
mümkündür.
2. Uzay tüm dıĢ görülerin temelinde yatan zorunlu bir apriori tasarımdır. 51
Kant‘a göre Ģeyler olmaksızın mekânı tasarımlayabildiğimizden ama mekân
olmaksızın Ģeyleri tasarımlayamadığımızdan mekân zorunlu aprioridir.
3. Uzay genel olarak Ģeylerin iliĢkilerinin diskürsif ya da, söylendiği gibi, evrensel bir
kavramı değil, ama arı bir görüdür. 52
Kant‘a göre mekânın parçalarından bahsederken bile biz bir ve aynı mekândan
bahsederiz, öyleyse o genel bir kavram değil görüdür.
4. Uzay verili sonsuz bir büyüklük olarak tasarımlanır. 53
Kant‘a göre mekânın tüm bölümleri ebedi biçimde aynı zamanda olduğundan o bir
kavram değil saf görüdür.54
1.5.3. Mekânın transendental açımlanması
Kant transendental açımlama ile bir kavramın baĢka sentetik apriori bilgilerin
anlaĢılabilmesini sağlayan bir ilke olarak açıklamasını‖55 anlar. Bunun olabilmesi
için iki koĢul öne sürer:
1) Gerçekten bu tür bilgilerin verili kavramlardan doğmaları
2) Bu bilgilerin ancak bu kavram için verili bir açıklama kipinin varsayımı üzerine
olanaklı olmaları gerekir.56
Kant bu iki koĢulun ıĢığında sentetik apriori biçimde belirlenen geometriyi ortaya
koyar:
51
A.g.e., A24/B39, s.80.
A.g.e. A25, s.81.
53
A.g.e. B40, s.82.
54
A.g.e. B40, s.82.
55
A.g.e. B37, s.82.
56
A.g.e., B40, s.82.
52
21
Demek oluyor ki, benim görümün nesnenin gerçekliğinden önce gelmesi ve apriori bilgi
olarak gerçekleĢmesi sadece tek bir Ģekilde olanaklıdır: eğer benim öznemde tüm gerçek
izlenimlerinden önce gelen ve nesneler tarafından uyarılmamı sağlayan duyusallığın
biçiminden baĢka hiçbir Ģey içermezse. Çünkü duyu nesnelerinin yalnız ve yalnız
biçimine göre görülebileceklerini ben apriori bilebilirim. 57
Sentetik apriori bilgi olarak Saf Matematik, ancak sırf duyuların nesneleriyle iliĢki
kurmakla olanaklıdır.58
Kant artık geometriyi sentetik apriori olarak sunmaya hazırdır:
Geometri uzayın özelliklerini sentetik olarak ve gene de apriori belirleyen bir bilimdir.
O zaman uzay tasarımımız onun böyle bir bilgisinin olanaklı olması için ne olmalıdır?
Kökensel olarak görü olmalıdır; çünkü salt bir kavramdan o kavramın ötesine geçen
hiçbir önerme çıkarılamaz ve gene de geometride olan Ģey budur. Ama bu görü apriori
olmalı, e.d. bir nesnenin bizde bulunan tüm algısını öncelemeli ve dolayısıyla görgül
değil ama arı görü olmalıdır. 59
Mekânı transendental olarak açımladıktan sonra Kant'ın vardığı sonuçlar Ģöyle
sıralanır:
a) Uzay herhangi bir kendinde Ģeyin özelliğini temsil etmediği gibi onları birbirleri ile
iliĢkileri içinde de sunmaz; eĢ deyiĢiyle, nesnelerin kendilerine bağlı ve görünün tüm
öznel koĢulları soyutlandığı zaman bile sürecek bir belirlenimi temsil etmez. Çünkü
ister saltık isterse göreli olsun hiçbir belirlenim ait olduğu Ģeyin varoluĢuna önsel olarak
ve dolayısıyla apriori sezilemez.
b) Uzay dıĢ duyunun tüm görüngülerinin biçiminden, e.d.duyarlığın öznel koĢulundan
baĢka bir Ģey değildir, bir koĢul ki, bizim için dıĢ görü yalnızca onun altında olanaklıdır.
ġimdi, öznenin alıcılığı, nesneler tarafından etkilenme yeteneği, zorunlu olarak bu
nesnelerin tüm görülerini öncelediği için, tüm görüngülerin biçiminin anlıkta tüm
edimsel algılardan önce ya da apriori nasıl verilebildiğini ,ve içinde tüm nesnelerin
belirlenmeleri gereken arı bir görü olarak bu nesnelerin iliĢkilerinin ilkelerini tüm
deneyimden önce nasıl kapsayabildiğini anlamak kolaydır. 60
1.5.4. Görü ve Saf Görüde ĠnĢa
Hatırlatmamız gerekirse Kant Newton ve Leibniz‘i bilimlerin metafiziksel
temellerine dair görüĢlerini araĢtırdığımız birinci bölüm boyunca görü (intuition) ve
Kant, I. (2002). Prolegomena, çev. Ġonna Kuçuradi-Yusuf Örnek, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara,
s. 31.
58
Kant, I. (2002). Prolegomena, çev. Ġonna Kuçuradi-Yusuf Örnek, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara,
s. 33.
59
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, s.82.
60
A.g.e. A26/B42, ss.83-84.
57
22
kavram‘dan (concept) bahsettik. Newton ve Leibniz‘in görü ve kavramlarla ilgili
görüĢlerini bu bahsettiğimiz kısımda görmüĢtük. Peki, Kant bu konuda ne söylüyor?
Sentetik aposteriori yargıları henüz açıkladık; basitçe deneyime bağlı bilgimizi
arttırıcı yargılardır. Ancak Kant‘ın asıl önem verdiği saf matematiğe ve fiziğe ait
olan sentetik apriori yargılardır ki onlar kendi baĢlarına doğruyu ve evrensel olanı
yakalamaya haiz olan yargılardır: ―…güvenle diyebiliriz ki bazı saf apriori sentetik
bilgiler, yani Saf Matematik ve Doğa Bilimi, gerçektir ve verilmiĢtir; çünkü her ikisi
de, kısmen sırf akıl aracılığıyla zorunluluklu bir Ģekilde kesin oldukları, kısmen de
deneyden gelen genel anlaĢma aracılığıyla ama buna rağmen deneyden bağımsız
oldukları her yerde bilinen önermeler içerirler.‖61 Öyleyse Kant için soru sentetik
yargıların var olup olmadığı değil, onların nasıl var olduğudur. Kant‘ın görüyü
açıklaması bu bağlam içinde görülür. Öyleyse burada öncelikle bu çerçevede Kant‘ın
geometri felsefesinin merkezinde yatan görü62 ve saf görüde inşa hakkındaki
yaklaĢımını inceleyeceğim.
Kant için saf görünün formları olan mekân ve zaman kavram değildirler. Bunun
anlamı Ģudur; kavramların bir özneye yüklem olabilmeleri gerekir ancak mekân ve
zaman Ģeylere yüklem olamazlar. Biz Ģeylerin mekân ve zamansallığından
bahsedebiliriz ama bunu yaparken mekân ve zamanın kendisinden türetilen parçaları
olarak bahsederiz, mekân ve zamanın kendisinden değil. Biz dıĢ dünyayı mekân
zaman adaları Ģeklinde düĢünmeyiz, onu mekân zaman bütünlüğü içinde kavrarız;
mekân ve zamanı tek, birlikli bütünlüklü olarak düĢünürsek onları kavram olmaktan
çıkartırız. Yine Kant‘ın mekânın saf görü olduğuna dair ―örtüĢmeyen eĢler‖
yardımıyla da mekânın neden kavram değil de görü olduğunu anlayabiliriz. Sağ ve
sol elimizi biz tanımlayamayız dolayısıyla kavramsal düzeyde anlamlandıramayız.
Kant, I (2002). Prolegomena, çev. Ġonna Kuçuradi-Yusuf Örnek, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara,
s. 23.
62
Kant‘ın Saf Aklın Eleştiri‘sinden yapılan alıntılar için Aziz Yardımlı‘nın Arı Usun Eleştirisi çevirisi
kullanılmıĢtır. Bu çeviride Almanca Anschauung (Ġngilizce; Intuition) terimi Türkçe ‗sezgi‘ olarak
karĢılanmıĢtır. Ancak Anschauung teriminin Türkçe ‗görü‘ terimiyle karĢılamak genel olarak daha
uygun bulunmaktadır. Bu çalıĢmada Aziz Yardımlı çevirilerinde alıntı kurallarına bağlı kalmak adına
Anscauung teriminin karĢılığı ‗sezgi‘ olarak bırakılacak diğer yerlerde bu terim ‗görü‘ olarak
karĢılanacaktır. Yine aynı nedenlerle Kant‘ın Saf Aklın Eleştiri‘sinden Aziz Yardımlı çevirisine
baĢvurulmayan yerlerde Saf Aklın Eleştirisi ya da kısaca Eleştiri olarak bahsedilecektir.
61
23
Sağ ve sol elimizin mekânda aynı alanı ve hacmi kapatamadıklarını kendi baĢına
kavramsal analizle gösteremeyiz; bu farka yalnızca iĢaret edebiliriz. Kant‘ın
mekândan kavram değil de görü olarak söz etmesinin nedeni budur.63
Kant saf ve empirik görüden bahseder. Kant saf görü ile empirik görü arasında
görünün nesnesinin saf ya da empirik olmasına göre bir ayrım yapar. ―Duyum
yoluyla nesneyle iliĢkide bulunan görüye‖64 empirik görü denir. Yani saf görü apriori
olarak zihinde bulunurken, empirik görü nesnesiyle duyumun aracılığıyla iliĢkilenir.
Her türden kavramın nesnesi empirik görüde bulunur; dolayısıyla saf görüye dayalı
matematiğin
kavramları
bile
anlamlarını,
onları
empirik
görünüĢlerde
gösterebilmemize bağlı olarak kazanırlar:65
ġimdi bir kavrama bir nesne sezgide olmaktan baĢka türlü verilemez; ve, gerçi bir arı
sezgi nesneden önce apriori olanaklı olsa da, bu sezgi bile nesnesini ve dolayısıyla
nesnel geçerliliğini ancak salt biçimi olduğu gibi görgül sezgi yoluyla kazanabilir.
Öyleyse tüm kavramlar ve onlarla birlikte tüm temel ilkeler, ne denli apriori olanaklı
olurlarsa olsunlar, gene de görgül sezgiler ile,e.d, olanaklı deneyim için veriler ile
iliĢkilidirler. Bu iliĢki olmaksızın hiçbir nesnel geçerlilikleri yoktur, tersine tasarımları
açısından yalnızca imgelem yetisinin ya da anlağın birer oyunudurlar. Matematik
kavramlarını örnek alarak bunları ilkin arı sezgileri içinde irdeleyelim. Uzayın üç
boyutu vardır, iki nokta arasında ancak bir doğru çizgi olabilir v.b. Gerçi tüm temel
ilkeler ve bu bilimin ele aldığı nesnelerin tasarımları anlıkta bütünüyle apriori
üretilebiliyor olsalar da, eğer anlamlarını her zaman görüngülerde (görgül nesnelerde)
gösteremiyor olsaydık, hiçbir anlamları olmazdı. 66
Dolayısıyla Kant‘a göre matematiğin doğruları için saf görü değil empirik görü bir
zemin sağlayabilir. Dolayısıyla matematiğin gerçek olanağını, yani matematiğin
empirik nesnelere uygulanabilmesini, saf görü kendi baĢına gösteremez.67
Kant‘ın görü ile ilgili fikirlerinin çıkıĢ noktası geometrinin kavramları ve önermeleri
matematikle baĢarılı bir Ģekilde uyuĢabilmesinden ve nesnelere eksiksiz biçimde
uygulanabilmesidir:
Reyhani, N.(2011). KiĢisel diyalog.
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, A20/B34, s.s.77-78
65
Friedman, M. (1992). Kant and Exact Sciences, Harvard University Press, s.101.
66
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A239-A240/B298-299, s.293
67
Friedman, M. (1992). Kant and Exact Sciences, Harvard University Press, s.101.
63
64
24
Eğer bir apriori görü yetiniz olmasaydı; eğer bu öznel koĢul biçim açısından aynı zamanda bu
(dıĢ) sezginin kendisinin nesnesini olanaklı kılan biricik evrensel apriori koĢul olmasaydı;
eğer nesne (üçgen) özneniz ile iliĢkisinde olmaksızın kendinde bir Ģey olsaydı, o zaman nasıl
diyebilirdiniz ki bir üçgen çizmek için öznel koĢullarınızda zorunlu olarak yatan Ģey zorunlu
olarak kendinde üçgene ait olmalıdır?
68
Yani Kant için matematiksel olarak bir üçgenin nesnesine uyması ancak öznenin
zihnindeki görünün apriori biçimlerini temel almasıyla mümkündür. Kant
geometrinin önermeleriyle nesnesinin uyuĢmasının nasıl olduğunu temellendirir.
Nesneler görünüĢler olarak bizde vardır, bu görünüĢlerin olanağı ise bizdeki mekânın
saf görüsüdür. Nesnenin görünüĢünün biçimi, nesneyi olanaklı kılmakla kalmaz, ona
uygulandığından dolayı onunla uyuĢur ve apriori olduğundan dolayı da geometri
evrensel ve zorunlu olur.
Kant‘ın
geometrinin
sentetik
apriori
doğasına
iliĢkin
verdiği
açıklama
temellendirmesini kuvvetlendirmektedir:
Duyulara verilen dünyamızın tüm dıĢ nesneleri zorunlu olarak Geometrinin
önermelerine noktası noktasına uygun düĢmek zorundadır, çünkü duyusallık,
geometricinin ele aldığı dıĢ görü biçimin (uzamın) aracılığıyla ,o nesneleri her Ģeyden
önce olanaklı kılar. 69
Saf görüde inĢanın Kant tarafından nasıl anlaĢıldığına geçmeden önce Kant‘ın
görüye iliĢkin verdiği tanımları ve açıklamaları incelemeliyiz. Görünün tanımına
Kant‘ın Saf Aklın Eleştiri‟sinde Ģu Ģekilde rastlamaktayız:
Bir bilgi nesneler ile hangi yolda ve hangi araç yoluyla bağıntılı olursa olsun, onu
onlarla dolaysızca bağıntılayan ve tüm düĢüncenin araç olarak göz önünde tuttuğu Ģey
sezgidir. Ama sezgi ancak nesneler bize verildikleri sürece yer alır; ve bu da yine, en
azından bu insanlar için, ancak nesnenin anlığı belli bir yoldan etkilemesi yoluyla
olanaklıdır. Nesnelerin bizi etkileyiĢ kipi yoluyla tasarımları alma yetisine (alıcılık)
duyarlık denir. Öyleyse duyarlık aracılığıyla nesneler bize verilirler ve yalnızca o bize
görüleri sağlar.70
68
A.g.e., A78, s.101.
Kant, I. (2002). Prolegomena, çev. Ġoanna Kuçuradi-Yusuf Örnek, Türkiye Felsefe Kurumu,
Ankara, Not 1, s.37.
70
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, A19, s 77.
69
25
Burada görü zihinsel resim ve geometrik hayal ya da tasavvurumuza olanak veren
Ģey olarak anlaĢılmaktadır.71 Kant burada görü ile aklın fakültesi olan duyarlık
arasında
görünün
duyarlıktan
kaynaklandığını
belirterek
bir
iliĢki
kurma
giriĢimindedir.72 Öte yandan duyarlığın sezgilerin tek kaynağı olamayacağına dair
yani baĢka yollarla bu sezgilere sahip olan varlıkların olabileceği Kant için ihtimal
dâhilindedir: ―Duyarlığın sezgilerin mümkün olan yegâne kaynağı olduğunu iddia
edemeyiz.‖73
Prolegomena‘nın 8. Bölümünde Kant matematiksel önermelerin yaĢadığımız Dünya
ile iliĢkisini ve bu dünyada uygulanabilirliğini ele alır ve yine görüye vurgu yapar:
Ne var ki, bu adımda güçlük azalmaktan çok artmıĢ gibi görünüyor. Çünkü artık soru
Ģöyle olur: bir Ģeyi apriori görmek nasıl olanaklıdır? Görü, nesnenin varlığına sanki
doğrudan doğruya bağımlı bir tasarımdır. Bu nedenle aslında apriori görmek olanaksız
gibi görünmektedir; çünkü görü bu durumda ne önceden ne de Ģimdi var olan ve
kendisiyle iliĢki içine sokulacak bir nesne olmadan gerçekleĢmek zorunda olurdu,
dolayısıyla görü olmazdı.Gerçi kavramlar öyle türdendir ki, bazılarını, söz geliĢi bir
nesnenin sadece genel olarak düĢünülmesini içerenleri, bir nesneyle doğrudan doğruya
bir iliĢkide bulunmaksızın, pekala apriori olarak oluĢturabiliriz, örneğin büyüklük,
neden kavramlarını v.b.; ama bunların bile, önem ve anlam kazanmaları için somut
olarak belirli bir Ģekilde kullanılmaları, yani herhangi bir görüye uygulanmaları gerekir,
öyle ki bu görünün bir nesnesi verilsin. Ancak nesnenin görüsü nesnenin kendisinden
önce nasıl gelebilir?74
Burada Kant Eleştiri‟de kullandığı geometrik hayal yerine matematik ve geometrinin
nesnelerinin örneklemeler olarak yani genel kavramların birer tikel durumlarının
kullanılmasından bahsetmektedir.75
Prolegomena‘da görü Ģu Ģekilde verilmektedir:
Görü, nesnenin varlığına sanki doğrudan doğruya bağımlı olan bir tasarımdır. … Demek
oluyor ki, benim görümün nesnenin gerçekliğinden önce gelmesi ve apriori bilgi olarak
gerçekleĢmesi sadece tek bir Ģekilde olanaklıdır: eğer benim öznemde tüm gerçek
izlenimlerinden önce gelen ve nesneler tarafından uyarılmamı sağlayan duyusallığın
biçiminden baĢka hiçbir Ģey içermezse. Çünkü duyu nesnelerinin yalnız ve yalnız
biçimine göre görülebileceklerini ben apriori bilebilirim. Buradan Ģu sonuç
çıkmaktadır:sırf duyusal görünün biçimiyle ilgili önermeler duyu nesneleri için olanaklı
Bağçe, S. (2003). ―Russell‘ın Kant EleĢtirisi Üzerine‖, Felsefe Tartışmaları, 30.sayı, s.31.
A.g.y., s.31.
73
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul A254/B310 s.306.
74
Kant, I. (2002). Prolegomena, çev. Ġonna Kuçuradi-Yusuf Örnek, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara,
ss. 30-31.
75
Bağçe, S. (2003). ―Russell‘ın Kant EleĢtirisi Üzerine‖, Felsefe Tartışmaları, 30.sayı, s.31.
71
72
26
ve geçerli olacak; aynı Ģekilde de tersine, apriori olanaklı görüler, duyularımızın
nesnelerinden baĢka hiçbir Ģeyle ilgili olamazlar 76
Burada ise Kant nesneler ile bizim duyularımız, bir baĢka deyiĢle görümüz ile
duyarlığımız arasındaki iliĢki bağlamında görüden bahsetmektedir.77
Mantık‘ta:
Bütün biliĢler, yani, nesnelere bilinçlice gönderim yapan bütün temsiller, ya görüdürler
ya da kavramdırlar. Görü tekil bir temsildir; kavram ise genel veya yansıtılmıĢ
sunumdur.78
Buradaki tanımıyla Kant her bir tikel ideyi görü olarak tanımlar. Yani zihinlerimizde
tikelleri temsil eden Ģey görüdür. Bu anlamda görülemek hususi hale getirmek
anlamına gelir. Niceleme mantığıyla bu kavramı anlamak istersek görü bağımsız bir
tikel terimdir.79
J. Alberto Coffa da Kant‘ın saf görü tanımının Platonist, oluşturmacı (constructivist)
ve yapısalcı (structuralist) olarak üç farklı Ģekilde yorumlanabileceğini iddia eder. 80
Coffa saf görü kavramının Platonist yorumuna Eleştiri‘den bir alıntıyla baĢlar:
Bir koninin Ģeklinin sezgisini hiçbir görgül yardım olmaksızın ve yalnızca kavramına
göre oluĢturabiliriz; ama bu koninin rengi Ģu ya da bu deneyimde daha önceden verilmiĢ
olmalıdır. Genel olarak bir nedenin kavramını bana deneyin tarafından verilen bir örnek
üzerinde olmaksızın hiçbir biçimde görüde tasarımlayamam. 81
Yani, nitelikler empirik görüde sergilenmezler ama nicelikler sergilenirler. Coffa
burada biçim ile içerik arasında Kant‘ın bir ayrım yaptığını ve bu ayrımın doğuĢtan
ve sonradan edinilen
arasındaki
ayrıma
uygun düĢüyor
gibi
göründüğü
söylemektedir. Bu düĢünceden yola çıkarak Coffa, koninin sanki renksiz imajı daha
önceden deneyimlememiĢ biri tarafından biçimlendirilebildiği ve bu anlamıyla bu
Kant, I. (2002). Prolegomena, çev. Ġonna Kuçuradi-Yusuf Örnek, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara,
s.31.
77
Bağçe, S. (2003). ―Russell‘ın Kant EleĢtirisi Üzerine‖, Felsefe Tartışmaları, 30.sayı, s.31.
78
Kant, I. (1988). Logic, çevr. R. Hartmann- W. Schwarez, New York: Dover, s.96
79
Bağçe, S. (2003). ―Russell‘ın Kant EleĢtirisi Üzerine‖, Felsefe Tartışmaları, 30.sayı, s.32.
80
Coffa, J. A. ( 1993). The Semantic Tradition From Kant to Carnap: To the Vienna Station,
Cambridge Press, s.43.
81
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, A715/B743,
ss.660-661.
76
27
imajın saf görü olabileceğini düĢündürttüğünü belirtir. Coffa Kant‘ın saf görüsünün
böyle bir Platonist yorumuna örnekler verir. Coffa'nın yaklaĢımı, Whewell‘in
Kant‘ın saf görüsünü, ―hayali bakıĢ‖ (imaginary looking) olarak değerlendirmesi ve
Alois Riehl‘in de onda ―Platonik formlar öğretisinin ekosunu‖ duyması ile
uyumludur.82 Coffa Platonist yorumuna devam ederken yine Kant‘ın inĢa ile ilgili
sözlerini alıntılar:
Böylece bir üçgen çizerim ve, bunu bu kavrama karĢılık düĢen nesneyi ya salt imgelem
yoluyla arı sezgide ya da yine ona göre bir de kağıt üzerinde görgül sezgide, ama her iki
durumda da herhangi bir deneyimden hiçbir model ödünç almaksızın bütünüyle apriori
tasarımlayarak yaparım. 83
Coffa‘ ya göre burada inĢanın tasvirinde Kant‘ın görüyü hayal etmeyi içeren saf görü
ile empirik görü arasında yaptığı ayrıma dikkat çeker ve bu ayrımın bizi iki farklı
alan düĢünmeye sevk eder.84 Platonist yorumun Kant için saf görünün ontolojik
yerinin insan zihni, Platon‘un İdealar‘ının yerinin insan zihni olmadığı düĢünülürse
doğru olmadığı görülebilecektir.85 Ayrıca Coffa ‗ya göre bu tarz Platonist bir okuma
Kant ın matematiğin ve geometrinin dünya ile nasıl bu kadar uyumlu olduğunun
anlaĢılması amacıyla örtüĢmemektedir. 86
Coffa saf görünün anlaĢılması ile ilgili olarak ikinci yoruma yani oluşturmacı
yoruma geçerken bu yorumun da ilki gibi saf görü ile nesnelerin verililiği arasında
eĢleĢtirdiğini ancak bu yorumun nesneleri empirik olarak aldığını ve Kant‘ın
matematiksel kavramların yapılmasıyla ilgili düĢünceleri merkezinde geliĢtiğinin
altını çizer.
82
Coffa, J. A. ( 1993). The Semantic Tradition From Kant to Carnap: To the Vienna Station,
Cambridge Press, s.44.
83
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, A713/B741,
ss.659-660.
84
Coffa, J. A. ( 1993). The Semantic Tradition From Kant to Carnap: To the Vienna Station,
Cambridge Press, s.44.
85
Yalçın, ġ. (2003). ―Kant'ta Matematiğin Felsefi Temelleri‖, Felsefe Dünyası, 37. Sayı, 21 numaralı
dipnot, s.134.
86
Coffa, J. A. ( 1993). The Semantic Tradition From Kant to Carnap: To the Vienna Station,
Cambridge Press, s.44.
28
OluĢturmacı yorumda Coffa öncelikle duyarlık ve anlama yetisi arasındaki karĢılıklı
iliĢkiye dair ünlü Kant‘ın diktumunu hatırlatır; ―Görüsüz kavramlar boĢ, kavramsız
görü ise kördür‖ ve yine Kant‘ı alıntılar:
Bir bilgi nesnel olgusallık taĢıyacaksa, e.d. bir nesne ile iliĢkili olacak ve onun açısından
imlemi ve anlamı olacaksa, o zaman nesne herhangi bir yolda verilebilir olmalıdır.
Onsuz kavramlar boĢturlar; ve gerçi onlar yoluyla düĢünmüĢ olsak da, gerçekte bu
düĢünce yoluyla hiçbir Ģey bilmemiĢ, tersine yalnızca tasarımlarla yalnızca oynamıĢ
87
oluruz.
Coffa burada ne Kant‘ın ne de takipçilerinin yapısallaĢtırma ile ne anlatmak
istedikleri hakkında net bir fikirleri olmadığından yakınır, öyle ki ona göre
yapısallaĢtırma kavramının açıklanmasındaki netlik ile kavramın akla yatkınlığı
arasında ters bir oran vardır.88 Coffa Kant‘ ın saf görüde yapısallaĢtırma ile ne
anlatmak istediğini ne zaman dile getirmeye çalıĢsa empirik görüye baĢvurduğunu
yine Kant‘ı alıntılayarak gösterir: ―Bir çizgiyi düĢüncede çizmeksizin, bir çemberi ise
betilemeksizin düĢünemeyiz ve uzayın üç boyutunu aynı noktadan birbirlerine dik üç
çizgi çekmeksizin tasarımlayamayız.‖89
Coffa‘ya göre yapısalcı yorum Platonist ve oluĢturmacı yorumlardan farklıdır. Bu iki
yorum saf görüyü tikel gösterim olarak alır. Coffa için saf görünün yapısalcı
yorumunda Kant saf ve apriori olanın bir tür nesne olarak değil empirik nesnelerinin
bilgisinin kipi (modu) olarak alır.90 Yani bu yorumda görünün tüm nesneleri
empiriktir ve saf görü de empirik görünün yalnızca formudur. Bu yorum için Coffa
Eleştiri‘den baĢka bir alıntı yapar:
ġimdi bir kavrama bir nesne sezgide olmaktan baĢka türlü verilemez; ve, gerçi bir arı
sezgi nesneden önce apriori olanaklı olsa da, bu sezgi bile nesnesini dolayısıyla nesnel
geçerliğini ancak salt biçimi olduğu görgül sezgi yoluyla kazanabilir. Öyleyse tüm
kavramlar ve onlarla birlikte tüm temel ilkeler, ne denli apriori olanaklı olurlarsa
olsunlar, gene de görgül sezgiler ile, e.d. olanaklı deneyim için veriler ile iliĢkilidirler. 91
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, A 156/B194-195
s.217.
88
Coffa, J. A. ( 1993). The Semantic Tradition From Kant to Carnap: To the Vienna Station,
Cambridge Press, s.44.
89
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, B15,. s.189.
90
Coffa, J. A. ( 1993). The Semantic Tradition From Kant to Carnap: To the Vienna Station,
Cambridge Press, s.45.
91
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, A239/B298,
ss.292-293.
87
29
Coffa ya göre saf görünün bu üçüncü yorumunda Kant üçgen kavramını kurarken
yaptığımız Ģeyin üçgenin bir örneğini kurmak ya da tikel bir örneği görüye sunmak
değil kurduğumuz Ģeyin nesnenin formu olduğunu söyleyecektir.
Coffa‘ya saf görü nasıl yorumlanırsa yorumlansın Kant‘ın geometri anlayıĢında
birbiriyle ilgili ama ayırt edilebilir iki probleme iĢaret eder: ―Saf görü Öklidyen
geometrinin zorunluluğunu nasıl destekler? Neden geometrik bir argüman dizisi saf
görünün rehberlik ettiği bir çıkarımlar dizisi olsun?‖92 Bu ikinci sorunun içerdiği
iddia Kant‘ın üçgenin iç açılarının toplamının bir dik açısı ile iliĢkisini irdelediği
bölümde geçer. Kant önce bir filozofun sonra da bir geometricinin bu problemle nasıl
ilgilendiğini betimledikten sonra geometrici için Ģunu söyler:
Sonra üçgenin karĢıt kenarına koĢut bir çizgi çizerek bu dıĢ açıyı böler ve burada dıĢ
açılardan birine eĢit bir bitiĢik dik açı elde ettiğini görür, vb. Bu yolda he zaman sezgi
tarafından güdülen bir çıkarsamalar zinciri yoluyla sorunun bütünüyle açık ve aynı
zamanda evrensel çözümüne ulaĢır.93
Kant‘ın bir kavramın inĢa ile ilgili fikirlerinin onun matematiğin ve felsefenin
doğasına iliĢkin görüĢlerini Ģekillendirdiğini söyleyebiliriz. Kant‘ın Leibniz ve
Newton‘un metafiziklerini değerlendirdiği kısımları inceleyen bölümde onun
matematikçinin kavramın içeriğine uygun kavramı inĢa biçiminden ne denli
etkilendiğini vurgulamıĢtım. Yani Kant felsefe ve matematiğin yöntemleri arasındaki
farkı hâlihazırda fark etmiĢti:
Felsefi bilgi öyleyse tikeli yalnızca evrenselde, matematiksel bilgi ise evrenseli tikelde,
ya da giderek tekil olanda ve gene de apriori us aracılığıyla irdeler, öyle ki nasıl bu tekil
[nesne] inĢanın belirli evrensel koĢulları altında belirleniyorsa, benzer olarak kavramın
nesnesinin de- ki bu tekil nesne ona yalnızca onun Ģeması olarak karĢılık düĢer-evrensel
olarak belirlenmiĢ olduğu düĢünülmelidir.
Öyleyse us bilgisinin bu iki türünün özsel ayrımı bu biçim ayrımından oluĢur, ve
özdeğinin ya da nesnelerinin ayrımı üzerine dayanmaz. Felsefeyi matematikten ayırt
etmeyi isteyenler ve bunu birincinin yalnızca niteliği, ikincinin ise yalnızca niceliği
nesne aldığını söyleyerek yapanlar etkiyi neden yerine almaktadırlar. Matematiksel
bilginin biçimi onun yalnızca nicelik ile sınırlandırılmasının nedenidir. Çünkü yalnızca
92
Coffa, J. A. (1993). The Semantic Tradition From Kant to Carnap: To the Vienna Station,
Cambridge Press, s.45.
93
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, A717/B745, s.662.
30
büyüklük kavramı inĢaya, e.d. görüde apriori sergilenmeye izin verirken, nitelikle ise
kendilerini görgül görüden baĢkasına sergilenmeye bırakmazlar. 94
Kant öyleyse saf görüde inĢayı kavram ile apriori görünün uyumluluğunun bir dıĢa
vurumu (exhibition) olarak anlar.95 Bu dıĢavurum içinde biz kavramın tüm sınıfının
tekil örneklemelerini görürüz. Zaman ve mekândaki saf inĢalar sembolik, evrensel
örneklerdir ki örneğin geometrinin önermelerinin doğrulanmasının imkânına biz bu
örnekler yardımıyla sahip oluruz. Örneğin bir üçgenin yapılaĢtırılması sonucunda biz
üçgenliği kuran iliĢkilerin bir dıĢavurumunu görürüz. Saf görüde inĢanın önemi
üçgen figürü olmaksızın üçgenliği kuran iliĢkileri anlamamızın zorlukla mümkün
olmasından ileri gelmektedir.96 ―...uzayda herhangi birĢeyi, örneğin bir çizgiyi
bilmek için, onu çizmem ve dolayısıyla verili çoklunun belirli bir birleĢmesini
sentetik olarak ortaya çıkarmam gerekir, öyle ki bu edimin birliği aynı zamanda
bilincin birliğidir (bir çizginin kavramında olduğu gibi), ve ilkin bilincin birliği
yoluyladır ki bir nesne (belirli bir uzay) bilinir.‖97
Friedman‘a göre saf görüde yapısallaĢtırma ile Kant temelde iki iddiada
bulunmaktadır. Geometrinin önermelerini ispatlama giriĢimlerinde bazı ek çizgilerin
çizilmesi gibi ekstra iĢlemler kanıtlama iĢlemi için zorunludur. Bu ekstra iĢlemler
geometrik ispatlarımızı mekânsal nesneler haline getirirler. Ġkinci olarak, bu ekstra
iĢlemler, örneğin çizgi çizilmesi iĢlemi sürekli olarak yapılmaktadır (continuously
introduced). Yani bu çizgiler zaman içinde türetilmektedir ki bu da geometrik
kanıtlarımızın zamansal nesneler haline getirmektedir. Friedman‘a göre geometrik
kanıtların zaman ve mekânsallığı Kant‘ın kendi felsefesini Öklidyen geometri ve
Newton fiziği üzerine temellendirebilmesine imkan vermektedir.98
Ancak bizim modern anlayıĢımızda geometrik kanıtlar zaman-mekânsal nesneler
değil, belli bir formel dilin ifadeleridir. Örneğin üçgenin iç açılarının toplamının iki
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, A715-B743,
s.660.
95
Winterbourne, A. T. ( 1988). The Ideal and the Real, Dordrecht: Kluwer Academic Publishers, s.55.
96
A.g.e., s.55, Magnani, L. (2001). Philosophy and Geometry: Theoretical and Historical Issues,
Dordrecht: Kluwer Academic Publishers, ss.33-34.
97
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, B137-138, s.177.
98
Friedman, M. (1985). ―Kant‘s Theory of Geometry‖, Vol. 94, No.4. Philosophical Review, ss.459460.
94
31
dik açıya eĢit olduğu önermesini kanıtlamak istediğimizde biz ABC‘ nin üçgen
olmasını kanıtın zaman-mekânsallığına baĢvurmadan Öklid‘in aksiyomlarıyla
yalnızca mantık yardımıyla yapabiliyoruz.99
Friedman ayrıca bizim modern anlayıĢımızda polyadik mantık kullandığımızı
Kant‘ın ise monadik (silojistik,tasımsal) mantık kullandığını ve bu ikincisinin
sonsuzluk kavramı ile iliĢkisinde dezavantajlı olduğunu belirtir. Monadik mantık
çember, çizgi gibi sürekli geometrik figürlerin sonsuz bir Ģekilde türetilebilmesine
izin vermez. Ayrıca monadik mantık iki ya da daha fazla değiĢken arasında iliĢki
kurmamıza da izin vermez.100
Kant‘ın model aldığı Öklid geometrisinde çember, düz çizgi gibi geometrik figürleri
biz postülatlar101 yardımıyla kurabiliriz. Ancak bu postülatlar çemberlerin ve
çizgilerin kesiĢim noktalarını garanti etmek için mantıksal olarak yeterli değildirler.
Öklid böyle kesiĢim noktalarının varlığı için bize postülat ya da aksiyom
sunmamıĢtır. Bu noktada Friedman örnek olarak Öklid‘ in ―eĢkenar üçgen kurma‖
ispatının prosedürünü verir.102 Bu prosedürün basamaklarından biri ispat iki
çemberin sürekli olduğu fikrine dayanmaktadır. Burada iki çemberin sürekli
oluĢundan çemberlerin merkezleri dıĢındaki bir noktada kesiĢiyor oldukları sonucu
çıkmamaktadır. Ancak Öklid‘in ne aksiyomları ne de postülatları arasında böyle bir
süreklilik aksiyomu yoktur.
.
Bu sorunun çözümü için süreklilik aksiyomuna ihtiyacımız vardır.103 Böyle bir
aksiyoma sahip olabilmemiz için içinde sonsuz sayıda nesne üretebileceğimiz bir
sisteme ihtiyacımız vardır. Örneğin verili bir aralıkta sürekli bir çizgi kurmak
istiyorsak ya sonsuz sayıda nokta üretebilecek bir kavrama ya da bu verili aralıkta
99
A.g.y., s.460.
A.g.y., s.s.460,461,462. Bağçe, S. (2003). ―Russell‘ın Kant EleĢtirisi Üzerine‖, Felsefe
Tartışmaları, 30.sayı, ss.42-43.
101
Öklid sisteminde postülatlar inĢa etme iĢinin ilkeleridir. Aksiyomlar, ya da Öklid‘in deyiĢiyle genel
terimler (common notions) ise ispat etme iĢleminin ilkeleridir. Heath, T. (1965). A History of Greek
Matmematics, Volume 1,Oxford Clarendon Press, s.336. Ayrıca bakınız; Bağçe, S. (2003). ―Russell‘ın
Kant EleĢtirisi Üzerine‖, Felsefe Tartışmaları, 30.sayı, s.37.
102
Friedman, M. (1985). ―Kant‘s Theory of Geometry‖, Vol. 94, No.4. Philosophical Review,ss.461462-463.
103
A.g.y., s.463.
100
32
sonsuz sayıda noktaya ihtiyacımız vardır. Ancak Kant‘ın zamanının monadik mantığı
ilksel yüklemlerin (primitive predicates) sonlu setinden sonsuz nesne türetmede
yetersizdir.104 Ayrıca monadik mantıkla birden fazla yüklem arasında bir iliĢki tesis
edilemez. Çünkü böyle bir iliĢkinin tesisi niceleyici bağlılığı (quantifier dependence)
ve ikili ya da daha fazla yüklem içeren bir mantık diline ihtiyaç duyar. 105 Örneğin
sonsuzluk fikri polyadik mantıkta tesis edilebiliyorken106 monadik mantıkta
edilemez. Bir niceleyicinin diğerine bağımlılığı yani tikel niceleyicinin tümel
niceleyiciye bağlı olması bize sonsuz sayıda nokta türetebilmemize imkân verir, bu
da sürekli geometrik figürleri kurmamıza yardım eder. Halbuki, Friedman‘a göre,
Kant sonsuzluk fikrini formel ya da kavramsal olarak monadik mantıkla
gösteremeyeceğinden ötürü sonsuzluk fikrini görüsel olarak düĢündü yani mekânsal
figürlerin tekrar süreci ile kurulduğunu gösterdi.107
Öklid geometrisinde çizgilerin, çemberlerin sürekliliği sağlayan aksiyomların
olmamasının doğurduğu sıkıntıları giderebilmek için postülatları tekrarlı (iterative)
bir Ģekilde uygulamaya çalıĢır.108 Yani Öklid bazı postülatları gerekli figürlerin
kurulabilmesi için gerekli olduğu sayıda tekrarlayarak kullanır. Bunlar Öklid‘in ilk
üç postülatıdır:
1) Herhangi iki noktayı birleĢtiren düz bir doğru parçası çizilebilir.
2) Herhangi bir düz doğru parçası, düz bir doğru parçası, düz bir doğru oluĢturacak
Ģekilde istenildiği kadar uzatılabilir.
3) Herhangi bir düz doğru parçasının bir ucu merkez, kendisi de yarıçap kabul
edilerek bir çember çizilebilir.109
104
A.g.y., s.461.
Bağçe, S. (2003). ―Russell‘ın Kant EleĢtirisi Üzerine‖, Felsefe Tartışmaları, 30.sayı, s.42.
106
Polyadik niceleyici mantıkta sonsuzluk fikri formel olarak Ģu Ģekilde gösterilebilir: ∀x∃y Gx,y
(Gx,y: ―y‖, ―x‖den büyüktür, y>x ). Bağçe, S. (2003). ―Russell‘ın Kant EleĢtirisi Üzerine‖, Felsefe
Tartışmaları, 30.sayı, s.43.
107
Friedman, M. (1985). ―Kant‘s Theory of Geometry‖, Vol. 94, No.4., Philosophical Review,ss.466467. Bağçe ise Kant‘ın ‗sonsuzluk‘ gibi kavramları formel olarak ifade edemese bile bu tür kavramları
baĢka Ģekilde gösterebilecek araçları olduğunu savunur. Bakınız; Bağçe, S. (2003). ―Russell‘ın Kant
EleĢtirisi Üzerine‖, Felsefe Tartışmaları, 30.sayı, ss-27-43.
108
Friedman, M. (1985). ―Kant‘s Theory of Geometry‖, Vol. 94, No.4, Philosophical Review, ss.464.
109
Heath, T. (1956). Euclid‟s „Elements‟, Dover, New York, ss. 154-155.
105
33
Görü, tümelin tikelde örneklenmesidir, yani tikel mekân görüsü biliĢsel olarak genel
anlamıyla mekân kavramından öncedir. Kant ilkelerin kavramlardan önce geldiğini
geometri bilgimize baĢvurarak yanıtlar:
Böylece tüm geometrik temel ilkeler de-örneğin, bir üçgende bir arada alınan iki kenar
üçüncüden büyüktür-hiçbir zaman çizgi ve üçgen gibi genel kavramlardan değil, ama
ancak sezgiden, ve dahası, apodiktik pekinlikte apriori türetilebilirler.110
Benzer bir geometri bilgimize baĢvuruyu Kant doktora tezinde mekânın saf görü
olduğu iddiasını temellendirirken yapar. Ona göre ―mekânın üçten fazla boyutu
olamayacağı, herhangi iki noktayı birleĢtiren yalnızca düz bir doğru parçası
çizilebileceği ve herhangi bir düz doğru parçasının bir ucu merkez, kendisi de
yarıçap kabul edilerek bir çember çizilebileceği‖ genel bir mekân tanımından
çıkarsanamaz onlar yalnızca oldukları gibi mekânda somut olarak görülür.‖111
Kant, doktora tezinde ―örtüĢmeyen eĢler‖ ile ilgili iddiasını da saf görünün
fonksiyonuna vurgu yapmak amacıyla ileri sürer: ―Burada farklılık yani uyuĢmazlık
yalnızca bir tür saf görü yardımıyla fark edilebilir.‖112 Kant burada yine geometrik
ispatlara baĢvurur: ―Geometri kendi evrensel önermelerini, zihin durumlarında
olduğu gibi, nesnesini evrensel bir kavram aracılığıyla ele geçirmek suretiyle
göstermez, aksine duyu durumlarında olduğu gibi, onu tikel bir görüde göze sunarak
gösterir.‖113 Yani tikel nesne görüsünün biliĢsel önceliği bizim geometri bilgimizde
temellenmektedir. Eğer biz geometri bilgimizin kavramsal değil de görüsel olduğunu
gösterebilirsek, genel mekân kavramımızın biliĢsel olarak yetersiz olduğunu ve tikel
mekân görümüzün önsel olduğunu görürüz.114
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, A25, s.81.
Kant, I. (1929). Kant‟s Inaugural Dissertation and Early Writings on Space, içinde, çev. J.
Handyside, s.60. ―For that space has not more than three dimensions, that there is but one single
straight line between two points, that from a given point in a plane surface with a given straight line as
radius a circle can be described, etc., are not inferred from any universal notion of space, but can only
be discerned in space in the concrete.‖
112
Kant, I. (1929). Kant‟s Inaugural Dissertation and Early Writings on Space,içinde, çev. J.
Handyside, s.60.‖It is therefore clear that in these cases the diversity, that is, the incongruence, cannot
be apprehended except by pure intuition‖.
113
Kant, I, a.g.e., içinde s.61. ―Further, geometry does not demonstrate its universal propositions by
apprehending the object through a universal concept, as is done in matters of reason, but by
submitting it to the eyes in a singular intuition, as is done in matters of sense.‖
114
Friedman, M. (1985). ―Kant‘s Theory of Geometry‖, Vol. 94, No.4. Philosophical Review, ss.472473.
110
111
34
Kant‘a göre geometri yalnızca mantık yardımıyla ilerlemez yani geometrik akıl
yürütme analitik değildir. Geometrinin önermelerini sentetik yapan Ģey inĢa (inĢa
etme) iĢidir.
Yani Kant‘ın saf görüsü Öklid‘in ispat iĢlemlerinde gerekli olan
geometrik figürlerin varlığı için sürekli tekrarlanan prosedürünün yerine iĢlev görür.
Kant Öklid‘e benzer Ģekilde geometrik akıl yürütmelerde Ģekillerin rolünün mantık
ispatlarında ispat basamaklarının akıl yürütmenin ilerlemesine yönelik olarak
oynadığı role paralel Ģekilde görür. Geometrik önermelerin sentetik oluĢu geometrik
Ģekillerin inĢa etme iĢinde kullanılmasından ileri gelmektedir.115
Kant olanaklı olanın görü ve kavramların biçimsel koĢullarını sağlaması gerektiğini,
yalnızca bir çeliĢkinin bulunmamasının mümkün bir geometrik figürü kurmak için
yeterli olmadığını belirtir:
Böyle bir kavramda hiçbir çeliĢkinin kapsanmaması gerektiği hiç kuĢkusuz mantıksal
koĢuldur; ama kavramın nesnel olgusallığı için,.e.d. kavram yoluyla düĢünüldüğü
biçimiyle bir nesnenin olanağı için bu hiçbir biçimde yeterli değildir. Böylece, iki düz
çizgi arasına kapatılmıĢmıĢ bir beti kavramında hiçbir çeliĢki yoktur. Çünkü iki düz
çizginin ve bunların kesiĢmelerinin kavramları bir betinin olumsuzlanmasını, kapsamaz;
tersine, olanaksızlık kendinde kavramdan değil, ama onun uzayda yapılaĢtırılmasından,
e.d. uzayın belirleniminin koĢulundan kaynaklanır. 116
Kant‘a göre geometrik bir figürün olanağını saptayabilmek için gereken Ģey olanaklı
deneyimin bütün nesnelerine temel olabilecek koĢullar altında düĢünülebilir
olmasıdır. 117 Kant olanaklı olana dair görüĢlerine Ģöyle devam eder:
Olanaklı tüm deneyim alanımıza ait olanların dıĢında baĢka algıların ve dolayısıyla
bütünüyle bir özdek alanın var olup olamayacağı konusunda anlak karar veremez. Onun
iĢi yalnızca verili olanın sentezi ile ilgilenmektir. Dahası edimsel her Ģeyi (tüm deneyim
nesneleri) salt küçük bir parçası olarak kapsayan geniĢ bir olanak alanına açılmamızı
sağlayan alıĢıldık tasımlarımızın yoksulluğu apaçık gözler önündedir. Edimsel her Ģey
olanaklıdır; doğal olarak buradan mantıksal evirme kuralına göre Ģu salt tikel önerme
çıkar: Olanaklı kimi Ģeyler edimseldir; ve bu öyle görünür ki , ‗Edimsel olmayan çok
Ģey olanaklıdır‘ anlamına da gelecektir. 118
Bağçe, S. (2003). ―Russell‘ın Kant EleĢtirisi Üzerine‖, Felsefe Tartışmaları, 30.sayı, ss-29-38.
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, A221/B268,
ss.270-271.
117
A.g.e., A224, s.273.
118
A.g.e., A231, s.282.
115
116
35
Bu alıntılardan yola çıkarak Friedman Kant‘ın iki anlamda olanaktan bahsettiği
sonucuna varır. Ona göre Kant‘ın olanaklılık anlayıĢı Ģöyle açıklanabilir.
DüĢünmenin koĢulları ile görü ve kavramanın birlikteliği tarafından sağlanan
olanaklılık arasında bir ayrım vardır. Kant için düĢünmenin koĢulları bizim
anladığımız anlamda mantıksal olanaklılığa değil daha çok ‗kendinde Ģey‘ in boĢ
fikrine çeliĢmezlik ilkesi aracılığıyla sınır çizen düĢünmenin koĢullarına karĢılık
gelir.
Dolayısıyla bizim anladığımız mantıksal olanaklılık düĢünmenin koĢulları
tarafından sağlanır. Gerçek olanaklılık ise düĢüncenin koĢulları ve empirik görü
aracılığı ile belirlenir. Bu anlamda mantıki olanaklılık saf matematiğe karĢılık
gelirken gerçek olanaklılık matematiksel fiziğe ve bizim fiziksel olanaklılık
anlayıĢımıza yakındır.119
Burada eğer mantıksal olanaklılıktan, modern niceleyiciler teorimize denk gelen
bugünkü mantıksal olanaklılığı anlarsak, mantıksal olanaklılık bizim için, Öklidyen
mekânın, Öklidyen olmayan mekânlarla birlikte birer eleman olarak içerildiği geniĢ
bir kümeye iĢaret edecektir. Bu durumda gerçek olanaklılığı ise yalnızca Öklidyen
mekânı içeren bir küme olarak düĢünme yanılgısına düĢeriz.120 Kant için mantıki
olanaklılık düĢüncenin koĢullarıyla yani genel mantıkla yani çeliĢmezlik ilkesi ile
uyum içinde olmaktır. Bu meseleyi ‗Ġki çizginin bir uzayı kapatamaması‘
önermesinden yola çıkarak daha iyi anlayabiliriz. Bu önermenin tersini aldığımızda
‗Ġki çizginin bir uzay kapatabilmesi‘ önermesini elde ederiz ve bu önerme Öklidyen
olmayan mekânlarda geçerli olabilen bir önermedir ve Kant bunun mantıki olarak
kendisiyle çeliĢmeyen bir ifade olduğunu yani mantıki olarak olanaklı olduğunu
kabul etmekle birlikte onun gerçekten olanaklı olduğunu kabul etmeyecektir. Çünkü
insan zihni böyle bir geometrik figürü kuramaz, biz zaman ve mekânın Öklidyen
görüsüyle nesneleri kurarız:
Ama kavramların bizim duyusal sezgimizin ötesine bu geniĢlemesinin hiçbir yararı
yoktur. Çünkü o zaman nesnelerin boĢ kavramlarıdırlar ve bu nesnelerin olanaklı olup
olmadıklarını bile onlarla yargılayamayız. Yalnızca düĢünce biçimleridirler ki hiçbir
nesnel olgusallıkları yoktur, çünkü elimizde bu düĢünce biçimlerinin biricik
kapsamlarını oluĢturan tam algının sentetik birliğinin uygulanabileceği ve böylece bir
Friedman, M. (1985). ―Kant‘s Theory of Geometry‖, Vol. 94, No.4. Philosophical Review ,ss.503504. Friedman, M. (1992). Kant and Exact Sciences, Harvard University Press, ss. 99-100.
120
Friedman, M. (1985). ―Kant‘s Theory of Geometry‖, Vol. 94, No.4. Philosophical Review,ss.503.
119
36
nesneyi belirleyebilecek hiçbir sezgi yoktur. Ancak bizim duyusal ve görüsel sezgimiz
ona anlam verebilir. 121
Aslında Kant‘ın saf görünün mekân formunu Öklidyen almak suretiyle iĢaret ettiği
sınırlamaya benzer bir sınırlamayı Riemann‘da yapar:
Basitlik sırasındaki bir sonraki vaka, muhtemelen, doğru elemanının dördüncü
dereceden bir diferansiyel ifadenin dördüncü kökü tarafından ifade edildiği manifoldları
içerecektir. Daha genel olan bu sınıfı araĢtırmak için çok farklı ilkelere ihtiyaç
olmayacaktır. Yalnız, özel olarak sonuçların geometrik olarak ifade edilemeyecek
olmasından ötürü, bu araĢtırma çok zaman alacaktır ve mekân kuramına görece yeni bir
ıĢık tutacaktır.122
Ancak burada altı çizilmesi gereken bir nokta vardır. Kant için mekânın özellikleri
Öklidyen geometri tarafından belirlenir. ĠnĢa saf mekân görüsünde gerçekleĢir ve bu
insanın geometrik akıl yürütmesinin doğal sonucudur. Yani Kant‘ın vurgusu daha
çok insanın mekân ve geometri anlayıĢının görüsel bir noktadan sınırlarken
Riemann‘ın dördüncü dereceden diferansiyellerle ifade edilen manifoldlar yerine
sabit eğikliğe sahip manifoldlarla yola devam etmesi sürekli tikelden genel
durumlara gitmeye çalıĢan bir matematikçi için J. Gray‘in deyimiyle ―yapay‖dır. 123
Yine de bu tutumun Riemann‘ın kendi genel amaçlarıyla örtüĢtüğü iddia edilebilir.
Riemann‘ın en temel amacı geometrinin temelinde yatan gerçek hipotezleri ortaya
koymaktı. Dolayısıyla mekânın metrik iliĢkilerinin kendisinden yola çıkılarak
kararlaĢtırılacağı en temel verileri araĢtırmalıydı. Bu temel verilerden biri de
mekândaki niceliklerin ölçümünden yola çıkan mekânın sabit eğriliğe sahip manifold
olması sonucuydu.124
Friedman‘a göre Kant‘ın Öklid aksiyomlarının dıĢ dünyanın ayrıntılı bir tasarımının
gösterilmesinin en genel koşullarını sunduğu düĢüncesi Riemann‘ın 1854 tarihli
Habilitationsvortrag‘ ında sunmasıyla bu en genel koĢullardan daha genel koşulları
sağlayacak manifold kavramını sunmasıyla sorunlu bir hale gelir:
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, B149, s.185.
Riemann, B. (1929). ―On the Hypotheses Which Lie at The Foundations of Geometry‖, çevr.
Simith,D.E in A Source Book in Mathematics içinde, s.417.
123
J. Gray, Tazzioli, R. (2003). ―Towards a history of the geometric foundations of mathematics Late
XIXth century‖, Revue de Synthese, Volume 124, Number 1, içinde , s.18.
124
A.g.y., s.18.
121
122
37
Öklid‘in aksiyomlarıyla ilgili ciddi bir soru cevaplanmayı beklemektedir. Üzerine
gidilirse, Kant, muhtemelen Ģöyle diyecektir: Bu aksiyomlar öyle koĢulları temsil
etmektedir ki, bu koĢullar altında tek baĢına bir yer kaplayan büyüklük kavramı ve
dolayısıyla sıkı bir dıĢ dünya anlayıĢı mümkün olmaktadır (B204). Ve artık Ģunu
biliyoruz ki, Kant burada ciddi anlamda bir yanılgı içindedir. 1854‘te Riemann nboyutlu genel bir manifold kavramı geliĢtirmiĢtir ve bu kavram, üç boyutlu Öklid
mekânını ve Kant‘ın (veya 18. yy'da yaĢamıĢ herhangi bir kimsenin) hayal bile
edemediği çok sayıda ek olanağı çok özel durumlar olarak içermektedir.125
Bu iddiası için Friedman Kant‘ın Ģu sözlerine referans verir:
Uzam matematiği (geometri), belitleri ile birlikte- ki bunlar duyusal apriori sezginin dıĢ
görüngünün bir arı kavramının Ģemasının ortaya çıkmasını sağlayan koĢulları anlatırlar-,
Ģekillerin üretiminde üretken imgelem yetisinin bu ardıĢık sentezi üzerine dayanır;
örneğin, ‗Ġki nokta arasında salt bir doğru çizgi olanaklıdır‘; ya da , ‗Ġki çizgi bir uzay
kapatamazlar‘ vb.126
Hâlbuki burada Kant dıĢ görünüşten (appearances) bahsetmektedir, Friedman'ın
iddia ettiği gibi dıĢ dünyanın tasarımından değil. Riemann dıĢ dünyanın farklı
boyutlarda olabileceğinin olanağını gösterir ama Kant açısından burada dikkat
edilmesi gereken Ģey onun nesnelerin bize görünüĢte üç boyutlu Öklid
geometrisinden farklı bir Ģekilde verilemeyeceğini söylemesidir. DıĢ dünya kaç
boyutlu olursa olsun biz onunla Öklidyen geometrinin belirlenimleri ile iliĢki
içindeyizdir. Kant dıĢ dünyanın Öklidyen aksiyomlara uymayacak bir Ģekilde
yaratılamayacağı iddiasında değildir, geometrik olarak farklı bir dünya tasarımı
mümkündür ama görünüş açısından baktığımızda bizim dıĢ dünya ile iliĢkimiz
Öklidyendir.
Kaldı ki Friedman burada haklı olsa da Kant‘ın kaygısı mümkün deneyimin
koĢullarını ortaya koyabilmektir. Görünün saf formları olan zaman ve mekân
Friedman, M. (1985). ―Kant‘s Theory of Geometry‖, Vol. 94, No.4. Philosophical Review ,s.505.
"There remains a serious question about Euclid's axioms, of course; when pressed, Kant would most
likely claim that they represent the most general conditions under which alone a concept of extended
magnitude - and therefore a rigoruous conception of an external world- is possible ( B204). And of
course, we now know that Kant is fundamentally mistaken here. In 1854 Riemann developed the
general concept of n-fold extended manifold- containing three dimensional Euclidean space as one
very spacial case alongside of more additional possibilities than Kant (or anyone else in the eighteenth
century) ever imagined."
126
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, Ġstanbul, B204, ss.223-224.
125
38
nesneleri görebilmemizin imkânını yaratırlar düşünmemizin değil.127 Öyleyse ‗Ġki
çizgi bir uzay kapatmazlar‘ türünden bir önermenin biz tersini düĢündüğümüzde
mantıki olanaksızlık oluĢturmaz, böyle bir önermenin tersini düĢünmeyle dile
getirilen (‗Ġki çizgi bir uzayı kapatırlar‘) türünden Öklidyen olmayan bir önermede
dile getirilen iliĢkiyi düĢünebiliriz ancak görmemiz mümkün olmaz.
1.5.5. Kant‟ta „Çoklu‟ (Manifold) Kavramı
Riemann‘dan önce Kant hem Eleştiri öncesi yazılarında hem de Prolegomena,
Metaphysical Foundations of Natural Science ve Saf Aklın Eleştirisi gibi sonraki
eserlerinde çoklu (manifold) kavramını kullanmıĢtır. Literatürde Riemann‘ın
manifold
kavramını
Kant‘a
borçlu
bulunulabileceği yönünde iddialar
128
olabileceği
yönünde
spekülasyonlarda
olsa da, benim bu bölümdeki amacım böyle bir
iliĢki kurulmasının mümkün olup olmadığını araĢtırmaktan ziyade Kant‘ın genel
olarak büyüklük kavramını araĢtırmak ve bu kavramın onun felsefesinde temelde
cebir- aritmetik ve geometri arsındaki farklara dayandırılan bir çeĢitlilik içinde
kavrandığını göstermek olacak. Böylece Kant‘ın genel olarak büyüklük kavramının
onun bilme edimini özellikle de matematiksel bilme edimini açıklamasındaki rolü
geometri felsefesinin temelinde yatan saf görü ve saf görüde inĢa ile iliĢkisinde
açıklamaya çalıĢacağım.
Kant bilginin kaynağı ile ilgili olarak yaptığı apriori-aposteriori ayrımını manifolda
da uygular:129
En genel anlamda alındığında sentez ile değiĢik tasarımları birbirlerine ekleme ve onlardaki
çokluyu tek bir bilgide kavrama edimini anlıyorum. Eğer çoklu görgül olarak değil ama
apriori olarak verili ise (tıpkı uzay ve zamandaki çokluk gibi), böyle bir sentez arıdır.
Tasarımlarımızın tüm analizinden önce onların kendilerinin verilmiĢ olması zorunludur, ve
içerik açısından hiçbir kavram analiz yoluyla doğamaz. Ama ilk olarak bir çoklunun ( bu
ister görgül isterse apriori verili olsun) sentezi birliği ortaya çıkarır ki, baĢlangıçta henüz
Reyhani, N.( 2010). ―Sentetik apriori: Tarihsel Arkaplanı ve Bugün için Anlamı‖, Bilgi Felsefesi,
ed. Betül Çotuksöken –Ahu Tunçel, Heyamola Yayınları, Ġstanbul, içinde s.213.
127
Bakınız; Plotnitsky, A. (2009). ―Bernhard Riemann‘s Conceptual Mathematics and Idea of Space‖,
Configurations, Vol. 17, No:1, s.112.
129
Yücel Dursun (2004). Felsefe ve Matematikte Analitik/Sentetik Ayrımı, Elips Kitap.ss,54-55.
128
39
ham ve karıĢık olabilir ve bu nedenler analize gereksinir; gene de sentez bilgilere doğru
öğeler toplayan ve bunları belli bir içeriğe birleĢtirendir; öyleyse bilgimizin ilk kaynağı
üzerine yargıda bulunmayı istiyorsak, dikkat etmemiz gereken ilk nokta sentezdir. 130
Kant Eleştiri‟nin birçok yerinde görünüĢün manifoldundan bahseder. Buna göre her
görünüĢ bir manifold içerir:
Bize verilen ilk Ģey görüngüdür ki, bilinç ile bağlandığı zaman algı olarak adlandırılır
(en azından olanaklı olan bir bilinç ile iliĢkisi olmaksızın görüngü bizim için hiçbir
zaman bir bilgi nesnesi olmayacak ve bu yüzden bir hiç olacaktır ve kendinde hiçbir
nesnel olgusallığı olmadığı ve yalnızca bilgilerde var olduğu için genel olarak hiçbir Ģey
olacaktır). Ama her görüngü çoklu kapsadığı için, ve dolayısıyla değiĢik algılar anlıkta
kendi içlerinde dağınık ve ayrı olarak bulundukları için, duyunun kendisinde elde
edemeyecekleri bir birleĢmeleri gereklidir. Öyleyse bizde bu çoklunun sentezi için bir
etkin yeti vardır ki, bunu imgelem yetisi olarak adlandırırız ve bunun dolaysızca algılar
üzerinde uygulanan edimine ayrımsama diyorum. Ġmgelem yetisinin sezginin çoklusunu
bir imge içine getirmesi gerektiği için, izlenimleri daha önceden etkinliği içine almıĢ,
e.d. ayrımsamıĢ olmalıdır. 131
Yani Kant‘a göre görünüĢün içeriği manifolddan oluĢur. GörünüĢün biçimi ise
görünüĢün manifoldunun düzenlenmesi ve belirlenmesi iĢinde rol alır; ―Görüngüde
duyuma karĢılık düĢene onun özdeği, ama görüngü çoklusunu belli iliĢkiler içinde
düzenlenebilir kılana ise görüngünün biçimi diyorum‖.132 GörünüĢün biçimine biz
apriori olarak sahibizdir içeriği ise empirik olarak verilir. Apriori biçim içeriğin
olanağının koĢulu olduğu için zihindedir. GörünüĢün çokluğu da zihindedir ama
empirik olarak verilir.133
Kant zihinde manifoldun nasıl oluĢtuğuna dair net bir tanım vermemekle beraber
Ģunları söyler:
Genel mantık, daha önce birçok kez söylendiği gibi, bilginin tüm içeriğini soyutlar ve
ona baĢka nereden olursa olsun analiz yoluyla kavramlara dönüĢtüreceği tasarımların
verilmesini bekler. Buna karĢın aĢkınsal mantık apriori duyarlığın bir çoklusunu önünde
bulur ki, bu arı anlak kavramlarına bir gereç verebilmek için ona aĢkınsal estetik
tarafından sunulur ve yokluğunda bu kavramlar tüm içerikten yoksun ve dolayısıyla
bütünüyle boĢ olacaklardır. Uzay ve zaman arı apriori sezginin bir çoklusunu kapsarlar;
ama gene de anlığımızın alıcılığının koĢullarına aittirler ki, anlık ancak onların altında
nesnelerin tasarımlarını alabildiği için, her zaman bu nesnelerin kavramlarını da
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A78, s.127.
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A120, s.164.
132
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A20/B34, s.77.
133
Yücel Dursun (2004). Felsefe ve Matematikte Analitik/Sentetik Ayrımı, Elips Kitap, s.54.
130
131
40
etkiliyor olmalıdırlar. Ama düĢüncemizin kendiliğindenliği bu çoklunun bilgisinin
oluĢturulabilmesi için ona ilkin belli bir yoldan girilmesini, soğrulmasını ve
bağlanmasını gerektirir. Bu eylemi sentez olarak adlandırıyorum. 134
Burada bahsedilen apriori duyusallığın manifoldunun saf anlığın kavramlarının
gereçleri ( material) olması gibi manifold da genel olarak bilgimizin malzemesidir.
Eleştiride manifoldun geçtiği yerler göz önüne alındığında manifoldun duyum
sonucu oluĢan tasarımlar olarak alınması makul bir yorum olarak görünmektedir.
Ancak yine de bu daha çok empirik manifolda yakın duran bir yorumdur ve apriori
manifold için böyle bir yorum geçerli olmayabilir.135
Kant büyüklüğü Ģöyle tanımlar:
ġimdi, genel olarak sezgideki çoklu türdeĢin bilinci, bir nesnenin tasarımının ancak
onun yoluyla olanaklı olması ölçüsünde, bir büyüklük (quanti) kavramıdır.136
Kant manifold terimini özel teknik bir anlamda kullanmaz, her türlü çokluk için bu
terimi kullanır. Büyüklük olmanın temel özelliği homojen manifold olmaktır. Daha
da ötesinde görüde homojen manifold olmaktır. Büyüklük kavramına sentetik birliği
eklemeksizin büyüklüğün görüde homojen çokluk dıĢında bir anlamı yoktur.137 Kant
büyüklüğü görüdeki genel homojen manifold olarak tanımlar ve bu suretle o bizim
arı formlarımız olan mekân ve zamandan soyutlanan bir Ģeydir.138
Öte yandan Kant‘ın özellikle matematiksel bilme ile ilgili kullandığı iki kavram daha
vardır; quantum (Alm.‟quanti‟, İng. „quantum‟) ve quantitas. Bu iki kavram için de
Kant ‗büyüklük‘ (Gröse) terimini kullanır. Bu iki kavram arasındaki ayrımı Kant
Görünün Aksiyomları (Axioms of Intuition) kısmında yapar. Latince –itas eki soyut
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A77, ss.126-127.
Dursun, Y. (2004). Felsefe ve Matematikte Analitik/Sentetik Ayrımı, Elips Kitap, s.54.
136
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, B203, s.223.
Kant, I. (1965). Critique of Pure Reason, trans. by Smith, N. K.,New Yorki St Martins. ―The concept
of magnitude (quantum) is the consciousness of the homogenous manifold in intuition in general, so
far as through it the reprsentation of an object first becomes possible.‖
137
Sutherland, D. (2004). ―The Role of Magnitude in Kant‘s Critical Philosophy‖, Canadian Journal
of Philosophy, Volume 34, No:3, s.426.
138
A.g.y.
134
135
41
bir entiteye ya da özelliğe referans vermek için kullanılır.139 Bu açıdan bakıldığında
quantitas‘ın quantum‘a göre daha soyut bir büyüklüğe referansla kullanıldığı
düĢünülebilir. Görece somut olması yine de quantumun kendisi uzay ve zamana has
özelliklere sahip olmasını zorunlu kılmaz. Quantumun zaman ve mekânsallık
kazanabilmesi için quanta olarak görüde tasarımlanması gerekir. Yani quanta görüde
tasarımlanarak zamansal ve mekânsal özelliklere sahip olacaktır. Kant quantum‘u
görüde genel olarak bulunan homojen manifold olarak tanımlar. Bu nokta önemlidir
çünkü görünün bilmede özellikle matematiksel bilmedeki rolü homojen manifoldu
sunmaktır. Bu özellik uzay ve zaman görüleri için ortaktır, herhangi birinin tikel
özelliklerine bağlı değildir.140
Kant hiçbir yerde quantitası net bir Ģekilde tanımlamaz. Quantitas‘ı karakterize eden
Ģeyi Kant ‗Bir Ģey ne kadar büyük?‘ sorusunun yanıtı olacak Ģekilde düĢünür.
Örneğin ‗Ġki nokta arasında yalnızca bir doğru çizilebilir‘ ya da ‗Ġki düz çizgi bir
uzay kapatamaz‘ gibi önermeler yalnızca quanta ile ilgilidir, öte yandan:
Ama büyüklüğe (quantitas),e.d. bir Ģeyin ne denli büyük olduğu sorusuna verilen yanıta
gelince, bu bakımdan sentetik ve dolaysızca pekin (indemonstrabilia) çeĢitli
önermelerin olmasına karĢın, sözcüğün gerçek anlamında hiçbir belit yoktur. 141
Geometrinin önermeleri mekânsal büyüklükleri ilgilendirir ama onların miktarlarını
değil; öte yandan quantitas bir miktar belirtir. Dolayısıyla quantitas‘ın sorusu ‗Bir
Ģey ne kadar büyük?‘ ölçmeyi gerektirir. Bu sorunun önemine Riemann‘ da dikkat
çeker:
Ölçüm kıyaslanacak büyüklüklerin üst üste getirme (süperpozisyon) iĢleminde yer alır,
ölçüm bir büyüklüğü diğeri için ölçü olacak Ģekilde nakletmenin araçlarını gerektirir.
Bunun yokluğunda iki büyüklük kıyaslaması ancak biri diğerinin parçası ise mümkün
139
A.g.y., s.427.
A.g.y., s.428.
141
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, B203, s.224.
140
42
olabilir ki bu durumda bile yalnızca ne kadar fazla ya da az sorusunun yanıtına karar
verilebilir, ne kadar çok sorusunun yanıtına değil. 142
Yani ölçüm iĢi bir birim ya da sayı belirlemeyi gerektirir. Bu yolla kaç tane birimin
ölçülen Ģeydeki miktara eĢit olup olmadığı ölçülür. Ama bir Ģeyin miktarı
(quantitas‘ı) seçilen birimden bağımsızdır ve ölçülen nesnenin bir özelliğidir.
Örneğin bir cetvel bizim onu tanımlamamızdan ve ölçmek için belirlediğimiz
birimden bağımsız olarak, 28 cm ya da 11 inçtir. Quantitas somut tikel quantumun
soyut bir miktarıdır; örneğin söz konusu cetvelin uzunluğudur. Bu cetvel ile bir kağıt
parçası eĢit quantitasa bir Ģekilde sahip olabilir ancak her biri kendi quantitasına
sahiptir. Buna alternatif olarak quantitas farklı quantalar tarafından paylaĢılan ortak
soyut miktar olabilir. Söz konusu cetvelin quantitası bu kâğıt parçasının quantitası
ile bir ve aynı olabilir.143
Kant‘ın quanta ile quantitas arsında yaptığı ayrımı anlamak için cebir-aritmetik ile
geometri arsındaki farktan da yola çıkılabilir.
Yukarıdaki alıntıda Kant‘ın Indemonstrabilia olarak belirlediği quantitas‟ı
ilgilendiren önermelere aritmetikten 7+5=12 toplama iĢlemi örnek olarak verilebilir.
Bu tür önermeler aksiyom değildirler çünkü geometrinin aksiyomlarının aksine
‗genel‘ değildirler.144 Sonuç olarak geometri quanta‘yı ilgilendirir ve aksiyomları
vardır, aritmetiğin ise aksiyomları yoktur ve quantite‘yi ilgilendirir. Geometrinin
görüsünün nesnesi büyüklük olarak quantadır.145
Kant Eleştiri‘nin ilerleyen bölümlerinden birinde yine cebir-aritmetik ve geometri
arsındaki bir farka dikkat çeker:
Riemann, B. (1929). ―On the Hypotheses Which Lie at The Foundations of Geometry‖, çevr.
Simith,D.E in A Source Book in Mathematics içinde, s.413.
143
Sutherland, D. (2004). ―The Role of Magnitude in Kant‘s Critical Philosophy‖, Canadian Journal
of Philosophy, Volume 34, No:3, s.428.
144
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A164/B205, s.224.
145
Friedman, M. (1992). Kant and Exact Sciences, Harvard University Press, s.107.
142
43
… ama matematik geometride olduğu gibi salt büyüklükleri (quanta) yapılaĢtırmakla
kalmaz; tersine, cebirde olduğu gibi salt büyüklüklerin (quantitas) yapılaĢtırmasını da
üstlenir ve burada böyle bir büyüklük kavramına göre düĢünülmesi gereken nesnenin
niteliğini bütünüyle soyutlar.146
Burada ise quanta ile quantitas arasındaki ayrımı ‗doğrudan gösteren‘ geometrik
(ostensive) olanla ‗sembolik‘ olan ‗karakteristik inĢa‘147 arasındaki ayrıma göre
yapılıyor. Geometrik yapılaĢtırma nesnelerin kendisiyle ilgilenirken sembolik
yapılaĢtırma nesneleri nasıl oluĢturulduğundan soyutlar, Kant bu alıntıda aritmetikten
değil de cebirden bahseder ancak yine de sembolik yapılaĢtırma bağlamında ikisini
de aynı bağlamda değerlendirmekteydi. 148
Cebir ve aritmetiğin soyutluğu ile geometrinin doğrudanlığı arasındaki bu ayrım
temelinde quanta ile quantitas arasındaki farkı daha yakından anlamaya çalıĢalım.
Nesnenin niteliğinden bütünüyle soyutladığımızda somut nesne artık söz konusu
değildir. Bu da cebirin quantitas‘ının quanta ile doğrudan bir iliĢkisi olmadığı
Ģeklindeki ihtimali kuvvetlendirir. Az önceki örneği yeniden düĢünecek olursak
aritmetiğin quantitası 7 ve 5 gibi tikel rakamlara iĢaret eder, cebirin quantitas‘ı ise
bu tikel rakamlardan soyutlama yaparken bu rakamları değiĢkenler olarak ele alır. 149
Kant‘ın cebirde tam soyutlama vurgusu cebirin nesnesi olmadığı ya da nesnesine
genel olarak sahip olduğu Ģeklinde yorumlanabilir.150
Kant cebir ve aritmetiği kendi özel alanları olmayan bilimler olarak, yalnızca belli
tipteki problemleri çözmek için hesaplama tekniklerini içeren dolayısıyla her türlü
nesnenin büyüklüğünü hesaplayabilecek matematiğin genel büyüklük teorisi
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A717/B745, s.662.
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A735/B763, s.675.
N. Kemph Smith ‗karakteristik inĢa‘,( characteristische Konstruction) Kant‘ın bu cümle ile anlatmak
istediği Ģeyi Ģüpheli bulur ve semboller yardımıyla inĢa olarak da çevrilebileceğinin altını çizer;
―[characteristische Konstruction. The meaning in which Kant uses this phrase is doubtful. It might
also be translated ‗construction by means of symbols‘.]‖. Kant, I. (1965). Critique of Pure Reason,
trans. by Smith, N. K.,New York St Martins.
148
Friedman, M. (1992). Kant and Exact Sciences, Harvard University Pres, s.108..
149
Sutherland, D. (2004). ―The Role of Magnitude in Kant‘s Critical Philosophy‖, Canadian Journal
of Philosophy, Volume 34, No:3, s.429.
150
Friedman, M. (1992). Kant and Exact Sciences, Harvard University Press, s.108, Sutherland, D.
(2004). ―The Role of Magnitude in Kant‘s Critical Philosophy‖, Canadian Journal of Philosophy,
Volume 34, No:3, s.429.
146
147
44
kapsamında değerlendiriyordu. Kant için kendi özel nesne alanına sahip olan bilim
geometriydi. Bu bakıĢ açısı Kant ve Öklid‘de ortaktır.151
Geometride bize verilen uzunluklar, alanlar, hacimler öncelikle mekânsal
büyüklükler olarak kavranır. Verilen bu mekânsal büyüklükler, örneğin sonlu bir
uzunluk parçası ‗girdi‘ (‗Input‘) olarak alınır. Bu girdiden hareketle verili uzunluk
parçasının uzunluğunun büyüklüğü sorusunun yanıtı ‗çıktı‘ (‗Output‘) olarak
değerlendirir. 152
Bu çıktıyı belirleyebilmek için yani söz konusu çizginin ne kadar uzun olduğunu
anlamak için keyfi bir ‗birim‘ (‗unit‘) belirler; örneğin eğer söz konusu büyüklük bir
karenin köĢegeni ise bu köĢegenin büyüklüğünü belirleyebilmek için karenin bir
kenarını ‗birim‘ olarak belirleyebiliriz. Eğer büyüklük ve seçilen birim aynı
standartlarla ölçülebilir ise aritmetik bir belirli kesir ya da sayı verir, değilse cebir
bize sayılarla yaklaĢık bir değer bulmamızın kesin bir kuralını verir.153
Cebirin ve aritmetiğin geometriye göre soyutluğu onların genelliğinde içerilmez.
Daha ziyade bu soyutluk onların, hesaplama teknikleri olarak, büyüklükleri
hesaplanacak nesnelerin özel doğasından bağımsız olmalarından gelir. Cebir ve
aritmetiğin kendilerinde biz büyüklüklerin doğası ve varlığı hakkında bir Ģey
varsaymayız, yalnızca ‗ekleme çıkarma kök bulma‘ gibi iĢlemler yaparız ve
büyüklükleri manipüle edecek örneğin ‗oran‘ gibi kavramlara baĢvururuz. Hangi
büyüklüklerin hesaplandığı görümüz tarafından ve cebir ve aritmetikten bağımsız
151
Friedman, M. (1992). Kant and Exact Sciences, Harvard University Press, ss.112-113.
Friedman, M. (1992). Kant and Exact Sciences, Harvard University Press s.112. Bu sürecin
örneklenmesi için Kant‘ın Prolegomena‘da büyüklük kavramının uygulanması yardımıyla bir çizginin
uzunluğundan bahsettiği kısım değerlendirilebilir:
152
En basit aksiyomlarında Saf Matematiğin yargıları bile bu koĢulun dıĢında tutulamaz.
―Doğru çizgi, iki nokta arsındaki en kısa çizgidir‖ ilkesi, çizginin büyüklük kavramı
altına sokulmasını varsayar; bu kavram elbetteki sırf bir görü değildir, ancak ve ancak
anlama yetisinde bulunur ve (çizginin) görüsünü, ondan çıkabilecek yargıları kurmak
amacıyla, niceliği bakımından, yani çokluğu bakımından (iudicia plurativa olarak)
belirlemeye yarar; çünkü bunlardan, verilmiĢ bir görüde aynı türden pek çok Ģeyin
içerildiği anlaĢılır (s.52).
153
Friedman, M. (1992). Kant and Exact Sciences, Harvard University Press, s.112.
45
olarak tesis edilir. Böylece, uzunluk, alan ve hacimler olarak büyüklükler ve diğer
tipteki büyüklükler de kavranabilir olur.154
Öyleyse quanta, görünün büyüklükler olarak nesnesi, yalnızca özel tipte
büyüklüklerdir. Bu büyüklükler, Öklid‘in ilk üç aksiyomu tarafından ilgili mekânsal
figürlerin kurulmasını sağlayan aksiyomlarla verilir. Quantitas, genel olarak
büyüklüğün belirlenmesiyle elde edilen Ģey olarak, herhangi bir büyüklüğün özel bir
büyüklüğünü hesaplamak için aritmetik ve cebir tarafından baĢvurulan operasyon ve
kavramları kapsar. Burada herhangi bir özel büyüklüğün varlığı için bir Ģey postüle
etmeyiz, bu nedenle quantitas için aksiyomlar yoktur. Quantitas‘ın hesaplanması
geometriden farklı olarak bizim görümüzün özel karakterine bağımlı değildir, o bize
Ģeyin kavramını genel olarak sağlar:155
Ama arı büyüklük (quantitas) Ģeması, anlağın bir kavramı olarak, sayıdır-birimin birim
ile (türdeĢ) ardıĢık toplamını kapsayan bir tasarım. 156
Örneğin bir evin görgül sezgisini onun çoklusunun ayrımsanması yoluyla bir algıya
çevirdiğimde, benim için uzayın ve genel olarak dıĢ duyusal sezginin zorunlu birliği
temelde yatar, ve bu evin Ģeklini bir bakıma uzaydaki çoklunun bu sentetik birliğine
uygun olarak çizerim. Ama eğer uzay biçimini soyutlarsam, tam bu sentetik birlik yerini
anlakta bulur, ve genel olarak bir sezgideki türdeĢin sentezinin kategorisidir ,e.d.
büyüklük kategorisidir ki, ayrımsamanın o sentezi, e.d. algı, baĢtan sona uygun
olmalıdır.157
Quanta ile quantitas arasındaki ayrımı incelemenin baĢka bir yolu da Kant‘ın
şematizm‘ ini incelemektir. Kant‘a göre Ģema kavramlar ile görüler arasında aracı bir
rol oynar. Kant Ģema ile en genel anlamıyla Ģunu kasteder ―Ġmgelem yetisinin bir
kavrama imgesini sağlamaya yönelik bu evrensel iĢleminin bu tasarımını bu
kavramın Ģeması olarak adlandırıyorum.‖158 O zaman sorumuz Ģudur: ―O zaman,
154
A.g.e., s.114.
A.g.y., s.114, Sutherland, D. (2004). ―The Role of Magnitude in Kant‘s Critical Philosophy‖,
Canadian Journal of Philosophy, Volume 34, No:3, s.429.
156
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A143/B182, s.208.
157
A.g.e., B162, s.194
158
A.g.e., A141/B180, s.206-207.
155
46
sezgilerin arı kavramlar altına alınmaları ve dolayısıyla kategorilerin görüngülere
uygulanmaları nasıl olanaklıdır eğer hiç kimse bir kategorinin, söz gelimi
nedenselliğin
duyular
yoluyla
sezildiğini
ve
görüngüde
kapsandığını
söylemiyorsa?‖159 Bunun için nesnenin tasarımı ile kavram aynı türden olmalıdır.
Yani kategorilerin görünüĢlere uygulanabilmesi için kavram kavramın altına getirilen
nesnede tasarımlanan bir Ģeyi içermelidir.160 ġema anlağın arı kavramları ve empirik
ve saf duyulur kavramlar için ayrı ayrı iĢ görebilir.161 Anlağın saf kavramı, örneğin
bir üçgen kavramı, empirik ve saf duyular kavramın aksine görüyle ortak bir içeriğe
sahip değildir. Dolayısıyla anlağın saf kavramları görülerle doğrudan bağlantı içinde
değillerdir. Bu iliĢkiyi kurmak şema ile mümkündür. Kategorilerin Ģeması temsiller
arasındaki zamansal iliĢkileri belirlerken gereken kuralların biçimini alır. Kant‘a göre
kavramlar anlağın kurallarıdır ve Ģema bu kuralları yansıttığı sürece kavramlarla
genelliğin gösterilmesi iĢini paylaĢırlar. Zamanın belirlenimleri olarak Ģema
zamanda, dolayısıyla görüde gösterilen her temsille iliĢkilidir. Yani Ģemalar
kategoriler ile görüler arasında bir köprü kurarlar:162
Anlak kavramı genelde çoklunun arı sentetik birliğini kapsar. Ġç duyunun çoklusunun,
dolayısıyla tüm tasarımların bağlantılarının biçimsel koĢulu olarak zaman arı sezgide bir
apriori çoklu kapsar. ġimdi aĢkınsal bir zaman belirlenimi (onun birliğini oluĢturan)
kategori ile evrensel olması ve bir apriori kural üzerine dayanması ölçüsünde türdeĢtir.
Ama öte yandan, zamanın çoklunun her görgül tasarımında kapsanması ölçüsünde,
görüngü ile türdeĢtir. Buna göre, kategorinin görüngüler üzerine uygulanıĢı aĢkınsal
zaman belirlenimi yoluyla olanaklı olur, ki bu, anlak kavramlarının Ģeması olarak,
görüngülerin kategori altına alınmasına aracılık ederler.163
ġemanın kategorileri gibi, empirik kavramların ve duyumun saf kavramlarının
Ģeması da kesin genel bir kavram için kurallardır.164 Yine de aralarında önemli bir
159
A.g.e., A138/B177, s.204.
A.g.e., A137/B176, s.204.
161
Sutherland, D. (2004). ―The Role of Magnitude in Kant‘s Critical Philosophy‖, Canadian Journal
of Philosophy, Volume 34, No:3, s.431.
162
A.g.y., s.431.
163
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A139/B178, s.205.
164
A.g.e., A141/B180, ss.206-207.
160
47
fark vardır anlağın saf kavramlarının Ģeması ‗imaj‘ haline getirilemezken 165, empirik
duyum kavramının Ģeması getirilebilir.166
Qunta ile quantitas‘ın rolleri farklıdır. Quanta nın imajı yani zaman ve mekân kendi
baĢlarına niceliğin kategorileri için imaj üretemezler. Onlar yalnızca homojen
manifoldu üretirler ki onlar da niceliğin kategorilerine göre belirlenim kazanırlar.
Kant‘ın burada tikel bir quantumun imajına gönderimde bulunmadığı daha ziyade dıĢ
duyumun tüm quantasına ve iç duyumun tüm nesnesine gönderimde bulunduğuna
dikkat etmek önemlidir.167 Yani Kant‘ın dikkat çektiği imajlar tikel zaman ve
mekânlar değil, görüde belirlenmemiĢ olarak verili zaman ve mekândır. Kant bu
suretle quanta‘ nın görüdeki herhangi manifolda genel olarak manifoldun belirlenmiĢ
olup olmadığına bakmaksızın iĢaret ettiğini söylemiĢ oluyor. 168 Biz belirlenmemiĢ
quanta‘yı görüleyebiliriz: ―Belirsiz bir niceyi [Quantum] bir bütün olarak sezebiliriz,
eğer onu bütünlüğünün ölçme yoluyla, e.d. parçalarının ardıĢık sentezi yoluyla
çizilmesi
gerekmeksizin
sınırlar
içine
kapayabilmiĢsek.
Çünkü
sınırlar,
tamamlanmıĢlığı daha öte her Ģeyden yalıtmakla, onu daha önceden belirlerler.‖169
Zaman ve mekân verili görüler olarak, yani belirlenmemiĢ olarak, büyüklüklerdirler.
Demek ki quanta görüdeki homojen her türlü manifolda, belirlenmiĢ olup olmadığına
bakılmaksızın uygulanabilen bir kavramdır. 170
ġema ile imge arasındaki iliĢkiyi anlamak için Ģu alıntılara bakabiliriz:
Böylece, birbiri ardına beĢ nokta koyacak olursam, ….., bu beĢ sayısının bir imgesidir.
Buna karĢı, salt bir sayıyı düĢünecek olursam, bu ister beĢ isterse yüz olsun, bu düĢünce
daha çok bir çokluğu (örneğin bin) belli bir kavrama uygun olarak bir imgede
165
A.g.e., A142/B181, s.207.
Sutherland, D. (2004). ―The Role of Magnitude in Kant‘s Critical Philosophy‖, Canadian Journal
of Philosophy, Volume 34, No:3, s.431.
167
A.g.y., s.434.
168
Sutherland, D. (2004). ―The Role of Magnitude in Kant‘s Critical Philosophy‖, Canadian Journal
of Philosophy, Volume 34, No:3, s.434.
169
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A426/B454, s.448. ―An
indeterminate quantum can be intuited as a whole when it is such that though enclosed within the
limits of we do not require to construct its totality through measurement, that is, through the succesive
sytnthesis of its parts. For the limits, in cutting off anything futrher, themselves determine its
completeness.‖ Kant, I. ( 1965). Critique of Pure Reason, trans. by Smith, N. K.,New Yorki St
Martins., s.397.
170
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A25/B39, s.81.
166
48
tasarımlamak için bir yöntem tasarımıdır, çünkü böyle bir durumda imgeyi ancak
güçlükle göz önüne getirebilir ve kavram ile karĢılaĢtırabilirim. 171
Kant‘ın burada altını çizmek istediği nokta bizim beĢ kitaba bakarak beĢ elma
çizerek beĢ sayısının imgesine sahip olabileceğimiz ama beĢ sayısının içerdiği bütün
imgeleri karĢılamayacağıdır. BeĢ sayısı imge kavramıyla karĢılanamaz.172 Benzer
Ģekilde:
Gerçekte arı duyusal kavramlarımızın temelinde nesnelerin imgeleri değil ama Ģemaları
yatar. Genelde bir üçgen kavramı için onun hiçbir imgesi hiçbir zaman yeterli olmaz.
Çünkü kavramın onu ister dik açılı isterse dar açılı olsun tüm üçgenler için geçerli kılan
evrenselliğine imge hiçbir zaman eriĢemez, tersine her zaman bu alanın yalnızca bir
bölümüne sınırlı kalır.173
Kant‘ a göre empirik kavramın Ģeması, örneğin bu alıntıda üçgen, ―mekândaki saf
Ģekillere ilgisinde imajinasyonun sentezininin kuralıdır‖. 174 Yani Ģema bize bir
kavramın imajını sağlamak, bu imaj sayesinde genelliği göstermek ve bu genellik
sayesinde bu kavram altında içerilen nesneler hakkında akıl yürütebilmek için genel
bir prosedür verir.175 ġema sayesinde tek tek üçgenleri değil tüm üçgenleri
ilgilendiren sonuçlar hakkında akıl yürütebiliriz.176
Cebir ve aritmetiğin nesneleri zamansal olmasa da büyüklük kavramının
kurulmasında zamansal bir nokta vardır. Bu zamansal nokta ―büyüklüğün saf
şemasıdır‖:
Tüm büyüklüklerin (quantorum) dıĢ duyu önündeki arı imgesi uzaydır; genel olarak
duyuların tüm nesnelerininki ise zaman. Ama arı büyüklük (quantitatis) şeması, anlağın
bir kavramı olarak, sayıdır-birimin birim ile (türdeĢ) ardıĢık toplamını kapsayan bir
tasarım. Öyleyse sayı genel olarak türdeĢ bir sezginin çokluğunun sentezinin birliğinden
171
A.g.e., A140/ B179-B180, s.206.
Yücel Dursun (2004). Felsefe ve Matematikte Analitik/Sentetik Ayrımı, Elips Kitap., s.65-66.
173
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A141/B180, s.207.
174
A.g.e.
175
Sutherland, D. (2004). ―The Role of Magnitude in Kant‘s Critical Philosophy‖, Canadian Journal
of Philosophy, Volume 34, No:3, s.432.
176
A.g.y., ss.432-433.
172
49
baĢka bir Ģey değildir, ve sezginin ayrımsanmasında zamanın kendisini üretmem
yoluyla ortaya çıkar. 177
Buradaki zamansal olan nokta, birimlerin ardıĢık birbirine eklenmesi görünün
nesnelerine yani quanta‘yı iĢaret etmiyor. Quanta‟yı iĢaret eden Ģey ―büyüklüğün saf
imajıdır‖.178 Dolayısıyla imajlar Ģemadan ayrıdır. Burada dikkat edilmesi gereken
nokta quantanın zamansal olduğu değil,
quantite‘ nin bir Ģekilde zamansal
olduğudur.179
Bu alıntıdan yine anlıyoruz ki quantum değil de quantitas kategorileri sunar. Burada
Kant rakamdan ‗birlik‘, ‗çokluk‘ ve ‗bütünlük‘ kategorilerine uyan Ģema olarak
bahseder. Burada quantumun kavramın imajına, quantitas‘ın ise şemasına denk
geldiği düĢünülebilir, Kant quanta‘nın imajından quantitas‘ın ise Ģemasından
bahsediyor dolayısıyla Ģema ve imaj farklı kavramlardır. Bu alıntıdan yola çıkılarak
yine denebilir ki quantitas kategorileri göstermektedir. Kant niceliğin kategorilerinin
Ģemaları tarafından nasıl uygulandığını betimliyor ve quantitas‘ın Ģemasını
tanımlıyor. Kant‘ın quanta‘ya referansı ise saf imajı ile sınırlı oluĢu bağlamındadır.
Büyüklüğün Ģeması ile anlağın kavramı da quantitas olarak büyüklüğü anlağın
kavramı olarak nitelediğini gösteriyor. Quantitas nicelik kategorisine denk gelir. 180
1.5.5.1. Kapsamlı ve Yoğun Büyüklükler (Extensive-Intensive Magnitudes)
Kant büyüklüklere iliĢkin bir bölümleme daha yapar; kapsamlı büyüklükler ve yoğun
büyüklükler. Kant için bu kavramların ne ifade ettiğine geçmeden önce kapsamlı ve
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A142-143/ B182, s.208.
―The pure image of all magnitudes (quantorum) for outer sense is space; that of all objects of the
senses in general is time. But the pure schema of magnitude (quantitatis), as a concept comprises the
successive addition of homogeneous units. Number is therefore simply the unirt of the synthesis of the
manifold of a homogenous intuition in general, a unity due to my generating time itself in the
apprehension of the intuition.‖ Kant, I. ( 1965). Critique of Pure Reason, trans. by Smith, N. K.,New
Yorki St Martins, ss.183-184.
178
Friedman, M. (1992). Kant and Exact Sciences, Harvard University Press, s.115.
179
A.g.e., s.116.
180
Sutherland, D. (2004). ―The Role of Magnitude in Kant‘s Critical Philosophy‖, Canadian Journal
of Philosophy, Volume 34, No:3, s.433.
177
50
yoğun büyüklük ile ne kastedildiğini daha genel bir açıdan ele alarak baĢlamak daha
uygun olacaktır.
Bazı nicelikler için birbirine bağlama, birbirine birleĢtirme ve sıralama iĢlemleri için
doğal yollar mevcuttur. Örneğin bir metre çelik bir teli yan yana koyarak ve
birbirlerine ekleyerek 4 metrelik bir çubuk elde edebilirsiniz. Birbirine ekleme
iĢlemlerine böyle izin veren niceliklere kapsamlı büyüklükler (extensive quantities)
deriz. Öte yandan bazı nicelikler vardır ki böyle bir ekleme iĢi onlar için mümkün
değildir. Örneğin sıcaklık böyle bir niceliktir. 40 santigrat derecedeki bir kova suya
20 santigrat derece bir kova su dökerseniz sonuç 60 santigrat derecelik bir su
olmayacaktır. Böylece doğal ekleme iĢlemine izin vermeyen niceliklere de yoğun
büyüklükler (intensive magnitudes) diyoruz. Kapsamlı büyüklükler kıyaslamaya izin
verdiğinden ve nümerik olarak temsil edilebildiğinden dolayı ölçüm iĢinin temelinde
yatarlar. 181
Görünün Aksiyomları
Öncelemeleri
(Axioms of Intuition) kapsamlı büyüklükler, Algı
(Anticipations) ise yoğun büyüklükler ile ilgilidir. Kant‘a göre
kapsamlı büyüklükler parçalarının gösteriminin bütünün gösterimini mümkün kıldığı
büyüklüklerdir:
Parçaların tasarımı bütünün tasarımını olanaklı kılıyorsa (ve öyleyse zorunlu olarak onu
önceliyorsa), büyüklüğe uzamlı bir büyüklük diyorum. Ne denli küçük olursa olsun,
hiçbir çizgiyi düĢüncede çizmeksizin, e.d. bir noktadan birbiri ardına tüm parçaları
yaratmaksızın ve her Ģeyden önce bu yolla sezgiyi üretmeksizin tasarımlayamam. 182
Duyumlar ve görüngülerde gösterilen ve onlara uyan Ģeyler ise yoğun
büyüklüklerdir:
181
Torretti, R.(1990). Creative understanding: Philosophical Reflections on Physics, University of
Chicago Press, s.60.
182
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi, A162/ B203, s.223.
51
Görüngüler kendilerinde Ģeyler değildirler. Görgül sezgi ancak arı sezgi (uzay ve
zamanın) yoluyla olanaklıdır. Geometrinin arı sezgi için söylediği bu yüzden
yadsınamayacak bir yolsa görgül sezgi için de geçerlidir. Duyuların nesnelerinin uzayda
çizim kurallarına (örneğin çizgilerin ya da açıların sonsuz bölünebilirliği) uygun
olmayabilecekleri yolundaki tüm özürler bir yana bırakılmalıdır. Çünkü bunlarla uzayın
dolayısıyla tüm matematiğin nesnel geçerliği yadsınır ve bundan böyle matematiğin
görüngülere nasıl ve ne denli uygulanacağı bilinmez olur. Uzayların ve zamanların
sentezi, tüm sezginin özsel biçiminin sentezi olarak, aynı zamanda görüngünün
ayrımsanmasını, ve dolayısıyla her dıĢ deneyimi ve sonuçta ayrıca bu deneyimin
nesnelerinin tüm bilgisini olanaklı kılan Ģeydir. 183
Algı Öncelemeleri‘nde Kant yoğun büyüklükler içeren fenomene matematiğin
uygulanmasının olanağını açıklar. Bu anlamda yoğun büyüklüklerin matematiğin
uygulama alanı olmaları dıĢında matematiğin olanağının açıklanması bakımından bir
rolleri yoktur.184 Öte yandan kapsamlı büyüklüklerin matematiksel bilmeyi
açıklamada rolü vardır ve bu onu yoğun büyüklüklere göre öncelikli kılar. Yoğun
büyüklükleri belirlenmiĢ zamanlar olmaksızın yani kapsamlı büyüklükler olmaksızın
kavrayamayız.185
Kant‘ın kapsamlı büyüklükler ve ardıl sentezin temel rol aldığı argümantasyonu Ģu
Ģekilde özetlenebilir:
1. Bir kapsamlı büyüklük parçaların gösteriminin bütünü mümkün kıldığı dolayısıyla
parçaların bütünden önce geldiği bir Ģeydir.
2. Belirli zaman ve mekânın gösterimi ancak parçadan parçaya sürekli bir sentez ile
olanaklıdır.
3. Ardıl sentez yoluyla kavranılan her Ģey parçaların bütünü olanaklı kılmasını zorunlu
kılar.
4. Öyleyse, tüm belirli zaman ve mekânlar kapsamlı büyüklüklerdir.
5. Tüm görüngüler belirlenmiĢ186 zaman ve mekânda bir görü içerirler.
187
6. Öyleyse, tüm görüngüler kapsamlı büyüklüklerdir.
183
A.g.e., A165/B207., s.225.
Sutherland, D. (2004). ―The Role of Magnitude in Kant‘s Critical Philosophy‖, Canadian Journal
of Philosophy, Volume 34, No:3, s.436.
185
A.g.y., s.436.
186
A.g.y., s.417. ‗Belirleme‘ Kant için matematiksel bilmenin ve büyüklüklerin hesabının
verilmesinde önemli bir yer tutar. Kant‘a göre çizgiler, yüzeyler, zaman ve deneyimin nesnesinin tikel
tüm zamansal ve mekânsal özellikleri belirli zamanlar ve mekânlar olarak değerlendirilebilir. Yani,
belirli zaman ve mekânlar hem geometride kurulabilecek figürleri hem de düĢüncede kurulabilecekleri
içerir.
187
A.g.y., s.436-437.
184
52
Burada altı çizilmesi gerek basamak ‗ardıl sentez‘den (‗successive synthesis‘)
bahsedilen ikinci basamaktır. Bu basamak daha önce değerlendirdiğimiz Kant‘ın
şematizm‘i ile daha iyi anlaĢılabilir; quantitas‘ın Ģeması, yani sayı, görünün nicelik
kategorisi ile uyumlu olarak belirlenmesine rehberlik eder. Ardıl sentez belirlenmiĢ
zaman ve mekânların önceden verilmiĢ parçalarının toplamı olarak sunulmasından
sorumludur. BelirlenmiĢ zaman ve mekânların parça-bütün iliĢkisinin sunulması
geometri için önemlidir.188
Geometri cebir ve aritmetik gibi ardıl sentezi Ģöyle içerir: Öklidyen geometrinin
nesnelerini Öklid‘in ilk üç aksiyomunu istediğimiz düzende ve sayıda tekrarlayarak
elde edebiliriz. Öyleyse geometrik inĢa cebir ve aritmetiğin sembolik (ya da
karakteristik) inĢasına benzer Ģekilde yapılabilir. Geometrinin nesneleri zorunlulukla
zamansal olmak zorunda olmasa da geometrik inĢa zamansal bir aktivitedir:
Mekânsal gösterimde zaman hiçbir Ģekilde düĢünülmez ama belirli bir mekânın, örneğin
çizginin gösteriminde düĢünülür. Zamanda üretilen tüm büyüklükler zamanda
konumlamanın tekrarlanması yoluyla olur.(14, 54.1-4)189
Geometrik ve sembolik inĢa arasındaki fark böylece açıklanmıĢ oluyor: geometrik
yapılaĢtırma zorunlulukla Öklid‘in ilk üç aksiyomundan baĢlar, onları sabit veriler
olarak alır geometrik operasyonlarımızda tekrarlarız. Aritmetik ve cebirde ise sabit
girdilerimiz yoktur yalnızca tekrarlanan prosedürlerden oluĢan ardıl sentezi
uygularız.190
Kant ‗büyüklük‘ için quanta, quantitas, gibi kavramları kullanır ve manifoldu özel
bir anlamda kullanmaz ve teknik bir Ģekilde tanımlamaz. Onun için manifold her
türlü ‗çokluk‘ a denk gelen bir kavramdır. Kant‘ın ‗büyüklük‘ ve ‗çoklu‘ kavramları
188
A.g.y., s.439.
Kant, I., Friedman, M. (1992). Kant and Exact Sciences, Harvard University Press, içinde, s.119.
―In spatial representation certainly nothing of time is thought, but it is in the construction of the
concept of a certain space, e.g., a line. All magnitude is generation in time by means of repeated
position in time.‖ (14, 54.1-4).
190
Friedman, M. (1992). Kant and Exact Sciences, Harvard University Press, s.119.
189
53
daha çok bilme, daha özelde de matematiksel bilmenin hesabını verirken baĢvurduğu
kavramlardır. Matematik büyüklükler hakkındadır ve quanta belirlenmemiĢ
büyüklükleri içeren görüdeki homojen manifold iken, quantitas nicelik kategorilerine
denk düĢmektedir ve ölçüm sonucunun miktarıdır. Bu kavramları Görünün görevi
homojen manifoldu temsil etmek olduğundan Kant‘ın geometri felsefesinin kalbinde
yatan saf görü olmaksızın kavramaya çalıĢmak güç görünmektedir.
Kant‘ın Quanta ile quantitas ayrımını yaparken quantitas‘ı düĢünüĢ biçimi sorusu
bağlamının önemini Riemann‘ da geometrinin ‗ölçme‘ iĢi olduğunu ve bu iĢlemin
(üst üste getirme iĢlemi) doğruya en yakın Ģekilde yapılabilmesi için ‗ne kadar az ya
da fazla‘ değil ―Ne kadar çok?‖ sorusu önemlidir.
Kant‘ın yine yoğun ve kapsamlı büyükleri ayrımı Riemann‘ın sürekli ve ayrık
manifold ayrımını anımsatmaktadır. Burada birebir bir benzeĢim görünmese de
özellikle Kant‘ın kapsamlı büyüklükleri tanımlayıĢ ve düĢünüĢ biçimi, Riemann‘ın
ayrık ve sürekli manifoldları ayırıp sürekli manifoldlarla çalıĢmasıyla benzerlik
göstermektedir. Riemann için iki sonsuz yakınlıktaki nokta arasında ölçüm yapmak
sürekli manifoldlar için geçerlidir. Bu nokta Kant‘ın kapsamlı büyüklüklerin
kıyaslamaya dolayısıyla ölçmeye izin veriyor olduğu görüĢü ile benzerlik
göstermektedir. Ayrıca Riemann manifoldun belli kısımlarından bahsetmek için
quanta terimini kullanır. Quanta‟ların birbiriyle kıyası ayrık manifoldlarda ‗sayarak‘
sürekli manifoldlarda ise ‗ölçerek‘ mümkündür.
Matematikte özellikle de geometride Kant ve Riemann‘ın kapsamlı ve yoğun
büyüklüklerin ayrımı, ölçümün hangi durumlarda yapılabileceği gibi kısmi
noktalarda benzer kaygıları taĢıyor görünürler. Ancak son değerlendirmede Kant için
manifold matematiksel bilme sırasında çeĢitli iĢlemlere (sentezlenme, sunulma,
kavranma) maruz kalmak suretiyle bir anlamda bilgi kuramının malzemesiyken
Riemann için manifold daha çok fiziksel geometrinin üzerinde iĢlem yaptığı
biçimlendirilmemiĢ noktalar yığınıdır. Riemann ―manifold‖ kavramının kendisini
54
Gauss‘tan almıĢ191 ve n boyutlu geometrilerin imkânını göstermede kavramı daha
çok bir matematikçinin gözüyle biçimlendirmiĢtir. Bu biçimlendirme esnasında
Riemann‘ın kullandığı matematiksel teknikler ve yüzey geometrisinin geliĢtirmesi
Gauss, onun manifold kavramını geometrisinin merkezine oturtarak matematiksel
düĢünmenin olanağını geniĢletme giriĢimi ise Herbart kökenlidir.
Ferreiros, J. (2004).―The Magic Triangle: Mathematics, Physics and Philosophy in Riemann‘s
Geometrical Work‖, s.3, (http://semioweb.msh-paris.fr/f2ds/docs/geo_2004/Jose_Ferreiro_2.pdf.)
191
55
BÖLÜM 2. HERBART‟IN FELSEFESĠNĠN MANĠFOLD KAVRAMI ÜZERĠNDEKĠ
ETKĠSĠ
Zaman zaman Riemann‘ın sergilediği resim matematik, fizik ve felsefe tarafından
oluĢturulan ―büyülü üçlü‖192 (―magic triangle‖) olarak anılır. Riemann‘ın
matematiksel çalıĢmalarının felsefi meseleler ile paralel olarak ilerlediğini
söyleyebiliriz. Riemann‘ın çalıĢmalarının felsefi arka planı bakımından, 1941 yılına
kadar Göttingen‘de profesörlük yapan Johann Friedrich Herbart çok önemlidir. Bu
bölümdeki amacım genelde Riemann‘ın Habilitationsvortrag‘ının özelde ise
‗manifold‘ kavramının takdiminde Riemann‘ın Herbart‘tan hangi noktaları aldığı ve
kullandığını göstermek olacaktır. Bunu yaparak ‗manifold‘ kavramının arkasında
yatan felsefi altyapıyla ilgili daha kavranabilir bir resim sunmayı hedefliyorum.
Herbart, Riemann‘ın çalıĢmalarının epistemolojik izlerini oluĢturmaktadır. Onun
özellikle ileriki bölümlerde açıklanacak olan ―seri formlar‖ teorisi (“serial forms”,
“Reihenformen‖) ‗manifold‘ kavramının Ģekillenmesinde çok önemli bir etkiye
sahiptir.
Scholz‘a göre Herbart‘ın Riemann‘ın çalıĢmalarında ne ölçüde etkili olduğu
konusunda literatürde bir uzlaĢma bulunmamaktadır. Russell193, Torretti194ve
Scholz195 Herbart‘ın fikirleri ile Riemann‘ın çalıĢmaları arasındaki iliĢkiye dair
olarak farklı noktalara iĢaret etmiĢlerdir. Ancak, genel olarak epistemoloji boyutunda
Herbart‘ın etkileri daha açık Ģekilde görülmektedir. Bu bölümde Herbart‘ın Riemann
ve onun ‗manifold‘ kavramı üzerindeki etkileri ve bu etkilerin dereceleri hakkında
öne sürülmüĢ farklı görüĢler ele alınacaktır.
Ferreiros, J. (2006). ―Riemann's Habilitationsvortrag at the Crossroads of Mathematics, Physics
and Philosophy‖., J.Gray, Ferreiros, J. ( Eds.), The Architecture of modern mathematics, New York:
Oxford University Press, içinde s.67. Ferreiros ―büyülü üçlü‖ (―magic triangle‖) ifadesini Sanchez
Ron‘un Einstein ile ilgili bir makalede kullandığı Ģekline atıfta bulunarak kullanır.
193
Russell, Bertrand (1956). An Essay on the Foundations of Geometry, Dover Publications.
194
Torretti, R. (1978). Philosophy of geometry from Riemann to Poincare. Dordrecht: Reidel: D.
Reidel Publishing Company.
195
Scholz, E. (1982). ―Herbart's influence on Bernhard Riemann‖, 9, Historia Mathematica , 413-440.
192
56
2.1. Herbart‟ın Felsefesi
Herbart idealist Fichte‘nin bir öğrencisiydi. Herbart öğrencilik zamanlarının sonuna
doğru, bu dönem Almanya‘sını idealizm etkisi altına almasına rağmen hocasını
eleĢtirerek kendisini realist olarak tanımlayacak kadar Fichte‘nin fikirlerinin
karĢısında yer alır.196 Fichte‘nin görüĢlerinden sıyrılarak Herbart kendisini Kant‘ın
bir destekçisi olarak değerlendirmeye baĢlar. Yine de burada belirtmeliyiz ki
mekânın kavramsallaĢtırılmasında Herbart Kant ile aynı fikirde değildir. Öte yandan
Herbart‘ın doktrinlerinin bazı noktalarının Leibniz‘den esinlendiğini görüyoruz.
Leibniz gibi Herbart da Newton‘cu ve Kant‘çı, mekân anlayıĢını reddeder; (Herbart
için) mekân daha ziyade, Ģeylerin ―birlikte var olmasının‖ düzeni gibi
görünmektedir.‖197
Herbart matematiği felsefeye en yakın bilimsel disiplin olarak görmektedir.198 Bu
görüĢü anlamak için Herbart‘ın felsefesinin genel hatlarına bakılabilir. Herbart
felsefenin diğer bilimlerle iliĢki içinde geliĢmesinin önemine iĢaret eder ve her
disiplinin teorik geliĢmelere olanak verecek merkezi bir kavram etrafında kurulması
gerektiğini savunur. Bütün bunların Herbart‘ın, matematiği felsefeye en yakın
disiplin olarak görmesini açıkladığı söylenebilir.
2.1.1. Herbart‟ın Riemann Üzerindeki Etkisi
Riemann‘ın Herbart‘tan hangi noktalarda etkilendiği üzerine birçok görüĢün
olduğunu daha önce söylemiĢtik. Herbart‘ın felsefesi ile Riemann‘ın manifold
kavramını Ģekillendirmesindeki noktaları anlaĢılır kılmak için öncelikle Scholz‘un
1982 tarihli makalesini incelemek istiyorum. Scholz, Göttingen Üniversitesi‘ndeki
Riemann ArĢivinde yaptığı araĢtırmalar çerçevesinde kaleme aldığı bu makalede
Herbart‘ın felsefesinin detaylı bir analizini ve Riemann‘ın Herbart‘ın makaleleri
üzerine çalıĢırken aldığı notları, yaptığı alıntıları sunmaktadır. Ben de bundan
196
Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role in modern
mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser, s.43.
197
A.g.e.,s.46.― Like Leibniz, Herbart rejects the Newtonian (and Kantian) conception of space as an
absolute receptacle for physical phenomena; rather, it seems to be an ―order of coexistence‖ of
things.‖
198
A.g.e.,s.46.
57
sonraki bölümlerde Scholz‘un makalesi temelinde Herbart‘ın Riemann üzerindeki
etkileri üzerine daha somut bir resim sunmayı hedefliyorum.199
2.1.2. Scholz‟un Riemann‟ın „Notlar‟ı Üzerine ÇalıĢması
Riemann‘ın Nachlass‘ından anlıyoruz ki Herbart‘ın çalıĢmalarından seçilen alıntılar
genel olarak metafizik ve psikolojiyi ilgilendirmektedir.200
Herbart felsefeyi farklı parçalara ayırmaktaydı; metafizik (ki bu kısım Eidoloji,
Metodoloji, Ontoloji ve Synechologie‘yi içermekteydi), estetik, pratik felsefe.
201
Herbart‘ın felsefesinin genel hatlarını çizerken onun önce Fichte‘nin daha sonra da
Kant‘ın (mekân konusunda onunla hemfikir olmasa bile) bir takipçisi olduğunu
söylemiĢtik. Bu eğitimine paralel bir Ģekilde Herbart için felsefenin ve bilimlerin
amacı ―zıtlıklar içerisindeki duyu algılarından altta yatan gerçekliğin kavramlarına‖
ilerleyiĢtir.202
Herbart Fichte‘nin ―Ben‖ (self) kavramından etkilenmiĢti ve ‗Ben‘in zıtlıklarıyla
beraber felsefenin en temel kavramlarından biri olduğunu düĢünmüĢtü. Herbart için
‗Eidoloji‘ ‗kiĢi‘ ile ilgilenen felsefenin bir alanıdır. Metodoloji ve Eidoloji beraberce
Herbart‘ın epistemolojisinin temellerini oluĢturmaktadır. Herbart için ‗varlık‘
(being), ‗quality‘ (nitelik), ‗içsellik‘ (inherence) ve ‗değiĢim‘ (change) ‗realite‘‘nin
kategorileridir ve Ontoloji‘nin konusu bu kavramlar tarafından Ģekillendirilmektedir.
Ancak, bilimsel bir araĢtırma temeli için bizim baĢka bir Ģeye daha ihtiyacımız vardır
Herbart‘ın felsefesi ve onun Riemann için açtığı yol hakkında geniĢ bir literatür mevcuttur.
Özellikle bakınız; Eric C. Banks (2005). ―Kant Herbart Riemann―, Kant Studies, Vol 96 ,Issue 2, ss.
208-234, Ehm Werner (2010).―Broad Views of the philosophy of nature: Riemann, Herbart and the
―matter of the mind‖ ―, Philosophical Psychology, 23:2, ss.141-162., Russell,.B.(1956) An Essay on
the Foundations of Geometry, Torretti, R. (1978). Philosophy of geometry from Riemann to Poincare.
Dordrecht: Reidel: D. Reidel Publishing Company, Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a
history of set theory and its role in modern mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser.
Ancak Ehm Werner‘in (2010, s.142) de belirttiği gibi Scholz Riemann‘ın Herbart‘tan aldığı notları
Göttingen Üniversitesindaki ArĢiv temelinde 1982 makalesi (―Herbart‘s Influence on Bernhard
Riemann‖) sununca ‗resim değiĢti‘; Scholz‘un çalıĢması Herbart ve Riemann arasındaki bağlantı için
temek kaynak oldu‖.Bu önemden ötürü bu bölümde Scholz‘un çalıĢmalarına ve görüĢlerine görece
daha çok baĢvurulacaktır.
200
Scholz, E. (1982). ―Herbart's influence on Bernhard Riemann. Historia Mathematica ―, 9 , s.415.
201
A.g.y., s.415.
202
A.g.y., s.415. ―…―from contradictory sense perceptions to concepts of the underlying reality.‖
199
58
ki bu da ‗mekân‘,‘zaman‘, ‗sayı‘ ve ‗madde‘ kavramlarının türetilmesi ile ilgilenen
Synechologie‘dir.203
Riemann Herbart‘ın metafiziğinden, yani Eidoloji, Metodoloji, Ontoloji ve
Synechologie‘sinden etkilenmiĢtir. Tüm bu materyal temelinde Scholz Riemann‘ın
Herbart felsefesinde özel önem verdiği noktaları ‗diyalektiğin elementleri‘ (elements
of dialectic), ‗metodoloji‘ (methodology), ‗mekânsal kavramlar‘ (spatial concepts) ve
‗matematiksel araĢtırmanın yönelimi‘(orientation of mathematical research) olarak
belirler.
Riemann‘ın Herbart‘ın eserlerinden yaptığı alıntılara baktığımızda görüyoruz ki,
‗ben‘ kavramı Schelling ve Fichte felsefelerinde temellerini bulur.204 Dolayısıyla
Riemann‘ın
Schelling
ve
Fichte
felsefeleriyle
iliĢkisi
Herbart
üzerinden
kurulmaktadır. Herbart, Fichte‘nin özellikle ‗mutlak ben‘ fikrinden çok etkilenmiĢti
ancak Herbart daha sonraları ‗Eidoloji‘ olarak adlandıracağı kendi ‗ben‘ fikrini
yaratmıĢtır.205
Herbart‘ın
‗ben‘
fikri
Fichte‘nin
‗ben‘
-‗ben
olmayan‘
terminolojisinden
esinlenilerek oluĢturulmuĢtur. Herbart kendi ‗ben‘ fikrini ‗düĢünme‘ iĢi (act of
reflection) ve ‗düĢünülme‘ (reflected) arasındaki zıtlık -ki bu zıtlık ‗ben‘‘ in
ayrılamaz bir parçasıdır- temelinde kurmuĢtur. Bu zıtlık yardımıyla o, ‗ben‘‘in
karmaĢık bir fikir olduğu sonucuna varmıĢtır; ―en zengin ve en somut kavramlardan
biri olarak ben fikri felsefe için bir baĢlangıç noktası olamazdı.‖206 ‗Ben‘ fikri
Herbart için fikirlerin akıcı bir yapısını içeren veya bu fikirlerin sunularının birbirine
karĢıt olmalarını, birbirlerini engellemelerini içeren bir ‗özellikler demetidir.‘ Bu
nokta Herbart için önemlidir çünkü bilgi edinme süreci ‗metodolojinin prensipleri‘
203
A.g.y., s.415.
Scholz, E. (1982). ―Herbart's influence on Bernhard Riemann. Historia Mathematica‖, 9, s.417.
205
A.g.y., s.417.
206
A.g.y., s.417.― …it was one of the richest and most concrete concepts, and so could not be the
starting point for philosophy.‖
204
59
ve
sunuların
birbirini
engellemesi
ve
devimin
kanunları‘
tarafından
düzenlenmektedir.207
Riemann‘ın Herbart‘ın Eidolojisinin özelliklerinden etkilendiği söylenmiĢti. Bunu
görmek için Riemann‘ın Herbart‘ın pozisyonunu yeniden beyan ettiği Ģu sözlere
bakabiliriz:
1. Sunular ruhun orta dereceden güçleridir. Onlar birbirinin karĢısına gelirler ve
birbirlerini engellerler. Ortaya çıkan zıtlıklar düĢüncenin devimini yaratırlar.
2. DıĢ dünyanın imajları verili duyu algıları tarafından oluĢturulur. Olumsuzlamanın
kendisi sunuların hükümsüz kılınmalarının tecrübelerinden öğrenilmelidir.
3. Önceden ĢekillendirilmiĢ bir bağlantı ile beraber birbirleriyle içten bağlantılı
imajlar/konseptler‘e ulaĢıldığı zaman olumsuzlamanın kendisi hükümsüz kılınır ve yeni
bir pozisyon elde edilir. 208
Sonuç olarak, Herbart‘ın ‗Ben‘ teorisini (Eidolojisini) incelerken Riemann, üç temel
nokta belirler; ―kavramların/temsillerin zıtlığı‘, ‗olumsuzlama‘ ve ‗hükümsüz
kılınmıĢ olumsuzlama pozisyonu.‖209
Riemann‘ın Eidoloji hakkındaki incelemesi Herbart‘ın tarihsel çerçevede metafizik
üzerine değerlendirmelerini içermektedir. Ona göre Platon doğanın zıtlıklar
içerisindeki doğasını gördüğünde dünyayı ezeli ve ebedi fikirlerin içerildiği bilgi
dünyası ile değiĢimlerin yaĢandığı dünya olmak üzere ikiye ayırdı. Herbart‘a göre
Platon‘un bu iki dünya arasındaki zıtlığı, idealar tarafından ĢekillendirilmiĢ hissedilir
dünyanın değiĢken Ģeylerini içeren nitelikten yoksun bir töz varsayarak azaltmaya
çalıĢtı.210
207
A.g.y., s.417.
Riemann, Scholz, E. (1982). ―Herbart's influence on Bernhard Riemann‖, 9, Historia
Mathematica‖ , içinde s.418.
1. ―Presentations are the elementary forces of the soul. They oppose and impede each other. The
resulting antagonisms generate the movement of thought.
2. Images of the outside world are generated by negations of the given perceptions. Negation itself has
to be learned from the given experience of the cancellation of presentations.
3. Negation is cancelled and a new position is gained, when a connection with the already formed and
interdependent images/concepts is attained.‖
209
―opposition of concepts/presentations, negation, and position as canceled negation.‖
210
Scholz, E. (1982). ―Herbart's influence on Bernhard Riemann.,Historia Mathematica‖ , s.418.
208
60
Öte yandan Herbart, değiĢen fenomen ve gerçek arasındaki iliĢki meselesine farklı
bir yolla yaklaĢmıĢtır. Ona göre biz gerçeğin bilgisini fenomenin tenkit sürecinden
geçirilmesi ile elde ederiz. Bu ―bilginin (gerçeğe iliĢkin bilginin) fenomenin
iliĢkilerine göre yapılandırılması‖ anlamına gelir. Herbart‘a göre metafizik gerçeğin
bilgisinin elde edilmesinden sorumludur. Ancak Herbart metafizikten fazlasını
bekler; onun için metafizik ‗ayrıca verili fenomenin gerçekten‘ ayrılması iĢinden de
sorumludur. Bu süreç ‗metodolojinin prensipleri‘ tarafından kontrol edilmelidir.
‗DeğiĢim problemi ve gerçeğin yapısı‘ meselesinde de Riemann‘ın Herbart‘ın
eserlerini detaylı bir Ģekilde çalıĢtığı görülmektedir. Bu konuyla ilgili olarak
Scholz‘un sözlerine kulak verelim:
Öncelikle, Herbart‘a göre, deneyim bize özellikler ve özelliklerin demetlerini
(complexionen) gösterir, ona bu özelliklerin atfedildiği altta yatan gerçekliğin öncelikle
şeylerde ( things) aranması gerekir (1825, 199*). Ancak analizin bir sonraki basamağı,
diye devam ediyor Herbart, araĢtırmacıları Grek felsefesinin elementlerine götürür ki
ondan şeyler (the things) Ģimdi ―ödünç alınan gerçekliği‖ ( geliehene Realitat, 1825,
199) elde ederler. Sonra bilim adamlarının analizi kimyasal elementlerin (chemical
elements) takdimine götürür ki onlardan Ģimdi eski elementler ( en azından su, hava ki
Herbart onlara açık bir Ģekilde iĢaret etmektedir) türetilir. Son olarak, Herbart‘a göre,
idealist felsefe geldi ve „ben‟ fikrinin diğer tüm kavramları desteklediği ve onlara
gerçekliği ‗ödünç verdiği‘ sonucunu kimyasal elementleri, özellikleri, Ģeyleri ve eski
elementleri çıkartarak sezgiye (Anschauung) ve düĢünceye indirgedi. 211
Sonuç olarak, Herbart hem metafizik hem de bilim üzerine düĢünmüĢtür. Bu durum
onun felsefe ile bilimler arasında keskin bir ayrım olmadığı anlayıĢıyla uyum
göstermektedir.
Riemann‘ın üzerine çalıĢtığı alıntıları takip ederek onun temel ilgisinin metafiziğin
değiĢim ve değiĢimin gerçeklikle ilgili sonuçları açısından oynadığı rol üzerine
olduğu söylenebilir. Riemann‘ın, Herbart‘ın gerçeği ve Ģeyleri ―özellik demetleri‖
Scholz, E. (1982). ―Herbart's influence on Bernhard Riemann.,Historia Mathematica‖ ,s.419, ―In
the first place, according to, Herbart, experience shows us properties and bundles [Complexionen] of
properties, the underlying reality of which must first be sought in things to which the properties are
ascribed [1825, 199*]. But the next step of analysis, so he continued, led investigators to the elements
of Greek philosophy, from which the things now obtained a ―borrowed reality‖ [geliehene Realität,
1825, 199]. Later scientists‘ analysis led to the introduction of chemical elements from which now the
old elements (at least water and air, which Herbart explicitly referred to) were derived. Finally idealist
philosophy came, according to Herbart, and reduced even chemical elements, as well as properties,
things, and old elements, to intuition [Anschauung] and thought, concluding that the idea of the self
underlay all other concepts and ―lent reality‖ to them.‖ (Ġtalikler orijinal).
211
61
(bundle of properties) olarak kavraması üzerine yoğunlaĢtığı sırada, Herbart‘ın
‗gerçeğin‘ inĢası ile ilgili düĢüncelerinin Riemann tarafından pek de çekici
bulunmaması
onun
Herbart‘ın
ontolojisiyle
hemfikir
olmadığı
gerçeğiyle
bağdaĢmaktadır. Yine de, belirtmek gerekir ki, gerçek ve değiĢen fenomen arasındaki
ayrım ve bunlar aralarındaki iliĢki Riemann‘ın bilimin epistemolojisi üzerine
düĢüncelerini geliĢtirdiği noktalar olarak görülebilir.
Herbart‘ın bilginin ilerlemesi fikrinin ‗ben‘ ve ‗değiĢim problemi ve gerçeğin yapısı‘
temelinde anladığını gördük. Riemann bu anlayıĢı bazı değiĢikliklerle benimsemiĢtir.
Herbart bilgi sürecini metafiziksel bir Ģekilde açıklamaya çalıĢırken Riemann‘ın
Herbart‘ın metodunu değiĢtirmiĢ hali bilimsel araĢtırmaya daha yakın durmaktadır:
1.
2.
3.
Kavramların algılardan Ģekillendirilmesi (soyutlama ve indüksiyon, aposteriori
sentez)
Algılananın kavramlardan türetilmesi (apriori sentez).212
Kavram değiĢimi Riemann için mümkündür ve bu Ģu Ģekilde baĢarılır;
Kavrananın mümkün olmadığı ya da kavramlara göre ihtimal dâhilinde
olmadığında kavramların değiĢimi (ya da tamamlanması) zorlukla mümkündür.
Sonuç olarak Riemann için kavramların değiĢimine ulaĢabilmek için ‗aklın ve
sonucun diyalektikleriyle‘ ilgilenebilmemize olanak tanıyan Herbart‘ın ‗iliĢkiler
metodu‘ kullanıĢlıdır.213 Fikirlerin değiĢimi ve kavramsal devrimler zıtlıkların
çözülmesiyle mümkündür. Riemann‘ın notları bu konuyla ilgili olarak Herbart‘ın
astronomi biliminde kurduğu analojiye dikkat ettiğini göstermektedir. Bu noktaya ek
olarak kavramların değiĢimi konusunda Riemann Herbart‘ı bir noktada daha iĢaret
etmektedir. Ayrıntılarına girmeden, Herbart‘ın ‗Psikoloji Bilimi‘nin (Eidoloji)
Riemann‘ın değiĢim ile ilgili düĢünceleri üzerinde etkili olduğunu söylemek gerekir.
Riemann Scholz, E. (1982). ―Herbart's influence on Bernhard Riemann‖. Historia Mathematica, 9 ,
içinde s.418. Bu nokta hakkında Scholz Ģu tartıĢmalı yorumu yapar; ―Açık ki Riemann Kant‘ın
sentetik apriori ile kastettiği Ģeyi söylemek istememektedir, onun aklında olan, bilginin tüm sürecinin
(soyutlama ve endüksiyon) diğer yarısında varsayılan, deneyim için kavramsal bir çerçeve teĢkil eden
bir Ģeydir.‖ Riemann‘ın tam da Kant‘ın sentetik apriori kavramını kast ettiğine dair yorumların
tartıĢması için bknz: Bağçe, S. (2006). ―Kant‘ın Geometriye Dair GörüĢlerini Kurtarmak için Bir Yol
Var mı ?‖, Ulug Nutku'ya Armagan, içinde s. 341.
―1. Formation of concepts from perceptions (abstraction and induction, synthesis aposteriori),2.
Generation of the perceived from the concepts (synthesis apriori), 3. Change (or completion) of the
concepts as small as possible, where the perceived is impossible or unlikely according to the
concepts.‖
213
Riemann Scholz, E. (1982).―Herbart's influence on Bernhard Riemann―, 9, Historia Mathematica
,s.420.
212
62
Scholz Herbart‘ın felsefesinin Riemann‘ın epistemolojisi üzerindeki etkileri
hakkında Ģu noktaların altını çizer:
Fenomena ve altta yatan gerçek arasında bir ayırıma denk düĢecek bir Ģekilde algı
ve gerçeğin kavramsal olarak kavranması arasındaki farklılık, bunlardan ikincisi
―fenomenin gerisine gitmektir‖ ve Riemann‘a göre fenomen ve altta yatan gerçekliğin
açıklanması için bir zemin hazırlama hizmetini sunmaktadır;
Kavramlar ile fenomen arasındaki ya da açıklama seviyelerindeki zıtlıklardan
ötürü bilginin ilerlemesinin ―eski kavramsal sistemlerin dönüĢümü‖ ile olanaklı
olduğuna dair inanç.214
Bu iki noktanın ıĢığında Scholz yine Riemann‘ın ve Herbart‘ın pozisyonlarını
kıyaslarken Ģu üç noktaya dikkat çekmektedir:
1)
Herbart hem metafiziğe hem de bilimi araĢtırırken ve bunlardan metafiziğe açık
bir Ģekilde vurgu yaparken, Riemann temel olarak bilimleri soruĢturmuĢtur.
2)
Öyleyse Riemann makalesine, bilim geleneğine uyan bir Ģekilde materyalist
doğruluk kriterini dahil edebilmiĢtir. Riemann için bilgi, eğer kavramların
bağlantısı Ģeylerin bağlantısına tekabül ediyorsa doğrudur ki bu yine algılanan
fenomenin bağlantısından çözülecektir.
3)
Sonunda, Herbart kavramların (özellikle ontolojideki) tarihsel değiĢiminin hatalar
zinciri Ģeklinde olduğunu düĢünmüĢtür (1825, 198ff. Kısmen not (8) de
alıntılanmıĢtır). Riemann, bilimsel bilginin geliĢimine bakarak farklı bir görüĢ
sunmuĢtur. O gerçekliğin belli bir kesimi hakkındaki yeni bilginin gerçekliğin aynı
kesiminin eski bilgisi ile zorunlulukla doğrulama ve yanlıĢ iliĢkisi olmayabileceğini
iddia eder. Kavramsal yapıda değiĢimler (modifications) de mümkündür ki bu
yalnızca eski kavramsal elementlerinin bir kısmını ya da tamamını yanlıĢlamadan
arıtmak ile olabilir.215
A.g.y., ss.420-421. ―1) A distinction between the phenomena and the underlying reality with a
corresponding difference between the perception and the conceptual acquisition of reality, the latter
had ―to go back behind the phenomena‖ and according to Riemann could thus serve as a base for the
explanation of the former; 2) A belief in progress of knowledge by ―transformation of older
conceptual systems‖ because of contradictions on the level of the explanations or between concepts
and phenomena.‖
215
Scholz, E. (1982).―Herbart's influence on Bernhard Riemann‖, Historia Mathematica, 9, s.421. ―1)
Riemann referred mainly to the sciences, whereas Herbart had investigated both metaphysics and
science, with a clear emphasis on the former.
2) Riemann was therefore able to integrate the materialist criterion of truth, corresponding to the
tradition of science, much more clearly into his essay. According to Riemann knowledge was true if
the connection of the concepts correspond to the connection of things, which again was to be
deciphered from the connection of the perceived phenomena [Riemann 1892b, 523].
214
63
Sonuç olarak Riemann Habilitationsvortrag‘ında ―Yazar (Riemann‘ın kendisi)
epistemolojide Herbartçıdır, ama ontolojide değil‖ derken ne demek istediği daha
anlaĢılır hale gelmiĢtir. Riemann Herbart‘tan epistemolojik olarak iki yönden
etkilenmiĢtir; öncelikle onun epistemolojisinin temellerini bir matematikçinin
gözüyle inceleyip bilim geleneğinin içerisinde bu temelleri geliĢtirmiĢtir.
19. yy.‘ın ilk yarısında Alman idealistleri Kant‘ın zaman ve mekân anlayıĢına
karĢıydılar. Kabaca, Kant ‗Birinci Kritiğin ‗Transendental Estetik‟ bölümünde
zaman ve mekânı ‗saf görünün formları‘ (pure forms of intuition) olarak tanımlar ve
bu anlamıyla onlar her türlü mümkün deneyimin ön koĢuludur. Herbart, Fichte
Schelling, Hegel ve Schleiermacher gibi idealistlerin yanında yer alarak Kant‘ın bu
anlayıĢını eleĢtirir. Burada idealist felsefenin Kant‘a karĢı çıkıĢını ayrıntılı olarak
incelemek yerine, Herbart‘ın zaman ve mekâna dair görüĢlerini incelemek
çalıĢmamın hedefleri açısından yeterlidir. Ġlerleyen bölümlerde daha da açımlanacak
olan bu konu için Ģimdilik yalnızca Herbart için zaman ve mekânın ‗deneyimin
formları‘ olarak iĢ gören ve bu bakımdan tam da Kant‘ın kategorilerinin
fonksiyonuna sahip olduğunu söyleyebiliriz.216
Herbart‘a göre mekânsal kavramlar ‗deneyimin formları‘ olarak iĢ gören diğer tüm
kavramlardan farklı değillerdir. Tıpkı diğer tüm kavramlar gibi mekânsal kavramlar
da deneyimdedir. Ancak, ona göre biz felsefi ve bilimsel düĢünme ile mekânsal
kavramları Ģekillendirmeliyiz. Bu seviyede mekânsal tasarımlar (presentations)
―insan varlığının komĢuluğunda yer değiĢtirebiliyor olmasının yardımıyla Ģeylerin
algısı‖
tarafından
Ģekillendirilir(1824,
425*).
Böylece
―…tasarımlar
serisi
3) Finally, Herbart had considered the historical change of concepts (mainly in ontology) to have been
a chain of errors [1825, 198ff. partially cited in note [8]. Riemann, looking at the development of
scientific knowledge, expressed a different point of view. He declared that the relationship of new
knowledge about a certain sector of reality to older knowledge of the same sector was not necessarily
that of correction and error. He stated that modification of conceptual structure was also possible,
which only refined the conceptual elements of the old system without falsification of part or all of
them [9].‖
216
A.g.y., s.422.
64
(Vorstellungsreihen), ki o en sonunda kendilerini biçimlendirir, düzene sokar ve
birbirleriyle bağlar ve onda algılar (aufbewahrt) içerilir217, varlığa gelir.‖218
Mekân ve zaman Herbart‘ın daha genel ‗sürekli seri formlar (continuierliche
Reihenformen) üreteceği yola çıkıĢ noktalarıdır. Scholz sürekli seri formlar hakkında
aĢağıdaki noktalara dikkat çekmektedir:
Sonrakinin (sürekli seri formların) açıklanması çok karmaĢık bir prosedürdür ve
metafiziğin bir parçası olan Herbart‘ın Siynekolojisi (Synechology) bununla ilgilenir.
Riemann‘ın alıntıları gösteriyor ki o seri formların üretilmesi ile ilgili spesifik
prosedürlerle kendini sıkmadı, yine de o tüm bunun Herbart‘ın geometrik düĢünmesiyle
nasıl ilgili olduğu ile ilgilendi, çünkü bu genel fikir mekânsal kavramların geometrik
olmayan bağlama transfer edilebilmesini mümkün kıldı. 219
Scholz ‗sürekli seri formlar‘ı Ģöyle tanımlıyor:
Kabaca konuĢursak, bir sürekli seri formlar (a continuous serial forms) özelleĢmiĢ bir
sunular grubu dereceli bir birleĢme geçirdiği (―graded fusion‖, abgestufte
Verchmelzung) zaman-ki bununla beraber uyan sunular hizaya sokulur, öyle ki hepsi
mekânsal modda bir araya getirilebilir-üretilir.220
Scholz Ģöyle devam ediyor:
Sonuç olarak Herbart için mekân yoktur; yerine mekânlar koleksiyonu (collection of
spaces) vardır ki onun için varlığın modu tamamen farklıdır. Onun iki temel örneği ―ses
çizgisi‖ (Tonlinie) ve mavi, kırmızı, sarıdan renklerinin köĢelerde olduğu ve iki boyutta
iki köĢe arasında karıĢık renklerin olduğu renk üçgenidir. Benzer Ģekilde o her Ģeyi her
bir özelliğin farklı bir niteliksel süreklilikte (―qualitative continuum‖) bulunduğu bir
özellik demeti (bundle (Complexionen)of properties) olarak düĢünür.221
Herbart, Scholz, E. (1982).―Herbart's influence on Bernhard Riemann‖,Historia Mathematica ,
içinde s.422. ―the perception of things due to; ―mobility of man in his neighborhood [1824, 425*]. So
―…the series of presentations [Vorstellungsreihen], which eventually form, order, and connect
themselves and in which the order of perceptions is contained [aufbewahrt] come into being.‖
218
A.g.y., s.422.
219
A.g.y., s.422. ―The explanation of the latter (continuous serial forms) was a very complicated
procedure and, part of the discipline of metaphysics that he (Herbart) called synechology [Herbart
1829, 110-158; Weiss 1928, 50-57]. Riemann‘s excerpts suggest that he did not bother about specific
procedures to generate ―serial forms‖, although he was interested in how all of this related to
Herbart‘s geometrical thinking, because the very general idea made it possible to transfer spatial
concepts into nongeometric context.‖
220
A.g.y., s.422. ―Vaguely speaking, a continuous ―serial forms‖ is produced when a specified class of
presentations undergoes a ―graded fusion‖ [abgestufte Verschmelzung] through which the
corresponding presentations are ordered, so that one cannot but unite them in a spatial mode [Herbart
1825, 192*] [11]‖.
221
Riemann Scholz, E. (1982). ―Herbart's influence on Bernhard Riemann―, Historia Mathematica,
s.423. ―Consequently, Space did not exist for Herbart; instead there was a collection of spaces for
217
65
Sonuç olarak, Herbart her Ģeyi ‗özellik demeti‘ olarak anlar. Bizim düĢündüğümüz
anlamda tek bir mekân yoktur, birçok mekânlar vardır. O, mekânı her birinin farklı
bir varoluĢ karakterine sahip olduğu mekânların toplamı olarak anlar.
ġimdi de, Scholz‘u takip ederek Herbart‘ın bu mekân anlayıĢının Riemann‘ın
manifold kavramı üzerindeki etkilerini görelim.
1) Daha önce vurguladığımız gibi Herbart Ģeyleri ‗özellik demetleri‘ olarak
görüyordu, yani onun için herhangi bir özellik ‗niteliksel bir süreklilik‘(qualitative
continuum) olarak düĢünülebilirdi (Herbart 1825, 193*) (R.59) da alıntılanmıĢtır.).
Herbart için geometrik düĢünmeyi herhangi bir baĢka kavramsal çerçeveye taĢımak
―çok genel, neredeyse evrenseldir‖.222 Buna zıt olarak, Habilitationsvortrag‘ında
Riemann günlük hayatta sürekli büyüklükler (continuous magnitudes) nadirdir,
yalnızca
yüksek
iddiasındadır.
matematiğin
içinde
sıklıkla
onun
örneklerini
görürüz
223
2) Bu bahsedilen son nokta, sürekli büyüklükleri yüksek matematiğin içinde görme,
19.yy. matematiğinin baskın eğilimlerinden biriydi. Bu matematiksel eğilim Scholz
tarafından Ģu Ģekilde açıklanıyor: ―geometrik dili cebirsel ya da birkaç
değiĢkenlilerin analitik sistemlerine transfer etmek- ki bu eğilim en azından kısmen
de olsa Gauss yoluyla Riemann tarafından biliniyordu ve bu Herbartçı felsefeden
bağımsız bir eğilimdi224 (Scholz 1980, 15ff., 53ff.). Scholz‘a göre bu nokta ıĢığında
―Ģu sonucu çıkartabiliriz; yine Riemann‘ın kavram Ģekillendirmesinin arka planında
which the modes of existence completely different [Herbart 207]. His two main examples were the
―line of sound‖ [Tonlinie] and the color triangle with blue, red, and yellow at the corners and the
mixing colors in the two dimensional continuum in between [1825, 193*] [12]. Similarly he
considered anything as a ―bundle [Complexion] of properties,‖ each property of which ought to be
thought of as lying in a different ―qualitative continuum‖ [1825, 193*]‖.
222
Herbart, Scholz, E. (1982). ―Herbart's influence on Bernhard Riemann‖,Historia Mathematica , 9
,s.423. ―So, transferring geometric thinking to any other conceptual framework ―was very broad,
nearly universal one for him [13]‖.
223
A.g.y.,s.423
224
A.g.y., s.423. ―… to transfer geometrical language to algebraic or analytical systems of several
variables, a tendency which was at least partially known to Riemann via Gauss [Scholz 1980, 15ff., 53
ff.] and which was independent of Herbartian philosophy.‖
66
baskın olan bu ―matematiksel eğilimidir‖ ki onun sayesinde geometrik düĢünme
geometrik olmayan alanlara transfer edilebilir.‖225
3) Scholz Riemann‘ın kavram Ģekillendirmesinin arka planı ile ilgili olarak ek bir
noktaya daha dikkat çeker. Bu nokta Riemann‘ın ‗manifold‘
boyutluluğu
ayırt
edici
yenilikçi
yanıdır.
Ancak
kavramının çok
Herbart,
Ģeylerin
geometrikleĢtirilmesi fikrinde üç boyuta kendisini sınırlamıĢtı. Dolayısıyla
Riemann‘ın ‗manifold‘ kavramını Ģekillendirmesi Herbart‘ın görüĢlerinden bağımsız
ve daha ziyade yukarıda bahsi geçen matematiksel eğilimin bir sonucudur.
Sonuç olarak, Scholz‘a göre Herbart‘ın Riemann‘ın ‗manifold‘ kavramı üzerinde
direk bir etkisinin olduğunu söylemek zorlukla mümkündür. Öte yandan, büyük
olasılıkla Herbart‘ın seri formlarla ilgili felsefi spekülasyonları Riemann‘ın ilgisini
çekmiĢti. Burada asıl dikkat edilmesi gereken nokta, Scholz‘un da altını çizdiği gibi,
Riemann‘ın ‗manifold‘ kavramının temel özellikleri olan çok boyutluluk, bölgesel
basit ve genel ölçekte karmaĢıklık, uzatılmıĢ büyüklüklerin niteliksel yüzünün
niceliksel olanlardan ayrılması ve ondaki yapıların içsel bağlılığı ve ayrılması226 gibi
özelliklerinin
Herbart‘ın
geometrik
düĢünceleriyle
bir
ilgisinin
olmaması,
Riemann‘ın tüm bunları matematiksel olandan geliĢtirmesidir. Scholz Herbart‘ın asıl
etkisinin, en açık haliyle Riemann‘ın matematiğin amacı ile ilgili düĢünceleri
üzerinde görüleceğini iddia eder.227
Herbart‘ın 1807 makalesi onun felsefe yapmaktan ne anladığı ile ilgili bazı ipuçları
vermektedir. O merkezi bir kavram ile birlikte çalıĢılmasını ve bu merkezi kavramın
ayrıntılandırılması ve açımlanması ile ‗çoklukta birliğe‘ ulaĢılabileceğini iddia
A.g.y.,s.423. ―[W]e may draw the conclusion that again it was this mathematical tendency to
transfer geometric thinking to nongeometric fields which was dominant background of his
(Riemann‘s) concept formation.‖
226
Riemann Scholz, E. (1982).―Herbart's influence on Bernhard Riemann―, Historia Mathematica , 9,
s.424.―…multidimensionality, locally simple, globally complex behavior, separation of qualitative
aspects of extended magnitudes from quantitative ones, and the separation and interdependence of
structures on it.‖
227
A.g.y., s.424.
225
67
eder.228 Bu merkezi kavram herhangi bir alandaki ‘birlik‘ fikri üzerine düĢünmek için
olanak yaratacaktır.229
Herbart felsefe ve bilimler arasında merkezi kavrama olan ilgileri çerçevesinde bir
ayrım yapar. Bilimler kendi özel ilgi alanlarının içinde kendi merkezi kavramlarını
Ģekillendirir. Oysa Herbart için ―bütünleyici kavramlar Ģekillendirmek spesifik bir
bağlamı aĢar, ve bu bilimlerin felsefi çalıĢmalardan sahici felsefeye (Philosophie als
eigene Wissenscahft) götürür.‖230 Herbart için sahici felsefe yalnızca en bütünleyici
kavramları gruplamakla kalmamalı onların ―içsel zorluklarını‖ (―their intrinsic
difficulties‖) da analiz edip çözümlemelidir.231 Bunu yaparken, ona göre felsefe
emprisizmin ve rasyonalizmin hatalarına düĢmemelidir. Bu noktalara ek olarak,
Herbart bilimler ve felsefe arasındaki iliĢkiyi diyalektik olarak görür: ―felsefe ve
bilimler baĢka bir bilginin dıĢında değildirler, ama kendilerini birlikte ve aynı olanda
oluĢtururlar.‖232
Sahici felsefenin oluĢturulması bağlamında ‗spekülasyon‘ Herbart‘ın felsefesinde
merkezi bir rol alıyor görünmektedir. Herbart spekülasyonu ―kavramlar arası geçiĢler
yapabilmenin yolunu oluĢturmadaki her türlü giriĢim‖ olarak tanımlar.233
Spekülasyonun nihai amacı ise ‗gerçeği ‗ göstermektir. ―Sonuç olarak felsefi edim
(spekülasyon) karakteristik bir özelliğe sahiptir; onun nesneleri kavramlardır.‖234
Bu belirlediğimiz son noktadan, Herbart bilimlerin araĢtırma konusunun ‗verili olan‘
olduğunu söyler ve felsefe ile bilimler incelemesinde matematiğe özel bir vurgu
yapar:―Felsefi olarak ele alındığında o (matematik) felsefenin parçasıdır. Ve onun
kendi gereksinimleri için eğer hâlihazırda yoksa bir nicelik bilimi (Grösenlehre)
228
A.g.y., s.424.
A.g.y., s.424.
230
Scholz, E. (1982). Herbart's influence on Bernhard Riemann, Historia Mathematica, 9, s.424.
―…to form unifying concepts transcending a specific context, and this led from philosophical studies
of the sciences to philosophy proper230 [Philosophie als eigene Wissenschaft].‖
231
Herbart, a.g.y. içinde s.424. ―
232
Herbart, a.g.y. içinde s.425. ―[philosophy and sciences does not lie outside of other knowledge, but
constitutes itself with and in the same‖ [14].
233
Herbart, Scholz, E. (1982). Herbart's influence on Bernhard Riemann, Historia Mathematica, 9,
içinde s.425.‖ ―any endeavor to make the way for transitions‖ between concepts [1807, 275].‖
234
Scholz, E. (1982). Herbart's influence on Bernhard Riemann, Historia Mathematica, 9, s.425. ―So
philosophical activity (speculation) had a characteristic feature, it had concepts as its objects.‖
229
68
yaratması gerekir.‖235 Bu durum Herbart‘ın matematiği neden diğer bilimler arasında
felsefeye en yakın disiplin olarak gördüğünü açık bir Ģekilde ortaya koymaktadır.
Riemann‘ın notlarında Herbart‘ın ‗spekülasyon‘ kavramı aĢağıdaki Ģekillerde
resmedilmektedir:
--- Spekülasyon= problemlerin çözümüne doğru giriĢim (endeavor, Streben)
--- Kavramlararası gerekli bağlantının gösterilmesi
Ġlave spekü(-lasyon) problemi
--- Bilim olarak felsefe
Spekülasyon yardımıyla bunun (bilim olarak felsefenin) türetilmesi
Ki o kavramlarını nesneler olarak alır…(R.177) [17]236
Bu notlar üzerine Scholz Ģu yorumu yapıyor:
Büyük ihtimalle Riemann bu notları açılıĢ dersine (inaugural lecture) hazırlandığı
sıralarda almıĢtı ki bu onun matematiğin ve matematiksel bilimlerin metotları ve
amaçlarını yorumladığı dönem olmalıydı. Özellikle bunun nedeni eğer Herbart‘ın
felsefeyi karakterize etme biçimiyle Riemann‘ın kendi düĢünceleri arasındaki yapısal
bağlantıyla iliĢkilenirse, Riemann‘ın Herbart‘ın makalesinden neden sadece bu
özellikleri alıntıladığını bilmek oldukça ilginç olurdu. 237
Scholz‘un değerlendirmelerini takiben Riemann‘ın ve Herbart‘ın bilim anlayıĢları ile
ilgili üç temel noktanın altı çizilebilir;
Herbart, a.g.y. içinde s.425. ―Philosophically treated, it [mathematics] becomes part of the
philosophy which had to create a science of quantity [Größenlehre] for its own necessities, if one did
not already exist,‖ [1807, 275].
235
236
Riemann, a.g.y. içinde s.425;
---Speculation= endeavor [Streben] toward resolution of problems
---Demonstration of necessary connection between concepts
A problem of further specul[-ation]
---Philosophy as a science
General character that it is generated by speculation
That it takes concepts as its object… (R.177) [17]
237
Scholz, E. (1982).―Herbart's influence on Bernhard Riemann―, Historia Mathematica, 9, s.425.― It
is likely that Riemann wrote these notes during the preparation of his inaugural lecture [18], which
must have been a very important period for his interpretation of the methods and goals of mathematics
and mathematical sciences. It would be interesting to know why Riemann extracted just these features
from Herbart‘s article, especially if the reason is related to some structural relationship between
Herbart‘s characterization of philosophy and Riemann‘s own thoughts
69
Riemann bilimi ―doğayı kavramlarla algılama giriĢimi‖238 olarak anlar. Bu
1)
giriĢim içerisinde zıtlıklardan doğan problemler çözülür. Bilimsel kavramların
biçimlenmesi, geliĢmesi ve geniĢletilmesi bağlamında Riemann matematiğin
pozisyonunu Herbart‘ın felsefeye atfettiği role benzer Ģekilde görür. Hatırlanacağı
gibi Herbart felsefeye merkezi kavramlar oluĢturma ve bu kavramlar aracılığıyla
birlikteki çokluğa ulaĢılması rolünü biçmiĢti. Riemann da benzer Ģekilde bilimler
içerisinde bu merkezi kavramlara ulaĢma ve onlar etrafında çalıĢmanın matematikle
mümkün
olacağını
düĢünmektedir.
Ġlerideki
bölümlerde
göreceğimiz
gibi
Habilitationsvortrag‘ının baĢlarında Riemann ‗olanak‘ ve ‗ gereklilik‘ gibi temel
kavramlardan bahsetmektedir. Bu kavramların karĢılanması için onun ‗manifold‘ u
merkezi bir kavram olarak faydalı olacaktır.239
Riemann‘ın matematiğin farklı alanlarındaki (karmaĢık fonksiyon teorisi,
2)
geometri) çalıĢmaları ―kavramsal yapıların‖ ayrıntılandırılmasını göstermektedir.
Scholz‘a göre bu nokta çok önemlidir:
Bu o kadar doğruydu ki, biri Herbart‘ın matematiği karakterize etme biçiminin adeta
Riemann tarafından verildiğini düĢünebilirdi [:Matematik], bilgi edinme giriĢiminde
beliren problemleri çözmek ve hâlihazırda tesis edilmiĢ bilgiler ( Herbart‘ ın dilinde
‗spekülasyon‘) arasındaki bağlantıları netleĢtirmekle ilgilenen bir bilimdir 240
Bu nokta- ki 1. maddenin açıklanmasını içermektedir- Herbart için felsefenin
3)
amaçlarından ve Riemann için matematiğin amaçları arasındaki benzerliklerden
kaynaklanmaktadır. Herbart‘ın bilimler ve felsefe arasında gördüğü iliĢki Riemann‘ın
matematik ile bilimler arasında gördüğü iliĢkiye paralellik göstermektedir. Bu
noktayı Scholz Ģöyle özetler: ―Aslında Riemann‘ın Herbart‘ın (1807) makalesine
Herbart, Scholz, E. (1982).― Herbart's influence on Bernhard Riemann, Historia Mathematica, 9,
s.426. ―…the attempt to perceive nature through accurate concepts [1892a, 521]‖
239
Scholz, E. (1982).―Herbart's influence on Bernhard Riemann―, Historia Mathematica, 9, s.426.
Riemann‘ Habilitationsvortrag‘ına, kendi zamanında hâkim olan Öklidyen mekânın ön kabullerinin
gerekliliği ve apriori'liğini sorgulayarak baĢlar; ona göre Öklidyen mekânın ―bağlantılarının ne kadar
gerekli, mümkün veya a apriori olduğunu tespit etmek mümkün değildir.
240
Scholz, E. (1982).―Herbart's influence on Bernhard Riemann―, Historia Mathematica, 9, s.426.―
This was true to such an extent that one might be tempted to read Herbart‘s note as providing a
characterization of mathematics as Riemann himself would have given: A science dealing with
concepts generated to solve problems arising in the attempt to gain knowledge and to clarify
connections between already established knowledge (―speculation‖ in Herbart‘s language)‖
238
70
olan ilgisi onun kendi matematik anlayışını felsefenin aynasında aydınlatma isteğinin
sonucu olduğu görülmektedir.‖241
Scholz bu son noktayı Herbart‘ın matematik ve felsefe arasındaki yakın iliĢki ile
ilgili görüĢlerini de sunduğu ve Riemann‘ın da üzerine çalıĢtığı1807 makalesine
bağlayarak son bir gözlem yapar:
( Bu) Riemann tarafından özetlenen makalede matematik ve felsefe arasında çok yakın
bir iliĢki Herbart tarafından iĢaret edildiğinden beri daha geçerlidir. Ona göre felsefi
olarak ele alındığında matematik felsefenin bir parçasıdır (1807, 275), ve makalesinin
baĢında, o bu minvalde bir Ģey önerir: Matematikçi dâhice (geistvoll) formüllerin
ruhunun örtüsünü kaldırmak için çağrıyı (Beruf) hisseder (19).
Riemann‘ın matematik yapma biçimini daha iyi karakterize eden bir tasavvur çok
zordur (20). 242
Sonuç olarak matematik, bilimler ve felsefe arasındaki iliĢkide Riemann matematiği,
Herbart da felsefeyi bilimler ile iliĢkide bir çeĢit köprü olarak görür. Öte yandan hem
Herbart hem de Riemann için felsefe ile matematik arasında daha yakın bir iliĢki
vardır. Matematik, bilimler ve felsefe arasında kurulan bu karĢılıklılık iliĢkileri
Riemann‘ın matematiksel çalıĢmalarının arka planında durmaktadır. O bu iliĢkileri
bir matematikçi gözüyle inceleyip yorumlamıĢ ve matematik yapma biçimine dâhil
etmiĢtir. Özellikle Herbart‘ın matematiksel araĢtırmanın yönüyle ilgili fikirleri
Riemann‘ın matematik yapma biçiminin merkezinde durmaktadır. Scholz bu
noktanın önemini Herbart‘ın fikirleri olmaksızın Riemann ―belki de asla yenilikçi ve
çok büyük bir kavram olarak manifoldu formüle edemeyecekti‖243sözleriyle ifade
ediyor. Sonuç olarak denebilir ki Riemann‘ın matematiksel ve geometrik fikirleri
üzerinde Herbart‘ın felsefesinin etkisinin dolaylı olması onun, Riemann‘ın
Scholz, E. (1982). Herbart's influence on Bernhard Riemann, Historia Mathematica, 9s.426. ―In
fact, Riemann‘s interest in Herbart‘s article [1807] seems to have been the result of his desire to
clarify his own perception of mathematics in the mirror of philosophy.”
242
A.g.y., s.426. ―This is all the more likely since a very close relation between mathematics and
philosophy was suggested by Herbart in the very article summarized by Riemann. According to
Herbart, mathematics became a part of philosophy if dealt with philosophically [1807, 275], and at the
beginning of his article, he proposed something very much along this line: The mathematician feels
the call [Beruf] to unveil the spirit of his ingenious [geistvoll] formulas [19].
It would be difficult to imagine a better characterization of Riemann‘s way of doing mathematics
[20]‖
243
Scholz, E. (1982). Herbart's influence on Bernhard Riemann, Historia Mathematica, 9, s.426.
241
71
matematikte öne sürdüğü yenilikçi düĢünceler üzerindeki etkisinin önemini
azaltmamalıdır.
ġu halde ortaya çıkan sonuçlar Ģu Ģekilde özetlenebilir:
Herbart‘ın ‗seri formlar teorisi‘ (Reihenformen) Riemann‘ın ‗manifold‘
1)
kavramını Ģekillendirmesinde teĢvik edici bir rol oynamıĢtır.
Yine de Scholz‘un açık bir Ģekilde vurguladığı gibi ‗manifold‘ kavramı
2)
köklerini 19.yy. Almanya‘sının matematiğinin ruhunda bulunmaktadır. Bu dönemde
geometrik olmayan alanların geometrikleĢtirilmesi eğilimleri vardı.
Riemann‘ın matematiğe bakıĢı ile Herbart‘ın felsefeye bakıĢı temel bazı
3)
benzerlikler taĢımaktadır. Hatırlamak gerekirse, Herbart‘a göre matematik felsefi
biçimde ele alındığında felsefenin bir parçasıdır, Riemann‘ın matematik yapma
biçimi de tam da Herbart‘ın matematiğin metodu ile ilgili önerisi ile uyumludur.
Riemann Herbart‘ın fikirlerini bir bilim adamının gözüyle matematikle
4)
uyumlu hale getirmiĢtir. Herbart‘ın Riemann üzerindeki etkisi genel anlamda
matematiğin metodolojisi ve görevi ile ilgili eğilimlerinde görülür. Riemann
Herbart‘ın bu konularla ilgili görüĢlerini dikkatlice çalıĢtı ve kendi görüĢlerine göre
değiĢtirdi. ―Scholz‘a göre ―bu tam da Herbart‘ın felsefenin bilimlerle iliĢkisinde
yapmasını beklediği Ģeydi‖244, ―o uzaktan gelen bir ıĢık‖245olarak felsefe anlayıĢını
reddetti
ve
onu
dıĢarıda
değil
ama
tamamen
diğer
―bilgilerle
içkin
yapısında‖246geliĢtirmek istedi.‖247
Sonuç olarak Herbart‘ın Riemann üzerindeki etkisi epistemoloji ve
5)
matematiğin metodunda görülmektedir.
244
Scholz, E. (1982). Herbart's influence on Bernhard Riemann, Historia Mathematica, 9, s.428.
―This was exactly what Herbart had expected philosophy could do in relation to science.‖
245
Herbart, a.g.y.içinde s.428.
246
Herbart, a.g.y. içinde s.428.
247
Scholz, E. (1982). ―Herbart's influence on Bernhard Riemann‖, Historia Mathematica , 9, s.428.
―He rejected philosophy as ―light coming from afar‖ and wanted to develop it not outside but in ― a
thoroughly immanent relationship to‖ other knowledge 247 [1807, 230]‖.
72
2.1.3. Russell‟ın Herbart-Riemann iliĢkisine dair görüĢleri
Russell ―An Essay on the foundations of geometry‖248 adlı eserinin birinci bölümünü
‗metageometriye‘249 ayırır. O metageometrinin tarihini de üçe ayırır. Birinci dönem
Gauss, Lobachevski ve Bolyai‘yi, ikinci dönem Riemann ve Helmholtz‘u, üçüncü
dönem de Cayley ve Klein‘ı içerir. Tezin konusu Riemann‘ın manifold kavramı
olduğu için, ben burada sadece Russell‘ın ikinci döneme iliĢkin düĢüncelerini ele
alacağım.
Russell‘a göre Riemann‘ın ait olduğu metageometrinin ikinci dönemi birinci ve
üçüncü dönemlere göre dikkate değer bir Ģekilde farklı bir pozisyona sahiptir.
Russell için bu dönem yöntemlerinde yapılaĢtırıcı (constructive) ve amaçlarında
felsefidir. Metodolojik olarak bu dönem metrik geometriyi kullanarak Öklidyen
olmayan iki geometrinin; Lobacevski ve küresel (spherical) geometrilerin kuruluĢunu
göstermiĢtir. Russell‘a göre Riemann‘ın mekânı ele alıĢ biçimi mantıksal analiz
çerçevesinde değil daha ziyade felsefi bir motivasyonla kurulmuĢ olan ‗manifold‘
kavramının bir örneğidir.250 Russell bu dönemin temel kavramlarının ‗manifold‘ ve
―eğriliğin ölçüsü‖ (measure of curvature) olduğunu belirler. Ona göre manifold
kavramı mekânın çok genel büyüklüklerin (magnitudes) özel bir örneği olarak
tanımlanıĢı bakımından felsefi bir öneme sahiptir. ―Eğriliğin ölçüsü‖ (measure of
curvature) ise mekânın noktadan noktaya değiĢimini belirleme açısından hem felsefi
hem de matematiksel bir öneme ve kullanıma sahiptir.251 Eğriliğin ölçüsü‖ Gauss‘un
Olağanüstü Teoreminin sonucudur. Bu teoremle Gauss a) yüzey üzerinde metrik
değiĢkenlerin noktadan noktaya değiĢmesi yüzeyin tüm geometrisinin bilgisini içerir,
b) bir yüzeyin toplam eğriliği (K sabiti) yüzeyin mutlak özelliğidir gibi önemli
matematiksel sonuçlara ulaĢır. Felsefi olarak ise yüzeyin toplam eğriliğinin onun
içsel bir özelliği olduğu ve baĢka hiçbir Ģeye (örneğin üçüncü bir boyuta) referansı
olmaksızın bilinebileceğini göstermesi bakımından önemlidir. Yine de Russell için
bu kavramın matematiksel önemi felsefi karakterine önseldir.252 Çünkü eğriliğin
248
Russell, Bertrand (1956). An Essay on The Foundations of Geometry, Dover Publications.
Russell Metageometri‘yi Öklidyen olmayan geometriler ile eĢ anlamlı kullanır, a.g.e., s.7.
250
Russell, Bertrand (1956). An Essay on The Foundations of Geometry, Dover Publications s.14.
251
A.g.e.,s.14.
252
A.g.e.,s.14.
249
73
ölçüsü Riemann‘ın Habilitationsvortrag‘ında sunduğu fikirlerin çekirdeğinde
yatmaktadır. Russell Herbart‘ın geometri ile ilgili fikirlerinin çok büyük önem arz
etmediğini düĢünmekle beraber onu Kant‘tan sonra gelen felsefeciler arasında
geometri teorisini geliĢtirenlerden birisi olarak görür.253 Yine de Russell‘a göre
Herbart‘ın önemi Riemann üzerindeki etkisi aracılığıyla anlaĢılabilir. O bu etki ile
ilgili olarak beĢ noktaya iĢaret eder:
… Ama onun psikolojik mekân teorisi, uzamı (mekânı) noktalar serisinden
yapısallaĢtırması, onun mekânı ton ve renk serileriyle kıyaslaması, onun genel olarak
sürekli olan yerine parçalı olanı tercih etmesi ve son olarak onun mekânı diğer seri
formlarla kıyaslamasının önemine dair inancı Riemann‘ı çağ açan spekülasyonlarına yol
açmıĢ ve onu mekânın yalnızca analitik ve niceliksel özelliklerle açıklanması için
cesaretlendirmiĢtir.254
2.1.4. Torretti‟nin Herbart-Riemann iliĢkisine dair görüĢleri
Torretti için bu beĢ nokta arasında Herbart‘ın mekânı ton ve renk serileriyle
kıyaslamasını içeren üçüncü husus özellikle Herbartçıdır çünkü ―bir cinsin
özelleĢmelerinin kümesi olarak tanımlanan manifold kavramı noktalar olarak
düĢünülen mekândan daha çok renkler ve renkliliğin manifolduna uygun
düĢmektedir.‖ ―kuvvetli Ģekilde Herbart‘çıdır ve büyük ihtimalle Riemann‘ın
manifoldu bir cinsin (genus) özelleĢmelerinin kümesi olarak tanımlamasına- ki bu
tanım renkleri ve renkliliğin (colour-hues) manifolduna mekânın noktalarına
uyduğundan daha iyi uymaktadır.‖255 Torretti‘ye göre Herbart‘ın psikolojik mekân
253
A.g.e., s.62.
Russell, Bertrand (1956). An Essay on The Foundations of Geometry, Dover Publications, ss.6263. ―… But his psychological theory of space, his construction of extension out of series of points, his
comparison of space with the tone and colour-series, his general preference for the discrete above the
continuous, and finally his belief in the great importance of classifying space with other forms of
series (Reihenformen), gave rise to many of Riemann‘s epoch-making speculations, and encouraged
the attempt to explain the nature of space by its analytical and quantitative aspect alone.‖
255
Torretti, R. (1978). Philosophy of geometry from Riemann to Poincare. Dordrecht: Reidel: D.
Reidel Publishing Company, s.107. Ayrıca Mekân ve renkler arasındaki iliĢkinin bir incelemesi için
Mach, E. (1906). Space and Geometry In The Light of Physiological, Psychological and Physical
Inquiry, trans.by Thomas J. McCormac‘ın özellikle 98,99,100. sayfalarına bakınız.
Ek olarak, Russell (1956,s.68) renk ve manifoldlar arasındaki benzerliği kavramada zorlandığını
söyler. Russell‘ın bu Ģikâyeti Banks E.C. (2005, s.230) tarafından yanıtlanır; ―Sonuç olarak Russell‘ın
Riemann‘ı bir rengi baĢka bir renk ile hareket ettirerek ya da üst üste bindirerek kıyaslama yapmak
için aracının olmaması temelinde onun renklerle mekân arasında analoji kurmasını eleĢtirmesi oldukça
haksızdır. Metrik özellik, eğer bir tane varsa, koordinatların karar verildiği özellikle aynı Ģey olmak
zorunda değildir. Aslında, Riemann‘ın yaptığı gibi manifoldun katlarını ve metrik değerlendirmeleri
çekip ayırmak daha iyi olacaktır. Russell- ki o açıkça kafasında fiziksel durumların sezgisine sahip
değildi- serbest hareketin (free mobility) ya da bir pozisyondan diğerine geçerken mesafenin
254
74
teorisi Kant‘taki zaman-mekânı da içeren sınıfı iĢaret etmek için kullandığı
Manningfaltigkeit
kavramında
köklerini
bulmaktadır.256
Torretti
Herbart‘ın
psikolojik mekân teorisinin Riemann‘ın 1854 Habilitationsvortrag‘ındaki üzerindeki
etkisini kavramakta zorlandığını belirtir. Ona göre Riemann Habilitationsvortrag‘da
Herbart‘tan olsa olsa ―empirist önyargı‖ noktasında etkilenmiĢ olabilir.257 Herbart‘a
göre bizdeki mekân temsili empirik olanla baĢlar ancak Habilatationsvortrag‘da,
Torretti‘nin
de
belirttiği
gibi,
psikoloji
kaynaklı
bir
mekân
algısının
(psychogenesis‘in) yeri yoktur. Russell‘ın listesindeki parçalı olanın sürekli olana
tercih edilmesi iddiası ile ilgili olarak Torretti. Russell‘ın bunu iddia ederken tam
olarak neyi düĢünmüĢ olabileceği hakkında bir fikri olmadığını, böyle bir tercihin
Riemann‘ın yazılarının neresinde rastlanıldığını anlayamadığını söyler. 258 Torreti‘nin
bu iddialarında haklı olduğunu düĢünüyorum, çünkü ilerde Habilitationsvortrag‘ı
korunması (the preservation of distance from one position to another) özelliğinin de geçerli olmadığı
bir koordinat sisteminin bir manifold üzerinde kurulmasının mümkün olmadığına inandı. Ancak bu
yalnızca eğer koordinat sistemi mekân mesafe ölçüsünün yardımıyla (―with the help of spatial
distance measurement‖) döĢenirse ve sonra mesafenin bir özelliği bu koordinatlardan gizli bir Ģekilde
türetilirse doğrudur ( böylece Russell ve diğerlerinin suçladığı gibi Riemann geometrisi sorun ihtiva
etmesiyle suçlu olurdu). Ancak, renk manifoldu veya görsel mekân ile yapılan kıyaslamaların tüm
göstermek istediği, bölgeselliğin özellikleri (―properties of locality) ve yön (―direction‖) mesafeye
önceldir (―prior to distance‖). Russell ayrıca kendisinin mekân felsefesinin temel aranılan bir niteliği
(―main desideratum‖) olan mekânsal özelliklerin çok daha temel olan niteliksel belirlenimlerden
soyutlanması olarak belirlediği Ģeyin tam da Riemann‘ın baĢarmak için gayret gösterdiği Ģey
olduğunu görmedi.‖ (Alıntının orijinali: ―Thus Russell‘s criticism of Riemann‘s analogy of colors
with space, viz., that he had given no means of comparing one color with another by motion or
superposition, is quite unfair. Thus Russell‘s criticism of Riemann‘s analogy of colors with space,
viz., that he had given no means of comparing one color with another by motion or superposition, is
quite unfair. The metric property, if there is one, need not be the same property by which the
coordinates are determined. In fact, it is better to pull apart the stages of manifold determination and
metric considerations as Riemann does. Russell – who apparently did not have sense-physiological
cases in mind – believed it was ―impossible to set up a coordinate system in a manifold in which free
mobility or the preservation of distance from one position to another did not also hold.‖ But this is
only true if the coordinate system is laid down with the help of spatial distance measurement, and then
a property of distance surreptitiously derived by means of those coordinates (then indeed Riemannian
geometry would be guilty of question begging, as Russell and others accused). But the whole point of
comparisons with the color manifold, or with visual space, is to show that the properties of locality
and direction are prior to distance. Russell also does not see that his own main desideratum of a
philosophy of space, namely that spatial properties be abstracted from more fundamental qualitative
determinations, is the very thing that Riemann also strove to accomplish.‖)
256
Torretti, R. (1978). Philosophy of geometry from Riemann to Poincare. Dordrecht: Reidel: D.
Reidel Publishing Company, s.107.
257
Torretti, R. (1978). Philosophy of geometry from Riemann to Poincare. Dordrecht: Reidel: D.
Reidel Publishing Company s.107.
258
Torretti, a.g.e., s.108. ―I do not know what Russell had in mind when he spoke of ―Herbart‘s his
general preference for the discrete above the continuous‖, so that I cannot judge wherein such
preference shows up in Riemann‘s writings.‖
75
incelerken hemen giriĢinde göreceğimiz gibi Riemann günlük hayatta parçalı
manifoldların (discrete manifold) örneklerine çok, sürekli manifold örneklerine ise az
rastladığımızı söyler ama bizim içinde çalıĢtığımız yüksek matematikte sürekli
manifold örneklerine daha çok rastladığımızı ve bunların daha temel bir rolü
olduğunu belirtir. Yani, parçalı manifoldların örneklerine nicelik olarak sürekli
manifoldlara nazaran daha çok rastlasak bile Riemann genel olarak matematikte özel
olarak da mekân ve geometri çalıĢmalarında sürekli manifoldlara niteliksel farkından
(sürekli olmaları sebebiyle yapılaĢtırmaya olanak tanımaları) ötürü daha büyük bir
önem verir. Riemann‘ın sürekli manifoldları ayrı tutmasının kaynağını Riemann‘ın
Habilaltionsvortrag‘ın yeniden inĢa etme giriĢimimizde daha detaylı olarak
inceleyeceğiz.259 Sonuç olarak, Russell‘ın Herbart‘ın parçalı olanı sürekli olana
tercih ettiği ve bunun Riemann üzerinde etkili olduğunu iddia ettiği dördüncü
maddenin anlaĢılmazlığı konusunda Torretti ile hemfikir olduğumu belirtmeliyim.
Öte yandan, Torretti Russell‘ın ikinci iddiası, yani Riemann‘ın ―mekânın noktalar
serisinden yapısallaĢtırılması‖nın büyük bir olasılıkla Herbart‘ın sistemindeki
‗süreklilik teorisinden‘ etkilendiği iddiası ile kısmen hemfikirdir.260 Çünkü
Torretti‘ye göre Herbart‘ın süreklilik teorisi yardımıyla mekânı oluĢturması ile
Riemann‘ın yapılaĢtırması arsında fark vardır. Herbart bu yapılaĢtırmada değiĢmez,
katı
dizilerin
yapılaĢtırması
Habilitationsvortrag‘da
sürekli
(rigid
line)
dizilerin
ile
sınırlı
(continuous
kalırken,
line)
Riemann
yapılaĢtırmasının
yöntemini verir.
Sonuç olarak, Torretti Russell ile Herbart‘ın Riemann‘ı etkilediği noktalar
konusunda kısmen hemfikir görünmektedir. Herbart‘ın ton ve renk serilerini mekân
ile kıyaslamasının Riemann üzerinde etkili olduğu fikrinde Torretti Russell ile
hemfikirken, Riemann‘ın ‗manifold‘un yapısallaĢmasını ‗seri geçiĢler‘(continuous
transitions) olarak açıklama biçiminin- ki bu bir çeĢit noktalar arasında durağan
olmayan, karĢılıklı, düzenli bir hareketi ima eder- Herbart‘ın nokta kümelerinin
Bakınız BeĢinci Bölümde 1. “N-kez Yer Kaplayan Manifold Kavramı” baĢlığı altında 1,1.‖Sürekli
ve ayrık manifoldlar‖
260
Torretti, R. (1978). Philosophy of geometry from Riemann to Poincare. Dordrecht: Reidel: D.
Reidel Publishing Company, s.108.
259
76
yapısallaĢtırılması düĢüncesi ile bir benzerliği olduğu iddiasında Russell‘dan ayrılır;
Riemann‗ın yapılaĢtırma yöntemi sürekliliğin yöntemini verirken Herbart‘ın yöntemi
değiĢmez, esnek olmayan nokta kümesini sağlamakla yetinir.
2.1.5. Ferreiros‟un Herbart-Riemann iliĢkisine dair görüĢleri
Ferreiros261 Scholz‘un Herbart‘ın Riemann üzerindeki etkisi ile ilgili verdiği
açıklamalarla hemfikir olmakla beraber felsefeci ve matematikçi arasında daha fazla
direk bağlantılar olduğunu iddia eder. Daha önce gördüğümüz gibi Herbart‘ın mekân
kavrayıĢı
onun
süreklilik
teorisi
ile
(Synchology)
bağlantılı
bir
Ģekilde
geliĢtirilmiĢtir. Herbart mekân, zaman, sayı ve madde gibi ‗süreklilik‘ içeren
kavramların
oluĢlarına
‗dereceli
birleĢme‘
(‗graded
fusion‘
,abgestufte
Verschemelzung) kavramı ile açıkladı. Bu görüĢün ıĢığında, Ferreiros Riemann‘ın
Herbart‘ın süreklilik ile ilgili verdiği hesabın ayrıntılarını kabul etmediğini
―Herbart‘ın bakıĢ açısının çok genel taraflarını kabul ediyor göründüğünü‖262 iddia
eder.
Ferreiros‘un çalıĢması ile ilgili bir baĢka nokta da onun Leibniz ile Herbart ve
Riemann arasında mekâna dair fikirleri bağlamında bir köprü kurmaya çalıĢmasıdır.
Ona göre, Herbart‘ın mekân ile ilgili fikirleri Leibniz‘in mekânı aynı anda
olmaklığın düzeni (space as order of coexistence) olarak tanımlaması ile uyumludur.
Herbart için mekân deneyim sonucunda edinilen zihinsel imgelerin bir sonucu olarak
hayal gücümüzde oluĢan bir formdur. Bu görüĢü takiben, her türlü zihinsel imge
‗sürekli seri formların‘-ki bu imgelerin hepsinde mekânın kavramlaĢması cereyan
eder- üretilebilmesine neden olabilirdi. Öyleyse her Ģey; zaman, mekân, madde, sayı
261
Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role in modern
mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser. Ferreiros Riemann‘ın ‗manifold‘ kavramına
farklı bir Ģekilde yaklaĢır. Onun bu kavramın Ģekillenmesindeki temel vurgusu mantık, özellikle de set
teori temelindedir. Yine de, Ferreiros (s.39) set-teorik bakıĢ açısıyla Riemann‘ın ‗manifold‘ kavramı
arasında direk bir iliĢki yerine set teorinin geliĢiminin Riemann‘ın kavramını yapısallaĢtırma
motivasyonu ile bir paralellik olduğunu önerir. Buna ek olarak, Detlef, L. (1999). Turning Points in
the conception of mathematics, Bernhard Riemann 1826–1866: Birkhauser, ss.231–232, de
Ferreiros‘un set teorinin geliĢimi ile Riemann‘ın ‗manifold‘ kavramını Ģekillendirmesinde arasında bir
iliĢki olduğu görüĢünü paylaĢıyor görünür. Yine de, bu görüĢün geçerli olup olmadığına bu çalıĢmada
yer verilmeyecektir.
262
Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role in modern
mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser, s.46. ―…he seems to have adopted some quite
general aspects of Herbart‘s approach.‖
77
geometrikleĢtirilebilirdi. Dolayısıyla Herbart için mekânsal formlar hem fiziksel
dünyaya hem zihinsel temsillere uygulanabiliyordu. Ferreiros Leibniz‘in ve
Riemann‘ın mekânı kavrama biçimleri arasında gördüğü iliĢkiyle ilgili olarak
sözlerini Ģöyle bitirir; ―Tarihsel bakıĢ açısıyla, açıkça, Leibniz ve Riemann ‗ın böyle
bir kavramsallaĢtırma önerileri arasında bir bağlantı- ki bu bağlantı Herbart‘ın
doktrinleri tarafından kurulmaktadır- bulmak oldukça ilginçtir.‖263
Ferreiros Herbart-Riemann bağlantısına iliĢkin bir noktaya daha dikkat çeker. Ona
göre Riemann‘ın 1853 makalesinde açıkladığı ‗manifold‘ kavramı Gauss‘un 1831
yılındaki makalesinde açıkladığı fikirlerden çok Herbart‘ın fikirlerine yakındır.
Bahsi geçen makalede Riemann ‗manifold‘ fikrini ―fiziksel bir sistem içinde iki ya
da n fiziksel büyüklüğün, değerlerinin belirlendiği ölçüm deneyindeki bütün
olasılıklı sonuçların toplamına iĢaret ederek kullanır.‖ Ferreiros bunu ―bir sistem için
durumların mekânının kavramı‖264 (―the notion of the space of states for the given
system‖) olarak anlayabileceğimizi söyler ve bu Ģekilde alındığında ona göre
‗manifold‘‘ Gauss‘un 1831 kullandığı anlamda ‗manifold‘ tanımından oldukça farklı
hale gelir. Gauss bu makalesinde manifoldları iliĢkiler ve özellikler açısından ele alır
ve manifoldları soyut büyüklükler teorisinden ayırmak gerektiğini ve manifoldların
sezgisel örneklemelerinin mekânsal kavramların yardımıyla temsil edilebileceğini
iddia eder. Ancak ―Riemann söz konusu kavramın çok boyutlu manifold‘a iĢaret
ettiğini gösterir, üstelik bu kavram (multidimensional manifold) tüm geometrinin
mekânsal sezgiye güvenmeksizin geliĢtirilebilmesi için tatmin edici bir zemin
sağlar.‖265 Manifold‘un bu Ģekilde tanımlanıĢı ve açıklanıĢı Herbart‘ın her Ģeyin her
özelliğinin farklı bir niteliksel süreklilikte yatan özellikler toplamı olarak ele alma
düĢüncesi ile paralellik göstermektedir.
263
Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role in modern
mathematics. Basel, Switzerland; Boston: Birkhauser, s.46.― From a historical point of view it is quite
interesting to find that, apparently, there was a connection between Leibniz's and Riemann's proposals
of such a conception, the link being Herbart's doctrines.‖
264
A.g.e., s.47.
265
A.g.e., s.58. ―But Riemann indicates that the notion in question is that of a multidimensional
manifold and, moreover, that this notion affords a satisfactory basis for developing the whole of
geometry without the least reliance on spatial intuition.‖
78
Sonuç olarak Ferreiros Scholz‘un Riemann‘ın Nachlass‘ı temelinde çizdiği resim ile
hemfikirdir. Ancak, ona göre Herbart‘ın felsefesi ile Riemann‘ın çalıĢmaları arasında
görece daha çok direk bağlantı vardır. Ferreiros‘a göre, Herbart‘ın süreklilik ile ilgili
açıklaması
ile
mekânı
fiziksel
nesnelerin
özelliklerine
bağlantılı
olarak
kavramsallaĢtırması ve Riemann‘ın ‗manifold‘u açıklama ve tanımlama biçimi
arasında bağlantılar vardır.
2.1.6. Herbart‟ın Kant ile ĠliĢkisi ve Riemann Üzerindeki Etkisi
Bu bölümde öncelikle Herbart‘ın, mekân ve geometriyi kavrayıĢ biçimi temelinde
Kant ile iliĢkisini inceleyeceğim. Ġkinci olarak Herbart‘ın, Riemann‘ın geometri
anlayıĢında ve mekânı manifold olarak ele almasında ne Ģekilde ve ne seviyeye kadar
etkili olduğunu göstermeye çalıĢacağım.
Herbart‘ın Kant‘ın mekânı saf görünün formu olarak ele almasından duyduğu
rahatsızlık Herbart‘ın felsefesinin genel hatlarının çizildiği bölümde belirtilmiĢti.
Herbart bu rahatsızlıktan hareketle Kant‘ın Eleştirel felsefesini yeniden ele alma
düĢüncesindeydi. Bu amacın merkezinde ise zaman mekân ile kendinde Ģeyler
arasındaki iliĢki yatar. Herbart Kant‘ın bu ikisi arasında kurduğu iliĢkiyi açık bulmaz.
Herbart bu iliĢkiyi açık kılmak için önce Kant‘ın nedensellik anlayıĢını yeniden ele
alır. Bu iliĢkiyi o, Kant‘ın EleĢtirel felsefesi ile Leibniz-Wolff sistemi arasında
kurmaya çalıĢır, ki bu Kant‘ın EleĢtiri öncesi döneminde yaptığı Leibniz–Wolff
sistemi ile Öklid geometrisi ve Newton‘un doğa felsefesi arasında denge kurma
giriĢimine öykünmektedir. Kant kendi sentezleme giriĢiminin sonucunda mekânın üç
boyutlu, sonsuz bölünebilir olduğunu, mekânsal özelliklerin ise Leibniz-Wolff
sisteminin, monadik mekân tasarımıyla açıklanamayacağını görmüĢtü. Çözüm olarak
dıĢ dünya tarafından sağlanan duyusal görünün insanın biliĢsel kapasitesi ile nasıl
iliĢkide olduğunun hesabını vermek için mekânın saf görüsü kavramını insan zihnine
yerleĢtirmiĢti.
Bu yolla hem mekân görüsünün özel bir karakteri olduğunu
vurgulamıĢ hem de anlama yetisinin sağladığı kurallar, Ģemalar ve genel inĢa
iĢlerinin duyusal görünün nesnelerine nasıl uygulandığının hesabını vermiĢti. Sonuç
79
olarak anlama yetisinin saf kavramlarının uygulanabilirliğini zaman ve mekânda
görünüĢler dünyasıyla sınırlamıĢtı.
Öte yandan Herbart‘ın temelde zaman-mekân ile kendinde Ģeyler arsındaki iliĢkiyi
tesis etmek için iki önerisi vardır.266 Bunlardan ilki nedenselliği kendinde Ģeylerin
gerçek yapısının bir parçası olarak ele alarak Kant‘ın nedensellik kategorisini
görünüĢler dünyasına sınırlandırılmasını kaldırmaktır. Bu yolla Herbart öznel ve
nesnel mekân arasındaki farkı kaldırabileceğimizi düĢünüyordu. Bu yolda katı cisim
(rigid body) kavramı onun için anahtar roldeydi.267
Herbart‘ın ikinci önerisi ise Öklidyen geometrinin bir örnek olacağı farklı
uygulamalı geometrilerin temeli olabilecek ‗soyut bir iliĢkiler bilimi‘ kurmaktı.268
Herbart için kavranabilir mekân tutarlı mantıki iliĢkilerin soyut bir bilimiydi:
Geometri mekânı verili olarak alır ve onun içeriğini, çizgilerini, açılarını yapılaĢtırma
ile elde eder. Ama basit özler için mekân verili değildir ( ve doğal felsefe onları gerçek
için kati bir zemin oluĢturma amacıyla indirgemelidir). O (mekân) onun tüm
belirlenimleri ile beraber üretilmelidir. Geometrinin durumu metafizik için çok
aĢağıdadır. Metafizik onu kullanmadan önce geometrinin olanağını ve geçerliliğini
olanağını ve geçerliliğini açık hale getirmelidir. 269
Herbart‘a göre geometrici tarafından varsayılan mekân duyular dünyasından yani
Kant‘ın ‗mekânsal görüler dünyası‘ndan alınmak suretiyle varsayılmaktadır.270
Hâlbuki Herbart‘a göre kavranabilir mekânın geometrisi (the geometry of intelligible
space) geometrinin bir üst biçimidir ve o kavramlarını duyulur deneyimden almaz
bunun yerine bu kavramları belli ilk kavramlar temelinde kurar. Herbart kavranabilir
mekânın geometrisi ‗pozisyon‘, ‗aralarında‘, ‗içinde‘ ‗dıĢında‘, gibi ilksel
kavramlarla ve farklı mantıki iliĢkilerle iĢe baĢlar. ‗Katı çizgi‘ (rigid line) ve ‗düz
Lenoir, T. (2006). ―Operationalizing Kant: Manifolds, Models, and Mathematics in Helmholtz‘s
Theories of Perception‖, The Kantian Legacy in Nineteenth-Century Science, M. Friedman, A.
Nordmann (Eds.), MIT Press, içinde, s.151.
267
A.g.y., s.151.
268
A.g.y., s.151.
269
A.g.y., s.152.
270
A.g.y., s.152.
266
80
çizgi‘ (straight line) bu geometri için anahtar kavramlardır.271 Herbart‘ın çizgileri ve
düzlemleri tartıĢması bu bakıĢ açısı ve onun psikolojik ve nesnel mekân ile ilgili
görüĢleri ile yakından ilgilidir. Herbart çizgiyi ‗yönlü büyüklük‘ olarak anlar ve bunu
iki nokta arsındaki en kısa yolu belirlemek için kullanır.272 Çizgiyi bu Ģekilde birleĢik
yönlerin toplamı olarak düĢünen ―felsefi‖ bir geometrinin en önemli sonucu
mekânsal boyutların sayısı konusunda ilkece sınırlı olmayıĢımızdır. Aynı prosedür
iki ya da üç boyutlu büyüklüklerin inĢasında dört, beĢ ya da daha fazla boyuta izin
verecektir. Ancak Herbart‘a göre böyle bir yapılaĢtırma yalnızca kavramlarla ve
yapılaĢtırmanın kurallarıyla oynamaktır ve ‖Kavranabilir mekân tıpkı görülenebilir
olan gibi yalnızca üç boyutludur.‖273
Riemann manifoldun kurulması iĢinden bahsederken, tek boyutlu manifoldda tek bir
yönde; (ileri ve geri) hareket edilebilirliği benzer Ģekilde iki boyutlu bir manifold
(yüzey) üzerinde hareket tanımlamak için iki ayrı yönün gerektiğini ve n boyutlu
manifolda n tane ayrı yön ile belirlendiğini gösterir. Dolayısıyla Herbart‘ın felsefi
geometrisinde çizgilerin yönlü büyüklükler olarak tanımlanması Riemann‘ın
manifoldun tanımını verdiği genel çerçevede görülebilir.
Herbart benzer bir iĢlemsel bakıĢa diğer anahtar kavramların türetimi için de
sahiptir.274 Doğru çizgileri, harekete olabildiğince az baĢvurmak suretiyle tanımladığı
Ģekilde maddeyi de içsel iliĢkileri olan ve bu iliĢkileri hareket boyunca koruyan
noktaların, çizgilerin, yüzeylerin toplamı olarak tanımlar.275 Herbart dolayısıyla
―atomların toplamı‖ ya da ―kohezyon‖ olarak ya da itim ve çekim arasındaki iliĢkinin
―içine iĢlememezliği‖ (impenetrability) sağlaması Ģeklindeki Kant‘ın Metaphysical
Foundations of Natural Science276‘da baĢvurduğu tanımlardan ayrılır. Herbart için
‗katı cisim‘i tanımlamak noktaların, çizgilerin, yüzeylerin aktarım ve dönme gibi
271
A.g.y., s.152.
A.g.y., s.153.
273
A.g.y., s.154.
274
A.g.y.,s.154.
275
A.g.y., s.154.
276
Kant, I (2004). Metaphysical Foundations of Natural Science, translated and ed. M. Friedman,
Cambridge University Press.
272
81
hareketleri boyunca aynı sistematik özellikleri koruması için tutarlı sabit bir kural
belirlemektir.277
Herbart‘ın ‗katı cisim‘ tanımakla ilgili vurgusu hem Riemann hem de ondan sonra
gelen geometriciler278 tarafından da ele alınmıĢtır. Riemann Habilatitionsvortrag‘da
mekânın topolojik özelliklerinin nasıl belirlenebileceği üzerine odaklanmıĢtır. Bu
topolojik özellikler figürlerin mekânsal, dönüĢümlerde değiĢmeyen yani figür
mekânda hareket ettiğinde değiĢmeden kalan özelliklerdir. Riemann n boyutlu bir
mekânda yani n tane sürekli ve bağımsız değiĢken tarafından belirlenen bir mekânın
sabit eğriliğe sahip olduğunu mekânsal figürlerin formları bozulmadan hareket
ettirilebileceğini, döndürülebileceği hipotezine dayanarak göstermiĢtir.
Figürlerin mekândan bağımsız olarak bulunması ancak ve ancak cisimler hareket
ettirildiklerinde değiĢmeyen bazı özellikleri olduğunda mümkündür. Yani, eğer
cisimler
yerini
değiĢtirdiğinde aynı
özelliklerine farklı
mekânlarda halen
koruyabilirse, özellikleri dönüĢüm durumunda da değiĢmeden kalır. Riemann‘a göre
Lenoir, T. (2006). ―Operationalizing Kant: Manifolds, Models, and Mathematics in Helmholtz‘s
Theories of Perception‖, The Kantian Legacy in Nineteenth-Century Science, M. Friedman, A.
Nordmann (Eds.), MIT Press, içinde, s.154.
278
Helmholtz 1868 tarihli On the Facts Underlying Geometry makalesinde benzer ama bir yanıyla
farklı bir konuya odaklanır. O da Riemann ile figürleri kıyaslamadan ve ölçmeden geometri
yapmamızın imkânsız olduğunu ve bu iĢlemleri yapabilmek için de ölçüm aletlerimizin değiĢmeden
kalan bazı özelliklerinin bulunması konusunda hemfikirdir. Ama onun sorusu daha spesifiktir;
figürlerin özelliklerinin değiĢmeden kaldığı hareketlere dair geometrik aksiyomlarımız neler
olmalıdır? Helmholtz bu soruyu ―kalıplaĢmıĢ hareketler‖ (rigid motions) ile yanıtlamaya çalıĢır. Bu
hareketler nesnelerin özelliklerini koruyan hareketlerdir. Örneğin bir küre kendi merkezi ekseni
etrafında döndürüldüğünde bu hareket kürenin X ve Y eksenlerindeki simetrisini korur, dolayısıyla bu
simetriler dönüĢümlerde değiĢmezler.
Helmholtz da makalesinde katı cisimlere (rigid bodies) ve ıĢık ıĢınlarına (light rays) vurgu yapar. Bu
iki alet bize geometri yapabilmemize temel teĢkil eden düz çizgi ve benzerlik kavramlarını
türetebilmemize fırsat verirler. Düz çizgi ve benzerlik de yön, mesafe, büyüklük, geometrik inĢa gibi
kavram ve iĢlemlerimizin arka planındadırlar. Helmholtz‘a göre katı cisimler ve ıĢık ıĢınları
geometrinin prensiplerinin empirik temelli olduğunu anlamamıza temel teĢkil ederler. Bilgi kuramsal
olarak bu anlayıĢ, Riemann‘ın programının temel bileĢenlerinden olan ‗serbest hareketlilik‘ fikrini uca
taĢımaktadır. Riemann için serbest hareketlilik fiziksel cisimlerin tamamen sağlayamayacağı, yalnızca
yaklaşabileceği bir özelliktir. Ayrıca Riemann kalıplaĢmıĢ hareketlere uzlaĢımla karar vermek yerine
fiziğin avantajlarını kullanarak daha küçük skalalarda daha kesin kavramlara ulaĢabileceğimizi
düĢünür. Yani Riemann için serbest hareketlilik fiziksel geometrinin bir koĢulu değil, bir kabuldür.
Mikroskobik iliĢkileri ve cisimlerin doğası hakkında daha derin bir kavrayıĢa sahip olduğumuzda
pekala bu kabul uygulanamaz hale gelebilecektir. Helmholtz, H.V.(1977). Epistemological Writings,
Boston Studies in the Philosophy of Science, ed.Robert T., S Cohen and Marx W. Wartofsky,
Dordrecht Reidel Publishing, içinde s.s.39-71, DiSalle, R(2006). Understanding Space –Time,
Cambridge University Press, ss.77-78.
277
82
bu kabul olmaksızın iki kısa arasındaki en kısa yol olarak ıĢık ıĢını ve mesafe
ölçümlerinde kullandığımız metre çubuğu gibi katı cisimler güvenilir ölçümleri
temellendirebileceğimiz özelliklerden yoksun olurlar. Yani geometrinin temeli olan
ölçüm iĢlemini yapabilmek için bu temel aletler değiĢmeyen bazı özelliklere sahip
olmalıdır.
Herbart katı cisimlerle ilgili bu fikirleri iliĢkilerin soyut biliminin çok sayıdaki
uygulamasından biri olarak gördüğü geometriye uygular ve duyulur mekânı (sensory
space) kurmanın hesabını vermeye çalıĢır.279 Herbart, Kant‘ın mekânın saf görü
olduğu fikrine alternatif olarak, Locke‘un ve Ģeyleri özellik demetleri olarak ele alan
geleneğin anlayıĢı temelinde, psikolojik mekânın duyulardan yola çıkılarak empirik
olarak kurulabileceğini göstermeye çalıĢır.280
Temel renklerin, tonların ve benzerlerinin olması Herbart‘ın çıkıĢ noktasıdır.
Bunların fark edilebilmeleri için onların arasında tezat bir duyumun olması yani
farklılık yaratacak bir duyumun olması gerekir. Herbart‘ a göre biz algı seviyesinde
zaten kıyaslama ve ölçmenin psikolojik sürecini yaĢarız ve bu sürekli olarak olur.
Ona göre örneğin, herhangi bir varyasyon olmadan "do" notasına sürekli maruz
kalmak o sesin duyulmamaya baĢlamasına yol açar benzer Ģekilde gözlerimizi
kıpırdatmadan mavi bir kumaĢ parçasına bakmak da onun yavaĢ yavaĢ gözden
kaybolmasına sebep olur.281 Böyle bir anlayıĢta algılar yoğunlukta282 derecelenmek
suretiyle birbirlerini dengeleyen kuvvetler olarak değerlendirilir. Herbart duyumları
kuvvetler olarak tanımlayarak buradan dokunmada hissedilen direnç ve keyif ve acı
olarak hissedilen kuvvet ile bir benzerlik kurar. Herbart kuvveti dıĢsal bir aracı ile
Lenoir, T. (2006). ―Operationalizing Kant: Manifolds, Models, and Mathematics in Helmholtz‘s
Theories of Perception‖, The Kantian Legacy in Nineteenth-Century Science, M. Friedman, A.
Nordmann (Eds.), MIT Press, içinde, s.154.
280
A.g.y., s.154.
281
A.g.y., s.155.
282
Herbart‘ın mekânsız duyumlarla ilgili düĢüncelerinin Kant‘ın ―yoğun büyüklükler doktrini‖ ile
iliĢkisi için bakınız; Eric, C. Banks (2005). ―Kant Herbart and Riemann‖, Kant Studies, Vol 96, Issue
2, ss. 211.
279
83
onla iletiĢim kurulan fizyolojik aygıt arasındaki bir iliĢki olarak anlar. Öznenin
deneyimlediği bu iliĢkiye Herbart ‗engelleyici özellik‘283 ( Hemmung) adını verir. 284
Herbart‘ ın algıları kuvvetler olarak tanımlaması onları kendi yeni psikofiziğinin
ölçüsüne indirgeme amacına yönelik olarak düĢünülmelidir.285 Herbart‘ta görüngüler
dünyası basit duyuların ve onların kombinasyonlarının deneydeki dinamik ve statik
iliĢkilerinden yapılaĢtırılarak kurulur. Bu yeni duyum fakültesi teorisinin merkezinde
onun Reihenformen adını verdiği doktrini vardı. Bu doktrinin amacı duyular
arasındaki iliĢkileri yoğunluk, kalite ve niceliğe göre göstermektir. Aynı dinamik
kurallar az ya da çok sınırlanmıĢ Ģekliyle algının her modelinin kurulmasını ve
onların daha üst ve düzenli bir birlik olarak sentezlenmesini kontrol eder. Bu daha
üst düzenli birlik Complexionen‘dir. Böyle bir anlayıĢta mekân ‗verili‘ bir Ģey
değildir daha ziyade dünya ile iliĢkimizdeki farklı duyumsal modlarımızın sembolize
edildiği ve onların tek bir deneyimde sentez edildiği bir Ģeydir:286
Duyusal mekân, kati olmak gerekirse, orijinal olarak tek bir mekân değildir. Daha
ziyade gözler, ve hissetme ve dokunma birbirlerinden bağımsız olarak mekânın
üretimini baĢlatırlar; hemen sonra hepsi bir araya gelir [verschmolzen] ve daha fazla
geliĢir. Yeteri kadar sıklıkla tek bir mekân (fenomenal mekân) olduğu Ģeklindeki
önyargıya karĢı uyarıda bulunamıyoruz. Mekân diye bir Ģey yoktur; ama algıları tekrar
üretmenin kanunlarının ağı [Gewebe] (ki algılayan için onların nesnesi mekânsaldır)
boyunca kaynaĢtırarak algılar sistemini üretmek için motivasyonlar [Veranlassungen]
vardır. Böyle yapılaĢtırmalar için çok sayıda motivasyon vardır. Bunların hepsi eĢit
derecede baĢarılı değildir; mekânı yapılaĢtırma denemelerinin çoğu eksik ve karanlıkta
kalmaktadır; örneğin optik illüzyonlar. 287
Lenoir, T. (2006). ―Operationalizing Kant: Manifolds, Models, and Mathematics in Helmholtz‘s
Theories of Perception‖, The Kantian Legacy in Nineteenth-Century Science, M. Friedman, A.
Nordmann (Eds.), MIT Press, içinde, s.155.
283
Lenoir, T. (2006). ―Operationalizing Kant: Manifolds, Models, and Mathematics in Helmholtz‘s
Theories of Perception‖, The Kantian Legacy in Nineteenth-Century Science, M. Friedman, A.
Nordmann (Eds.), MIT Press, içinde, s.155.
286
A.g.y., s.155.
287
A.g.y., s.157. ―Sensory space, to be exact, is not originally a single space. Rather the eyes, and the
sense of feeling or touch independently from one another initiate the production of space; afterward
both are melted together [verchmolzen] and further developed. We cannot warn often enough against
the prejudice that there exists only one space, namely phenomenal space. There exists no such thing as
space; but there do exist motivations [Veranlassungen] for generating a system of perceptions by
fusing them through a network [Gewebe] of laws of reproduction, whose perceived object is
something spatial, nemely fort he perceiver. There are numerous motivations for undertaking such
constructions, and they are not all equally successful; for many attempts to construct space remain
incomplete and in the dark [e.g., in optical illusions]. (1824/1825, 5:489-490)‖
285
84
Dolayısıyla Herbart‘ ın amacı farklı manifoldları duyu verisiyle iliĢkilendirererek
mekânın verili ve tek olmadığını, üretilen bir Ģey olduğunu göstermektir.
Herbart‘a göre Herbart‘ın zaman-mekân ile kendinde Ģey arasındaki iliĢkiyi kurmak
için ikinci önerisi olan iliĢkilerin soyut bilimi iki farklı ama paralel problemi
çözebilirdi; kavranabilir tözlerin mekânsal olmayan dünyasının fenomenal dünya ile
iliĢkisini ortaya koymak, diğeri ise empirik psikolojide dıĢ kaynaklı duyu verisinin
bizim üç boyutlu görsel deneyimimizle iliĢkisini açıklamak.288
Herbart‘ın kaygılarından biri duyu verisi ile görsel deneyim arasındaki iliĢkidir. Ona
göre fizyoloji kavranan nesnenin duyumda ortaya çıkıĢını göstermede baĢarılı
olabilse bile duyu verisi ile görsel deneyim arasındaki iliĢkide yine de bir boĢluk
olacaktır: ―ġimdi ruh, retinal görüntüdeki tamamen yok olmuĢ mekânsal iliĢkileri
tepeden tırnağa baĢtan üretmek zorundadır. Ve bunu, algılarına en ufak bir zarar
vermeden yapmalıdır. Ama mekânsal bir Ģeyin algısı, algısı olduğu mekânsal Ģeye
belli bir benzerlik göstermelidir. Yoksa bu algı iĢlemi sonucu algılanan nesne
mekânsal bir Ģey hariç her Ģey olabilir.‖289
Herbart‘a göre retinamızdaki sinirlerin dıĢ dünya kaynaklı duyu verisinin birebir
eĢleĢmesini temel alan bu tür bakıĢ açılarının hatası empirik psikolojinin konusu olan
fenomenal mekânı biyolojik donanımımızda ―verili‖ olarak değerlendirmesinde
yatar.290 Herbart‘a göre empirik psikolojinin mekânı gerçek ve içine Ģeylerin
yerleĢtirildiği bir kap değildir. Mekân bizim duyularımız aracılığıyla dünyadaki
farklı etkileĢimlerin sunulması ve sembolize edilmesi için bir araçtır. Mekânın
ölçüsü kendiliğinden verilmez daha ziyade ―büyüklüğün tüm kavramları gibi,
varlığının uygulandığı nesnelerin doğası uyarınca bükülen ve Ģekil verilen yalnızca
288
A.g.y., s.152.
Herbart, a.g.y., içinde, s.153. ―The soul must now generate from ground up the completely
destroyed spatial relationships [within the retinal image]. And it has to do this without distorting its
perception slightest. … But the perception of something spatial must have a certain similarity to the
spatial thing itself, otherwise the perceived object resulting from this act of perception might be
anything but something spatial‖ (1829,118).
290
Lenoir, T. (2006). ―Operationalizing Kant: Manifolds, Models, and Mathematics in Helmholtz‘s
Theories of Perception‖, The Kantian Legacy in Nineteenth-Century Science, M. Friedman, A.
Nordmann (Eds.), MIT Press, içinde, s.153.
289
85
düĢünceye yardım olarak düĢünülmelidir ve asla yanlıĢ Ģekilde o nesnelerin gerçek
yüklemlerini sunduğu düĢünülmemelidir.‖291
Bu değerlendirmeler ıĢığında temelde Herbart‘ın Kant‘çı mekân görüsünden rahatsız
olup mekânı daha çok Leibniz‘ci bir çerçevede ―iliĢkisellik‖ bağlamında ve Kant‘ın
mekân görüsünü eleyecek Ģekilde ele alması, geometriyi ―soyut iliĢkiler bilimi‖
olarak
değerlendirmesi
Riemann‘ı
doğrudan
olmayan
bir
Ģekilde
etkiler.
Riemann‘da, ‗manifold‘ kavramı ile genel mekânı, ‗fiziksel mekân‘ ile Almanca‘da
(der) Raum olarak karĢılanan içinde bulunulan yeri düĢünür. Herbart‘ın Kant‘ın
mekân görüsünü elemeye çalıĢması Riemann‘ın mekân görüsüne baĢvuru olmaksızın
ya da görülenebilir mekânın yalnızca bir seçenek olarak değerlendirilebileceği
iddiasında bulunmasında etkili olduğu düĢünülebilir. Ancak Riemann‘ın bu
iddialarında genel olarak Gauss ve dönemin matematik anlayıĢı ile mekân görüsünün
doğası üzerine bir hesaplaĢma içinde olduğu düĢünülebilir dolayısıyla Riemann‘ın
görü ile ilgili kendi görüĢlerini sunmadığı dönemim matematiğinin iddiaları ile bir
tartıĢma içinde olduğu söylenebilir.292 Örneğin ilerleyen bölümlerde göreceğimiz
gibi, Riemann çoğu alıntıda adeta Kant‘ın mekân görüsüne karĢı konuĢuyormuĢ gibi
görünse de görü ile tam olarak Kant‘ın mekân görüsünü kastettiği net değildir. 293
Öte yandan Herbart‘ın Riemann‘ın manifold kavramını açıklamasında direk
etkilememiĢ olması, etkisinin daha genel bir seviyede görülmesi anlaĢılabilir bir
durumdur. Riemann Herbart‘ın önerilerini bir matematikçinin294 gözüyle ele almıĢ ve
kendi çalıĢmalarında değerlendirmiĢtir. Bu anlamda Riemann‘ın bu tutumu, tam da
Herbart, 2006). ―Operationalizing Kant: Manifolds, Models, and Mathematics in Helmholtz‘s
Theories of Perception‖, The Kantian Legacy in Nineteenth-Century Science, M. Friedman, A.
Nordmann (Eds.), MIT Press, içinde, s.153. ―…like all concepts of magnitude, must be considered
merely as an aid to thought which has to be bent and shaped in accordance with the nature of the
objects to which it is being applied, and necer mistakenly conceived as delivering up their real
predicates‖ (1821, 312).
291
Ferreiros, J. (2011), Scholz, E.(2011). KiĢisel diyalog.
Ferreiros, J. (2011), Scholz, E.(2011), Wilson, M. (University of Pittsburgh) (2011). KiĢisel
diyalog.
294
Herbart, Fichte ve özellikle de Kant‘ın düĢüncelerini yorumlayan, netleĢtiren ve bilim insanları için
daha kolay kabul edilebilir hale getiren bir filozoftu. Herbart‘ın etkilediği diğer bilim insanlarına
Mach ve Grassman örnek gösterilebilir. Bakınız; Eric, C. Banks (2005). ―Kant Herbart and
Riemann‖, Kant Studies, Vol 96 Issue 2, ss. 208-209.
292
293
86
Herbart‘ın felsefeden beklediği bilimlerle iliĢkiye geçme hedefine uygun
düĢmektedir. Herbart‘ın felsefesi Riemann‘ın araĢtırma programının nasıl olması
gerektiği ve hangi yönde yapılması gerektiğinin yani matematiksel çalıĢmanın
oryantasyonu295 sorusunun yanıtını vermiĢtir. Sonuç olarak Herbart‘ın Riemann‘ın
manifold kavramını açıklamasında doğrudan bir etkisinin olmaması bu kavramın
açıklanmasında çok önemli bir etkisi olmadığı anlamına gelmemektedir:
Riemann‘ın matematik üzerine düĢünceleri onun Herbart‘ın felsefesini kapsamlı bir
Ģekilde çalıĢmasını tarafından derinleĢmiĢ ve netleĢmiĢtir. Üstelik bu oryantasyon
olmadan Riemann çok önemli ve yenilikçi manifold kavramını belki de asla formüle
edemeyecekti. Herbart‘ın Riemann‘ın matematiği ve (özellikle) geometrisi üzerinde bu
dolaylı ama etkili tesirini temsil etmektedir.296
Herbart‘ın genel olarak epistemolojisi özellikle de felsefenin bilimlerle iliĢkisi ile
ilgili görüĢleri Riemann‘ın matematiğin neyi baĢarması gerektiği ile ilgili fikirlerini
etkilemiĢtir. Herbart‘ın realist epistemolojisi bilginin deneyimden yola çıkılarak
fenomenin açıklanmasında altta yatan gerçekliğin kavramsal olarak netleĢtirilmesi ile
elde edilebileceğini düĢünür. Bu bakıĢ açısıyla matematiğin bir bilim olarak
nesnesine net bir kavramsal bakıĢ geliĢtirmesi gerektiği fikrinin manifold kavramının
açıklanmasında Riemann‘ı etkilemiĢ olması mümkündür. Bu noktada yine Herbart‘ın
her disiplinde merkezi bir kavramla (Hauptbegriff) çalıĢma önerisi yine Riemann‘ın
geometrisini etkilemiĢtir. Manifold kavramı Habilitationsvortrag‘ın ilk bölümünde
tanımlanır Habilitationsvortrag‘ın diğer iki bölümü olan geometri ve fiziğe sunulur.
Bu sunum esnasında yapılan tüm belirlenimler manifold kavramı üzerinden yapılır.
Riemann‘ın bilimi ―doğayı uygun kavramlarla kavrama giriĢimi‖297 olarak anlar. Bu
giriĢim kavramlardaki ya da kavramlarla deneyim arasındaki iliĢkiler sonucunda
ortaya çıkan sorunların derece derece çözülmesiyle olur. Burada yine Herbart‘ın
Scholz Herbart‘ın matematiksel araĢtırmanın oryantasyonu bağlamındaki Herbart-Riemann
iliĢksinin benzerinin Schleiermacher- Grassmann arasında da bulunduğunu iddia eder. Grassmann‘ın
döneminde çok tanınmamıĢ olması ama Riemann‘ın dönemin matemetiğinde merkezi bir figür olması
dolayısıyla Herbart-Riemann arasındaki iliĢki Schleiermacher ve Grassmann arasındaki iliĢkiden
daha çok dikkat çekmektedir. Bakınız; Scholz, E. (1982). ―Herbart's influence on Bernhard Riemann‖,
Historia Mathematica , 9, s.428.
295
296
297
Scholz, E. (1982). ―Herbart's influence on Bernhard Riemann‖, Historia Mathematica , 9, s.426.
A.g.y., s.426.
87
temel kavramların Ģekillendirilmesi, geliĢtirilmesi ve kapsamının geniĢletilmesi ile
ilgili fikirlerinin yankısı görülür. Riemann bilimlerle iliĢkisinde matematikten
Herbart‘ın
felsefeden
beklediğini
bekler:
Riemann
Habilatitionsvortrag‘a
geometrinin temel kavramları arasındaki iliĢkilerinin ―zorunlu‖ ve ―olanaklı‖ olması
ile ilgili sorularla baĢlar ve manifold kavramının kurulmasının ‗felsefi bir iĢ‘
olduğunu belirtir ve bu kavramın geometrinin temel kavramları arasındaki sorunların
derece derece (empirik gözleme ısrarla vurgu yaptığı bölümde derinlemesine
irdelenecektir) çözülmesinde iĢe yarayacağını iddia eder.
88
BÖLÜM 3. BĠR GEOMETRĠ TARĠHĠ
Önceki bölümlerde Herbart felsefesi ve Gauss‘un “Olağanüstü Teorem”inin
Riemann‘ın manifold kavramı arasındaki iliĢkiler ele alınmıĢtı. Bu bölümde, 19.yy.
Almanya‘sının Grössenlehre olarak matematik anlayıĢı ve Öklidyen olmayan
geometrilerin keĢfi 298ile ‗manifold‘ kavramı arasındaki iliĢkiler ele alınacaktır.
3.1. Öklidyen olmayan geometrilerin kısa bir tarihi
Bundan önceki bölümlerde Kant‘ın dünyanın gerçek doğasını anlamak için gerekli
olan
bilim
anlayıĢını
geometrinin
sentetik
apriori
yargıları
temelinde
biçimlendirdiğini görmüĢtük. 19.yy Kant‘ın felsefesinin hâkimiyeti altında
geometride yalnızca matematikçilerin değil, felsefecilerin de ilgisiz kalamayacağı
geliĢmelere Ģahit olmuĢtur. Bu geliĢmeler ‗Öklid‘in BeĢinci Postülatı‘nı ispatlama
giriĢimlerinin sonucu olarak ortaya çıkmıĢtır. Öklid‘in BeĢinci Postülatı Ģöyledir:
Eğer bir düz çizgi diğer iki düz çizgiyi keserse, öyle ki, bir kenardaki iki iç açının
toplamı iki dik açıdan küçükse, Ģu halde iki düz çizgi yeterince uzatıldığında, bu açıların
olduğu ilk çizginin aynı kenarında kesiĢirler.299
BeĢinci Postülatın ispatlanması giriĢimlerinde farkı yöntemler denenmiĢtir. Birinci
gruptaki denemeler ya BeĢinci Postülatı diğer dört postülttan çıkarmayı ya da onu
daha kendisinde açık bir postülat ile değiĢtirmeyi denediler. Ġkinci gruptaki
denemeler BeĢinci Postülatı reddetti ve bu süreç ‗mutlak geometrinin‘ (absolute
geometry) keĢfine yol açtı. Üçüncü grup denemeler ise BeĢinci Postülatı varsayıp bir
Öklidyen olmayan geometrilerin keĢif serüveni uzun bir süreçtir. Bu süreç ardı ardına birbirini
dizgesel Ģekilde takip eden geliĢmelerden oluĢan bir süreç değildir. Bu tezin odak noktası manifold
kavramı ve yeni bir geometri ve mekân anlayıĢındaki yeri olduğundan bu süreç yoğunlaĢtırılmıĢ ve
özet Ģeklinde sunulmuĢtur.
299
Barker, Stephen F (2003). Matematik Felsefesi, çev. Yücel Dursun, Ġmge Kitabevi, s.40.
298
89
zıtlık bulmayı denediler, bu denemeler de ‗Hiperbolik geometrin‘nin keĢfiyle
sonuçlandı.300
BeĢinci Postülatı ispatlama giriĢimlerinin bölümlenmesi ile ilgili olarak Gray
―Standard hesap‖ (standart account)‘u ayrıntılandırır. Ona göre Bonola‘nın,
Coolidge‘in ve Kline‘ın Öklidyen olmayan geometrilerin tarihi okumalarının ortak
noktası onların bu tarihi dört dönemde incelemesidir.301 Bu ortaklık temelinde onlar,
bir dönemi Öklidyen olmayan geometrilerin öncülleri, bir dönemi Gauss, Schweikart
ve Taurinus, bir dönemi Bolyai Lobachevski ve bir dönemi de sonraki geliĢmelere
ayırır.302 Gray‘a göre, Bonola, Coolidge ve Kline‘ın Öklidyen olmayan geometri
tarihini sınıflandırmaları tarihsel sıralamaya ek olarak bu tarihte kullanılan
matematiksel yöntemlere bölümlemede de ortaktır. Gray bu noktayı Ģöyle özetler:
―18.yy. da Saccheri ve Lambert klasik geometriyi kullandılar; 18.yy baĢlarında
Bolyai ve Lobachevski analizi kulandılar; 19.yy ortalarında Riemann ve Beltrami
diferansiyel geometrinin tekniklerine döndüler.‖303
Saccheri‘nin yeni yaklaĢımına kadar olan birinci dönem BeĢinci Postülatı
ispatlamanın ilk giriĢimlerini içerir. Saccheri‘ye kadar BeĢinci Postülatı ispatlama
giriĢimlerinin ortak noktası onu sistemden çıkarıp yerine yeni bir postulat koyma
çabasıydı. Ancak Saccheri BeĢinci Postülat üzerine çalıĢırken reductio ad absurdum
(olmayana ergi-bundan sonra RAA olarak kısaltılacaktır) yöntemini kullandı. Onun
amacı BeĢinci Postülatın yanlıĢlığını kabul ederek bu kabulden bir çeliĢki türetmekti.
Bu da, BeĢinci Postulatın yanlıĢ kabul edilmesi halinde, Öklid‘in sisteminin kalanıyla
bir zıtlık bulunacağı anlamına gelmekteydi. Saccheri RAA‘yı kullanan ilk kiĢi
değildi, Öklid de bu yöntemi kullanmıĢtı.304 Ancak, Saccheri RAA‘yı sistematik
olarak kullandı ve bu paraleller problemine yeni bir Ģelkilde yaklaĢabilmek için yeni
bir höristik (Heuristic) sağladı. Buna ek olarak Saccheri BeĢinci Postülatı
300
Inaltong M.C. (2000) The Discovery of Non-Euclidean Geometries and
Non-Euclidean Geometries in Kant‟s Philosophy, basılmamıĢ master
Üniversitesi, s.19.
301
Gray, J. (1989). Ideas of space. Oxford: Clarendon press, s.168.
302
A.g.e., s.168.
303
A.g.e., s.168.
304
Inaltong M.C. (2000) The Discovery of Non-Euclidean Geometries and
Non-Euclidean Geometries in Kant‟s Philosophy, basılmamıĢ master
Üniversitesi, s.3.
Kant: The Possibility of
tezi, Ortadoğu Teknik
Kant: The Possibility of
tezi, Ortadoğu Teknik
90
quadrileteraller, üçgenler ve alanlar (quadrilaterals, triangles and angles) ile
iliĢkisinde ele almıĢtır ki bu BeĢinci Postülatın ispatı giriĢimleri için yeni bir bakıĢ
getiren diğer bir geliĢmedir. Ġslam geleneğinden bir geometrici olan Nasir Edin Tusi
quadrileterali daha önce kullanmıĢtır ancak Saccheri‘nin durumunda quadriletaralin
RAA metoduyla beraber kullanıldığını görüyoruz. Saccheri bu amacında baĢarılı
olamamıĢtır; yani BeĢinci Postulatın yanlıĢlığını kabul ederek sistemin diğeri ile
çeliĢecek önermeler ispat edememiĢtir. Bu da, BeĢinci Postulatın Öklid sistemi için
zorunlu olduğunun ispat edilememiĢ olduğu anlamına geliyordu.
19. yy.‘ın baĢlarına geldiğimizde BeĢinci Postülatın Öklidyen Geometri için konumu
ile ilgili tartıĢmalar ve ispatlama giriĢimleri halen güncelliğini korumaktaydı.
Hiperbolik trigonometrik fonksiyonların keĢfiyle beraber, BeĢinci Postülatın
konumuna ıĢık tutacak geliĢmeler de baĢlamıĢ oluyordu. Öklidyen olmayan
geometrilerin keĢfinde yaratacağı imkânların farkında olmaksızın, Lambert
trigonometrik fonksiyonları astronomi çalıĢmalarında kullanmıĢtır. Öte yandan,
Gauss ve Taurinus bu fonksiyonların taĢıdığı potansiyeli görmüĢ ve geometriye yeni
bir bakıĢ getirecek olan kendi çalıĢmalarında kullanmıĢtır.305 Gauss‘tan bağımsız bir
Ģekilde Johann Bolyai Macaristan‘da, Nikolai Lobachevski Rusya‘da Öklidyen
olmayan geometriler keĢfettiklerini duyurmuĢlardır.306
Diferansiyel denklemlerin kullanılmaya baĢlanması üçüncü dönemi belirlemektedir.
Diferansiyel denklemlerin geometriye uygulanması ile ‗eğrilikler‘, ‗jeodesikler‘
(curvatures, geodesics) gibi kavramlar mekân ve geometri çalıĢmalarında
kullanılmaya baĢlanmıĢtır.307
Öklidyen mekân anlayıĢından Öklidyen olmayan mekân anlayıĢına doğru geçirilen
evrimin bilgi kuramı ile ilgili hiçbir sonucunun olmaması düĢünülemezdi. 19. yy.‘a
305
Inaltong M.C. (2000). The Discovery of Non-Euclidean Geometries and Kant: The Possibility of
Non-Euclidean Geometries in Kant‟s Philosophy, basılmamıĢ master tezi, Ortadoğu Teknik
Üniversitesi, s.3.
306
Wolfe, H.E. (1945). Introduction to Non-Euclidean Geometry, New York and London: Holt,
Rinehart and Winston, s.45
307
Inaltong M.C. (2000) The Discovery of Non-Euclidean Geometries and Kant: The Possibility of
Non-Euclidean Geometries in Kant‟s Philosophy, basılmamıĢ master tezi, Ortadoğu teknik
Üniversitesi, s.3.
91
kadar olan dönemde Öklidyen mekân‘ın fiziksel evren için de geçerli olduğu
konusunda pek Ģüphe duyulmamaktaydı. Öklidyen olmayan geometrilerin keĢfi,
Kant‘ın felsefesinin etkisindeki felsefede ―mekân problemi‖ olarak adlandırılan
felsefi problemle ilgili tartıĢmalar için de önemli sonuçlara sahipti. Kant‘ın anladığı
Ģekilde Öklidyen geometrinin elimizdeki tek alternatif olduğu ve bir bilgi modeli
olarak iĢ gördüğü fikri yeni geometrilerin keĢfiyle tartıĢmalı bir hal almıĢtır.308
Mekân fikrinin evrimindeki bu dönüĢümlere ek olarak Kant‘ın felsefesinin
matematikteki ve felsefedeki hâkimiyetinin sarsılmaya baĢlamasıyla açılan yeni
yollarda Kant‘ın matematik anlayıĢının karĢısında yer alan isimler ön plana çıkmaya
baĢlamıĢtır. Gauss fizik ve matematik ile ilgili düĢünceleriyle bu isimler arasında
Riemann‘ın ustalarından biri olarak yer almaktaydı. Sonuç olarak, Riemann mekâna
dair görüĢlerini bu konuda hem felsefi hem de matematiksel çeĢitli tartıĢmaların ve
yeni düĢüncelerin ortaya atıldığı zengin bir dönemde geliĢtirmiĢtir. Onun ‗manifold‘
kavramını açık hale getirmeye çalıĢtığı bu dönem Herbart‘ın felsefesi, Gauss,
Öklidyen olmayan geometrilerin keĢfi ve Kant‘ın felsefesi tarafından oluĢturulan
düĢünce iklimi çerçevesinde düĢünülmelidir.
3.2. Bir matematik anlayıĢı geleneği olarak Grössenlehre
Manifold kavramının ortaya çıktığı bağlamı araĢtırırken baĢka bir yol da göz ardı
edilmemelidir. 19.yy. ortalarında matematik halen Grek‘lerden beri süregelen
geleneksel bir Ģekilde büyüklüklerin bilimi (science of magnitudes) olarak
tanımlanıyordu. Greklerde, örneğin Aristoteles‘te sayıları içeren parçalı (discrete
magnitudes) büyüklükler ve sürekli büyüklükler (continuous magnitudes) olarak da
Öklidyen olmayan geometrilerin keĢfinin Kant‘ın felsefesi ile iliĢkisi üzerine tartıĢmalar baĢlıca iki
görüĢ temelinde sürdürülmektedir. Birinci görüĢe göre Öklidyen olmayan geometrilerin keĢfinin
Kant‘ın genel anlamda epistemolojisini daha özelde de mekân teorisini desteklemektedir. Diğer
görüĢe göre ise Öklid geometrisinden farklı ama yine de tutarlı bu geometrilerin keĢfi Kant‘ın
epistemolojisini ve mekân anlayıĢının geçerliliğini yitirmesine neden olmuĢtur. Bu çalıĢmada ayrı bir
tartıĢma konusu olduğundan bu görüĢlerden hangisinin geçerli olduğunu tartıĢmayacağım. Bu
tartıĢmalarla ilgili bakınız; , Bağçe, S. (2004). ―Are non-Euclidean geometries possible for Kant?‖,
Mugla Üniversitesi Felsefe Bölümü Uluslararası Kant Sempozyumunda sunulan bildirilerden ss.2937, Friedman, M. (1985). ―Kant‘s Theory of Geometry‖, the Philosophical Review, 94, ss.455-506,
Amit H. (2008). ―Kant and non-Euclidean Geometry‖, Kant Studien, ss.80-98
308
92
çizgi, yüzey ve cisim arasında bir ayrım vardır.309 Aristoteles‘e göre büyüklükler ve
sayılar (magnitudes and numbers) matematiğin konuları arasındadır.310 Bu Grek
anlayıĢının
19.yy
Almanya‘sında
matematiği
Ģekillendirdiğini
söylemek
mümkündür. Bu tarz bir bakıĢ açısı aritmetik ve geometrinin aynı baĢlıkta
toplanabileceği basit matematiğin genel bir açıklamasını öneriyordu. Bu dönemde
Almanya‘da matematiğin büyüklüklerin bilimi olarak kabulünün farklı örneklerini
sunmak mümkündür. Örneğin Ferreiros‘un, Euler‘in Cebir‟inden yaptığı aĢağıdaki
alıntı bunlara bir örnektir:
Öncelikle her Ģeyin arttırılabilir ya da azaltılabilir, ya onlara bir Ģeylerin eklenip
onlardan bir Ģeyler çıkartılabileceği büyüklükler olduğu kabul edilecektir… matematik
onları ölçebilecek metotlar bulan büyüklüklerin biliminden baĢka bir Ģey değildir.311
Ferreiros matematiğin Grössenlehre (science of magnitudes) olarak kabulüne iliĢkin
baĢka kanıtlar da sunar. Örneğin Klügel ve Hoffman‘ın matematiksel sözlüklerinde
matematik
―büyüklükler teorisi
olarak‖ tanımlanır.312
Bu tanım
dönemin
matematikçiler tarafından da kabul görmüĢtür. Gauss, Bolzano, Grassmann ve
Weierstrass çalıĢmalarını matematiğin bu klasik tanımı çerçevesinde yürüten
isimlerdi. Bu isimler arasında yalnızca Gauss topoloji alanındaki çalıĢmalarıyla bu
geleneksel matematik anlayıĢının ötesine geçmiĢ görünür. Yine de bu geleneksel
matematik anlayıĢı içinden gelmesine rağmen bu kavrayıĢı çok daha öteye götürme
anlamında Riemann, Gauss gibi bahsi geçen önemli isimlere göre farklı bir konumda
bulunmaktadır.
309
Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role in modern
mathematics. Basel, Switzerland; Boston: Birkhauser, s.41.
310
A.g.y., s.41.
311
Euler, Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role in modern
mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser, içinde s.41. ―First, everything will be said to be
magnitude, which is capable of increase or diminution, or to which something may be added or
substracted. …mathematics is nothing more than the science of magnitudes, which finds methods by
which they can be measured.‖
312
Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role in modern
mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser, s.42.
93
BÖLÜM 4. GAUSS‟UN MATEMATĠĞĠNĠN MANĠFOLD KAVRAMININ
AÇIKLANMASINDAKĠ YERĠ
Gauss‘un karmaĢık sayılar üzerine erken dönem çalıĢmaları, ‗büyüklükler‘ üzerine
değerlendirmeleri ve eğri yüzeyler (curved surfaces) üzerine olan çalıĢmaları
Riemann ‗manifold‘ kavramını ortaya atmasında etkili olmuĢtur. Özel olarak,
Gauss‘un 1827 tarihli Disquisitiones Generales Circa Superficies Curvas eserinde
açıkladığı Theorema Egregium (“Olağünüstü Teorem,“Remarkable Theorem”)
Riemann tarafından daha sonra kendi adıyla anılacak olan geometrinin kuruluĢunda
kullanılacak ve geliĢtirilecek olan tüm sonuç ve kavramları içermekteydi.
Bu suretle, bu bölümdeki amacım önce Riemann‘ın ‗manifold‘ kavramı ile Gauss‘un
geometrinin özünlü özellikleri (intrinsic properties of geometry) üzerine yaptığı
çalıĢmalar arasındaki iliĢkiyi, ikinci olarak da Gauss‘un karmaĢık sayılar üzerine olan
çalıĢmaları ile ‗manifold‘ kavramı arasındaki iliĢkiye dair spekülasyonları
incelemektir.
4.1. „Eğriler (curves) ve eğrilikler (curvatures)‟
Bir yüzeyde A ve B gibi iki nokta belirleyip bu iki nokta arasındaki en yakın
mesafeyi bulmaya çalıĢtığımızda, A ve B arasındaki noktaları birleĢtirerek bu yüzeye
ait bir ‗jeodezik‘ (geodesik) elde ederiz. Bu yüzey bir kürenin yüzeyi ise bu jeodezik
―çapın uç noktaları değil, bu iki nokta boyunca uzanan en büyük çemberin
yayıdır.‖313 Öyleyse, yukarıda tanımladığımız düzlem ve küre yüzeyine göre
jeodesikler yardımıyla küre üzerindeki yüzeyin geometrisi ile düzlemin geometrisini
karĢılaĢtırmaya baĢlayabiliriz. Bu durumda küre üzerindeki noktalar ile düzlem
üzerindeki noktalar arasında bir uyum olacak ve A ve B noktaları arasındaki mesafe
her iki durumda da eĢit olacaktır.
313
R.Bonola. (1912). Non-Euclidean geometry, a critical and historical study of its develeopment.
Chicago: Open Court Publishing Co., s. 130. ―…not the extremities of a diameter, is an arc of the
great circle through the two points.‖
94
Böyle bir eĢitliğe ulaĢabilmek için bir baĢka varsayıma daha ihtiyacımız vardır;
―yüzey esneyebilen ve uzatılamayan bir kâğıttan yapılmıĢ olsun.‖314 Bu varsayım
temelinde eĢit olduğuna karar verdiğimiz figürleri içeren yüzeyi hareket ettirerek bir
figürü diğerinin üzerine getirelim. Bu noktada bir dünya haritası düĢünmek faydalı
olacaktır; dünyanın bir küresel modeli yüzeye yalnızca eğerek ancak deforme
etmeyerek transfer edilebilir. Böyle bir durumda ―genel olarak bu iki figürün
mekânda eĢit olmamasına rağmen, yüzey üzerinde çakıĢtıkları noktalarda aynı
alanlarla eĢit oldukları‖315 açıktır.
Öyleyse, eğerek ama yırtmayarak yüzeyler birbirine dönüĢtürülebildiğinde aynı
geometriyi elde ederiz. Yani yüzey (kürenin yüzeyi) üzerinde geometri ile düzlem
üzerinde geometri arasında temel bir fark316 olmasına rağmen ―Aralarında önemli bir
analoji vardır. Bu analoji kendisini kürenin kendi üzerinde serbest Ģekilde hareket
ettirilebilmesinde bulur, öyle ki yüzey üzerinde benzerlik postülatlarına her Ģekilde
benzeĢim gösteren önerme küre üzerindeki eĢit figürler için de geçerlidir.‖317
Küre yüzeyi- düzlem geometrilerinin analojisinin sağladığı sonucu genelleyebilmek
için, bizim ―bükmeyle değiĢmeyecek, yüzey üzerinde tüm noktalarda sabit bir
değere sahip olması gereken kesin bir sayı [K]‖ belirlememiz gerekmektedir. Gauss
ulaĢtığı bu sabit değeri eğrilik (curvature) ya da Gauss Eğriliği (Gaussian
Curvature) olarak isimlendirir.318
314
A.g.e., s.130.
A.g.e.,s.130. ―…two figures ought to be called equal on the surface, which coincide with equal
areas on the plane, through of course two such figures are not in general equal in space.‖
316
Kürenin bir kısmını düzleme uygulayamayız.
317
R.Bonola. (1912). Non-Euclidean geometry, a critical and historical study of its development.
Chicago: Open Court Publishing Co. s.131. ―There is an important analogy between the geometry on
the plane and the geometry on the sphere. This analogy has its foundation in the fact that the sphere
can be freely moved upon itself, so that prepositions in every way analogous to the postulates of
congruence on the plane hold for equal figures on the sphere.‖
315
318
R.Bonola. (1912). Non-Euclidean geometry, a critical and historical study of its develeopment.
Chicago: Open Court Publishing Co. s.131.
95
4.1.1. Gauss Eğriliği (Gaussian Curvature)
Yüzeydeki bir noktadaki Gauss ‗eğriliğini‘ anlamak eğriliğin ne olduğunu
anlamamızı gerektiriyor. Bu amaçla, bu baĢlıkta eğri ve eğrilikleri inceleyeceğim.
Basitçe, eğriliği düz bir çizgiden sapmanın ölçüsü olarak tanımlayabiliriz. Yüzey
eğriliği üzerine çalıĢmalar küçük ölçeklerde Yunanlılar tarafından baĢlatılmıĢ olsa da
17–18. yy‗da bu çalıĢmaların henüz açıklanmıĢ olan koordinat geometrisiyle beraber
daha kapsamlı bir geliĢme göstermiĢtir.319 Eğriliğin en önemli bölgesel özelliği
olarak yön (direction) çalıĢmaları kalkülüs‘ün keĢfedilmesinde temel bir rol
oynamıĢtı. Bunun karĢılığında eğriliklerin teorisinde kalkülüsün sağladığı metotlar
dikkate değer bir öneme sahiptir.320
Eğrilik kavramını açıklamak için ‗uzunluğun‘ düz çizgiden çıkarsandığı örneğini ele
alabiliriz. Uzunluk kavramını benzer Ģekilde eğriliklere onları sonsuz küçük düz
çizgilere bölerek uygulayabiliriz. Bu düĢünce Ģekline paralel olarak, ‗eğrilik‘
kavramı çemberden çıkarsayıp onu çemberi sonsuz küçük yaylara bölerek
uygulayabiliriz.321
Basit bir çember örneğiyle baĢlayalım. Bir çemberde eğrilik; yani düz bir çizgiden
(bu örnekte çemberin eğri çizgisinden) sapma miktarı, yarım çemberlerin
karĢılılıkları tarafından ölçülür. Yani, bir çemberin eğriliği yarıçapı ile ters
orantılıdır.322 Ancak baĢka yüzeylerdeki eğrilikleri düĢündüğümüzde durum değiĢir
ve zorlaĢır. Örneğin eğri büğrü bir yüzeyi ele alalım; sürekli kıvrımlara sahip,
dolayısıyla eğriliğin belirli olmadığı böyle bir yüzeyde çembere nazaran düzlükten
sapma derecesini ölçmek daha zor olacaktır. Böyle bir ölçüm sonsuz yakın noktaların
aralarındaki mesafelerin hesaplanmasını gerektirecektir.323
319
Torretti, R. (1978). Philosophy of geometry from Riemann to Poincare. Dordrecht: Reidel: D.
Reidel Publishing Company, s.68.
320
A.g.e.
321
Russell, Bertrand (1956). An Essay on the Foundations of Geometry, Dover Publications, s.17.
322
Greenberg, M..J. (1994). Euclidean And Non-Euclidean Geometries Development and History ,3th
edition, W.H. Freeman and Company, New York, s.443
323
Russell, Bertrand (1956) An Essay on the Foundations of Geometry, Dover Publications, ss.17-18.
96
Eğrilikler teorisine ve tarihine kısaca değindikten sonra Gauss‘un kendi ismiyle
anılan eğriliğe iliĢkin sözlerine bakmak yararlı olacaktır:
Diyeceğiz ki, verili bir çevre ile sınırlandırılmıĢ eğriliğe sahip bir yüzeyin parçası Ģeklin
kürenin yüzeyindeki Ģekle uygun düĢen alan tarafından sağlanan toplam bir eğriliğe
sahiptir. Toplam eğrilik ile eğriliğin ölçüsü diyeceğimiz bir çeĢit spesifik eğrilik
arasında açık bir ayrım yapmalıyız. Bunlardan ikincisi yüzey üzerindeki bir noktaya
aittir ve onun kesri noktaya bitiĢik yüzeyin bir unsurun (an element) bu unsurun alanı
tarafından toplam eğriliğin (total curvature) bölünmesiyle elde edilir ve sonuç olarak
küre yüzeyinde ve eğrili yüzeyde tekabül eden sonsuz küçük alanların oranını verir.
Umuyoruz ki son tahlilimiz bu yeni kavramların yararını tam bir Ģekilde
açıklayacaktır.324
Gauss Ģöyle devam eder:
Yüzey üzerindeki bir noktadaki eğriliğin ölçüsü payı 1 olan ve paydası ‗normal kısım‘
(normal section)‘un iki asil (principal curvatures) eğriliğinin çarpımı olan kesire eĢittir.
Konveks-konveks ve konkav-konkav yüzeyler için eğriliğin ölçüsünün pozitif olduğu
(bu önemsiz bir ayrımdır), konveks-konkav yüzeyler için ise eğriliğin ölçüsünün negatif
olduğu açıktır. Eğer yüzey her iki türün (konveks-konveks, konkav-konkav)
parçalarından oluĢuyorsa, sınırlarında eğriliğin ölçüsü yok olmalıdır. 325
Son olarak Gauss eğriliğin ölçüsü ile ilgili çalıĢmalarının sonucu üzerine yorum
yapar:
Son kısımdaki formülün kendisi bizi Ģu olağanüstü teoreme götürür; eğer eğri
bir yüzey baĢka bir yüzeye uygulanırsa her noktadaki eğriliğin ölçüsü değiĢmeden kalır.
Ek olarak, açıktır ki eğri bir yüzeyin her sonlu parçası baĢka bir yüzeye
uygulandıktan sonra, toplam eğriliğinde muhafaza edilir.
324
Gauss , C.F. Werke, Rosenfeld, B. (1988). A history of Non-Euclidean geometry. New York:
Springer-Verlag., içinde s.285.― We shall say that a part of a curved surface bounded by a given
contour has total curvature given by area of the corresponding figure on the surface of the sphere. One
must draw a clear distinction between the total curvature and a kind of specific curvature that we shall
call the measure of curvature. The latter pertains to a point on the surface and is fraction obtained by
dividing the total curvature of an element of the surface adjacent to the point by the area of that
element, and thus gives the ratio of corresponding infinitesimal areas on the sphere and on the curved
surface. We hope that our subsequent exposition will fully explain the utility of these new concepts.‖
325
Gauss. C.F.Werke, a.g.e. içinde,s.286. ―The measure of curvature at a point of the surface is equal
to fraction whose numerator is 1 and whose denominator is the product of the two principal curvatures
of the normal section. It is clear that the measure of curvature is positive for convex-convex or
concave-concave surfaces (this is a trivial distinction) and negative for convex-concave ones. If the
surface is made up of parts of both kinds, then on their boundary the measure of curvature must
vanish.‖
97
Geometricilerin kendi çalıĢmalarını Ģimdiye kadar sınırlandırdıkları özel durum
bir düzleme uygulanabilen (applicable to a plane) durumdur. Bizim teorimiz kolayca
böyle yüzeylerdeki her noktada eğriliğin ölçüsünün sıfır olduğunu gösterir… 326
Tüm bu alıntılarda geçenleri modern terimlerle ve daha açık bir Ģekilde ifade
etmeye çalıĢalım. S yüzeyindeki P noktasında bir S yüzeyinin eğriliğini tanımlamak
için önce ―S yüzeyindeki P noktasında S yüzeyine normal içeren düzlemler
tarafından oluĢturulmuĢ S yüzeyinin kısımlarını‖327 düĢünmeliyiz. Bu Ģekilde
düĢündüğümüzde ― P deki yüzeye normal içeren düzlemlerin yüzeyi çok farklı
eğrilerle, farklı eğriliklerle kesebildiğini‖328 görürüz. Bu eğrilikler arasında bir tane
maksimum bir tane de minimum P eğriliği bulmak olanaklıdır (maximum and
minimum curvatures at P). Bu maksimum ve minimum eğrilikleri sırasıyla k1 ve
k2.ile gösterdiğimizde, bu iki değerin çarpımı bize Gauss Eğriliği olarak bilinen K
sabitini verir;
K=k1k2 ki bu değer bir yüzey baĢka bir yüzeye uygulandığında değiĢmez.
Burada dikkat etmemiz gereken nokta asli eğriliklerin (principal curvatures)
yönleridir. Eğer iki asli maksimum ve minimum eğrilik aynı taraftaysa K sabiti
pozitif (yüzey vadi Ģeklinde), eğer ikisi farklı taraftaysa K negatif (semerli yüzey),
iki asli eğrilikten eğer en azından biri sıfır ise K da sıfır olur (yassı yüzey). Silindir
ve düzlem sıfır Gauss Eğriliği‘nin örnekleridir.329
Gauss‘un hesaplamalarına iliĢkin bir baĢka önemli nokta da onun K sabitini R3 içinde
çalıĢarak elde etmiĢ olmasıdır. Bu Gauss‘un R2 teki yüzeyleri R3 te modern ifadeyle
326
Gauss , C.F. Werke, Rosenfeld, B. (1988). A history of Non-Euclidean geometry. New York:
Springer-Verlag., içinde, s.286. ―The formula in the last section leads, of itself, to the following
remarkable theorem. If a curved surface is applied to another surface then the measure of curvature at
each points remains unchanged.
Also, it is clear that every finite part of a curved surface will, after application to another surface,
retain its total curvature. The special case to which geometers have until now limited their
investigations is the case of surfaces applicable to a plane. Our theory readily shows that the measure
of curvature of such surfaces in any point is zero.‖
327
Eves, H. (1990) An Introduction to History of Mathematics, s.557. ―…sections of surface S made
by planes containing the normal to S at a point P on S.‖
328
Stillwell, J. (2002) Mathematics and its history, New York, Springer, s.243. ―…different planes
normal to the surface at P may cut the surface in quite different curves, with different curvatures.‖
329
Eves, H. (1990) An Introduction to History of Mathematics, s.557
98
‗gömülü‘ (embedded) olarak almıĢtır. BaĢka bir Ģekilde söylemek gerekirse Gauss 2
boyutlu bir yüzeyde etrafını saran 3 boyutlu Öklidyen mekân olmaksızın geometri
yapabileceğimizi göstermiĢtir.330 Bu nokta Riemann‘ın ‗doğru çizgisi unsuru‘ (the
line element) formülünü incelerken tekrar ele alınacaktır.331
Gauss Eğriliği çok önemli sonuçları beraberinde getirmiĢtir. Öncelikle bu sabitin
sayesinde ―eğer bir yüzey bükülürse (yırtmadan, kırıĢtırılmadan, gerilmeden), her
noktadaki toplam eğrilik değiĢmeden kalır.‖332 Yani bir yüzeyi bir baĢka yüzey
üzerine getirdiğimizde mekânda genel olarak benzemeseler de bu iki yüzey aynı
geometrilere sahiptir. Diyebiliriz ki ―bir düzlem ve bir silindir mekân genel olarak
farklı diferansiyel geometrilere (global differential geometry) sahip olmasına
rağmen, aynı bölgesel içsel geometriye sahiptir333 (local intrinsic geometry). Burada
önemli olan nokta bizim araĢtırma konumuzun bölgesel geometri olduğudur; bu da
―küresel bir yüzeyi düzleme uygulayamayacağımız‖334 anlamına gelir.
Ġkinci olarak, bir noktadaki normal eğriliklerin yüzeyin göreli özellikleri olmasına
rağmen (relative properties of surface) asli eğriliklerin çarpımı olan ―K yüzeyin
mutlak özelliğidir.‖335 Yani eğer bu K sabitinin değerini bilirsek ardından tüm ölçüm
iliĢkileri evrensel bir Ģekilde belirlenebilir. Dolayısıyla Gauss Eğriliği yardımıyla biz
değiĢken olmayan bir yapıya (invariant structure) ulaĢırız. Çünkü ―Bir yüzey
üzerinde
metrik
değiĢkenlerin
noktadan
noktaya
değiĢmesi
yüzeyin
tüm
geometrisinin bilgisini içermektedir.‖336 ―Bir yüzeyin toplam eğriliği K, yüzeyin
330
Gray, J. (1989). Ideas of space. Oxford: Clarendon press, s.193.
Riemann‘ın Habilitationsortrag‘ının yeniden yapılandırma denemesini alan 5. Bölümde
manifoldun ölçüm iliĢkilerinin eğrilik yardımıyla belirlenmesini araĢtıran ―2.2. ―N-boyutun
manifoldluğunu aramak‖ kısmına bakınız.
332
Gray, J. (1989). Ideas of space. Oxford: Clarendon press, s.193. ―…if a surface is bent (without
stretching, creasing, or tearing), the total curvature of the surface at each point remains unaltered.‖
333
Gray, J. (1989). Ideas of space. Oxford: Clarendon press, s.193. ―A plane and a circular cylinder
have the same local intrinsic geometry and not global differential geometry.‖
334
R.Bonola. (1912). Non-Euclidean geometry, a critical and historical study of its develeopment.
Chicago: Open Court Publishing Co., s.131.
335
Eves, H. (1990) An Introduction to History of Mathematics, s.557. ―K is an absolute property of
the surface.‖
336
A.g.e., s.557. ―How metric coefficients vary from point to point on a surface contains all the
information of the geometry of the surface.‖
331
99
mutlak özelliğidir ifadesi Gauss‘un Theorema Egregium‘u (Olağanüstü Teorem)
olarak bilinir.‖337
4.2. Gauss ve karmaĢık sayılar
Bu kısımda teknik detaylarına girmeden Gauss‘un karmaĢık sayılara iliĢkin
çalıĢmalarının Riemann‘ın ‗manifold‘ kavramını geliĢtirmesi sürecinde etkisini ve bu
etkinin ne Ģekilde gerçekleĢtiğini konu edeceğim.338 Habilatitionsvortrag‘ın
‗manifold‘ kavramından bahsetmeye baĢlamadan önceki kısmında Riemann açık bir
Ģekilde; Gauss‘un Bikuadratik Kalıntılar (―Biquadratic Residiues‖) üzerine olan
ikinci incelemesinde, Göttingen Gelehrte Anziege‘de ve onun ellinci yıl dönüm
kitabında (―Jubilee book‖) yer alan çok kısa ipuçlarından bahsederek Gauss‘a iĢaret
eder.339 Gauss ayrıca ―karmaĢık sayıların tamamen kabulünde‖ önemli bir figür
olarak karĢımıza çıkar.340
Gauss‘un ‗manifold‘ kavramı ile ilgili verdiği ipuçları için onun 1832 yılındaki
Bikuadratik Kalıntılar eserine, 1831 yılındaki bu makalenin tebliğine ve 1849
yılındaki cebirin temel teoreminin ispatına (―proof of the fundamental theorem of
algebra‖) bakılabilir. Tüm bu çalıĢmaların karmaĢık sayılarla ilgili olduğuna dikkat
etmek önemlidir.341
Bunlara ek olarak, Gauss‘un karmaĢık sayıları manifoldları iĢaret eden düĢünüĢ
biçimiyle ilgili olarak Ferreiros Ģunları söyler:
KarmaĢık sayıların çok daha soyut anlamının yalnızca misali olarak Gauss onların
düzlem üzerinde noktalar olarak yorumunu düĢündü. Ona göre bazı fiziksel Ģartlar özel
türde sayıların kullanılması için fırsat önerirken bazıları önermez. Kesirli parçaların ya
da zıtlarının olacağı durumların olması kesirler teorisinin ya da negatif sayıların
tamamıyla anlamlandırılabilmesi için yeterlidir. Aynısı özlerle değil ama özler
A.g.e., s.557. ―The statement that the total curvature K of a surface is an absolute property of the
surface is known as Gauss‘s Therema Egregium.‖
338
Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role in modern
mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser., ss.43-44.
339
A.g.e.
340
A.g.e.
341
Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role in modern
mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser s.43.
337
100
arasındaki iliĢkilerle ilgilendiğimizde uygulama bulan karmaĢık sayılar için olur.
Gerçek ve karmaĢık birimler ölçüm için gereklidir.342
Gauss‘un kendi sözlerine bakmak gerekirse:
…eğer nesneler tek bir sınırsız seride hizaya konamayacak Ģekildeyse, ancak serilerin
bir serisine hizalanacaksa , eğer 2 boyutlu bir manifold biçimlendireceklerse ve eğer
seriler arasındaki iliĢkilerde bir iliĢki olacaksa, ya da birbirleri arasında birinden
diğerine geçiĢ olacaksa ki bu zaten bahsedilmiĢ olan bir üyeden aynı serinin baĢka bir
üyesine geçiĢe benzemektedir…Bu Ģekilde, 2 katı Ģekilde serilerin serilerini hizaya
sokmak mümkün olacaktır.
Matematikçi tamamen nesnelerin niteliğinden ve onların iliĢkilerinin
içeriğinden soyutlama yapmalıdır; o yalnızca onların birbirleriyle iliĢkilerini saymak ve
kıyaslamak ile meĢgul olmalıdır.343
Gauss‘un sözleri karıĢık görünse de soyut büyüklükler teorisi (abstract theory
of magnitudes) ile ne anladığı hakkında bir fikir edinebiliyoruz. O ‗manifold‘u
iliĢkiler ve özellikler açısından anlamaktadır. Yani, Gauss için bir manifold ―bazı
iliĢkilerle bağlantılı olan, boyutu iliĢkilerinin içsel bağlantıları ve özelliklerine bağlı
olan nesnelerin bir sisteminden‖344 baĢka bir Ģey değildir. Gauss‘un vurgulamak
istediği nokta 2 boyutlu bir manifold‘u düĢünebilmek için gerekli olan özelliklerdir.
Ġleride göreceğimiz gibi Riemann ‗manifold‘u açıklamaya çalıĢırken Gauss‘un bu
anlayıĢını baĢlangıç noktası olarak alacaktır.
A.g.e., s.43. ―Gauss regarded the interpretation of complex numbers as points in a plane as a mere
illustration of the much more abstract meaning of complex numbers. He argues that some physical
situations afford an occasion for employing a particular kind of numbers, and some not. It suffices that
there be situations where fractional parts or opposites occur, to make full sense of a theory of fractions
or of negative numbers. The same happens with complex numbers, which, in his view, only find
application then we are not dealing with substances, but with relations between substances [Gauss
1863/1929, vol.2, 175-76]. The use of real and complex units for measurement is required.‖
343
Gauss C.F, a.g.e., içinde s.44. ―if the objects such that they cannot be ordered in to a single
unlimited series, but only into a series of series, or, what comes to the same, if they form a manifold
of two dimensions; And if there is a relation between the relations among the series, or between the
transitions from one to another, which is similar to the already mentioned transitions from one
member of a series to another one belonging to the same series…In this way, it will be possible to
order the system doubly into series of series. The mathematician abstracts entirely from the quality of
the objects and the content of their relations; he only occupies himself with counting and comparing
their relations to each other.‖
344
Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role in modern
mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser., ss.43-44. ―a system of objects linked by some
relations, the dimensionality of the manifold depending on the properties and interconnections of the
relations.‖
342
101
Laugwitz345 de Gauss‘ un karmaĢık sayılar üzerine yaptığı çalıĢmalar ile Riemann‘ın
‗manifold‘ kavramını biçimlendirmesi arasındaki iliĢkiye Gauss‘u alıntıladığı Ģu
cümlelerle dikkat çeker:
Gauss‘un imaları karmaĢık düzlem (complex plane) ile bağlantılıdır. Bunlardan doktora
derecesini almasının ellinci yıldönümü ile ilgili olarak 1849 yılında yazılan Cebir
denklemlerinin teorisine katkılar (Beitrage zur Theorie der Algebraischen Gleishungen
(Contributions to the theory of algebraic equations)‘da bulunan bir tanesini
alıntılıyoruz: ―Kanıtın üslubu pozisyonun geometrisinden alınır, çünkü bu Ģekilde en üst
düzeyde sezgisel çekicilik ve basitlik kazanır. Kelimenin tam anlamıyla, iddianın tüm
içeriği daha yüksek, mekândan bağımsız, süreklilik tarafından sağlanan büyüklük
kombinasyonlarını araĢtıran büyüklüklerin genel soyut biliminin alanına aittir.
Hâlihazırda bu alan pek geliĢmemiĢtir ve mekânsal imajların dilini ödünç almaksızın
ilerlemek mümkün değildir.‖346
Laugwitz bu alıntı üzerine Ģu yorumda bulunur:
Bu kesinlikle geometrik dilin geometrik olmayan bir bağlamda kullanılmasına olduğu
kadar, sayıların n tane elemandan oluĢan sıralı dizilerin (n-tuples) sürekliliği tarafından
koordine edilen manifoldlara da bir ima olarak düĢünülebilir. Gauss düzlemin
noktalarını t, u gerçek koordinatları tarafından verili değerlendirdi ve karmaĢık sayıların
―cebirsel yapısını‖ tarif etti. Riemann n tane elemandan oluĢan sıralı dizileri ―metrik
yapıyı‖ araĢtırmak için tanımlayacaktı.347
Bunlara ek olarak, Gauss‘un karmaĢık sayıları ele alıĢ biçimi ve Riemann‘ın
‗manifold‘ kavramı arasındaki iliĢki Riemann‘ın 1851 yılında vermiĢ olduğu ve
―karmaĢık değiĢkenlerin fonksiyonlarının teorisinin temelleri üzerine‖348 odaklandığı
doktora tezini düĢündüğümüzde daha açık bir hal alacaktır. Onun doktora tezinden
345
Detlef, L. (1999). Turning points in the conception of mathematics,Bernhard Riemann 1826-1866.
Boston: Birkhauser.
346
Gauss C.F. Werke, Detlef, L. (1999). Turning points in the conception of mathematics,Bernhard
Riemann 1826-1866. Boston: Birkhauser, içinde, s.225. Gauss‘ allusions are connected with the
complex plane. We quote one of them. It is found in his paper Beitrage zur Theorie der algebraischen
Gleichungen (Contributions to the theory of algebraic equations), written in 1849 in connection with
the fiftieth anniversary of the awarding of his doctoral degree: ―The wording of the proof is taken
from the geometry of position, for in this way it gains maximal intuitive appeal and simplicity.
Strictly speaking, the essential content of the whole argument belongs to a higher, space-independent,
domain of the general abstract science of magnitude that investigates combinations of magnitudes
held together by continuity. At present, this domain is poorly developed, and one cannot move in it
without the use of language borrowed from spatial images.‖
347
Detlef, L. (1999). Turning points in the conception of mathematics,Bernhard Riemann 1826-1866.
Boston: Birkhauser, s.226. ―This can certainly be regarded as an allusion to manifolds coordinazited
by continua of n-tuples of numbers, as well as to the use of geometric language in a nongeometric
context. Gauss considered points of the plane given by real coordinates t, u and introduced an
―algebraic structure‖, that of the complex numbers. Riemann was to introduce real n-tuples and to
investigate a ―metric structure.‖
348
Gray, J. (2007). Worlds Out of Nothing, Springer-Verlag, London,s.189.
102
Habilitationsvortrag‘a olan süreçte Gauss‘un karmaĢık sayılarla ilgili çalıĢmalarını
önceden incelemiĢ olduğu yüksek bir ihtimaldir.349 Gauss bu çalıĢmalarında
karmaĢık sayıların yorumu için seriler arası geçiĢlerden bahsederken iki boyutlu
manifoldun kurulmasından bahseder ve böylece manifoldun terminolojisi için ve
boyutluluk ile ilgili ipuçları verir. Riemann da doktora tezinde cebirsel eğriliği ele
alırken Gauss‘un verdiği ipuçlarını değerlendirir. Bu değerlendirmede Riemann‘ın
bakıĢ açısıyla bir eğrilik üzerindeki karmaĢık noktaların gerçek bir yorumuna gerek
yoktur. Cebirsel eğrilik karmaĢık sayılar üzerine tanımlanır ve karmaĢık düzlem
(complex plane) en temel Riemann yüzeyini oluĢturur. Bu nokta ile ilgili Gray‘in Ģu
sözleri toparlayıcı olacaktır: ―Riemann yüzeyleri onun büyüklükler ve nicelikler
felsefesinin güzel bir örneğidir. Onun bakıĢ açısından bir eğrilik üzerinde karmaĢık
noktaların gerçek bir yorumuna gerek yoktur. Ġlk defa bir eğrilik karmaĢık noktalara
kendi üzerinde basitçe bulundurabilirdi.‖350
4.3. Gauss‟un Matematiğin Temellerine ĠliĢkin GörüĢleri ve Kant ile ĠliĢkisi
Gauss‘a göre matematiğin konusu tikel belli nesneler değil, nesneler arasındaki
iliĢkiler ve bu iliĢkiler arsındaki iliĢkilerdir. Ona göre matematik ―en genel anlamıyla
iliĢkiler bilimidir.‖351 Ona göre ―Matematikçi tamamen nesnelerin niteliğinden ve
nesnelerin iliĢkilerinin içeriğinden soyutlar; o, yalnızca nesnelerin birbirleriyle
iliĢkilerini hesaplamak ve karĢılaĢtırmak ile ilgilenir.‖352 Yani Gauss için
matematiksel büyüklükler soyut nesneler ve matematik iliĢkisel yapıların bir
teorisiydi.353
349
Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role in modern
mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser., s.43.
350
Gray, J. (2007). Worlds Out of Nothing, Springer-Verlag, London,s.185. ―Riemann surfaces are a
good example of Riemann‘s philosophy of magnitudes and quantities at work. From Riemann‘s
standpoint there was no need for a real interpretation of complex points on a curve. For the first time,
a curve may simply have complex points on it.‖
351
Gauss, Ferreiros, J. (2006). ―The Rise of Pure Mathematics as Arithmetic with Gauss‖, The
Shaping of Arithmetic: Number theory after Carl Friedrich Gauss‟s Disquisitiones Arithmeticae, ed.
por C. Goldstein, N. Schappacher, J. Schwermer. Springer, Berlin, içinde, s.226.
352
Gauss, a.g.y. içinde, ―The mathematician abstracts entirely from the quality of the objects and the
content of their relations; he just occupies himself with counting and comparing their relations to each
other‖, s.226.
353
A.g.y., s.226.
103
Gauss‘un mekânın doğası ve nasıl bilinebileceğine dair görüĢlerinin kimi yerlerde
Kant‘çı kimi yerlerde ise Kant ile zıt özellikler taĢıdığını görüyoruz. Bunu görmek
için Gauss‘un kendi sözlerini değerlendirebiliriz:
Her gün, geometrimize olan ihtiyacımızın en azından akıl yürütmeyle ortaya
konamayacağına biraz daha ikna oluyorum. Belki bir baĢka hayatta, mekânın özüne dair
Ģu anda bizim için elde edilebilir olmayan neticelere varacağız. Fakat o zamana kadar
geometri, saf bir Ģekilde apriori olan aritmetik yerine mekaniği eĢdeğer sayılmalıdır.354
Bu alıntıda birkaç noktanın altı çizilmelidir. Öncelikle Gauss, matematiğin
metafiziğine, dolayısıyla temellerine iliĢkin görüĢlerini felsefi bir dille ifade eder.355
Ġkinci önemli nokta ise Gauss‘un yukarıdaki alıntıda geometrinin temelleri ile
aritmetiğin temelleri arasında aritmetiği ―saf bir Ģekilde apriori‖ olarak belirleyerek
yaptığı ayrımda göze çarpar; Gauss‘un bu ayrımı yaparken kullandığı dil
Kant‘çıdır.356
Gauss‘un Kant felsefesine, görünün iĢlevi konusunda benzer düĢündüğünü gösteren
bir örnek vardır.357 Bu örneği Gauss‘un Johann Christoph Schwab‘ın 1816 tarihli bir
kitabı üzerine yorumunda görürüz. Sözkonusu kitapta Schwab‘ın iki temel amacı
vardır. Bunlardan ilki paralellik aksiyomunun yanlıĢlanmaya çalıĢılmasıdır ki Gauss
bunu yanlıĢ bir deneme olduğunu düĢündüğü için eleĢtirir. Kitabın ikinci temel
hedefi Kant‘ın yanıldığını ve ―geometrinin duyularda ve görüde değil zihinde‖358
olduğunu göstermektir. Gauss,
bu denemeyi de Kant‘ın geometricilerin sürekli
mantıki prensipler kullandığını reddetmediğini ancak bu prensiplerin postülatların
kendilerini temellendirmek için yeterli olmadığını ve Kant‘ın postülatların
Gauss, a.g.y., içinde, s.19. ―I become more certain every day that the need for our geometry cannot
be demonstrated, or at least not by human reasoning. Perhaps in some other life we will reach other
conclusions on the essence of space, which are for the time being unattainable to us. Until that
moment geometry must be placed on a par with mechanics rather than with arithmetic, which is purely
apriori.‖
355
Ferreiros, J. (2006). ―The Rise of Pure Mathematics as Arithmetic with Gauss‖, The Shaping of
Arithmetic: Number theory after Carl Friedrich Gauss‟s Disquisitiones Arithmeticae, ed. por C.
Goldstein, N. Schappacher, J. Schwermer. Springer, Berlin, içinde, s.209
356
A.g.y., ss.209-210.
357
Ferreiros, J. (2006). ―The Rise of Pure Mathematics as Arithmetic with Gauss‖, The Shaping of
Arithmetic: Number theory after Carl Friedrich Gauss‟s Disquisitiones Arithmeticae, ed. por C.
Goldstein, N. Schappacher, J. Schwermer. Springer, Berlin, içinde, s.229.
358
Gauss, a.g.y., içinde, s.229.
354
104
kendilerini temellendirmek için görüye ihtiyaç duyduğunu belirterek eleĢtirir. Bu bir
anlamda Kant‘çı bir tutum benimsemektir.
Gauss‘un matematik ve geometride görünün gerekliliği ile ilgili bu tutumunun
1800‘lerde yazılmıĢ olan Zur Metaphysik der Mathematik adlı müsveddelerinden
kalma olduğu iddia edilir.359 Bu çalıĢmasında Gauss matematiğin konusunu
birbirleriyle iliĢkili büyüklükler olarak değerlendirir:
Matematik gerçekten genel büyüklükler arasındaki iliĢkilerle ilgili doğruları öğretir ve
onun amacı büyüklükleri tanımlamak- ki bu büyüklükler bilinen iliĢkileri bilinen
büyüklüklere taĢırlar ya da bu büyüklüklere bilinen büyüklükler bilinen iliĢkileri taĢır- ve
böylece onların temsilini olanaklı kılmaktır.360
Demek ki Gauss için büyüklüğün temsili 1) dolaysız görü (dolaysız temsil), 2)
bilinen büyüklükleri kıyaslamak suretiyle mümkündür. Geometri büyüklükleri
dolaysız olarak ―yapılaĢtırma ya da geometrik temsil ile gösterir‖.361 Dolayısıyla
Gauss için görü matematiksel büyüklüklerin temsili için anahtar bir rol oynar.
Kant‘ın çokluları (manifold, quanta, quantitas) ele alıĢ biçimini incelediğimiz
bölümde Gauss‘un bu ayrımına çok benzeyen bir ayrım görmüĢtük; Kant için
geometri büyüklüklerini doğrudan (ostensive) gösterir, aritmetik ise sembolik olarak
bunu yapar. Dolayısıyla bu alıntıdaki fikirler kullanılan terminoloji ve fikirler
bağlamında Gauss Kant ile benzer görüĢleri benimsiyor gibi görünmektedir.362 Gauss
için geometri büyüklükler arasındaki iliĢkileri doğrudan ele alırken, aritmetik bu
iliĢkileri dolaylı yoldan ve genel bir Ģekilde ele alır. Dolaysız görü (dolaysız
temsil)‘in rolü geometri ve aritmetiği iki farklı alan olarak ayırmadan önce teyit
359
A.g.y., s.229.
Gauss, a.g.y., s.229 içinde; ―Mathematics really teaches general truths concerning the relations
between magnitudes, and its aim is to describe magnitudes that bear known relations to known
magnitudes or to which known magnitudes bear known relations, i.e., to make possible a
representation of them.‖
361
Gauss, a.g.y., içinde s.230.
362
A.g.y., s.230. Ferreiros bu alıntılar ıĢığında Gauss‘un 1816‘ya kadar Kant‘ın matematik ile ilgili
birçok görüĢünü paylaĢtığını ve özellikle aritmetiğin doğası ile ilgili görüĢlerinde Gauss‘un Kant‘a
1800‘lerde sonraki 25 yılına göre çok daha yakın olduğunu iddia eder.
360
105
edilir dolayısıyla aritmetiğe de dolaysız görü uygulanabilir.363Aritmetiğin saf apriori
olması için aritmetiğin empirik değil saf görüde temellenmiĢ olması gerekir. Öte
yandan Gauss Ortodoks bir Kant‘çı olmadığından geometriyi empirik görüye
dayandırır.364 Gauss‘a göre beĢinci postülata apriori değil empirik olarak karar
verebiliriz.365 Bu görüĢle beraber Gauss artık geometriyi saf matematik olarak
değerlendirmeyi bırakır:366
Benim en derin inancım odur ki, mekân teorisi apriori bilgimize göre saf büyüklükler
teorisinden tamamen farklı bir yere sahiptir. Mekân teorisine iliĢkin bilgimiz, saf
büyüklükler öğretisinin karakteristiği olan, onun zorunluluğuna (ve böylece onun
mutlak doğruluğuna) dair bu inanca tamamen ihtiyaç duyar. Bu yüzden tevazu içinde
kabul etmeliyiz ki eğer sayı yalnızca zihnimizin ürünüyse, mekân bizim zihnimiz
dıĢında da bir gerçekliğe sahiptir, ve biz onun yasalarını apriori olarak
tanımlayamayız.367
Bu alıntıda Gauss yine zorunlu, kesin, mutlak doğrulardan oluĢan aritmetiğin
doğasının apriori olduğunu söylüyor. Ancak bu alıntıyı dikkatlice ele aldığımızda
Gauss‘un fazladan ve daha önemli bir Ģey daha söylediğini görüyoruz. Gauss
1830‘larda, Carnap‘tan çok önce, saf ve uygulamalı matematik arasında bir ayrım
yapmaktadır.368 Carnap Kant‘ın saf ve uygulamalı matematik arasındaki farkı
363
A.g.y., s.230.
A.g.y., s.230.
365
A.g.y., s.230.
366
A.g.y., s.230.
367
Ferreiros, J. (2006). ―The Rise of Pure Mathematics as Arithmetic with Gauss‖, The Shaping of
Arithmetic: Number theory after Carl Friedrich Gauss‟s Disquisitiones Arithmeticae, ed. por C.
Goldstein, N. Schappacher, J. Schwermer. Springer, Berlin, içinde, s.209-10. ―According to my most
intimate conviction, the theory of space has a completely different position with regards to our
knowledge apriori, than the pure theory of magnitudes. Our knowledge of the former lacks completely
that absolute conviction of its necessity (and therefore of its absolute truth) which is characteristic of
the latter. We must humbly acknowledge that, whereas number is just a product of our minds space
also has a reality outside of minds, whose laws we cannot be prescribe apriori‖. Ferreiros Gauss‘un
apriori ile yalnızca aritmetiği değil ―saf büyüklükler teorisi‖ (―reine Grössenlehre‖) olarak andığı
karmaĢık sayıların teorisindeki bütün farklı durumları kapsayacak biçimde bir belirleme yaptığını
düĢünür. Bkz. Ferreiros, J. (2006). ―The Rise of Pure Mathematics as Arithmetic with Gauss‖, The
Shaping of Arithmetic: Number theory after Carl Friedrich Gauss‟s Disquisitiones Arithmeticae, ed.
por C. Goldstein, N. Schappacher, J. Schwermer. Springer, Berlin, içinde, s.210.
368
Kvazs, L. (2011). ―Kant‘s Philosophy of Geometry-On the Road to a Final Assessment‖,
Philosophia Mathematica (III) 19, ss.151-153. Bu makalesinde Kvazs Gauss‘un bu ayrımı Carnap‘tan
önce yaptığını göstermek için Carnap‘ın söylediklerini neredeyse birebir Ģekilde Gauss‘a yalnızca
Carnap‘ın bu açıklamayı yaptığı 1966 yılını Gauss için 1830 olarak değiĢtirerek söyletir. Ayrıca bu
ayrımın Gauss tarafından Carnap‘tan önce yapıldığını Ferreiros‘ta iddia eder. Bakınız; Ferreiros, J.
(2006). ―The Rise of Pure Mathematics as Arithmetic with Gauss‖, The Shaping of Arithmetic:
Number theory after Carl Friedrich Gauss‟s Disquisitiones Arithmeticae, ed. por C. Goldstein, N.
Schappacher, J. Schwermer. Springer, Berlin, içinde, s.210.
364
106
göremediği için yanıldığını iddia eder. Carnap‘a göre Kant bu ayrımı yapabilmiĢ
olsaydı saf matematiğin analitik ve apriori olduğunu ancak fiziksel (yani uygulamalı
geometrinin) geometrinin sentetik aposteriori olduğunu görebilecek ve geometrinin
sentetik apriori yargıları olduğu fikrini ileri sürmeyecekti.369
Sentetik apriori
yargıların doğası ve geometrinin saf görüde temellendirilmesi fikri Mantıksal
Olgucular tarafından eleĢtirilmiĢtir. Bu eleĢtiriler temellerini Hilbert‘in Öklid
geometrisini mantıki olarak titiz bir Ģekilde aksiyomlaĢtırmasında, Öklidyen olmayan
geometrilerin keĢfinde ve bu geometrilerden biri olan Riemann geometrisinin
Einstein‘ın ―Görelik‖ kuramında kullanılmasında bulmaktadır. Bu geliĢmeler ile
beraber Russell, Carnap, Schlick ve Reichenbach gibi Mantıksal Olguculular
matematiği felsefi olarak yeniden yapılandırma giriĢimlerinde artık Kant‘ın
geometriyi mekân görüsünde temellendirmeye çalıĢmasının ve geometrinin
yargılarının
sentetik
apriori
olduğu
iddialarının
tutarlı
bir
Ģekilde
savunulamayacağını düĢünmeye baĢlamıĢlardır.370 Onlara göre saf matematik
tamamıyla apriori iken geometri ve mekaniğin içerildiği uygulamalı matematiğin
empirik kökenleri vardır. Gauss için de durum henüz 1830‘larda buna benzerdir; ona
göre ―Metafizikçi filozofların boĢ, sözel bilgelikleri‖371 nin aksine mekân üzerine
bilebileceklerimiz Ģunlardır:
Mekânın gerçek özüne dair o kadar az Ģey biliyoruz ki gözümüzde doğal olmayan bir
Ģeyi imkânsız bir Ģey olarak değerlendirmemiz son derece mümkündür. Eğer Öklidyen
olmayan geometri gerçek geometri olsaydı ve bu sabit dünyaya dair ölçümlerimizdeki
çoklukla bir iliĢkiye sahip olsaydı, bunu ancak aposteriori keĢfedebilirdik.372
Gauss J. Bolyai‘ye yazdığı bir mektupta Ģunları söyler:373
369
Carnap, R. (1966). Philosophical Foundations of Physics, ed. Martin Gardner, Basic Books Inc,
ss.181,182,183. Bu ayrım Einstein‘ın Ģu sözleriyle formüle edilir; ―Geometrinin kanunları gerçekliğe
iĢaret ettikleri sürece kesin değildirler ve kesin oldukları sürece de gerçekliğe iĢaret etmezler.‖
Friedman, M. (1985). ―Kant‘s Theory of Geometry‖, Vol. 94, No.4. Philosophical Review, s.456.
370
Kant‘ın mekânı görüsünün Mantıksal Olgucularca reddinin nedenleri ayrı bir çalıĢmanın konusu
olabilir. Bu konuyla ilgili olarak bakınız; Friedman, M. (1999). Reconsidering Logical Positivism.
Cambridge University Press, ss.6,20,21,26,27,28,30,33,34,36,40,44.
371
Gauss, a.g.y., içinde, s.19. ―…empty verbal wisdom of the metaphysical philosophers‖.
372
Gauss, Bottazini, U. (1994). ―Geometry and ―metaphysics of space‖ in Gauss and Riemann‖, In
Romanticism in Science, eds. S.Poggi, M. Rossi, Dordrecht: Kluwer, içinde s.19. ―So little, not to say
nothing, about true essence of space that we would be quite capable of mistaking something which
appears in our eyes to be unnatural with something absolutely impossible. If non-Euclidean geometry
were the true geometry, and that constant were in some relationship to a quantity existing in the
realms of our measurements on earth or in the heavens, we could discover this aposteriori.‖
373
A.g.y., s.23.
107
Tam da ∑ ve S arasındaki seçimi apriori olarak yapamayacağımız Kant‘ın mekânı
yalnızca bizim görümüzün formu olarak açıklamasının yanlıĢ olduğunu en açık Ģekilde
göstermektedir. Kant‘ın açıklamasının yanlıĢ olduğunu diğer ve en az bunun kadar
kuvvetli bir sebebi Göttingischen gelehrten Anzeigen 1831 de kısa bir notla
belirtmiĢtim.374
Gauss bu alıntının sonunda geçen ve Kant‘ın mekânın doğasına iliĢkin
açıklamalarının yanlıĢ olduğunu gösterdiğini iddia ettiği ―kuvvetli sebep‖ ile Gauss
Kant‘ın meĢhur ―örtüĢmeyen eĢler‖ uslamlaması ve onun sonuçlarını kasteder.375
Gauss mekânın doğasının Kant‘ın mekânın görünün saf formu olduğu iddiasını
―fantastik bir fikir‖ (Einbildung) olarak değerlendirir.376 Kant mekânın görünün saf
formu olduğunu göstermek için ―örtüĢmeyen eĢler‖ uslamlamasını kullanır ve Gauss
bu uslamlamadan yine J.Bolyai‘ye yolladığı bir mektupta bahseder:377
…sağ ve sol arasındaki ayrım, sabit bir düzlemde rastgele birer ön ve arka yön,
düzlemin iki yüzeyine göre aĢağı ve yukarı yön seçildiğinde tamamen tanımlanmıĢ olur;
ancak bu ayrımla ilgili görülerimizi değiĢtirirsek bunu gerçekten var olan, maddi
nesneleri kullanarak aktarabiliriz.378
Gauss bu iki gözlemin de Kant tarafından yapıldığını ama böylesine algısı yüksek
bir filozofun özellikle ikinci gözlemde tam tersine, görüsel kapasitemiz olmaksızın,
―mekânın görümüzden bağımsız olarak gerçek bir anlamı olması gerektiğine‖379 dair
böyle bir ispat varken birinci gözlemi mekânın basitçe "bir tür görü" olduğuna dair
bir kanıt olarak görmesini anlayamadığını belirtir.380 Yani ―örtüĢmeyen eĢler‖
uslamlamasının yorumu ve anlamı Kant ve Gauss için çok farklıdır. Kant için bu
Gauss, a.g.y., içinde s. 23. ―Precisely in the impossibility of deciding apriori between ∑ and S that
we find the clearest demonstration that Kant was wrong to state that space is only a form of our
intuition. Another and just as strong reason I have had occasion to point out in a short note in the
Göttingischen gelehrten Anzeigen 1831.”
375
Ferreiros, J. (2006). ―The Rise of Pure Mathematics as Arithmetic with Gauss‖, The Shaping of
Arithmetic: Number theory after Carl Friedrich Gauss‟s Disquisitiones Arithmeticae, ed. por C.
Goldstein, N. Schappacher, J. Schwermer. Springer, Berlin, içinde, ss.230-231.
376
A.g.y., ss.230-231.
377
Gauss, Bottazini, U. (1994). ―Geometry and ―metaphysics of space‖ in Gauss and Riemann‖, In
Romanticism in Science, eds. S.Poggi, M. Rossi, Dordrecht: Kluwer, içinde s. 23.
378
Gauss, a.g.y., içinde s. 23. ―…this difference between right and left is in itself completely
determined soon as a random front and back have been fixed on a plane and above and below in
relation to the two surfaces of the plane; only if we change our intuition of this difference can we
communicate it by indicating really existing material objects.‖
379
Gauss, a.g.y., s23. ―… space, regardless of our capacity of intuition, must have a real meaning‖.
380
A.g.y., s.23.
374
108
uslamlama mekânın görünün saf formu olduğuna dair bir delildir. Gauss ise bu
uslamlama ile Kant ile neredeyse taban tabana zıt bir sonuca ulaĢır. Gauss bu
uslamlamayı sağduyusal bir bakıĢla ele alır. Bu bakıĢ açısıyla bu uslamlama
geometrik modellerinin mekânı gerçekçi bir Ģekilde yorumlayabileceğimizi
kanıtlamaktadır.381 Gauss böylece bu uslamlamanın ―nihai‖ (―a decisive refutation‖)
olarak Kant‘ı yanlıĢladığını düĢünür.
Bu görüĢ farklılıklarına rağmen yine de Gauss‘un Kant‘ın epistemolojisinin
tamamıyla karĢısında olduğunu iddia etmek doğru olmayacaktır. Ġkisinin arasında
önemli farklar olmasına rağmen Gauss‘un Kant‘çılığın içinde kalarak bazı
revizyonlar yaptığını görmek mümkündür.382 Örneğin mekaniğin bazı kanunlarının
apriori olmasına rağmen empirik bir kısmının olduğunu Kant da düĢünür. Gauss da
geometrinin apriori bir kısmının olduğunu düĢünür; mekânın üç boyutlu manifold
olması büyüklüklerin saf teorisi aprioridir. Gauss için yine mekânın topolojik
özellikleri örneğin süreklilik veya tamlık, üç boyutluluk (―continuity or
completeness, three-dimensionality‖) ve Lobachevski-Bolyai geometrisinin bazı
metrik özellikleri de apriori‘dir.383
Gauss döneminin matematiği ve Kant ile iliĢkisini analiz etmek için tekrar görü
meselesine dönelim. 19.yy baĢlarında matematiksel bilginin görülenebilirliği Alman
bilim insanları ve matematikçileri tarafından bilinen bir tezdi.384 Gauss‘un da bu tezi
değerlendirip takip ettiği, bu nedenle karmaĢık sayıları takdiminin ―görüden uzak bir
Ģekilde‖385 yapılamayacağını, bilakis Gauss yüzeyleri yardımıyla ―karmaĢık sayıların
aritmetiğinin en görüsel düzeyde temsil edilebileceğini‖ 386 söyler.
Gauss‘un
buradaki anlamıyla görüyü genel ve soyut bir gösterimin aracı olarak anladığı bu
anlamda görüyü analoji kurmanın bir Ģekli olarak yorumladığı görünmektedir. Oysa
görünün bu yorumu Kant‘ın görüye yüklemek istediği anlamla tam bir uyuĢma
Ferreiros, J. (2006). ―The Rise of Pure Mathematics as Arithmetic with Gauss‖, The Shaping of
Arithmetic: Number theory after Carl Friedrich Gauss‟s Disquisitiones Arithmeticae, ed. por C.
Goldstein, N. Schappacher, J. Schwermer. Springer, Berlin, içinde, s.231.
382
A.g.y., s.231.
383
A.g.y., s.231.
384
A.g.y., s.227.
385
Gauss, a.g.y., s.227 içinde.
386
Gauss, a.g.y., s.227 içinde.
381
109
içinde değildir. Gauss her ne kadar geometrinin görüsel temelini vurguluyor görünse
de görünün yapısı bağlamında Kant ile aynı fikirleri paylaĢıyor görünmemektedir.
Kant‘ın, mekânı, Ģeyleri uzamsal iliĢki içinde ortaya çıkıĢının apriori koĢulu olarak
belirlemesi nettir. Gauss görünün saf mı empirik mi olduğu konusunda net değildir
ayrıca eğer mekânın apriori bir görüsü varsa bunun metriksel değil topolojik
olabileceğini düĢünmektedir.387
Gauss‘un aritmetik ve geometrinin doğasına iliĢkin görüĢlerinin süreç içinde
evrildiğini görmekteyiz. Gauss‘un, Kant‘ın matematik ve geometri felsefesi ile
önemli bir noktaya kadar hemfikir olduğu söylenebilir. Gauss sayı teorisi (number
theory) ve karmaĢık analiz (complex analysis) gibi ―aritmetiksel bilimlerin‖
dolayısıyla saf matematiksel bilginin doğasının apriori olduğunu düĢünür ve bu Kant
ile paylaĢtığı bir noktadır. Öte yandan Gauss‘un saf matematik ile uygulamalı
matematik arasında yaptığı ayrımın kendi düĢünce dizgesinde bir dönüm noktası
oluĢturduğunu görüyoruz. Bu ayrımla beraber Gauss Öklidyen geometrinin
doğasının mekanik ile beraber yarı empirik olduğunu düĢünmesi temelinde Kant‘tan
ayrılır. Gauss‘un görü kavramı ile ilgili düĢüncelerinin de kısmi olarak Kantçı bir
tutum benimsediğini görüyoruz. Gauss da geometriyi görü temelinde kurmayı
hedefler ancak bunu apriori değil, empirik görü yardımıyla yapmak istiyor
görünmektedir. Dolayısıyla onun görü yorumu Kant‘ın yorumuyla tam bir uyuĢma
içinde değildir.388 Bu noktayı Gauss‘un ―örtüĢmeyen eĢler‖ uslamlamasından yola
çıkarak görmek mümkündür. Gauss için bu uslamlamadan mekânın görünün saf
formu olduğu sonucu çıkmaz, aksine mekânın görü kapasitemiz olmaksızın gerçek
bir anlamı olduğu düĢüncesi çıkar. Gauss için bu sonuç nihai olarak Kant‘ın
geometri felsefesini yanlıĢlar.
387
388
Ferreiros, J. (2011). KiĢisel diyalog.
Ferreiros, J. (2011). KiĢisel diyalog.
110
BÖLÜM 5. RIEMANN‟IN „HABILITATION ‟ DERSĠ
5.1. Riemann'ın 1854 Tarihli Habilitationsvortrag'ının Olası Bir Yeniden ĠnĢası
Bir düĢünürün katkılarının en önemli ve en kolay görmezden gelinen kısmı, mevcut
görüĢlere getirdiği eleĢtirilerdir. Bu eleĢtiriler düĢünürün alternatif teorisinin baĢlangıcı
olmasa dahi, yerinde eleĢtiriler oldukları sürece, rasyonel diskur gereği o veya bu yönde
bir değiĢime yol açarlar.389
Alıntıda bahsi geçen görüĢe uygun olarak, takip eden kısma, Riemann390'ın mevcut
duruma getirdiği eleĢtirilerle baĢlıyoruz.
“Araştırma Planı”
Riemann bu bölüme geometriyle ilgili kafa karıĢıklıklarından söz ederek
baĢlar. Riemann, tarih boyunca geometri çalıĢmalarında ana kavram ve savları ön
kabul olarak aldığımızı belirtir. Geometrideki temel kavramları tanımlamak için
kullandığımız ve sadece ismen var olan tanım ve kavramlara atfettiğimiz niteliklerin
içkin özellikleri ve iliĢkilerine dair bir ipucu vermez. Bu bakıĢ açısından hareketle,
Riemann mekân kavramını (mekân kavramı çok boyutlu yer kaplayan büyükler
olarak tanımlanan genel kavramın sadece bir örneğidir) çok boyutlu yer kaplayan
büyüklükler olarak tanımladığı genel kavram‟dan ayırır.391 Riemann bu genel
kavramı niceliğin genel kavramlarından inĢa etmeyi önerir.392 Böyle bir inĢa etme ile
sorunu yeniden tanımlamıĢ oluruz; niceliğin genel kavramlarından yapılaĢtırılan
çoklu yer kaplayan büyüklük olarak mekân üzerinde farklı metrik sistemler
bulunabilir. Bu bağlamda, Riemann, kendi zamanında hâkim olan Öklidyen metriğin
geçerli olduğu mekânın ön kabullerinin gerekliliğini ve apriori olup olmadığını
Agassi, J.(1969). ―Leibniz‘s Place in the History of Physics‖ , Journal of the History of Ideas, Vol.
30, No. ss. 333- 334.
390
Aksi belirtilmediği sürece tırnak tüm alıntılar Riemann, Bernhard, ―On the Hypotheses Which Lie
at The Foundations of Geometry‖, çevr. Simith,D.E.(1929) in A Source Book in Mathematics, ‗den
yapılacaktır.
391
Torretti, R. (1978). Philosophy of geometry from Riemann to Poincare. Dordrecht: Reidel: D.
Reidel Publishing Company, s.83.
392
A.g.e., s.83.
389
111
sorgulayarak baĢlar; ―bu kabullerin bağlantılarının ne kadar gerekli, mümkün veya
apriori olduğunu tespit etmek mümkün değildir.‖393
Bu vurgulanmaya değer bir noktadır zira Riemann, mekânı geniĢ anlamıyla almaz.
Ona göre, ―mekân, kendi sözleriyle der Raum, fiziksel cisimlerin yeri ve fiziksel
hareketin yeri olan eĢsiz bir varlıktır.‖394 Geleneksel anlayıĢta, mekân, Öklidyen
geometrinin doğa bilimlerinde uygulanabilirliğini sağlayan geometrik noktalar
kümesinin kabı (holder) olarak anlaĢılıyordu. Mekânı Riemann'ın anladığı Ģekliyle,
yani toplanmıĢ (kümelenmiĢ), yapılandırılmıĢ bir noktalar kümesi olarak alırsak
baĢka geometrilerin de mümkün olduğunu görürüz. Bu, baĢka geometrilerden
hangisinin geometrik yapılara ve doğal fenomenlerin açıklanmasına daha uygun
olduğu gibi önemli bir soruyu beraberinde getirir. Böylece, bu sorunun öğeleri ve
yanıtları eğer ―mekân daha büyük, türlerinden her biri bir geometriyle ayırt edilen bir
sınıf olarak kabul edilirse‖ elde edilebilir.395
Riemann, tarih boyunca ne matematikçilerin ne de filozofların, geometrinin
temellerinde yatan ―karanlığı‖ aydınlatamadığını iddia eder. Riemann bunun sebebini
Ģuna bağlar:
Mekânsal-büyüklüklerin kavrandığı çok boyutlu yer kaplayan büyüklüklerin genel
kavramı hiç açıklığa kavuĢturulmamıĢtır. Bu yüzden, kendime ilk problem olarak genel
nicelik kavramlarından çoklu yer kaplayan büyüklük kavramını oluĢturmayı seçtim.
Buradan, birçoklu yer kaplayan büyüklüğün birçok metrik bağıntıya elveriĢli olduğu ve
mekânın sadece üç boyutlu yer kaplayan büyüklüklerin tekil bir örneği olduğu sonucu
çıkacaktır.396
Riemann, Bernhard, ―On the Hypotheses Which Lie at The Foundations of Geometry‖, çevr.
Simith,D.E.(1929) in A Source Book in Mathematics, s.411. ―…one sees neither whether and in how
far their connection is necessary, nor apriori whether it is possible.‖
394
Torretti, R. (1978). Philosophy of geometry from Riemann to Poincare. Dordrecht: Reidel: D.
Reidel Publishing Company, s.83. ―Space is, in his words, the space, der Raum, a unique entity which
is the site of physical bodies and the locus of physical movements.‖
395
Torretti, R. (1978). Philosophy of geometry from Riemann to Poincare. Dordrecht: Reidel: D.
Reidel Publishing Company, s.83. ―…space is considered as an instance of a broader genus, each of
whose species is characterized by geometry.‖
396
Riemann, Bernhard, ―On the Hypotheses Which Lie at The Foundations of Geometry‖, çevr.
Simith,D.E.(1929) in A Source Book in Mathematics, s.411. ―The general concept of multiply
extended magnitudes in which spatial-magnitudes are comprehended has not been elaborated at all.
Accordingly I have proposed to myself at first the problem of constructing the concept of a multiply
extended magnitude out of general notions of quantity. From this it will result that a multiply extended
393
112
Bu nokta çok önemlidir zira göreceğimiz gibi, Riemann ―çok boyutlu yer
kaplayan büyüklüğü‖, geometrinin temeli olarak alıp detaylandırmak istemiĢtir.
Geometri hakkındaki kafa karıĢıklığının diğer sebebi olarak, Riemann, kendi
zamanına kadar Ģekle bağlı özelliklerle metriksel, ölçüme dayalı özelliklerin
ayrılmamasını gösterir. Riemann bu bahsi geçen bağıntıları ayıracağını, bu vesileyle
―üç boyutlu yer kaplayan büyüklüklerin‖ (manifold) değiĢik metriksel sistemlere
sahip olabileceğini görebileceğimizi iĢaret eder. ―AraĢtırma planı‖ nın sonunda
Riemann der ki:
Bu olgular, tüm olgular gibi, gerekli değil sadece empirik bir kesinliğe dairdir; bunlar birer
hipotezdir ve bu yüzden olasılıkları araĢtırılabilir ki bu olasılıklar gözlemlenebilenin sınırları
içerisinde çok yüksektir ve bundan sonra da hem ölçülemeyecek kadar büyük, hem de
ölçülemeyecek kadar küçük olanlar için bunları gözlemin sınırları dıĢarısına geniĢletmenin
kabul edilebilirliği ile ilgili karar verilebilir.397
Bu anlayıĢ, önemli bir noktayı da beraberinde getirir; Riemann'a göre mekân,
yaĢadığımız dünyadır, ama ―çoklu yer kaplayan büyüklüklerin‖ (manifold) sadece
biridir. BaĢka bir deyiĢle, Riemann, böyle büyüklüklerde (manifoldların) farklı
metriklerin de mümkün olduğuna, yani gerçek dünyanın bu farklı metriksel
bağıntıların sadece biri olduğuna iĢaret eder. Bunun sonucu olarak, eğer baĢka
metriksel bağlantılar da mümkünse, o zaman ―mekânın gerçek geometrisi salt
kavramsal analizle tespit edilemez.‖398 Buradan hareketle Riemann, ―mekânı,
düĢünülebilecek diğer üç boyutlu yer kaplayan niceliklerden ayıran özellikler sadece
deneyim yoluyla elde edilebilir‖399 der.
magnitude is susceptible of various metric relations and that space accordingly constitutes only a
particular case of triply extended magnitude.‖
397
Riemann, Bernhard, ―On the Hypotheses Which Lie at The Foundations of Geometry‖, çevr.
Simith,D.E.(1929) in A Source Book in Mathematics, s.412, ―These facts are, like all facts, not
necessary but of a merely empirical certainty; they are hypotheses; one may therefore inquire into
their probability, which is truly great within the bounds of observation, and thereafter decide
concerning the admissibility of protracting them outside the limits of observation, not only toward the
immeasurably large, but also toward the immeasurably small.‖
398
Torretti, R. (1978). Philosophy of geometry from Riemann to Poincare. Dordrecht: Reidel: D.
Reidel Publishing Company, s.84. ―…true geometry of space cannot be determined by conceptual
analysis alone.‖
399
Riemann, Bernhard, ―On the Hypotheses Which Lie at The Foundations of Geometry‖, çevr.
Simith,D.E.(1929) in A Source Book in Mathematics, s.412. ―…those properties which distinguish
space from other conceivable threefold extended quantities can be gathered only from experience.‖
113
Riemann'ın
empirik
kesinliği
sorgulamadaki
ısrarı
dikkate
değerdir;
zira
Habilatitionsvortrag‘ın sonuna doğru ilk iki kısımda sunduğu sonuç ve yapıların
empirik geçerliliğini sorgular. Bölüm 3.2 (Bu empirik tespitlerin geçerliliğini
sorgulamak) bu noktayı açıklığa kavuĢturacaktır.
“N-kez Yer Kaplayan Manifold Kavramı”
Mekânı ―çok boyutlu yer kaplayan büyüklük‖ olarak belirledikten sonra, Riemann
bu genel kavramı kesinleĢtirmeye giriĢir. Bunun için de bazı bölümlemeler yapar; bu
kısım manifoldlar hakkındaki genel fikirleri Ģu alt baĢlıklar altında inceler;
Sürekli ve ayrık manifold
Riemann manifoldları ikiye ayırır; Ģayet bir manifolttan bir baĢkasına sürekli bir yol
(path) varsa bu manifold ―sürekli manifold‖, aksi takdirde ―ayrık manifold‖ olarak
adlandırılır. Sürekli manifoldlarda ―tek özelleĢmeler‖e (individual specializations)
nokta, ayrık manifoldlarda ise manifold ögeleri ismi verilir. Riemann sürekli
manifoldlara örnek olarak ―renkler‖i ve ―duyusal nesnelerin konumları‖nı verir.
Riemann bunlara örnek vermese de, yüksek matematikte sürekli manifoldlara baĢka
örnekler bulmanın mümkün olduğunu iddia eder. Ayrık manifoldların örneklerine ise
daha sık rastlanır. Riemann'ın cümleleriyle:
ÖzelleĢmeleri ayrık manifoltluk yaratan kavramlar o kadar yaygındır ki, en azından
geliĢmiĢ dillerde (developed languages) onların var olduğu bir kavram bulmak her
zaman mümkündür. Bu yüzden matematikçiler bazı Ģeylerin denk sayılabileceği
varsayımından hareketle ayrık büyüklükler teorisini kolayca kurabilmiĢlerdir. 400
Riemann iki genel tip manifold tanımlasa da, Habilatitionsvortrag‘ındaki
değerlendirmelerine sürekli manifoldlar üzerinden devam etmeyi tercih etmiĢtir.
Bunun sebepleriyle ilgili Scholz Ģu noktaya iĢaret eder:
Riemann, Bernhard, ―On the Hypotheses Which Lie at The Foundations of Geometry‖, çevr.
Simith,D.E.(1929) in A Source Book in Mathematics, s.423. ―Notions whose specialisations form a
discrete manifoldness are so common that at least in the cultivated languages any things being given it
is always possible to find a notion in which they are included. (Hence mathematicians might
unhesitatingly found the theory of discrete magnitudes upon the postulate that certain given things are
to be regarded as equivalent.)‖
400
114
Sonlu veya ayrık manifoldlarla bazı – daha sonradan geliĢtirilen küme kuramına rağmen
- ender açıklamaları saymazsak, Riemann doğrudan tekil örnekleri sürekli geçişe izin
veren durumlarla devam etmiĢtir. Bu sezgisel bir Ģekilde anlaĢılmalıdır, zira süreklilik
ancak gerçel sayılar ortaya çıktıktan ve küme-kuramsal fikirler ortaya konduktan sonra
matematiksel açıdan çözümlenebilmiĢtir ki bu da 1870/80lerden önce yapılamamıĢtır.
Riemann'ın yaklaĢımı Herbart'ın seri formlar (serial forms) teorisiyle paralellik taĢır;
fakat Riemann kavramın tekil örneklerini belirlemenin, 1-parametreli, 2-parametreli, …,
(n-1)-parametreli ve son olarak n-parametreli varyasyonları kısmen- sinematik (quasicinetamatical) anlamda yerel, ardıĢık bir Ģekilde yeniden yapılandırarak, bu fikri bir
adım öteye taĢımıĢtır. Bu durumlarda, açık ama fazlasıyla genellenmiĢ bir geometrik
kavram olarak noktayı genel kavramın (manifold) tekil bir örneği olarak kullanır.401
Riemann'ın bu tercihi, Herbart'ın daha önce anlatılan süreklilik ile ilgili felsefi
spekülasyonlarıyla uyumlu görünmektedir. Bu tercih için baĢka bir sebep ise sürekli
manifoldların doğasında yatıyor olabilir; Riemann'ın programının merkezinde yer
alan iki sonsuz yakınlıktaki nokta arasında ölçüm yapma fikri, ancak sürekli
manifoldların içinde mümkündür.
Riemann, manifoldun belli kısımlarından bahsetmek için ―Quanta‖ terimini
kullanır. Quanta'ların karĢılaĢtırması ayrık manifoldlarda ―sayım‖ (counting) ile
sürekli manifoldlarda ise ―ölçüm‖ (measuring) ile mümkündür.
Manifoldları ayrık ve sürekli olarak ikiye ayırdıktan sonra, sürekli
manifoldlarda, sürekli manifoldların özelleĢtirilmelerini takip ediyoruz. Sürekli
manifoldlar ―büyüklük bağıntıları‖(size relations) ve ―alan bağıntıları‖ (region
relations) üzerinden birbirinden ayrılabilir. Bu ayrımın, Riemann'ın ―AraĢtırma
planını‖ kısmında bahsettiği ikinci problemle doğrudan iliĢkili bir Ģekilde ele
alınması mümkündür. Hatırlanırsa, Riemann geometri hakkındaki kafa karıĢıklığını
iki probleme bağlamıĢtı; çoklu yer kaplayan büyüklüklerin muğlâk konumu ve
şekilsel (depend on shape) ve metriksel (depend on measure) özelliklerin birbirinden
Scholz, E,(1992). ―Riemann‘s vision of a new approach to geometry‖, Boi, Flament and Salanskis,
ed., içinde s.22. ―Leaving some sparse - even if in the light of the later development of set theory
important - remarks on finite or discrete manifolds aside, Riemann proceeded immediately to those
situations where the particular instances of the concept admit continuous transitions. That was to be
understood in an intuitive sense, as the concept of continuity came to be mathematically analyzed only
after the formal definitions of real numbers had appeared and set theoretic ideas were being
formulated, that is not before the 1870/80s.a Riemann's approach was somehow parallel to the
introduction of Herbart's serial forms; but Riemann specified the idea further by a local successive
reconstruction in a quasi-cinematical sense, by 1-parameter, 2-parameter, ..., (n - 1)- parameter, and
finally n-parameter variation of the determination of instances of the concept. In these cases he
admitted the obvious, but drastically generalized geometric terminology of point for a particular
instance of the general concept (manifold).‖
401
115
ayrılmamıĢ olması. Sürekli manifoldların büyüklük (size) ve alan bağıntıları (region)
üzerinden ayrılmasını, Ģekilsel ve metriksel özellikler ayrımı bağlamında
değerlendirmek mümkündür.
Sürekli Manifoldların Bölümlenmesi
Eğer
―Sürekli
manifoldların,
konfigürasyondan
bağımsız
oldukları
varsayımının geçerli olduğu büyüklük bağıntılarına göre bölümlenmesi‖402mümkün
değilse, ―iki büyüklüğü ancak biri diğerinin parçasıyken ve o zaman da birinin
diğerinden ne kadar büyük olduğu değil sadece hangisinin diğerinden büyük olduğu
üzerinden karĢılaĢtırabiliriz‖.403 Ölçüm (süper pozisyon, üst üste getirme iĢlemi),
ancak biz ―konumdan bağımsız büyüklükler varsayılmalıdır‖ savını kabul edersek
mümkün olur. Yani, büyüklük ölçümünün kullanılabilirliği, konumdan bağımsız
büyüklük bağıntılarının varlığına bağlıdır. Aksi takdirde, ölçüm yapılabilmesinin
temel Ģartlarından olan standart ölçüm birimini tespit etmek mümkün değildir.
Konumdan bağımsız büyüklükler prensibinin, sabit eğriliğe sahip mekânlarla
da önemli bir iliĢkisi vardır. Riemann göre, ―Nesnelerin varoluĢunun onların
mekânda nasıl durduklarına bağlı olmadığı iddiası ancak mekân sabit eğrilik
manifoldu ise savunulabilir.‖404 Yani, ―katı cisimlerden‖ (rigid bodies) bahsetmek
ancak sabit eğrilik olduğu zaman anlamlıdır.
“Sürekli manifoldların, konfigürasyondan bağımsız oldukları varsayımının
geçerli olmayabileceği alan bağıntılarına göre bölümlenmesi”
Büyüklük bağıntılarının incelenebildiği sürekli manifoldların dıĢında, ―büyüklüklerin
konumdan bağımsız bir Ģekilde düĢünülemeyeceği ve bir birimle değil ancak
manifolddaki alanlarla gösterilebileceği‖ sürekli manifoldlar da mevcuttur. Riemann
bu manifoldların ―çok-değerli analitik fonksiyonların incelenmesi‖ gibi matematiğin
―Division of continuous magnitudes with respect to size relations in which the assumption that
magnitudes independent from configuration must be hold‖
403
―…one can compare two magnitudes only when the one is the part of the other, and even then one
can only decide upon the question of more or less, not upon the question of how many.‖
404
Torretti, R. (1978). Philosophy of geometry from Riemann to Poincare. Dordrecht: Reidel: D.
Reidel Publishing Company, s. 100.
402
116
farklı alanlarında gerekli olduğunu ve ―diferansiyel denklemler teorisinin
verimsizliğinin‖ de bu manifoldların eksikliğinden kaynaklandığını belirtir. Bundan
baĢka da konumdan bağımsız büyüklükler varsayımının geçerli olmadığı
manifoldlara dair baĢka bir detay veya açıklama sunmaz.
Çoklu yer kaplayan manifoldlar kavramının üretimi
Riemann ―n-kez yer kaplayan manifold‖ kavramını tanımlamak için kullanacağı bir
savla baĢlar; ―Nicelik kavramları, ancak hâlihazırda değiĢik biçimde belirlemelere
(determination) izin veren bir genel kavram mevcutsa var olabilir‖. 405 Buradan yola
çıkan Riemann, manifold üretimini açıklamaya giriĢir. Burada ―belirleme biçimi
sürekli değiĢen‖ bir kavramdan bahseder; eğer bir biçimden diğerine tam belirlenmiĢ
bir yoldan ilerlenirse bir basit yer kaplayan manifold elde ederiz. Riemann bunu
―eğer bir kavramın özelleĢmiĢ halleri sürekli bir manifold oluĢturuyorsa ve bir
özelleĢmiĢ halden diğerine belli bir biçimde geçilebiliyorsa, geçilen özelleĢmeler bir
basit yer kaplayan manifold oluĢturur‖406 diyerek açıklar. Eğer bir manifoldun her bir
noktasından bir baĢkasına ilerlersek iki boyutlu (iki kez yer kaplayan) bir manifold
ortaya çıkar. Eğer bu, iki manifold üçüncüsüne uygulanırsa üç boyutlu (üç kez yer
kaplayan) bir manifold ortaya çıkar. Burada önemli bir nokta, tek boyutlu durumda
tek bir doğrultuda hareket edilebiliyor olmasıdır; ileri ve geri. Yani, iki boyutlu bir
manifold (yüzey) üzerinde hareket tanımlamak için iki ayrı doğrultudan
bahsedilebilmelidir, üç boyutlu manifoldlar (mekân) içinse üç ayrı doğrultu var
olmalıdır. N-boyutlu manifoldlar da benzer Ģekilde düĢünülebilir (n farklı doğrultu).
Yani, manifoldun basitçe ―değiĢken bir nesne‖ ve onun değiĢik evreleri (―belirleme
biçimleri veya modelleri‖) arasındaki bağıntı sonucunda üretildiğini söylemek
mümkündür; bu değiĢik evreler manifoldun ―nokta‖larını oluĢturur.
Bir noktanın n-adet değişkenle temsili
―… a concept ―whose mode of determination varies continuously.‖
―If in the case of a notion whose specialisations form a continuous manifoldness, one passes from a
certain specialisation in a definitive way to another, the specialisations passed over form a simply
extended manifoldness.‖
405
406
117
Bu prosedürü görebilmek için ―tek boyutlu bir manifoldun, manifoldun her
noktasında o noktayla beraber değiĢen tanımlı birer değeri olan – ve değerlerin
karĢılaĢtırılabilirliği açısından sabit bir baĢlangıca sahip olan - değiĢken bir kısmı‖407
nı düĢünelim. Yani bu manifold içerisinde değeri sabit olmayan ―sürekli bir konum
fonksiyonu‖ farz edelim. Bu durumda, fonksiyonun sabit değere sahip olduğu
noktalar ―verilen manifolttan daha az boyuta sahip bir sürekli manifold‖ oluĢturur.
Fonksiyonun değerinin değiĢmesiyle birlikte ―bu manifoldlar sürekli bir Ģekilde
birbirine geçer‖. Bu geçiĢ, her bir noktanın ―diğerindeki sabit bir noktaya‖ geçiĢiyle
mümkündür. Yani ―hepsinin (manifold), bir tanesinden doğduğu kabul edilebilir‖.408
Daha önce de değindiğimiz sabit bir baĢlangıç noktasına ve tanımlı değerlere sahip
sürekli bir fonksiyonu kullanarak, n-kez geniĢleme üretimini ―bir boyutlu bir
değiĢkenlik ve daha az boyutlu bir değiĢkenlik‖409 olarak tersine çevirmek
mümkündür. Riemann bundan ―bir manifoltta konum belirtmek mümkün ise, bu
konum sonlu sayıda çokluğun belirlenmesine indirgenebilir‖
410
sonucunu çıkarır. Bu
yüzden de ―bir n-kez geniĢlemenin temel belirtisi‖ olarak‖ konumun belirlenmesi n
adet çokluk belirlemesiyle ifade edilebilir.‖ Daha açık söylemek gerekirse, n-boyutlu
bir manifoltta bir noktanın konumunu x1,x2,……,xn gibi n adet değiĢken parametre ile
belirtebiliriz (x1,x2,……,xn koordinat adlarıdır).
“Her Doğrunun Konumundan Bağımsız Bir Uzunluğa Sahip Olduğu, Yani Her
Doğrunun Her Bir Diğer Doğruyla Ölçülebildiği, Varsayımıyla, N-boyutlu Bir
Manifoldun Metrik Bağıntıları”
Bu kısmın yapısından bahsetmeden önce, bazı genel saptamalarda bulunmak
faydalı olacaktır. Bu kısımda Habilitationsvortrag‘ın matematiksel sonuçları
―…a variable portion of a manifold of one dimension, -reckoning from a fixed starting point or
origin, so that its values are comparable with another- which has for every point of the given manifold
a definite value changing continuously with that point‖.
408
By means of changes in the value of the function, ―these manifolds pass over, one into another,
continuously‖. This passing over is possible by passing every point into ―a definite point of the other‖.
So, ―one may assume that from one of them (manifold) all the rest emanate‖.
407
―…a variability of one dimension and a variability of fewer dimensions‖.
―…fixing of position in a given manifold is reduced, whenever this is possible, to the determination
of a finite number of quantities‖.
409
410
118
verilecek olup, bunları bu sonuçlarla ilgili saptamalar takip edecektir. Riemann bu
noktaya kadar bahsettiği hususları hatırlatarak baĢlar. Bu hususlardan ikisi
―manifoldun üretimi‖ ve ―manifoldluğun‖ temel belirtisi olarak konumun n adet
büyüklük belirlemesiyle ifade edilebilmesi‖dir. Konferansın bu kısmının baĢlığından
da anlaĢılabileceği gibi, Riemann bu kısımda n-boyutlu manifoldlardaki metriksel
bağıntılara odaklanır. N-kez yer kaplayan manifold bu metriksel sistemler ıĢığında
incelenir.
Bu kısımda, uzunluklar ve eğriler birincil öneme sahiptir. Russell da
Riemann‘ın fikirlerinden bahsederken bu önemden Ģöyle söz eder:
Riemann, ki mantıksal olarak Einstein‘ın selefidir, değeri yarım yüzyıl boyunca
anlaĢılamamıĢ yeni bir fikir ortaya attı. Geometrinin, sonsuz küçük olandan (infinitesimal)
baĢlaması ve sonlu uzunluklar, alanlar ve hacimler hakkındaki ifadelerin bütünleĢtirilmesi
üzerine kurulması gerektiğini düĢündü. Bu da, baĢka Ģeylere ilaveten, doğrunun bir eğriyle
değiĢtirilmesini gerektirir; ikincisinin sonsuz küçüklükteki mesafelere dayanan bir tanımı
varken birincisinin yoktur. Geleneksel görüĢ, iki nokta arasındaki bir doğru parçası bir bütün
olarak alınabilirse bile parçalarının toplamı veya limiti olarak alınamayacağıydı. Riemann‘ın
görüĢü ise doğrunun bu anlamda eğriden bir farkı olmadığı yönündeydi. 411
Yani eğrilerin ölçülmesiyle ilgili bu vurgu, Riemann‘ın programının
muhakeme sırasından kaynaklanır; a) daha kesin olmak için sonsuz küçüklükler
kapsamında çalıĢmalıyız, b) sonsuz küçüklükler kapsamında çalıĢabilmek sonlu
uzunluklara ihtiyaç vardır; c) zira eğrilerin tanımlanması sonsuz küçüklükteki
mesafelere ihtiyaç duyar. Bu akıl yürütmeyi takip edip Riemann‘ın ne söylediğini
anlamak için eğrilere uzunluk atfedilmesi prosedürünü hatırlamalıyız. Riemann
burada eğrilerin uzunluk kullanılarak ölçülmesini önerir. Bu süreçte Riemann‘ın
Gauss‘un eğri yüzeyleri incelediği ve ―mekânın geometrisi, bizzat yüzeye
Russell, B., Source Book on Mathematics, içinde, s.425. ―Riemann, who was logically the
immediate predecessor of Einstein, brought in a new idea of which the importance was not perceived
for half a century. He considered that geometry ought to start from the infinitesimal and depend upon
integration for statements about finite lengths, areas, or volumes. This requires, inter alia, the
replacement about straight line by the geodesic: the latter has a definition depending upon
infinitesimal distances, while the former has not. The traditional view was that, while the length of the
straight line between two points could be defined as a whole, not as the limit or a sum of the bits.
Riemann‘s view was that a straight line does not differ from a curve in this respect.‖
411
119
odaklanarak
incelenebilir‖412
iddiasında
bulunduğu
Therorema
Egregium
(Olağanüstü Teorem) çalıĢmasını ilerlettiğini görürüz.
Gauss‘un eğriler üzerine olan çalıĢmalarını daha önce incelemiĢtik.
Riemann‘ın eğrilerin uzunluklarla ölçülmesine odaklanan baĢlangıç noktası,
Gauss‘un Disquisitiones Generales Circa Superficies Curvas adlı çalıĢmasına
dayandırılabilir. Bu çalıĢmada Gauss‘un en önemli keĢfi, evrensel olarak her yüzeyde
metriksel bağıntıların o yüzeyin eğriliğiyle belirlenebilir olduğudur. Bu saptamayla
Gauss, Öklidyen mesafe kavramını eğri yüzeyleri de kapsayacak Ģekilde geniĢletir.
Yani Riemann‘ın kendine biçtiği ―mekânın metriksel bağıntılarının saptanabileceği
en basit gerçekleri bulmak‖ amacının kökleri Gauss‘un eğriler ve mekânın içkin
geometrisi üzerine yaptığı çalıĢmalara dayanır.
Altı çizilmesi gereken bir baĢka önemli noktaysa ―doğruların konumlarından
bağımsız uzunluklara sahip olduğu, yani, her doğrunun diğer her bir doğruyla
ölçülebileceği‖ varsayımıdır. Bu önermenin ne anlama geldiğini anlamak için
Tazzioli‘ye baĢvurabiliriz:
Sezgilerimize yardımcı olması amacıyla ölçülecek çokluğun üç boyutlu bir uzaya
yerleĢtirildiğini düĢünelim. ġu halde eğer standart bir uzunluğa (mesela bir metre) sahip
bir parçayı kullanıp ölçülecek çokluğun üstüne koyarsak ölçüm yapmak mümkün hale
gelir; çokluğun boyutları bu uzunluk birimi esas alınarak ölçülebilir. Bu prosedür ancak
―doğruların konfigürasyonlarından bağımsız bir uzunluğa sahip olduğu ve böylece her
doğrunun baĢka her bir doğruyla ölçülebileceği‖ varsayımında bulunulursa
kullanılabilir. Aslında, Ģayet bu varsayım yanlıĢsa, birim uzunluk hareket ettikçe
uzayacak ve kısalacak ve haliyle mekânda çoklukların ölçümü imkânsızlaĢacaktır; yani
―katı cisim‖ – noktaları arasındaki mesafeler sabit olan bir cisim – hareket ederken Ģekil
değiĢtirecektir.413
412
Kline, M. (1972). Mathematical Thought From Ancient to Modern Times, Oxford University Press
, s.888
413
Tazzioli,R. ( 2003). ―Towards a history of the geometric foundations of mathematics Late XIX th
century‖, Revue de Syntese, Volume124, Number 1, s.17. ―In order to help intuition, one can image a
3-dimensional space where the quantity to be measured is placed. Measurement is then possible if one
considers a segment with standard length (for example 1 meter long) and superposes it on the
quantity; then the dimensions of the quantity are evaluated with respect to the unit of length. This
procedure is allowed only on the assumption that ‗lines have a length independent of their
configuration, so that ‗every line can be measured by every other‘. In fact, if this hypothesis is not
valid, the unit of length will become shorter or longer during its motion which amounts to saying that
measurement of quantities in space would not be possible; that is to say, ‗a rigid body‘- a body in
which distances between its points are constant- would change its shape during the motion.‖
120
Bu yüzden, ―katı cisimlerin serbest hareketi‖ prensibi ve ―eğrilere uzunluk
atfeden‖ iĢlemler konferansın bu bölümünün temellerini oluĢturur. Bu noktaların
ıĢığında, sürekli manifoldlarda temel iĢlemimizin ölçüm olduğu ve bunun da
―cisimlerin hareket ederken Ģekillerini korumaları‖nı gerektirdiği görülebilir.
Burada Riemann‘ın çıkıĢ noktası ―metrik belirlemesi konumdan, yani birden
fazla Ģekilde ortaya çıkabilen bir özellikten bağımsız olmalıdır‖
414
saptamasıdır. Bu
önermeden ve iki nokta arasındaki mesafeyi ölçmek amacından yola çıkan Riemann
―ilk akla gelen ve benim de burada takip etmeye niyetlendiğim varsayım ‗doğruların
uzunluklarının durumlarından bağımsız olması, bu vesileyle her bir doğrunun diğer
her bir doğruyla ölçülebilmesi‘ olabilir‖ der. Eğer bu elde edilebilirse, ―bir eğrinin
büyüklüğü içkin bir özellik, yani, tek boyutlu bir manifold olarak eğrinin, dıĢında
kalan noktalarla iliĢkisinden bağımsız olarak sahip olduğu bir özellik olarak tespit
edilebilir.‖415
Yukarıdaki varsayımlardan yola çıkarak iki nokta arasındaki mesafenin tespitiyle,
yani ―doğrulara bir uzunluk‖ atfederek, ―daha sonra diğer doğruların uzunluğu,
doğruyu oluĢturan ve doğrulardan meydana gelen eğrilerin en küçük üst sınırı ile
belirlenebilir‖416 saptamasıyla baĢlıyoruz. Eğrilere uzunluk atfedilerek, eğrilerin
doğrularla ölçülmesini mümkün kılınabilir. Buna rağmen Riemann, muhtemelen
eğrilere uzunluk atfetmenin iki sonsuz yakınlıktaki nokta arasındaki mesafeyi ölçmek
için esas olmasından dolayı, kendisini bununla sınırlamaz; zira mesafe ölçümündeki
sınırlamalar genelliği koruyarak ilerlemesine engel olacaktır. Bu yüzden ―tüm
eğrilere bir uzunluk atfetmenin, önceden belli bir eğri sınıfının tanımlanmasına bağlı
olmayan, örnek (uniform) bir metodun düĢünülmesi‖417 önerisinde bulunur.
―Determinations of measure require to be independent of location, a state of things which can occur
in more than one way‖.
415
Torretti, R., (1978), Philosophy of Geometry from Riemann to Poincaré. Dordrecht: Reidel: D.
Reidel Publishing Company, s. 91. ―the length of an arc in a manifold will be determinable as an
intrinsic property, i.e. as a property belonging to the arc as a one-dimensional submanifold, no matter
what its relation to the points outside it.‖
416
Spivak, M., (1975). A comprehensive Introduction to Differential Geometry, Vol 2,Eds., s.156
417
Spivak, M., (1975). A comprehensive Introduction to Differential Geometry, Vol 2,Eds., s.156
414
121
Riemann daha önce bir noktayı x1,x2,……,xn koordinat adları olmak üzere, n-değiĢkenli
parametreler x1,x2,……,xn
ile temsil etmiĢti (Bakınız; 1.3. bir noktanın n-adet
değiĢkenle temsilinin incelendiği kısım). N adet fonksiyonun oluĢturduğu (x1(t),
x2(t)…., xn (t)) kümesi t‘nin bazı değerleri için bir eğri tanımlar. Eğri üzerindeki
sürekli hareket t için dt tarafından ve her bir x için dx tarafından sağlanır.418 Eğri
boyunca ds2 mesafesi (iki sonsuz yakınlıktaki noktanın arasındaki mesafenin ölçüsü
olan ―doğru çizgisi unsuru‖nun (line element‘in karesi) ikinci de dx1, dx2 ….dxn ikinci
dereceden denklemiyle hesaplanabilir. Örneğin, Öklidyen 3-boyutlu durumda
―Pisagor durumu‖419 yani ds2=dx12+dx22+dx32 ifadesi elde edilir.420 Bu yüzden, üçlü
yer kaplayan büyüklüklerde eğrilerin uzunlukları hesaplanabilir.421
Temel varsayım ve iĢlemleri bu Ģekilde özetledikten sonra, Habilitationsvortrag‘ın
bu kısmının detaylarına geçebiliriz.
Doğrunun çizgisi unsurunun matematiksel ifadesi
Burada Riemann, Ģayet bir doğru tam diferansiyellerin kareleri toplamının
karekökü olarak ifade edilebiliyorsa, bu manifoldlun ―düz‖ olarak nitelendirildiğini
belirtir. Kendi sözleriyle; ―eğer doğru çizgisi unsuru, yüzeylerde olduğu gibi, ikinci
dereceden bir diferansiyelinin karekökü olarak ifade edilebiliyorsa, iki kez yer
kaplayan bir manifolddaki her bir noktanın iç metriksel bağıntıları eğrilik ölçümüyle
tanımlanabilir‖.422
Doğru çizgisi unsuru hayati öneme sahip olduğu için onu daha derinden
incelemek faydalı olacaktır. Bunun için ilk olarak Riemann‘ın bazı varsayımlarını
hatırlatılacaktır, sonra doğrusal unsurun matematiksel ifadesinin üretimine bakıp, son
olarak da doğrusal unsurun anlamıyla ilgili bazı sonuçlar verilecektir.
418
Gray, J. (1989). Ideas of space. Oxford: Clarendon press, s.142.
A.g.e., s.142.
420
A.g.e., s.142.
421
A.g.e., s.142.
422
―…in every point the interior metric relations of a doubly extended manifold are characterized by
the measure of curvature if the line-element can be expressed by the square root of a differential
expression of the second degree, as in the case with surfaces.‖
419
122
Doğru çizgisi unsuru doğuran varsayımlar
a. ―Metrik belirlemenin konumdan, yani birden fazla Ģekilde ortaya çıkabilen bir
özellikten bağımsız olması.‖
b. Üstteki varsayımdan hareketle Riemann ―doğruların, durumlarından bağımsız
uzunlukları olduğu ve bu sayede her bir doğrunun diğer her bir doğruyla
ölçülebileceği‖ varsayımına ulaĢır.
c. Konum belirlenmesinin büyüklüklerin belirlenmesine atfedilebilmesi, yani, nboyutlu bir manifolddaki bir nokta x1,x2,x3, olarak n adet değiĢken büyüklükle ifade
edilebiliyorken
verilebilmesi.‖
―x
çokluklarının
tek
bir
değiĢkenin
fonksiyonları
olarak
423
Böylece problemin formülasyonu, değiĢken çoklukların birimler cinsinden ifade
edilebildiği bir matematiksel ifadeyle doğruların uzunluklarının gösterilmesi olarak
ortaya konmuĢ oluyor. Buna rağmen, Riemann kendini ―dx – yani x‘teki değiĢimin –
sürekli değiĢtiği‖ doğrularla sınırlar, zira sadece bu durumda ―doğruların dx
çokluklarının oranlarının sabit olduğu unsurlara bölünmesi düĢünülebilir‖.424 Bu
tanım, yukarıdaki sorunu ―her bir nokta için o noktada baĢlayan ve bu yüzden x ve dx
çokluklarını içeren bir doğru çizgisi unsurunun genel ifadesini bulma‖425
indirgemeye olanak sağlar. Riemann‘ın doğruların matematiksel ifadelerini
oluĢtururkenki bir baĢka varsayımı ise ―ikinci dereceden çokluklar yok sayıldığında,
bir doğru çizgisi unsurunun uzunluğunun, tüm noktalarının sonsuz küçüklükte
konum değiĢtirmesiyle değiĢmeyeceğidir. Bu varsayımla Riemann, doğru çizgisi
a.―Determinations of measure require magnitude to be independent of location; a state of things
which can occur in more than one way‖
b..Based on above assumption Riemann follows the assumption that ―the length of lines be
independent of their situation, that therefore every line be measurable by every other‖
c..Then if the fixing of the location is referred to determinations of magnitudes, that is, if the location
of a point in the n-dimensional manifold be expressed by n variable quantities x1,x2,x3, and so on to xn,
so that ― quantities x be given as functions of a single variable‖.
423
―…one can think of the lines as laid off into elements within which the ratios of the quantities d x
may be regarded as constant‖.
425
―…set up for every point a general expression for a line element which begins there, an expression
which will therefore contain the quantities x and the quantities dx.‖
424
123
unsurundaki değiĢikliklerin dx çokluklarındaki değiĢikliklere bağlı olduğunu
göstermeye çalıĢır. Son olarak, Riemann doğru çizgisi unsurunu ―iĢaret
değiĢtirdiğinde değiĢmeyen ve geliĢigüzel (arbitrary) sabitleri x çokluklarının sürekli
bir fonksiyonu olan, dx çokluklarının tek türel (homogenous), birinci dereceden bir
fonksiyonu‖ olarak tanıtır. Böylece doğru çizgisi unsurunun diferansiyel ifadesini
elde etmiĢ oluruz;
ds2=∑ij gij dxi dxj
(1)
Burada gij metrik (ölçüm)fonksiyonlarını, x1...xn ise manifolddaki koordinatları ifade
eder. Bu ikinci dereceden ifade Ģu Ģartları sağlar;
a) Simetri, (gij=gji)
b) Pozitif (1≤ i, j ≤n) belgin matris, ki bunlar Öklidyen mekânda mesafe ölçmenin
temel Ģartlarıdır.
Doğru çizgisi unsuruyla ilgili çalıĢmalarında Riemann ―doğru çizgisi
unsurunun dördüncü dereceden bir diferansiyel ifadenin dördüncü kökü olarak ifade
edilmesi‖ ihtimalini de değerlendirir. Buna rağmen, bu olasılığın peĢinden gitmemeyi
tercih eder zira ―böyle bir çalıĢma ikinci dereceden bir doğru çizgisi unsurunun
gerektirdiklerinden baĢka prensipler gerektirmeyecek ve dördüncü derece çok zaman
almasına rağmen mekân teorisine nispeten az katkıda bulunacaktır‖. Buna ilaveten,
Riemann‘a göre dördüncü derecenin incelenmesinin sonuçlarını geometrik bir
Ģekilde göstermenin bir yolu yoktur. Bu yüzden Riemann kendisini ―doğru unsurları
ikinci dereceden bir diferansiyel ifadenin karekökü olan manifoldlarla‖ sınırlama
kararına varır.
Doğru çizgisi unsurunun böyle bir ifadesi, bizi mekâna ve geometriye
yaklaĢımımızla ilgili bazı önemli noktalara götürür. ġimdi bu noktalar üzerinde
duracağız.
124
Ġlk olarak, sonsuz yakınlıktaki her nokta çifti arasındaki mesafe doğrusal
unsurla belirlenir. Burada x ve dx çoklukları alıĢılagelmiĢ koordinat eksenlerine denk
gelmek durumunda değildir. Yani, bu Ģekilde x değiĢkenlerinin ifadesi dik koordinat
sisteminden bağımsız hale gelir.
Ġkinci olarak, (1) doğrusal unsuru Gauss‘un iki boyuttaki (yüzeylerdeki)
nokta çiftleri arasındaki mesafeyi ölçmeye yarayan formülünün n-boyuta
genellenmesini gösterir. Bu da yüzeyle ilgili geliĢigüzel koordinatların seçilmesi ve
(1)‘de kullanılmasıyla gerçekleĢtirilir. Bu nokta bir sonraki kısmın (2.2) sonunda, nboyutlu manifoldluğun incelenmesi esnasında ele alınacaktır.
Üçüncü olarak, (1) doğrusal unsuru ―bir manifoldun metriğini, manifoldun
sonsuz küçüklükteki bir parçasında belirterek belirlemek gibi tamamen yeni bir fikri
ortaya atar.‖426 Bu fikir iki yeni husus ortaya çıkarır. Birinci husus çalıĢmanın
metodolojisiyle ilgilidir. (1) diferansiyel denklemi nokta analizi mümkün kılarak
karmaĢık iĢlemleri ―mekânın veya zamanın sonsuz küçüklükteki bir unsuru‖427
çerçevesinde incelememize izin verir. Denklem (1) tek bir noktanın komĢuluğu ile
bir diğeri temel alınarak oluĢturulduğu için, mekânın doğasının noktadan noktaya
değiĢebilme olasılığını beraberinde getirir.
Ġkinci husus V.F. Kagan tarafından Ģu Ģekilde özetlenmiĢtir:
Ġlaveten, bu, (1) bağıntısını temel alarak sonsuz sayıda geometrik sistem oluĢturmanın genel
metodunu sağlar. Doğru Ģekilde seçildiklerinde, bu sistemler ortaya koydukları geometrik
temsiller sayesinde doğal fenomenlerin incelenmesinde kullanılacak gerçek araçlar olarak
kullanılabilir. Bağıntı (1), manifoldu unsurları nokta olarak adlandırılan bir ―mekân‖a
dönüĢtürür. Bir baĢka deyiĢle, bir Ģekilde (mesela (1) aracılığıyla) bir metrik tanımlanmıĢ nboyutlu bir manifold (kümesi), n-boyutlu bir mekân olarak adlandırılmaya baĢlanmıĢtır. Nboyutlu mekân terimi sıklıkla unsurları klasik geometridekilere benzer bağıntılarla bağlanmıĢ
n-boyutlu unsurlar için kullanılır.428
Kagan. V.F. (2005). ―Riemann‘s Geometric Ideas‖, The American Mathematical Monthly, Vol.
112, No. 1, s.81.
427
A.g.y. s.81.
428
Kagan. V.F. (2005). ―Riemann‘s Geometric Ideas‖, The American Mathematical Monthly, Vol.
112, No. 1, s.81. ―For another, it provides a general method for constructing an infinite variety of
geometric systems based on the relation (1). Properly chosen, these systems can serve as genuine tools
for the study of natural phenomena through their geometric representations. The relation (1)
transforms the manifold into a "space" whose elements are called points. In other words, a manifold
426
125
Yani, (1) ifadesi her biri aynı manifold üzerinde uygulanan değiĢik metriklerle
429
(metrik) ortaya çıkan değiĢik geometrik sistemler oluĢturmanın mümkün olduğunu
ortaya koyar. (1)‘in ıĢığında, manifold, seçilen metrik sistemine göre bir ‗mekân‘
a2+b2+c2=d2 olarak tanımlanır. Buna ilaveten, bu n-boyutlu farklı ―mekânlar‖daki
bağıntılar, klasik geometrideki bağıntılardan farklı değildir. Örnek olarak, 2 boyutlu
klasik Öklidyen sistemde a2+b2=c2 Ģeklindeki Pisagor Teoremi kullanılır, 3 boyutta,
n boyutta ise a2+b2+c2+…=z2 halini alır.
Burada altı çizilmesi gereken nokta, iddianın Pisagor Teoremi‘nin tüm Riemann
manifoldları için geçerli olduğu değil, manifold kavramı sayesinde kimi bilindik
Öklidyen teoremleri n-boyutta da uygulanabildiğidir. Örnek olarak, Pisagor Teoremi
hem R2 hem de Rn için geçerlidir.430
N-boyutun manifoldunu aramak
Üstteki Ģarttan hareketle (―doğru çizgisi unsuru ikinci dereceden bir diferansiyelin
karekökü olarak ifade edilebilir‖) metrik bağıntıları incelenmiĢtir. Burada Riemann
―belli bir noktada ve belli bir yüzey-doğrultusunda düzlükten sapma (eğiklik)‖
üzerinde yoğunlaĢır. Riemann‘a göre ―N-boyutlu bir manifoldun belli bir
noktasındaki ve o noktadan geçen bir yüzey-doğrultusundaki eğiklik metriğinin
anlamlı olabilmesi için, o noktada baĢlayan en kısa doğrunun, doğrultusu verilerek
tamamen saptanabilir olması gerekir.‖ Metrik bağıntılarını belirlemek için ½ n (n–1)
(doğrusal unsurun katsayıları) yüzey doğrultusunda bütün noktalarının eğikliğinin
geliĢigüzel verilmiĢ olması kabul edilebilir ve yeterlidir.‖ Bu husus biraz daha
açıklama gerektirir. Riemann daha önce n-boyutlu bir manifoldun yeterli bir temsili
için n adet parametre fonksiyonuna ihtiyaç olduğuna değinmiĢti431 Eğer koordinat
sistemi değiĢtirilirse, n parametre fonksiyonu da değiĢir. Buna rağmen, doğru çizgisi
(set) of n dimensions in which a metric has been defined in some manner (by means of (1), say) came
to be called a space of n dimensions. The term n-dimensional space is frequently applied to an ndimensional manifold whose elements are connected by relations similar to those of classical
geometry.‖
429
Burada metrik ile gi ve gj‘ seçilmesini anlatmak istiyoruz.
430
Basit bir ifadeyle Rn de Pisagor Teoremini 2 boyutta, örneğin bir kağıt üzerinde uyguluyoruz. R 2
de ise 3 boyutta, örneğin bir küpte uyguluyoruz.
431
N- boyutlu bir manifoltta bir nokta n-adet değiĢkenle temsil edilmiĢti
126
unsurunun matematiksel ifadesi ½ n (n+1) katsayı içerdiği için, geriye yine ½ n (n–
1) katsayı kalacaktır. Buradan hareketle Riemann ―bu yüzden eğer ½ n (n–1) yüzeydoğrultusundaki her noktanın eğikliği verilirse, sürekliliğin metrik bağıntılarının
bunlar kullanılarak‖ bulunabileceği sonucuna varır. Burada dikkat etmek gerekir ki gi
ve gj (manifoldu tanımlayan metrikler) koordinat sistemi tarafından değil eğiklik
tarafından sağlanır. Yani manifoldu temsil etmek için belli bir koordinat sistemine
ihtiyacımız yoktur, ―manifoldun metrik bağıntıları tamamen eğiklik tarafından
belirlenir‖. Bu noktada Riemann‘ın Gauss‘un eğiklik temel kavramını genellediği
görülür.432
Geometrik temsil
Riemann,
iç
metriksel
bağıntıları
değiĢmeden
bükülerek
düzleme
dönüĢtürülebildikleri için rast gele silindirik veya konik yüzeylerin düzleme denk
olduğunu göstermiĢtir.
Genel olarak düz manifoldlar
Daha önceki incelemeler neticesinde Riemann, metriksel bağıntıları saptamak
için ―her bir noktada, eğiklik ölçümleri birbirinden bağımsız ½ n (n–1) yüzeydoğrultusunda eğikliğin sıfır‖ olmasının yeterli olduğu sonucuna varmıĢtır. Eğikliğin
her yerde sıfır olduğu bu manifoldlar ―eğikliğin her yerde sabit olduğu manifoldların
bir özel durumu olarak düĢünülebilir‖. Bu saptamayı ―sabit eğikliğe sahip
manifoldların ortak özelliği Ģöyle de özetlenebilir: onların içindeki Ģekiller
sündürülmeden hareket ettirilebilir‖ diyerek örneklendirir.
Bu yüzden, bu bölümün önemi, ―Öklidyen mekânın tarifi‖nin, bir yüzeyin eğikliğinin
saptanmasıyla elde edilebilmesidir. Yani, manifold eğriliği kavramıyla Riemann
Öklidyen mekânı (sabit, sıfır eğiklik) ve Ģekillerin metriksel bozulmaya uğramadan
hareket ettirilebildikleri mekânları tarif etmeye çalıĢır. Sabit eğriliğe sahip (pozitif,
negatif veya sıfır eğiklik) bir manifoldda bunun mümkün olduğu söylenebilir, çünkü
432
Obrecht, A.Paul (2001). ―Four out of Five Mathematicians Agree: Riemann is God‖, s.5.
127
herhangi bir noktadaki tüm eğrilik ölçümleri farklı herhangi bir noktadaki ölçümlerle
aynı ve onlara eĢittir.
Sabit eğrilik ölçüsünün sonuçları
Bu kısım esas olarak mekânın nasıl değiĢik metriksel sistemlere uygun olabileceğini
gösterir. Yani Riemann farklı değerdeki sabit eğiklik ihtimalinin önünü açmaktadır;
pozitifken küresel bir mekân elde edilirken, negatifken bizi farklı geometrilerin
varlığı ihtimaline götüren sabit negatif eğiklik elde edilir. Bu noktayı Ģu Ģekilde
özetler: ―Daha az pozitif eğriliğe sahip yüzeyler, daha geniĢ küresel yüzeylerden iki
geniĢ çemberin yarıları kadar bir kısmın kesilmesi ve kenarlarının birleĢtirilmesiyle
elde edilebilir. Sıfır eğriliğe sahip yüzey ekvator üzerinde duran silindirik bir yüzey
olacak; negatif eğriliğe sahip yüzeyler ise bu silindire dıĢ teğet geçecek ve eksene
bakan kısmı bir halkanın yüzeyinin iç kısmı Ģeklinde olacaktır.‖
Riemann‘ın adımlarını takip ederek konferansın son kısmı olan ve Riemann‘ın
―küçükten büyüğe, yerel özelliklerden yer kaplayan büyüklüklere ve oradan da
manifoldların bahsedilen evrensel özelliklerine ve açıkça matematikten fiziğe bir
geçiĢ olan metodunun özeti‖433olan ―Mekâna Uygulanması‖ kısmına geçebiliriz.
“Mekâna Uygulanması”
Geometride varsayılan mekânın ölçü bağıntılarını saptamanın gerekli ve yeterli
koşulları.
Bu kısmın baĢında Riemann ―doğruların konfigürasyondan bağımsızlığı‖ ve
―doğru çizgisi unsurunun ikinci dereceden bir diferansiyelle ifade edilebildiği‖
varsayımlarıyla yaptığı metriksel bağıntıların saptanması incelemesinin sonucunda
mekânın metriksel bağıntılarının saptanmasının gerekli ve yeterli koĢullarının elde
edilebileceği yorumunda bulunur. Üç farklı durumdan söz eder;
433
Gray, J. (1989). Ideas of space. Oxford: Clarendon press, s.143.
128
1. Bu koĢulların ―bir üçgenin iç açıları toplamı daima iki dik açıya eĢittir‖ durumu
için incelenmesi
2. Öklidyen bir varsayımın izinden gitmek; doğruların hem varlığı hem de gövdeleri
konfigürasyondan bağımsızsa ―o zaman eğiklik her yerde sabittir; o zaman da bir
üçgenin iç açılarının toplamı herhangi bir üçgen için saptanırsa tüm üçgenler için de
saptanmıĢ demektir‖.
3. Doğruların uzunluklarını konumdan bağımsız düĢünmek. Bu, ―konumdaki
değiĢiklikler ve farklar kendi bağımsız birimleriyle ifade edilebilen karmaĢık
çokluklardır‖ demektir.
Empirik saptamaların sorgulanması
―AraĢtırma planı‖ bölümünün baĢında Riemann mekânı incelemek için aradığı
gerçekliklerin ―sadece empirik kesinliğe‖ sahip olduğunu belirtmiĢti. Bu yüzden
empirik sınırlar içerisindeki olasılıklarını araĢtırmalıyız. Bu anlayıĢa uygun olarak,
bir sonraki kısımda Riemann ―bu varsayımlar nasıl, ne seviyede ve ne kadar deneyim
tarafından güvencelenmiĢtir‖434 sorusuna yanıt arar.
“Genişlik bağıntıları” ve “ölçüm bağıntıları” arasındaki ayrım
Yukarıdaki soru bağlamında Riemann ―muhtemel durumların ayrık bir
manifold oluĢturduğu ve deneyimin asla emin olamadığı, fakat kesinlik konusunda
eksiği olmayan‖ ―sadece geniĢlik bağıntıları‖ ile ―muhtemel durumların bir süreklilik
oluĢturduğu, olasılığı çok yüksek dahi olsa, deneyime bağlı hiçbir belirlemenin hiçbir
zaman kesin olmadığı‖ ―ölçüm bağıntıları‖nı birbirinden ayırır. GeniĢlik ve ölçüm
bağıntıları arasındaki bu farkın önemi, ―bu empirik saptamalar, gözlemin sınırlarının
ötesine, ölçülemeyecek kadar büyük ve ölçülemeyecek kadar küçük olanlara
geniĢletildiğinde‖ ortaya çıkar; zira ―gözlemin sınırlarının ötesinde‖ ölçüm
bağıntılarının ―kesinliği daha da azalabilir, ama bu diğeri için geçerli değildir‖.
Riemann, B. (1854). ―On the Hypotheses which lie at the Bases of Geometry‖, çevr. William
Kingdon Clifford [Nature, Vol.VIII.Nos. 183,184, ss.14-17,36,37].
434
129
“Sınırsızlık” ve “sonsuzluk” ayrımı
Ġkinci kısmın konusu, ―mekândaki yapılar ölçülemeyecek büyüklüklere
geniĢletildiği‖nde görünür hale gelen ―sınırsızlık‖ ve ―sonsuzluk‖ ayrımıdır. Bu
ayrım, yukarıda incelenen ―geniĢlik özellikleri‖ ve ―ölçüm özellikleri‖ ayrımı
üzerinden okunabilir. ÇağdaĢ terminolojide ―geniĢlik bağıntıları‖ ―topolojik
bağıntılara‖, ―ölçüm bağıntıları‖ ise ―metriksel bağıntıları‖na tekabül eder. Bu farkı
bir kürenin yüzeyini inceleyerek görebiliriz; bu yüzey sonsuz değildir ama
sınırsızdır.
Riemann'a göre ―mekânın sınırsız, üçlü yer kaplayan bir manifold olduğu‖
varsayımı ―dıĢ dünyayla ilgili tüm kavrayıĢlarımızca da teyit edilir‖. Buna bağlı
olarak da ―mekânın sınırsızlığı empirik olarak dıĢ dünyayla ilgili tüm
deneyimlerimizden daha kesindir‖.
Doğayı anlamada sonsuz küçüklüğün önemi
Bu kısım, doğayı anlamada sonsuz küçüklükler üzerine yapılan çalıĢmaların
faydası üzerinde durur; ―ölçülemez büyüklükteki alanlarla ilgili sorular, doğayı
açıklamak için oldukça kullanıĢsızdır. Ölçülemez küçüklükler içinse durum farklıdır.
Fenomenlerin nedensel bağlantılarına dair bilgimiz temelde onları sonsuz
küçüklüklere kadar takip ederkenki hassasiyetimize bağlıdır‖. Riemann da buradan
―ölçümün sonsuz küçüklüklerdeki mekânsal bağıntıları bu yüzden kullanıĢsız
değildir‖ sonucuna ulaĢır.
AĢağıda,
―geometrinin
önermelerinin
geçerliliği‖,
sonsuz
küçüklük
vurgusuyla incelenmiĢtir:
Sonsuz küçüklükler için geometrinin önermelerinin geçerliliği sorunu, mekânda
bağıntıların kaynağı sorununun bir parçasıdır. Aslında mekân felsefesi kapsamında ele
alınabilecek bu soruyla bağlantılı olarak, yukarıdaki saptama kullanılabilir. Yani ayrık
manifoldlarda metriksel bağıntılar manifoldun içkin bir özelliğiyken, sürekli
manifoldlarda bu özellik dıĢarıdan sağlanmalıdır. O zaman ya mekânı oluĢturan gerçek
130
unsurlar ayrık bir manifold oluĢturmalı, ya da metriksel bağıntıların kökeni o
gerçekliğin haricinde, onun üzerinde etki eden kuvvetlerde aranmalıdır. 435
Sonunda Riemann, Ģu ana kadar takip ettiği yolu ―bu yol bizi fiziğin, mevcut
durumun doğasına inmemize izin vermediği dünyasına götürür‖ Ģeklinde tasvir eder.
5.2. Habilatitionsvortag‟ta Riemann ne diyor? Tarihsel-epistemolojik bir yorum
Newton, Leibniz ve Kant‘ın da dâhil olduğu mekânın doğasına iliĢkin tartıĢmalar ve
Öklidyen postülatların doğasına iliĢkin tartıĢmalar mekân tarihinde önemli yer tutar.
Riemann mekânı 'yapılandırılabilir bir noktalar kümesi' (manifold ) olarak alarak
tanımlar ve mekânın sonsuz küçüklüklerdeki davranıĢlarını inceler. Ayrıca
Riemann'ın ortaya koyduğu kavramın kökenleri hem Herbart'ın felsefesinde, hem de
Gauss'un eğrilik çalıĢmaları ve karmaĢık sayıları anlatırken kullandığı geometrik
dilde bulunabilir. Ġlkinin felsefesi Kantçı felsefeden Leibnizci felsefeye bir geçiĢ
addedilirken, ikincisi hem Öklidyen olmayan geometrinin öncülerinden biri, hem de
mekân ve geometriye Kantçı bakıĢın rakiplerinden biri olmuĢtur.436
Riemann'ın Habilatitionsvortrag'ı sunarken Lobachevski ve Bolyai'nin Öklidyen
olmayan geometrilerine hiç atıfta bulunmamıĢ olması dikkat çekicidir.437 Bu durum,
Riemann, Bernhard, ―On the Hypotheses Which Lie at The Foundations of Geometry‖, çevr.
Simith,D.E.(1929) in A Source Book in Mathematics, s.425. ―The question of the validity of the
postulates of geometry in the indefinitely small is involved in the question concerning the ultimate
basis of relations in space. In connection with this question, which may well be assigned to the
philosophy of the space, the above mark is applicable, namely that while in a discrete manifold the
principle of metric relations is implicit in the notion of this manifold, and it must come from
somewhere else in the case of a continuous manifold. Either then the actual things forming the
groundwork of a space must constitute a discrete manifold, or else the basis of metric relations must
be sought for outside that actuality, in colligating forces that operate upon it.‖
436
Yani bir anlamda denebilir ki 19.yy fiziksel geometrisi bir anlamda Kant‘ın kendisi tarafından
baĢlatılmıĢ olmasına rağmen Kant‘tan kopuĢu sergilemektedir. DiSalle, R.(2006) Understanding
Space-Time, Cambridge University Press, s.25.
437
Riemann Lobachevski ve Bolyai‘den bahsetmemesine rağmen büyük ihtimalle onların
çalıĢmalarından haberdardı. Çünkü Lobachevski‘nin çalıĢmalarından biri 1837 yılında Crelle‘nin
Dergisinde yayınlanmıĢtı.Bakınız; Bottazzini, U. Tazzioli, R. (1995). ―Naturephilosophie and Its Role
in Riemann‘s mathematics‖, Revue d‟histoire des math´ematiques, s.27.
The Journal für die reine und angewandte Mathematik [Journal for pure and applied mathematics]
1826 yılında matematiksel çalıĢmalara derin bir ilgi duyan, bir mühendis ve yüksek memur olan A. L.
Crelle‘nin kurduğu ve editörlüğünü yaptığı bir dergiydi. Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a
history of set theory and its role in modern mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser, s.8.
Buna ek olarak Riemann‘ın Lobachevski be Bolyai‘nin çalıĢmalarından Gauss aracılığıyla haberdardı.
435
131
Riemann'ın yeni bir aksiyomatik sistem üretmek veya ―bağımsızlık ve tutarlılık gibi
kavramların bir incelemesi‖ne giriĢmek gibi bir amacının olmaması göz önünde
bulundurulursa anlaĢılabilir. Onun esas amacı, doğayı ―içyapısı‖ndan yola çıkarak
yorumlamaktır.438 Bu mantığa dayanarak, kavramını sadece matematiğe atıfla ortaya
koyması mümkün değildir zira bu kavramın açıklanması için ―matematikte dilsel
veya sembolik bir çerçeve yoktur.‖439 Bu yüzden Riemann'ın öne çıkardığı kavram
teknik değil ―yarı-felsefi bir Ģekilde‖ tanımlanmıĢtır.440 Habilitationsvortrag‘ın özel
olarak
da
manifold
kavramının
değerlendirilmesi
için
önce
Riemann‘ın
metodolojisinin genel hatlarını ve manifold kavramının geometride ve diğer
alanlardaki pozisyonunu inceleyeceğim. Ardından felsefi bir mesele olan Riemann‘ın
apriori fikrinden kaçınması üzerine görüĢlerimi sunacağım.
Riemann'ın metodolojisiyle ilgili değinilmesi gereken ilk husus onun analitik
yaklaĢımıdır. Riemann, çalıĢmalarında analitik yaklaĢımı benimsemiĢtir zira
―geometrik
ispatlarda,
algılarımız
bizi
yanıltarak
açıkça
belirtmediğimiz
varsayımlarda bulunmamıza sebep olabilir‖441 Riemann mekânı yapılandırılabilir bir
noktalar kümesi (manifold) olarak tanımlamıĢtır ve uzaklık fonksiyonuyla (doğru
çizgisi unsuru) bir metrik tanımlayabileceğimizi göstermiĢtir. Riemann aynı zamanda
bu iĢlemlerin ve yapıların geçerli olup olmadığının empirik sınırlar dâhilinde
―olasılıklarını araĢtırmak‖ gerektiğini de belirtir. Habilatitionsvortrag'da uzaklık
fonksiyonunu tanımlarken Riemann'ın diferansiyel denklemler kullandığı görülür.
Bunun önü Gauss ve birtakım baĢka matematikçiler tarafından açılmıĢtı.442 Riemann
da onların yolunu takip etmiĢ ve diferansiyel metodlar olanağını geniĢletmiĢtir. Onun
analitik yaklaĢımı empirist epistemoloji ıĢığında daha kolay anlaĢılabilir. Bu iki
eğilimi, yani empirisizm ve analitik yöntemi, bir araya getirerek Riemann mekânı
Bakınız; Detlef, L. (1999). Turning points in the conception of mathematics: Bernhard Riemann 18261866. Boston: Birkhauser, s.224.
438
Ehm, Werner (2010). ―Broad views of the philosophy of nature: Riemann, Herbart, and the ―matter
of the mind‖', Philosophical Psychology, 23: 2, s.148.
439
Scholz, E. (1999a). ‗The Concept of Manifold‘, 1850-1950, James, I. M. (1999) History of
Topology, içinde s.26.
440
Scholz, E. (1992). ―Riemann's new vision of a vew approach to geometry‖. D. F. L. Boi in, 18301930: a century of geometry Berlin: Springer-Verlag, içinde, s.22.
441
Kline, M. (1972) Mathematical Thought From Ancient to Modern Times, New York: Oxford
University Press, s.889.
442
Öklidyen olmayan geometrilerin metodolojilerine göre incelendiği bölüme bakınız.
132
diferansiyel denklemlerle inceler ve bu vesileyle mekânın yerel özellikleri
anlaĢılabilir hale gelir ki bu da doğayı içyapısından yola çıkarak açıklama amacıyla
örtüĢür.
Riemann her ne kadar Öklidyen yaklaĢıma ters düĢtüğü için ―aykırı düĢünür‖ gibi
görünse de, aslında Öklidyen geometri genellemesini doğallaĢtırmıĢtır.443 Yaptığı Ģey
sadece Öklidyen geometrinin ayrıcalıklı rolünü aĢındırmak olmuĢtur.444 Bu
doğallaĢtırma sürecinde Riemann'ın kullandığı mantık, yöntem ve sezgilerin ―ekstra
matematik‖ addedilip addedilemeyeceği ucu açık bir sorudur. Yine de, mekân
kavramı ve geometrinin evrimi konularındaki konumu epistemolojik bir kırılma
noktası olarak kabul edilebilir.445 Hem Öklidyen olmayan geometrilerin keĢfi
açısından, hem de geometri tarihi ve diğer alanlar açısından Riemann'ın bakıĢ açısı
birçok Ģeyi değiĢtirmiĢtir.
Öncelikle Öklidyen olmayan geometrileri ele alalım. Manifold kavramıyla Riemann
sadece ―geometrik düĢünceyi Öklidyen deli gömleğinden kurtarmıĢ‖446 değil, aynı
zamanda sorunu daha genel bir bağlamda ele alıp çözmüĢtür. Laugwitz bu noktayı Ģu
Ģekilde açıklar: ―Öklidyen olmayan geometri gerçekten bir yenilik getirmiĢ midir?
ĠĢin aslı Öklidyen inĢa yöntemlerinin tamamen dâhilinde kalmıĢtır, fakat Riemann bu
alanı terk etmiĢ ve mekânı tamamen farklı bir Ģekilde inĢa etmiĢtir.‖447
Riemann'ın son derece genellenebilen manifold kavramı, mekân hakkındaki
fikirlerimizi ve geometrinin statüsünü oldukça değiĢtirmiĢtir. Manifoldun iĢin içine
girmesiyle ne Öklidyen ne de baĢka bir geometrinin diğerlerine göre bir önceliği
olmadığı görülebilmiĢtir.448 Bu yeni kavram çerçevesinde geometri öylesine tekrar
temellendirilmiĢtir ki ―Riemann sonsuz boyutlu mekânları incelemeye hazırdı.
443
Detlef, L. (1999). Turning points in the conception of mathematics,Bernhard Riemann 1826-1866.
Boston: Birkhauser, s.232.
444
Manifoldu lokal olarak Öklidyen tanımlıyoruz.
445
Scholz, E. (1992). Riemann's new vision of a view approach to geometry. D. F. L. Boi in, 18301930: a century of geometry , Berlin: Springer-Verlag, içinde s.22.
446
A.g.e., s.24.
447
Detlef, L. (1999). Turning points in the conception of mathematics, Bernhard Riemann 1826-1866.
Boston: Birkhauser, s.295.
448
Riemann‘ın tanımlamıĢ olduğu doğru çizgisi unsuru (ds2=∑ij gij dxi dxj)unda gi and gj lerin her
farklı seçimi bize farklı geometriler tanımlayabileceğimiz farklı metrikler sağlamaktadır.
133
Öklidyen mekân ise öncelikli bir role sahip değildi, hatta hiçbir role sahip değildi…
Geometri artık Öklidyen geometri ile baĢlamıyordu.‖449 Geometrinin bu durumunu
biraz daha derin irdelemeye çalıĢalım. Gauss'un ortaya attığı içkin ölçümden yola
çıkan Riemann, Gauss'un görüĢünü geliĢtirerek sabit eğriliğe sahip manifoldların
değiĢik değerlerinin gündeme getirdiği olasılıklardan bahseder; eğrilik pozitifken
küresel bir mekân elde edilirken, sürekli negatif eğrilik farklı geometrilerin varlığı
ihtimalini ortaya çıkarır. Riemann'ın Habilatitionsvortrag‘ının ―matematik tarihi
üzerindeki muazzam etkisi‖450 üzerine yazarken Gray Ģunlardan bahseder:
Geometrik düĢüncede ilk kez Öklid'den daha temel birimlerle düĢünmek mümkün
olmuĢtur, böylece Öklid'in tasavvurundaki muğlaklıklar ve problemler çözülebilir hale
gelmiĢtir.451
Ayrıca, Öklidyen olmayan, Öklid'inkilerin özelliklerinin birçoğundan mahrum olan ama
yeni özelliklere sahip geometriler tasarlamak mümkün olmuĢtur ve bu teoriler Ģu anda
fizikte ve özellikle görelilik kuramında sıkça kullanılır hale gelmiĢtir. 452
Ġlk defa, paralellik hakkında döngüsel gerekçelendirme
geometrilerden bahsetmek mümkün hale gelmiĢtir.453
yapmadan
değiĢik
Riemann'ın en büyük iddiası konum kavramı ve konumun iliĢkilerinin uzaklık ve yön
olarak ifade edilebilmesinin geometriye temel teĢkil ettiği iddiasıdır. Bu temel
kavramlardan klasik geometriyi yeniden kurmak ve kendi baĢına ilgili çekici olan,
fizikte olduğu gibi, yeni geometriler icat etmek mümkündür. 454
Daha önce gördüğümüz gibi Riemann‘ın Habilatitionsvortrag'ı her biri daha önce
bahsedilen ―sihirli üçgen‖e denk gelen üç kısma ayrılmıĢtır; felsefi bağlamda
manifold kavramının üretimi, matematiksel bağlama doğru unsuru denklemi ve
fiziksel bağlamda bunların mekâna uygulanması. Manifold kavramı, Riemann'ın
Gray, J. (2008). Plato‟s Ghost: The Modernist Transformation of Mathematics, Princeton
University Press, s.52.
450
Gray, J. (1989). Ideas of space. Oxford: Clarendon press, s.141.
451
A.g.e. s.141. ―For the first time it becomes possible to think geometrically in terms more basic than
those of Euclid, with the result that ambiguities and difficulties in Euclid‘s formulation can be
resolved.‖
452
A.g.e. s.141. ―Further, it became possible to design geometries that were highly non-Euclidean,
lacking many properties of Euclid‘s but having new ones of their own, and these new geometries now
turn up frequently in physics, notably in relativity theory.‖
453
A.g.e. s.145. ―For the first time we have a way of saying what the various geometries are without
making any question begging assumptions about parallels.‖
454
A.g.e. s.145. ―The profound suggestion of Riemann is that basic to geometry is the notion of
position, and the relations of position can be expressed by means of direction and distance. From these
basic notions it is possible to recapture all of classical geometry and to invent new geometries which
might be of independent interest, for example in physics.‖
449
134
doğa-felsefesinin (nature philosophy) bir örneğidir. Bu noktada manifold kavramının
Riemann'ın programının bileĢenleri arasında merkezi bir yere sahip olduğunu
hatırlamakta fayda vardır; Habilitationsvortrag, bu kavramın tanımıyla baĢlar. Yani,
manifold kavramının ortaya atılması, onun matematiksel üretiminden önce gelir.455
Boi, makalesinde ―yeni fikirler, özellikle Riemann'ınkiler, mekânın doğası ve
geometrinin statüsüyle ilgili görüĢlerimizi muazzam bir Ģekilde değiĢtirmiĢtir‖456
dedikten sonra Riemann'ın genel olarak mekân incelemesi ve spesifik olarak
manifold kavramını ortaya atıĢı ile ilgili konumunu Ģu Ģekilde açıklar:
Öncelikle bu bilimin bizzat konusu artık değiĢmiĢtir; Riemann üç boyutlu Öklidyen
mekânı değil matematiksel olarak çok daha genel bir kavram olan manifold
(Mannigfaltigkeiten) kavramını inceler. Bu noktadan sonra Öklidyen mekân, sabit
eğiklikli üç boyutlu bir manifoldun sadece herhangi bir örneğidir. Ġkinci olarak,
geometrik mekân matematiksel olarak üç yapısal seviyede belirlenir: topolojik-biçimsiz,
metriksel, türevlenebilir ve topoloji-türevlenebilir. Bu yapıların her biri tamamlayıcı
özellikler ekleyerek mekân kavramının zenginliğini artırır. Üçüncü olarak, Riemann
manifold kavramını sadece matematiksel açıdan değil, aynı zamanda fiziksel ve diğer
doğal fenomenleri daha bilinebilir ve anlaĢılabilmesi açısından Öklidyen tasavvurdan
daha genel ve güçlü addeder; Riemann için matematiksel ve özellikle geometrik
yapıların fiziksel öneme sahip olduğu, geometriyi fiziksel evrenin idealize edilmiĢ bir
görüntüsü olarak gördüğü de unutulmamalıdır. 457
Ġlerlemeden önce, yukarıdakilerden hareketle Riemann'ın temel kavramının bazı
özelliklerini listelemek faydalı olacaktır. Manifold kavramı; 1) üretkendir; hem
Öklidyen hem de diğer geometrilerin varlığına izin verir ve her iki tip geometri de
455
Gray, Detlef, L. (1999). Turning points in the conception of mathematics,Bernhard Riemann 18261866. Boston: Birkhauser, içinde, s.232.
456
Boi L, (1992). ―The "revolution" in the geometrical vision of space in the nineteenth century, and
the hermeneutical epistemology of mathematics‖, Donald G. Revolutions in Mathematics. Oxford
Science Publications. The Clarendon Press, Oxford University Press, New York, içinde, s.192.
457
Boi L, (1992). ―The "revolution" in the geometrical vision of space in the nineteenth century, and
the hermeneutical epistemology of mathematics‖ , Donald G. Revolutions in Mathematics. Oxford
Science Publications. The Clarendon Press, Oxford University Press, New York, içinde, s.192.―First,
the very subject of this science is no longer the same; he considers not three-dimensional Euclidean
space but the mathematically much more general concept of manifolds (Mannigfaltigkeiten).
Euclidean space could thenceforth be no more than a particular sort of three- dimensional manifold of
constant-curvature space. Secondly, geometrical space is mathematically determined according to
different levels of structure: the topological-amorphous, metrical, differentiable, and the topologicaldifferentiable. Each of these structures adds complementary properties of increasing richness to the
concept of space. Thirdly, Riemann saw the concept of manifolds as being more general and profound
than the Euclidean concept, not only from the mathematical point of view but as making the
phenomena of physics, and nature in general, more knowable and more intelligible. It must not be
forgotten that for Riemann, mathematical- and particularly geometrical- structures also had an
essentially physical significance, and that he basically conceived of geometry as an idealized image of
the physical universe.‖
135
ondan türetilebilir, 2) açıklayıcıdır; fiziksel geometride, mesela Einstein'ın görelilik
kuramında ve görüntüleme bilimi bu açıklayıcılığın örnekleridir (imaging science) 3)
yalınlık ilkesine uygundur; tüm diğer varsayım ve yapılar manifold kavramının
etrafında Ģekillenir.458
Riemann'ın ortaya attığı kavram yeni bir aksiyomatik sistem yaratma veya mevcut
bir sistemi değiĢtirme çabasından ziyade ―matematiksel ve fiziksel teori için yeni
kavramsal olanaklar yaratmak amacıyla, yeni, daha zengin ve daha geniĢ geometrik
kuramlar geliĢtirerek temellerin derinleĢtirilmesidir‖.459
Riemann'ın manifoldu sadece geometri alanında değil baĢka alanlarda da
üretkendir. Her Ģeyin geometrileĢtirilebileceği fikrine dayandığı için fizik gibi diğer
alanlarda da bir araç olarak iĢlev görür. Bir örnek vermek gerekirse, ―genel
görelilikte uzay, metriği maddenin varlığınca belirlenen dört boyutlu bir Riemann
uzayı olarak tasavvur edilir; buna bağlı olarak Einstein'ın ünlü eĢdeğerlik prensibinde
metrik ve yerçekimi birbirine eklemlenir. ds2=∑ij gik dxi dxj formülü bir Riemann
manifoldunun doğrusal unsurunu tanımlar; genel görelilikte gij yerçekimi alanını
tanımlamak için kullanılır.‖460
Fiziksel araĢtırmalara bir baĢka örnek olarak Scholz'un Riemann'ı alıntıladığı
Ģu sözlerine bakılabilir: ―Gauss oldukça temkinliyken, öğrencisi B. Riemann daha
kesin
bir
önermede
bulunmaya
cesaret
etmiĢtir.
1854
tarihli
ünlü
Habilitationsvortrag'ının sonunda Riemann manifold kavramının ―mekân‖ın, yanı
Herbart‘ın merkezi kavramlarla çalıĢma önerisini ve Riemann‘ın bu anlayıĢı manifold kavramını
biçimlendirmesinde nasıl etkili olduğunu hatırlayınız.
459
Ferreiros, J. (2006). ―Riemann's Habilitationsvortrag at the Crossroads of Mathematics, Physics
and Philosophy‖. J.Gray, Ferreiros, J. (Eds.), The Architecture of modern mathematics, New York:
Oxford University Press., içinde s.69. Ferreiros ―temellerin derinleĢtirilmesi‖ (deepening of
foundations) ifadesini Hilbert‘in kullandığı Ģekline atıfta bulunarak kullanır.
460
Boi L, The "revolution" in the geometrical vision of space in the nineteenth century, and the
hermeneutical epistemology of mathematics in Donald G. (1992) Revolutions in Mathematics. Oxford
Science Publications. The Clarendon Press, Oxford University Press, New York, içinde s.193. ―…in
general relativity space is conceived as four dimensional Riemannian space whose metric is
determined by the presence of matter; consequently, according to Einstein‘s well-known principle of
equivalence, metric and gravitation are fused. The formula ds2=∑ij gik dxi dxj
defines the linear
element of a Riemannian manifold; in general relativity the functions gij are used to describe the
gravitational field.‖
458
136
fiziksel mekânın, yapısının belirlenmesinde kullanılmasını tartıĢır (sect. III.3).
Soruyu nasıl düĢündüğünü aydınlatan küçük bir yorum yapar:‖461
Eğer nesnelerin mekândan bağımsız olarak var olduğunu varsayarsak, o zaman eğiklik
ölçümü her yerde sabit olmalıdır ve astronomik ölçümlerden hareketle bu değer sıfırdan
farklı olamaz; en azından karĢılık değeri, teleskoplarımızda görebildiğimiz alanın
karĢısında kaybolacağı bir alan olmalıdır. 462
Manifoldun üretkenliğine ve açıklama gücüne baĢka bir alandan, görüntüleme bilimi
ve teknolojisinden de bir örnek verebiliriz. Riemann'ın doğrusal unsuru sonsuz
küçüklüklerin araĢtırılmasına imkân verdiği için renk uyaranlarının incelenmesinde
kullanılmaktadır: ―Riemann geometrisi, Öklidyen bir mekândaki koordinat sistemine
benzer bir koordinat sistemini bir renk mekânında da kurabilmek için çok güçlü
araçlar sunar. Özellikle iki renk uyaranı arasındaki renk farkı ikisi arasındaki
jeodezik mesafeyle ölçülebilir.‖463 Açıkça görüldüğü gibi, felsefe ve geometri
arasındaki etkileĢim, fizik ve geometri arasındaki etkileĢime dönüĢür.
SONUÇ VE DEĞERLENDĠRME :
Herbart, Gauss, Riemann ve Kant
Riemann'ın genel olarak geometri üzerine ve özelde manifold kavramı üzerine
çalıĢmalarını anlamanın bir yolu da epistemolojisi üzerine düĢünmektir. Riemann'ın
duruĢu Kant karĢıtı anlayıĢın izlerini taĢır. Bu anlayıĢ, Riemann'ın iki akıl hocasına
bağlanabilir. Daha önce incelendiği üzere, Herbart çalıĢmalarına Kantçı bir anlayıĢla
baĢlamıĢ olsa da sonunda Leibnizci felsefede karar kılmıĢtır. Herbart'ın Kantçı
Scholz, E. (2005). ―Curved spaces: Mathematics and empirical evidence‖, ca. 1830 – 1923,
Oberwolfach Reports 2 (4), 3195—3198, s.3. ―While Gauss remained very cautious, his student B.
Riemann dared a more definite claim. At the end of his famous Habilatitionsvortrag of 1854 Riemann
discussed the application of the concept of manifold to the determination of the structure of ―the
space‖, i.e., physical space (sect. III.3). Just in passing he made a remark which sheds light on how he
thought on the question.‖
462
Riemann, Scholz, E.(2005). ―Curved spaces: Mathematics and empirical evidence‖, ca. 1830 –
1923, Oberwolfach Reports 2 (4), 3195—3198,içinde s.3. ―If one assumes existence of the bodies
independent on the place, then the curvature measure is constant everywhere, and it follows from
astronomical measurements that it cannot be different from zero; at least its reciprocal value had to be
an area against which the area accessible to our telescopes had to vanish.‖
463
Toko Kohei, Jinhui Chao, ve Reiner Lenz (2010).―On Curvature of Color Spaces and Its
Implications‖, published in CGIV-Fourth European Conference on Colour in Graphics, Imaging, and
MCS/10 Vision 12th International Symposium on Multispectral Colour Science, s. 393.
461
137
felsefeyi terk etmesinin temelinde, Riemann'ın da kurtulmaya çalıĢtığı apriorici
tutum yatar. Hem Herbart hem de Riemann için, bilginin merkezinde deneyim yatar.
Öte yandan bu Riemann'ın saf bir empirist olduğu anlamına gelmez. Ġnsan zihni,
bilimsel bilgi edinmede etkin bir rol oynar.464 Her iki düĢünür de deneyimin ve
zihinsel iliĢkilendirmenin (mental association) önemli olsa da, bunların bilimsel
bilginin yegâne kaynakları olmadığını, gerçekliğin tutarlı bir kavrayıĢının derin
düşünce (Nachdenken)
gerektirdiğini savunmuĢtur.465 Bu yüzden, bilimsel bilgi
―deneyimin sunduğu gözlemler ve derin düĢüncenin sağladığı varsayım veya
teorilerin etkileĢimi‖ haline gelir.466 Scholz‘un Riemann‘ın geometrisinin bilgi
kuramını özetlediği Ģu sözlerine bakalım:
Riemann'a göre teorik bilgi, özellikle matematik teorisi, bilimsel bilgi için kavramsal bir
çerçeve oluĢturduğu ölçüde, empirik bilgiye göre göreli veya diyalektik apriori demeyi
tercih ettiğim bir rol oynar.
-Bu bilgi apriori'dir; zira tümevarım, genelleme, hatta deneyimlerin idealize edilmesiyle
bile elde edilemez. Bilinçli bir kavramsal yaratının ürünüdür ve empirik araĢtırmalar
için teorik bir referans sistemi olarak iĢlev görür. Bu yüzden de empirik dünyanın
anlaĢılmasında Ģekillendirici bir rol oynar.
- Öte yandan bu bilgi göreli ve diyalektiktir. Yapısı biricik olarak belirlenmiĢ değildir,
yani kavramların üretiminde teorik tercihlere yer vardır ve bu tercihler mevcut empirik
kanıtların ıĢığında yapılır. Zaman içerisinde sabit olmadığı kadar, tarihsel bir süreç
olarak bilginin rafine edilmesi vesilesi ile de değiĢebilir. Rafine etmek (Riemann'ın
tabiriyle) eski yapıyı, onun geçerliliğini tamamen ortadan kaldırmadan kavramsal
açıdan değiĢtirme anlamına gelen pragmatik bir deyiĢ olarak okunabilir. Bu yüzden de
her ne kadar daha genel bir dil kullanılmıĢ olsa da, diyalektik olumsuzlamanın
(Aufhebung) karakteristik özelliklerini paylaĢır.467
Ferreiros, J. (2006). ―Riemann's Habilitationsvortrag at the Crossroads of Mathematics, Physics
and Philosophy‖., J.Gray, Ferreiros, J. ( Eds.), The Architecture of modern mathematics, New York:
Oxford University Press, içinde s.74.
465
A.g.e., s.74.
466
A.g.e., s.74.
467
Scholz, E. (1992).―Riemann's new vision of a vew approach to geometry‖. D. F. L. Boi, 18301930: a century of geometry, Berlin: Springer-Verlag, içinde s.32. ―Theoretical knowledge, in
particular mathematical theory, insofar as it constitutes a conceptual framework for scientific
knowledge, plays, according to Riemann, a role of what I want to call a relative or dialectical apriori
with respect to empirical knowledge. - This knowledge is apriori, because it is never to be derived by
induction, generalization, or even straightforward idealization from experience. It is constituted by a
deliberate conceptual creation and serves as a theoretical system of reference for empirical
investigations and thus plays a formative role for the cognition of the empirical world. On the other
hand this knowledge is relative and dialectical. Its structure is not uniquely determined, i.e. there is
place for theoretical choices in the process of generation of the concepts, and these choices are done in
consideration of the available empirical evidence. Just as little is it stable in time; it is subject to
changes during the historical process of refinement of knowledge. Refinement (Riemann's term) may
464
138
Riemann'ın
apriori
fikrinden
kaçınması468
sadece
Herbart'ın
felsefesinden
kaynaklanmaz. Gauss da mekân ve geometri üzerine Kant ile tam bir uyuĢma içinde
değildir. Her Ģeyden önce, Gauss Öklidyen olmayan geometrinin öncülerinden
biriydi. Kant'a göre gerçek geometri Öklidyen olmalıyken, Gauss baĢka
geometrilerin de mümkün olduğunu göstermenin – ki bu konuda baĢarılı olmuĢ olsa
da ―Boethçilerin yaygarasından‖469 korktuğu için çalıĢmalarını yayınlamakta tereddüt
etmiĢtir – peĢindeydi.
Kant saf zihni bilginin kaynağı olarak belirlemez; bilgi, deneyin sunduğu
malzemenin zihnin kategorik fonksiyonu aracılığıyla bir senteze getiriliĢidir. Kant‘a
göre bilgi deneyle baĢlar ama deneyden gelmez. Deney bilginin verisini sağlar.
Çünkü bilgi deneyle elde edilen içeriğin zihnin düzenleyici-sentezleyici edimini Ģart
koĢar. Bu düzenleme esnasında nesne empirik gerçeklikten saf görünün formları olan
zaman ve mekân içinde alınarak zihin tarafından iĢlenir. Bu formlar deneyden
gelmez, aprioridir. Görüldüğü gibi Kant için mekân ne doğuĢtan gelen zihinsel bir
entitedir, ne de bizim dıĢ dünyada nesnenin kendisine iliĢtirilmiĢ olarak bulduğumuz
reel
bir
unsurdur.
Saf
görü
olarak
mekân,
mümkün
deneyin,
Ģeyleri
algılayabilmemizin koĢulu olarak iĢ görür. Apriori (saf) görü olarak mekân, tüm
duyusallığı olanaklı kılan duyusallık yetisinin bir formudur.
Kant‘ın temel sorusu geometrinin aksiyomlarının epistemolojik statüsünün ne olduğu
ile ilgiliydi. Eğer bu aksiyomlar analitik doğrular değilse sentetik olmak
be read as a pragmatic expression for a type of conceptual change which overcomes the old structure
without destroying completely the latter's validity. It thus shares the characteristic features of
dialectical negation (Aufhebung), even if presented in less elaborate language.‖
468
Ferreiros, J.(2005). ―Dogmas and changing Images of Foundations‖, Philosophia Scientiae, Cahier
special Fonder autrement les mathématiques, G. Heinzmann, P. Nabonnand, eds. içinde s.3.
469
Kline, M. (1972). Mathematical Thought From Ancient to Modern Times, Oxford University
Press, s.871. Gauss ―The clamour of Boetians‖ (―Boetçilerin çığlığı‖) tabirini dogmatic düĢünce
yapısına sahip bir Grek kabilesine referansla kullanır. Gauss‘un bu tabiri kullanmaktaki amacı
özellikle Kant felsefesini destekleyenlerin tepkilerinden ne denli çekindiğini göstermektir.
139
zorundaydılar. Öte yandan, sentetik önermeler zorunlu bağlantılar içermemektedir.
Fakat geometrinin aksiyomları düĢünüldüğünde onlarda bir çeĢit zorunluluğu
hepimiz görürüz; örneğin iki boyutlu bir düzlemde iki nokta arasındaki en kısa
uzaklığın bir doğru olduğunun dıĢında durumlar hayal etmek bizim için pek mümkün
değildir. O halde, aksiyomlardaki bu zorunluluk apriori bir kaynağa sahip olmak
durumundadır. Bu tür önermelerin temeli Kant için saf görüdür. Kant‘a göre görünün
iki saf formu vardır: zaman ve mekân. Bunlar sentetik a apriori bilginin kaynağını
oluĢtururlar. Saf mekânın görüsü geometrinin, saf zamanın görüsü de aritmetiğin
sentetik apriori bir bilim olmasına olanak verir.
Öte yandan Riemann, ustaları olarak nitelediği Gauss ve Herbart‘ın Kant‘ın mekân
ve geometriye dair görüĢlerini yorumlamalarının etkisinde kalmıĢtır. Riemann
‗ustaları‘ olarak nitelediği Gauss ve Herbart‘tan temel olarak etkilendiği noktaları
Ģöyle özetleyebiliriz:
Riemann‘ın Herbart‘tan etkilendiği ve geliĢtirdiği temel noktalar:
1) Kant‘ın apriori görü anlayıĢının tamamıyla reddi, görüngünün birlikte
varolmasının düzeni olarak Leibniz‘ci mekân fikrine yakınlık,
2) Matematiğin ve metodunun felsefi olarak ele alınması; matematiğin tüm
alanlarında çalıĢırken baĢlangıç noktası olarak genel kavramların gerekliliğine
duyulan inanç.470
Riemann‘ın Gauss‘tan etkilendiği ve geliĢtirdiği temel noktalar:
1) Gauss‘un 1831 tarihinde ―örtüĢmeyen eĢler‖ uslamlamasının Kant‘ı ―nihai‖ olarak
yanlıĢladığını düĢünmesi temelinde Kant‘ın kısmi olarak reddi,
Ferreiros, J. (2004).―The Magic Triangle: Mathematics, Physics and Philosophy in Riemann‘s
Geometrical Work‖, s.3, (http://semioweb.msh-paris.fr/f2ds/docs/geo_2004/Jose_Ferreiro_2.pdf.)
470
140
2) KarmaĢık sayılar, iki boyutlu manifoldlar ve topoloji arasındaki iliĢki, ―manifold‖
kavramı,
3) Diferansiyel geometrinin geliĢtirilmesi, Gauss eğriliği kavramı,
4) Gauss hayatının son dönemlerinde n boyutlu manifoldlar ve fiziksel mekân ile
ilgili bir çalıĢma içindeydi dolayısıyla Riemann bu çalıĢmalardan Gauss‘un dersleri,
onunla kiĢisel konuĢmaları ya da Weber aracılığıyla haberdardı.471
Riemann‘ın Gauss ve Herbart‘tan devraldığı ve geliĢtirdiği bu temel noktalar
arasında göze ortak nokta olarak Kant karĢıtlığı çarpmaktadır. Herbart‘ın Kant
karĢıtlığı Gauss‘tan daha açık bir Ģekilde görülmektedir. Bu nokta Gauss‘un mekânın
doğasına iliĢkin felsefi argümanlardan haberdar olmakla beraber daha çok bir
matematikçi olarak geometri ve mekânı ele almasıyla anlaĢılabilirdir. Mekânın saf
görünün formu olması ve geometrinin görü temelli bir aktivite olduğu Ģeklindeki
Kant‘çı iddialar karĢısında Riemann‘ın pozisyonu belirsizlikler içermektedir.
Riemann‘ı bu belirsizlikler çerçevesinde Kant ile taban tabana zıt düĢünce çizgisinde
oldukları fikri uyansa da durumun böyle olduğundan emin olmak için yeterli
nedenimiz yoktur. Bu nokta aĢağıda daha da geliĢtirilecektir ancak Ģimdilik Ģunu
belirtmekle yetinebiliriz; Riemann‘ın felsefi dayanağı Herbart‘tır. Herbart kendi
mekân felsefesinde Kant yerine Leibniz felsefesine yakındır, dolayısıyla Kant‘ın
felsefesi Riemann‘ın çalıĢmalarında Herbart yoluyla daha en baĢında dıĢarıda
bırakılmıĢtır.472 Riemann‘ın manifold kavramı ile mekânı kavramada, mekânı
düĢünmenin olanağını geniĢleterek kendine özgü bir katkısı vardır. Riemann‘ın bu
katkısı Gauss kaynaklı matematiksel ve teknik araçlarla Herbart kaynaklı
matematiksel araĢtırmanın yönü ile ilgili doğru bir kavrayıĢa ulaĢmasının verimli bir
sentezin sonucudur. Bu katkının daha iyi anlaĢılabilmesi için görü ve olanaklılık
temelinde Kant ile Riemann‘ın ayırıcı çizgilerini belirlemeye çalıĢacağım.
471
472
A.g.y., s.4.
A.g.y., 2 numaralı dipnot, s.3 ve Ferreiros, J.(2011). KiĢisel diyalog.
141
Bu belirleme için Riemann‘ın manifold kavramını ve geometrisinin temel
hipotezlerini açıkladığı Habilitationsvortrag‘ını kısaca ele almalıyız. Bu derste
Riemann mekândaki yapısallaĢtırmalardan önce mekânın yapısallaĢtırmasını sorgular
ve mekânın topolojik özelliklerinin nasıl belirlenebileceği üzerine odaklanır. Bu
amaçla Habilitationsvortrag düĢünce yapısının üç temel ayağına göre felsefe,
matematik ve fizik olarak bölümlenmiĢtir.
Felsefe bölümü manifold hakkındaki genel fikirler, metrik ve topolojik özellikler
arasındaki ayrım, manifoldun boyutu kavramı ve n boyutlu manifoldun
ölçeklendirilmesi gibi konulardan oluĢur.
Matematik bölümü diferansiyel geometrinin manifold üzerine uygulanması, doğru
çizgisi unsurunun diferansiyel formunun verilmesi, Gauss‘un eğiklik kavramının
genelleĢtirmesi, değiĢken eğriliğe sahip yüzeyler ve geometrik örneklerle sabit
eğriliğe sahip yüzeylerin gösterimi gibi konulardan oluĢur.
Fizik bölümü mekânın metriklerinin empirik olarak tayin edilebilmesi için kabuller,
fiziksel mekânın çok geniĢ ölçekteki özellikleri ve fiziksel mekânın çok küçük
ölçekteki özellikleri gibi konulardan oluĢur.
Riemann‘ın düĢünce yapısının tüm mimarisinin ilk basamağı manifold kavramının
kurulmasıdır. Bu kavram ona mekânı kavramsallaĢtırırken ve deneyimlerken bir
özgürlük sunar. Riemann düĢünce dizgesinde felsefe, matematik için manifold
kavramını üretir ve bu kavram temelinde mekân fiziksel olarak sorgulamaya tabi
tutulur. Bu dizge onun Habilitationsvortrag‘ında açık bir Ģekilde görülür.
Riemann‘ın manifold kavramı, içinde felsefe ve matematiğin olduğu kritik bir
kavram analizi sonucu inĢa edilir. Riemann‘ın manifold kavramı, dıĢ dünyadaki belli
tipte sürekliliklerden yola çıkılarak (bu noktada Herbart‘ın dıĢ dünyadaki
sürekliliklerden yola çıkarak mekânı kavrama önerisi düĢünülmelidir) oluĢturulan ve
mekân kavrayıĢımızı geniĢletecek, empirik gözleme de olanak tanıyacak Ģekilde
tanımlanmıĢtır. Riemann‘ın araĢtırma programının temel hipotezleri Ģunlardır;
1) Mekân, sürekli, ayırt edilebilir manifolddur.
142
2) Doğruların uzunlukları mekândaki konfigürasyonlarına bağlı değildir, dolayısıyla
her bir doğru bir diğeri ile ölçülebilir.
3) Doğru çizgisi unsuru ikinci dereceden bir diferansiyelin karekökü olarak ifade
edilebilir.
4) Katı cisimler metrik deformasyona uğramadan serbestçe hareket edebilirler.473
Bu temel hipotezlerin ıĢığında, Riemann‘ın Habilitationsvortrag boyunca peĢinde
olduğu Ģey, aksiyomatik bir sisteme ulaĢmak ya da var olan aksiyomatik sistemlerin
bir hesabını vermek değildir. Onun için, bu sistemlerin aksiyomlarının ve bu
aksiyomların yardımıyla ulaĢılan sonuçların zorunlu doğrular olup olmadığı sorusu
ucu açık bir sorudur. Bu sorunun yanıtı bu aksiyomlar arasında iĢlem yapılarak
verilemez. O geometriyi üzerinde mantık aracılığıyla iĢlemler yapılacak bir sistem
olarak görme eğiliminde değildir. Riemann empirik sorgulama ile olası doğruların
ortaya konabileceği bir geometri üzerine düĢünmeyi hedeflemektedir.
Bu hedef doğrultusunda Riemann onlar yardımıyla mekânın metrik iliĢkilerinin
kararlaĢtırılabileceği ―en temel‖ gerçeklikleri bulmayı hedefler. Bu gerçeklikler tüm
gerçeklikler gibi ―zorunlu değil ama yalnızca empirik kesinliktedir, onlar
hipotezlerdir.‖ Burada Riemann‘ın neden aksiyom yerine hipotez sözcüğünü
kullanmayı tercih ettiğini anlıyoruz. Riemann için aksiyom Kant ve eski geleneğin
anladığı anlamıyla doğruluğu kendisi ile verili olan önermeler anlamına
gelmektedir.474 Riemann aksiyomların bu Ģekilde anlaĢılmasından duyduğu
rahatsızlıkla düĢüncenin olanaklarının geniĢletilmesi yolunda aksiyomların fiziğe
uygulanma kısmında artık hipotezlerle çalıĢmaya baĢlar. Riemann‘a göre mekân
anlayıĢımızda gitgide daha sınırlayıcı olacak Ģekilde yeni hipotezler kurmak için n
boyutlu manifold genel kavramıyla baĢlamamız gerekir, bu yolla saf bir topoloji ile
baĢlayıp Öklidyen mekânın somutlaĢtırılması sonucuna ulaĢırız. Böyle bir çalıĢmada
n boyutlu manifold olarak mekân kavramı topolojik bir karakterdedir yani henüz
Ferreiros, J. (2004).―The Magic Triangle: Mathematics, Physics and Philosophy in Riemann‘s
Geometrical Work‖, s.6. (http://semioweb.msh-paris.fr/f2ds/docs/geo_2004/Jose_Ferreiro_2.pdf.)
474
A.g.y., s.5.
473
143
içinde sürekliliğin tanımlandığı soyut elementlerin (mekânın noktaları) seti olarak
alınır. Dolayısıyla herhangi bir mekân görüsüne dayanmaz.475
Mekân görüsünden bağımsız yürütülen bir çalıĢmanın Kant karĢıtı olduğu
düĢünülebilir. Bu düĢünceden yola çıkarak Riemann‘ın Habilitationsvortrag‘ı
aracılığıyla, onun Kant‘a karĢı yazılmıĢ olduğunu varsayan bir okuma yardımıyla,
Kant ve Riemann‘ın mekân ve geometri anlayıĢlarının farklarını görmek deneysel
olmak dıĢında öğretici de olacaktır. Gregory Nowak476 Riemann ile Kant‘ı karĢı
karĢıya getirir. Bildiğimiz gibi Kant Öklidyen geometriyi fiziksel mekânın sentetik
apriori doğrular setinin bir örneği olarak görür. Burada fiziksel mekânın altını
çizmek
önemlidir.
Kendisi
aracılığıyla
mekânın
kavramlarını
kendimize
gösterdiğimiz saf görü olarak mekân vardır. Biz boĢ mekânı düĢünebiliriz ama
mekânın olmamasını düĢünemeyiz dolayısıyla bu görü görüngülerin olanağının
koĢuludur dolayısıyla aprioridir. Bu noktada Nowak, Kant‘ın transendental
idealite‘ye empirik realite‟nin özelliklerini vererek, saf görüyü, olağan deneyimin
fiziksel mekânıyla özdeĢleĢtirdiğini iddia eder.477 Nowak‘a göre Kant‘ın mantıki
olanaklılık ile karakterize edilebilecek bir baĢka mekânı daha vardır. Dolayısıyla
Nowak‘a göre Kant için görülenen, fiziksel ve mantıki olanaklı mekân vardır ve
Kant‘ın amacı görülenebilir ve fiziksel mekânı eĢleĢtirip mantıki olanaklı ya da
aksiyomatik mekânı fiziksel mekân hakkında bir Ģey söylemediği ve ilk ikisi ile
herhangi bir iliĢkisi olmadığı için dıĢarıda bırakmaktır. Kant için görülenen mekânın
önermeleri sentetik apriori, fiziksel mekânların önermeleri ise aposterioridir.
Öte yandan Nowak‘a göre Riemann‘ın stratejisi Kant‘tan farklıdır. Ona göre
Riemann‘ın amacı görülenen mekânla mantıki olanaklı
(aksiyomatik) mekânı
eĢleĢtirip fiziksel mekânı dıĢarıda bırakmaktır.478 Fiziksel mekân mantıki olanaklı ve
Ferreiros, J. (2004).―The Magic Triangle: Mathematics, Physics and Philosophy in Riemann‘s
Geometrical Work‖, s.6. (http://semioweb.msh-paris.fr/f2ds/docs/geo_2004/Jose_Ferreiro_2.pdf.)
476
Nowak, G. (1989). Riemann's Habilitationsvortrag and the synthetic apriori status of geometry, The
History of Modern Mathematics Volume: 1, ed. David E.Rowe-John McCleary, Academic Press,
içinde ss. 17-48.
475
Nowak, G. (1989). ―Riemann's Habilitationsvortrag and the synthetic apriori status of geometry‖,
The History of Modern Mathematics Volume: 1, ed. David E.Rowe-John McCleary, s.20.
478
A.g.y.
477
144
görülenebilir olanın kombinasyonu ile modellenebilir.479 Fiziksel mekânın nasıl
modellendiği sentetik aposteriori önermelerle, görülenen aksiyomatik mekânlar ise
analitik apriori önermelerle belirlenir.480 Riemann Habilitationsvortrag‘ın baĢlarında
öncelikle genel mekân kavramının yani ―manifold‖un araĢtırılması gerektiğine vurgu
yapar. Riemann‘a göre bu araĢtırmanın sonuçları fiziksel mekânı modellemek için
kullanılmalıdır. Habilitationsvortrag‘ın üçüncü bölümünde mekânın üç farklı
durumu (sıfır, pozitif, negatif eğikliğe sahip manifoldlar) değerlendirilir. Farklı
metriklerin aynı mekânda uygulanabilmesi ve çoklu uzamlı manifold bizim
görümüze açıktır. Çok boyutlu yer kaplayan manifold metrik iliĢkilere karar
vermemizi sağlayan farklı niteliksel varsayımların kullanılmasıyla tasavvur
edilebilir. Ancak fiziksel mekânın geometrisine karar veren niteliksel varsayımlar
çok boyutlu yer kaplayan manifoldun zorunlu koĢulu değildir; üç boyutlu manifold
üzerinde farklı metrik iliĢkilerin kurulabilmesine olanak vardır. Fiziksel mekânın
modellendiği geometrinin niteliksel varsayımları aposteriori önermelerdir.481
Riemann niteliksel olan uzam özellikleri (topolojik özellikler) ile mesafe ile ilgili
olan ölçüm özelliklerinin (metriksel bağıntılar) ayırımını yapar. Bu ayrım temelinde
mekânın geometrisinin yani mekânın metriksel iliĢkilerinin belirlenmesinin mekân
kavramının ayrılmaz bir parçası olduğu fikrine karĢı çıkar. Mekânsal nesneler
manifold olarak yani henüz metrik iliĢkiler dolayısıyla bir geometri kabul etmemiĢ
haliyle alınırsa, aynı manifoldun üzerinde farklı metriksel iliĢkilerin kurulabileceği
dolayısıyla farklı geometriler kurulabileceği böylece fiziksel mekânın üç boyutlu
manifoldların yalnızca bir örneği olduğu gösterilebilir. Bu Riemann için mekânın
geometrisinin aksiyomlarının geniĢlik özellikleri ile belirlenemeyeceği, deneyimle
belirlenebileceği anlamına gelir. Metrik belirlenimlerin aksiyom sistemleri ile
belirlenmesinde ise Öklid sistemini en temelde yatan aksiyom sistemi olarak görür.
Ancak fiziksel mekânın tasvirinde Öklid‘in bu aksiyom sistemi de dahil olmak üzere
hiçbir sistem mantıksal olarak zorunlu değil, empirik olarak olumsaldır. Yani
479
A.g.y.
A.g.y.
481
A.g.y., s.24.
480
145
Riemann‘ın dert edindiği mesele mekân kavramı ile fiziksel mekânın aksiyomları
arasındaki iliĢkinin doğasıdır:482
Mekânın sınırsız üç boyutlu manifold olması dıĢ dünyayı her kavrayıĢımızda
kullandığımız bir varsayımdır. Bu varsayım sayesinde gerçek algının alanının her anı
sağlanır ve peĢinde olunan nesnelerin olası mekânları kurulur ve bu uygulamalarda bu
varsayım sürekli olarak teyit edilir. Sonuç olarak, mekânın sınırsız oluĢunun dıĢ
dünyanın herhangi bir deneyiminden daha kesin empirik bir kesinliği vardır. Ancak
mekânın sonsuzluğu herhangi bir Ģekilde bundan çıkmaz. 483
Riemann‘ın
burada
mekânın
algıdaki
rolünden
bahsetmesi
Kant
ile
bir
karĢılaĢtırmayı gerektiriyor. Kant için mekânın sınırsız üç boyutlu manifold olması
apriori görü iken, Riemann için bir varsayımdır.484 Riemann için bu varsayım
deneyimde temellenir yani aposterioridir. Kant için ise deneyden bağımsız yani
aprioridir.
Mekân kavramı ile fiziksel mekânın aksiyomları arasındaki iliĢkinin doğasının
kavranması kısmında Riemann‘ın görüden bahsettiği noktalar da vardır. Örneğin
Riemann‘ın Ģu sözlerine bakalım:
Birkaç boyutlu manifold kavramı bizim mekân görülerimizden bağımsız olarak var olur.
Mekân, düzlem ve çizgi yalnızca iki, üç ve bir boyutun manifoldunun en görülenebilir
[anschaulichste] örnekleridir. Mekân görüsüne en ufak bir Ģekilde sahip olmaksızın biz
yine de tüm geometriyi geliĢtirebiliriz.485
Nowak, G. (1989). ―Riemann's Habilitationsvortrag and the synthetic apriori status of geometry‖,
The History of Modern Mathematics Volume: 1, ed. David E.Rowe-John McCleary, içinde s.25.
483
Riemann, B. (1929). ―On the Hypotheses Which Lie at The Foundations of Geometry‖, çevr.
Simith,D.E in A Source Book in Mathematics içinde, s.423. Vurgu eklenmiĢtir. ―That space is an
unlimited, triply extended manifold is an assumption applied in every conception of the external
world; by it at every moment the domain of real perceptions is supplemented and possible locations of
an object that is sought for are constructed, and in these applications the assumption is continually
being verified. The unlimitedness of space has therefore a greater certainty, empirically, than
experience of the external. From this, however, follows in no wise its infiniteness…‖
484
Nowak, G. (1989). ―Riemann's Habilitationsvortrag and the synthetic apriori status of geometry‖,
The History of Modern Mathematics Volume: 1, ed. David E.Rowe-John McCleary, içinde s.25.
485
Riemann, a.g.y., içinde s.31. ―The concept of a manifold of several dimensions exists
independently of our intuitions in space. Space, the plane, and the line are the only the clearest
[anschaulichste] examples of a manifold of two, three, or one dimensions. Without having the least
spatial intuition, we would nevertheless be able to develop all of geometry.‖ Alıntının orijinali için
bakınız; Scholz, E.(1982). ―Riemanns frühe Notizen zum Mannigfaltigkeitsbegriff und zu den
Grundlagen der Geometrie‖, AHES 27, s.228
482
146
Nowak bu alıntıda geçen ―en görülenebilir‖ vurgusuyla Riemann‘ın görülenebilirliği
derecelendirdiğini ve görülenen mekân ile aksiyomatik mekânı eĢleĢtirdiğini
vurgular.486 Nowak‘a göre Riemann görülenebilirliği dereceleyerek mekân, düzlem
ve çizgiden farklı manifoldların görülenebileceğini göstermeye çalıĢmaktadır. Bu
sayılanlar matematikçinin görüsü ile en net Ģekilde kavrayabildiği manifoldlardır.
Nowak Riemann‘ın mekân görüsü olmaksızın geometriyi kurma fikrini fiziksel
mekân ile ―Raum‖u, genel mekân kavramı ile de manifodları eĢleĢtirmesi
bağlamında anlaĢılabileceğini iddia eder.487 Nowak‘a göre Riemann diğer
manifoldların görülenemeyeceğini söylememekle, diğer manifoldların fiziksel
mekânın
görüsünden
çıkarsadığımız
yargılar
olmadan
görülenebileceğini
söylemektedir.488
Yine
mekân
görüsü
olmaksızın
mekânın
kavranabileceğini
ve
geometri
yapılabileceğini Riemann Ģu sözleriyle vurgular:
Düz çizgileri ilgilendiren geometrideki tüm önermeleri düz çizginin bu tanımından
çıkarsayabilirim. Açıktır ki biri mekânsal görüden en ufak bir yardım almaksızın
ilerleyebilir. Geometrinin bu Ģekilde ele alınıĢını ya da üç boyutlu manifoldlar teorisini
kullanarak alıĢılageldik geometrinin mekân görüsünden alınan tüm aksiyomlar (mesela
Öklid‘in ilk aksiyomu olan iki nokta arasından yalnızca düz bir çizgi çizilebilir vb… )
489
atılabilecektir.
Mekân görüsünden vazgeçmeye dair bu güçlü vurgulara rağmen Riemann bu
sözlerinin hemen ardından geometrinin bu Ģekilde ele alınıĢının, ilginç olsa dahi bu
bakıĢ açısının, yeni ilkeler bulunamayacağından, çok verimli olamayacağını,
mekânın temsilinde basit ve açık olan Ģeylerin zor ve karmaĢık bir hal alacağını
486
A.g.y.
A.g.y.
488
A.g.y.
489
Riemann, Nowak, G. (1989). ―Riemann's Habilitationsvortrag and the synthetic apriori status of
geometry‖, The History of Modern Mathematics Volume: 1, ed. David E.Rowe-John McCleary, içinde
s.30. ―From this definition of a straight line I would be able to derive all the propositions which occur
in geometry that concern straight lines. It is clear that one can proceed in this way without the least
appeal to spatial intuition. Using this treatment of geometry or the theory of manifolds of three
dimensions, all axioms which in the usual treatment of geometry are borrowed from spatial intuition
would be dropped, as for example, that through two points only one straight line is possible, the first
axiom of Euclid, etc…‖. Alıntının orijinali için bakınız; Scholz, E.(1982). ―Riemanns frühe Notizen
zum Mannigfaltigkeitsbegriff und zu den Grundlagen der Geometrie‖, AHES 27, s.229.
487
147
dolayısıyla mekân görüsünün gerekli olduğunu belirtir490 Bu durum görünün mekân
ve geometrideki rolüne dair karıĢık bir tablo resmetmektedir. Dolayısıyla denebilir ki
Riemann manifold kavramı temelinde yükselen bu yeni bakıĢ açısının getirdiği
yeniliklerin temelinde yatan tek bir topolojinin farklı metrikleri kabul etmeye hazır
olduğu ve Gauss‘çu diferansiyel geometrinin genellenebilmesi için tatmin edici bir
zemin hazırladığının farkında değildi.491
Riemann mekân görüsü olmaksızın düĢünülecek soyut bir geometrinin faydalı
olamayacağını, ancak geometrik hayal gücünün çok boyutlu manifoldları anlamak
için bir araç olarak kullanılabileceğini savunur:
Hep karĢı doğrultuda ilerledik, ve ne zaman matematikte, tıpkı hayali büyüklükler
kuramı içerisindeki belirli integraller öğretisinde olduğu gibi, çok boyutlu manifoldlarla
karĢılaĢtıysak, uzamsal görülerimize baĢvurmak zorunda kaldık. ġunu biliyoruz ki, bu
konu hakkında ne zaman doğru bir bakıĢ açısına kavuĢacaksak, iĢte o zaman en önemli
noktalar aĢikar olacak.492
Riemann‘ın görünün iĢlevine iliĢkin farklılaĢan düĢüncelerini Riemann‘ı kendi çağı
içerisinde düĢünerek ve düĢünce dizgesinde bir geçiĢ dönemi yaĢadığını yadsımazsak
anlamlandırabiliriz. Riemann‘ın çağının merkezi eğilimi matematiksel analizde
geometri ve görüye baĢvurmaktan kaçınmaktı. Bu genel eğilime zıt biçimde, bilinen
geometrik fikirleri soyut olarak yeniden formüle etme eğiliminde olan bir gelenek
daha vardı ve Riemann bu geleneğin içinde yetiĢmiĢti.493 Dolayısıyla Riemann
çalıĢmalarında matematiksel nesne ve iliĢkileri soyut bir Ģekilde ifade etmekten
Tazzioli, R. (2003). ―Towards a history of the geometric foundations of mathematics Late XIX th
century‖, Revue de Synthese, Volume 124, Number 1, s.16. Riemann, Ferreiros, J. (2007). Labyrinth
of thought: a history of set theory and its role in modern mathematics. Basel, Switzerland ; Boston:
Birkhauser, içinde, s.58. Scholz, E.(1982). ―Riemanns frühe Notizen zum Mannigfaltigkeitsbegriff
und zu den Grundlagen der Geometrie‖, AHES 27, s.229.
491
Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role in modern
mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser, s.58.
492
Riemann, Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role in modern
mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser, içinde, s.59. "One has thus always followed the
opposite path, and every time that one has stumled upon manifolds of many dimensions in
mathematics, as in the doctrine of definite integrals within the theory of imaginary magnitudes, one
has had recourse to spatial intuition. It is well known, how one thus wins a true view of the matter,
and how only in that way the essentials points become evident." Alıntının orijinali için bakınız;
Scholz, E.(1982). ―Riemanns frühe Notizen zum Mannigfaltigkeitsbegriff und zu den Grundlagen der
Geometrie‖, AHES 27, s.229.
493
Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role in modern
mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser, s.58.
490
148
kaçınmıyordu. Buna ek olarak Riemann çalıĢmalarının felsefi temelini Herbart‘a
dayandırmıĢtı. Riemann Herbart etkisiyle mekân görüsü olmaksızın mekânı
kavrayabileceğimiz ve geometri yapabileceğimiz vurgusu temelinde Kant‘ı ve mekân
görüsünü çalıĢmalarında daha en baĢından dıĢarıda bırakmıĢtı. Dolayısıyla burada
Riemann‘ın Kant‘ın ve mekânın görüsünün karĢısında yer aldığını iddia etmek için
yeterli nedenimiz yoktur.494 Onun kavramsal geometrisinin Kant karĢıtı olduğunun
ileri sürülebilmesi için daha güçlü dayanaklar gereklidir
Değerlendirme
Riemann görülenen mekânı yalnızca bir alternatif olarak ele alırken kendi döneminin
geometri anlayıĢında mekân görüsünün doğası üzerine bir tartıĢma içinde olduğu
düĢünülebilir. Bu Ģekliyle ele alındığında Riemann‘ın mekân meselesinde görünün
doğası ve iĢlevi ile ilgili kendi görüĢlerini sunmaktan ziyade döneminin eğilimleri ile
hesaplaĢıyor olduğu da ihtimal dâhilindedir.495 Sonuç olarak Riemann çoğu alıntıda
adeta Kant‘ın mekân görüsüne karĢı konuĢuyormuĢ gibi görünse de burada görü ile
tam olarak Kant‘ın mekân görüsünü kastettiği, dolayısıyla karĢısında yer aldığı
görünün Kant‘ın görüsü olduğu net değildir.496 Bu anlamda Nowak‘ın Riemann‘ın
Habilitationsvortag‘ı Kant‘a karĢı mekân görüsünü eleyecek Ģekilde yazdığı
yönündeki değerlendirmeleri eksik görünmektedir.
Riemann ile Kant‘ı karĢı karĢıya getirdiğimizde her ikisinin de, modern terimlerle
konuĢmamız gerekirse, farklı paradigmalardan mekân ve geometri felsefesini ele
aldıkları ortaya çıkmaktadır. Kant mekânı zaman ile beraber görünün saf formu
olarak, fiziksel mekânın üç boyutlu geometrisinin önermelerini sentetik apriori
olarak belirler. Öte yandan Riemann‘ın derdi bir aksiyomatik sistem ortaya koymak
olmadığından, o geometrinin önermelerinin doğası ile çok fazla ilgilenmemiĢ,
görülenen mekânın yalnızca bir örnek olduğunu, fiziksel mekân görüsüne
baĢvurmaksızın farklı boyutların geometrilerinin kurulabileceğini ve böyle bir
Ferreiros, J. (2011), Scholz, E.(2011). KiĢisel diyalog.
Ferreiros, J. (2011), Scholz, E.(2011). KiĢisel diyalog.
496
Ferreiros, J. (2011), Scholz, E.(2011), Wilson, M. (University of Pittsburgh) (2011). KiĢisel
diyalog.
494
495
149
çalıĢmanın temel manifold kavramı temelinde yapılabileceğini göstererek mekân ve
geometri öğretisine iliĢkin belki de en özgün ve olanakları zengin düĢünüĢ biçimini
ortaya koymuĢtur.
Riemann‘ın doğa felsefesinin manifold kavramı merkezli geometrisi Herbart‘ın genel
kavramlarla çalıĢma ve doğanın altında yatan gerçekliğin kavramsal olarak
netleĢtirilmesi önerisinin ve Gauss‘un eğrilik kavramı ve diferansiyel geometrisinin
sonsuz boyuta taĢınması sonucu ortaya çıkmıĢtır. Riemann‘ın asıl derdi mekânı
kavrama ve geometri yapma pratiğinde Kant‘ın iddialarının haklı olup olmadığını
tartıĢmak değil, eski düĢünce geleneğini terk eden yepyeni bir düĢünme tarzı ortaya
koymaktır. Riemann kendisinden önceki geleneğin ―kısıtlamacılığından‖ sıyrılmayı
hedeflemektedir ve bu ancak bilimsel araĢtırmalarımıza bize tanıdığı olanaklarla
birlikte gelenekten sıyrılma olanağını sunabilecek genel kavramlarla baĢlarsak
mümkündür. Habilitationsvortag‘ın sonundaki Ģu sözler Riemann‘ın bakıĢ açısını net
bir Ģekilde göz önüne sermektedir:
Genel kavramlardan yola çıkan bunun gibi araĢtırmalar ancak Ģunları kesin bir Ģekilde
gösterir: bu tür çalıĢmalar fazla kısıtlamacı kavramlar tarafından sekteye uğratılmaz ve
Ģeylerin arasındaki bağlantıları anlamadaki geliĢmeler geleneksel önyargılar tarafından
engellenemez.497
Riemann bu cümleleriyle yönteminin ve geometri felsefesinin mimarisini
sunmaktadır. Riemann kendisine verili olmayan ama kurulmasıyla gösterilmesinin
mümkün olduğu bir baĢlangıç noktası seçer. Manifold kavramı ile beraber mekânın
kavranmasında Öklidyen geometrinin ya da üzerinde kurulması mümkün diğer
geometrilerin herhangi biri ön plana çıkartılmaz. Bu Ģekilde Riemann bizim
aletlerimizle yaptığımız ölçümlerle kıyaslandığında çok büyük ya da çok küçük
mekânlarda farklı geometrilerin geçerli olabileceğini gösterir. Bu anlamda manifold
kavramı ona mekânı modelleyeceğimiz geometrilerin çok fazla sayıda olabileceğini
Riemann, B. (1929). ―On the Hypotheses Which Lie at The Foundations of Geometry‖, çevr.
Simith,D.E in A Source Book in Mathematics içinde, s.423. ―Such investigations as start out, like this
present one, fromgeneral notions, can promote only the purpose that this task shall not be hindered by
too restricted conceptions, and that progress in perceiving the connection of things shall not be
obstructed by the prejudices of tradition‖.
497
150
görmenin imkanını verir. Böylece Riemann mekânın doğasını geometrilerin
çokluğuyla açıklayabilecektir; yani Riemann‘ın geometri felsefesi çoğulcudur.
Riemann‘ın kaygısı doğayı içyapısından kavramaktır. Bu kavrama giriĢiminde
kendisini mekânın gerçekliğine daha fazla yaklaĢtıracak bir geometri için halihazırda
bulunan Öklidyen ya da Öklidyen olmayan diğer geometrileri bir tarafa
bırakabilecektir.
Riemann kendi zamanına kadar uzanan geleneğin çalıĢma biçimini eleĢtirirken
kullandığı apriori kavramından, kendi araĢtırma programının temel kavramı olan
manifold
kavramının
çerçevesini
oluĢtururken
uzak
kalmaya
çalıĢmıĢ
olabildiğince gözlemin sınırlarının içinde kalarak doğayı anlamaya çalıĢmıĢtır.
ve
498
Riemann‘ın asıl sorusu Öklidyen metriğin geçerli olduğu mekânın geometrisinin
kabullerinin sorgulanabilirliğidir. Bu amaçla Riemann‘a göre geometrinin temelinde
yatacak olan kavram, kendisinin gerekli ve olanaklı olma durumunun tayin
edilebilmesine imkân tanıyacak nitelikte olmalıdır. Çünkü Riemann‘a göre örneğin
Öklid geometrisinde ‗mekândaki inĢa‘ iĢlerinde kullanılacak kavramlar aksiyomların
formunda tanımsal düzeyde verilmiĢtir. Bu Ģekliyle onlar Riemann‘ın arzu ettiği
türde empirik bir araĢtırmanın konusu olamazlar.
Hâlbuki mekânı manifold olarak tarif etmek, Riemann‘ın anladığı Ģekliyle kaynağı
apriori olması gereken zorunlu olanın değil, deneyin sınırlarında olanaklı olanın
incelenmesine imkân tanır. Yine Öklidyen geometrinin muğlâklığından arınabilmek,
yani geometrik inĢalarda baĢvurulan tanım ve postulatların apriori zorunlu olduğu
fikrinden kaçınmak için geometrik aksiyomların doğasında olan zorunluluk, olanaklı
olanla yer değiĢtirir. Olanaklı olma manifold kavramıyla verilir, çünkü o farklı
metrik sistemler kabul edebilir; bu metriklerin geçerliliği empirik gözleme açıktır ve
gözlem sonucunda açıklanamayan hususlar varsa manifold revize edilebilir.
Geometrinin aksiyomlarındaki apriori zorunluluk mekândaki yapısallaĢtırmalardan
bahsettiğimiz
seviyede
ortaya
çıkar.
Hâlbuki
Riemann
önce
mekânı
yapısallaĢtırmanın yolunu önererek yani onu manifold olarak tanımlayarak henüz bir
Ferreiros, J.(2005). ―Dogmas and changing Images of Foundations‖, Philosophia Scientiae, Cahier
special Fonder autrement les mathématiques, G. Heinzmann, P. Nabonnand, eds. içinde s.3.
498
151
aksiyom seti, dolayısıyla bir geometri önermez, aksine önce mekânın tanımını
değiĢtirir. Ancak bu tanım ontolojik düzeyde kalmaz, zira mekânın yapısının ne
olduğu sorusu artık bu düzeyden sonra aksiyomların doğasıyla değil, gözlemin
sınırları içindeki noktasal davranıĢla, ölçüm için kabul ettiğimiz metriğin empirik
olarak sorgulanmasıyla deneysel bir hal alır. Uzam özellikleri ile metrik iliĢkilerini
ayırır ve metrik iliĢkileri belirlemeye izin verecek koĢullar empirik olarak
bulunabilir.
Riemann mekânı manifold olarak ele alınmasını önermekle mekân ve geometriye
dair sorularımızın değiĢmesine olanak tanımıĢtır. Riemann mekân bilgimizin dıĢ
dünyanın bilgisi ile eĢleĢmesinde özellikle fiziksel geometrinin ne Ģekilde
iĢleyebileceğini aksiyomlar üzerinden değil, merkeze revizyona açık temel bir
kavram olan manifoldu alarak göstermiĢtir. Söz konusu kavram, mekânın doğası
sorusunu
değiĢtirerek-mekândaki
yapısallaştırmalardan
önce
mekânı
yapısallaştırmanın yolunu önererek- mekânın bilgi kuramsal bir hesabını da
verebilmesine olanak tanımaktadır.
152
REFERANSLAR
Agassi, J.(1969). ―Leibniz‘s Place in the History of Physics‖ , Journal of the
History of Ideas, Vol. 30, No 3, ss.331-344.
Alexandroff, P.(1932). Elementary Concepts of Topology, çevr. Alan R.
Parley, Dover Publications, New York.
Amit Hagar (2008). ―Kant and non-Euclidean Geometry‖, Kant Studien. 99.
Jahrg., ss.80-98.
Arthur, R. (1986). ―Leibniz on Continuity‖, Proceedings of the Biennial
Meeting of the Philosophy of Science Association, Vol. 1986, Volume One,
ss.107-115.
Arthur, R. (1994). ―Space and Relativity in Newton and Leibniz‖, The British
Journal for the Philosophy of Science, Vol. 45, No. 1, ss.219-240.
Bağçe, S. (2003). ―Russell‘ın Kant EleĢtirisi Üzerine‖, Felsefe Tartışmaları,
30.sayı, ss.27-43.
Bağçe, S. (2004) ―Are Non-Euclidean Geometries Possible For Kant?‖ Muğla
Üniversitesi Uluslararası Kant Sempozyumunda sunulan bildirilerinden,
ss.29-37
Bağçe, S. (2006). "Kant'ın Geometriye Dair Goruslerini Kurtarmak icin
Uygun bir Yol Var mı?" Uluğ Nutku'ya Armagan içinde, ss.335-347.
Banks, E, C. (2005). ―Kant Herbart Riemann‖ , Kant Studies, Vol 96 Issue 2,
ss. 208-234.
153
Barker, Stephen F.(2003). Matematik Felsefesi çev. Yücel Dursun, Ġmge
Kitabevi.
Boi L, (1992). ―The "revolution" in the geometrical vision of space in the
nineteenth century, and the hermeneutical epistemology of mathematics‖ ,
Donald G. Revolutions in Mathematics. Oxford Science Publications, içinde,
The Clarendon Press, Oxford University Press, New York.
Bonola, R. (1912). Non-Euclidean geometry, a critical and historical study of
its development. Chicago: Open Court Publishing Co.
Bottazzini, U., Tazzioli, R. (1995). ―Naturephilosophie and Its Role in
Riemann‘s mathematics‖, Revue d‟histoire des math´ematiques, 1, ss3-38.
Bottazini, U. (1994). ―Geometry and ―metaphysics of space‖ in Gauss and
Riemann‖ Romanticism in Science, içinde, eds. S.Poggi, M. Rossi, Dordrecht:
Kluwer, ss-15-29.
Carnap, R. (1966). Philosophical Foundations of Physics, ed. Martin
Gardner, Basic Books Inc.
Coffa, J. A. ( 1993). The Semantic Tradition From Kant to Carnap: To the
Vienna Station, Cambridge Press.
Detlef, L. (1999). Turning points in the conception of mathematics, Bernhard
Riemann 1826-1866. Boston: Birkhauser.
DiSalle, R. (2006). Understanding Space-Time, Cambridge University Press.
Dursun, Y. (2004). Felsefe ve Matematikte Analitik/Sentetik Ayrımı, Elips
Kitap.
154
Ehm, Werner (2010). ―Broad Views of the philosophy of nature: Riemann,
Herbart and the ―matter of the mind‖ ‖, Philosophical Psychology, 23:2,
ss.141-162.
Eves, H. (1990). An Introduction to History of Mathematics, Saunders
College Publishers.
Friedman, M. (1985). ―Kant‘s Theory of Geometry‖, Vol. 94, No.4,
Philosophical Review, ss.455-506.
Friedman, M. (1992). Kant and Exact Sciences, Harvard University Press.
Friedman, M. (1999). Reconsidering Logical Positivism. Cambridge
University Press.
Ferreiros, J. (2004).―The Magic Triangle: Mathematics, Physics and
Philosophy in Riemann‘s Geometrical
Work‖,
BasılmamıĢ bildiri,
http://semioweb.msh-paris.fr/f2ds/docs/geo_2004/Jose_Ferreiro_2.pdf.
Ferreiros, J.(2005). ―Dogmas and changing Images of Foundations‖,
Philosophia Scientiae, Cahier special Fonder autrement les mathématiques,
G. Heinzmann, P. Nabonnand, eds. içinde ss.27-42.
Ferreiros, J. (2006). ―The Rise of Pure Mathematics as Arithmetic with
Gauss, The Shaping of Arithmetic: Number theory after Carl Friedrich
Gauss‟s Disquisitiones Arithmeticae, ed. por C. Goldstein, N. Schappacher,
J. Schwermer. Springer, Berlin, içinde, ss.207-240.
Ferreiros, J. (2006). ―Riemann's Habilitationsvortrag at the Crossroads of
Mathematics, Physics and Philosophy‖, içinde J.Gray, Ferreiros, J. ( Eds.),
The Architecture of modern mathematics
University Press.
(ss.67-97). New York: Oxford
155
Ferreiros, J. (2007). Labyrinth of thought: a history of set theory and its role
in modern mathematics. Basel, Switzerland ; Boston: Birkhauser.
Gözkan, B. (2006). ―Kant‘ın EleĢtiri Öncesi Döneminden EleĢtiri Dönemine
GeçiĢteki Anahtar Yazı: Uzayda Yönler Arasındaki Farklılığın Nihai
Dayanağı Hakkında‖, Felsefe Tartışmaları, 37.sayı, ss.43-55.
Gray, J. (1989). Ideas of space, Oxford: Clarendon press.
Gray, J. (2007). Worlds Out of Nothing, Springer-Verlag, London.
Gray, J (2008). Plato‟s Ghost: the Modernist Transformation of Mathematics,
Princeton University Press.
Greenberg, M.J. (1994). Euclidean and Non-Euclidean Geometries
Development and History, 3th edition, W.H. Freeman and Company, New
York.
Heath, T. (1956). Euclid‟s Elements‟, Dover, New York.
Heath, T. (1965). A History of Greek Matmematics, Volume 1,Oxford
Clarendon Press.
Helmholtz, H.V.(1977). Epistemological Writings, Boston Studies in the
Philosophy of Science, ed.Robert T., S Cohen and Marx W. Wartofsky,
Dordrecht Reidel Publishing, içinde, ss.39-71
Inaltong M.C. (2000). The Discovery of Non-Euclidean Geometries and
Kant: The Possibility of Non-Euclidean Geometries in Kant‟s Philosophy,
basılmamıĢ master tezi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi.
Jammer, M. (1993). Concepts of Space, Dover Publications, New York.
156
Kagan.
V.F.(2005).
―Riemann‘s
Geometric
Ideas‖,
The
American
Mathematical Monthly, Vol. 112, No. 1, ss.79-86.
Kant, I. (1929). Kant‟s Inaugural Dissertation and Early Writings on
Space,içinde, çev. J. Handyside, Open Court Pub.
Kant, I. (1965). Critique of Pure Reason, trans. by Smith, N. K., New York,
St Martin‘s.
Kant, I. (1988). Logic, (çevr. R. Hartmann- W. Schwarez), New York: Dover.
Kant, I. (1992). ―Inquiry concerning the Distinctness of the Principles of
Natural Theology and Morality‖, Theoretical Philosophy 1755–1770 içinde,
çev. D. Waldford ve R. Meebbote, Cambridge: Cambridge University Press.
Kant, I. (2002). Prolegomena, çev. Ġonna Kuçuradi-Yusuf Örnek, Türkiye
Felsefe Kurumu, Ankara.
Kant, I. (2008). Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, Ġdea Yayınevi.
Khamara.E. J. (1993). ―Leibniz‘s Theory of Space: A reconstruction‖, The
Philosophical Quarterly, Vol. 43, No. 173, Special Issue: Philosophers and
Philosophies, ss.472-488.
Kline, M. (1972). Mathematical Thought From Ancient to Modern Times,
Oxford University Press.
Kvazs, L. (2011). ―Kant‘s Philosophy of Geometry-On the Road to a Final
Assessment‖, Philosophia Mathematica (III) 19, ss.139-166.
Leibniz, G.W. (1988). Monadoloji, (çev. Suut Kemal Yetkin) Milli Eğitim
Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayınları, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul.
157
Leibniz, G. W (1951) Selections, Ed: Philip P. Wiener, Charles Scribner‘s
Sons, New York.
Lenoir,
T.(2006).―Operationalizing
Kant:
Manifolds,
Models,
and
Mathematics in Helmholtz‘s Theories of Perception‖, The Kantian Legacy in
Nineteenth-Century Science, M. Friedman, A. Nordmann (Eds.), MIT Press,
ss.141-210.
Mach, E. (1906). Space and Geometry In The Light of Physiological,
Psychological and Physical Inquiry, trans.by Thomas J. McCormac.
Magnani, L. (2001). Philosophy and Geometry: Theoretical and Historical
Issues, Dordrecht: Kluwer Academic Publishers.
Monastyrsky, M. (1987). Riemann, topology, and physics. Boston:
Birkhauser.
Northrop, F.S.C. (1946). ―Leibniz‘s Theory of Space‖, Journal of the History
of Ideas, Vol. 7, No.4, ss.422-446.
Nowak, G. (1989). ―Riemann's Habilitationsvortrag and the synthetic apriori
status of geometry‖, The History of Modern Mathematics Volume: 1, ed.
David E.Rowe-John McCleary, Academic Press içinde ss.17-48.
Obrecht, A. Paul. (2001). ―Four out of Five Mathematicians Agree: Riemann
is God.‖
Plotnitsky, A. (2009). ―Bernhard Riemann‘s Conceptual Mathematics and the
Idea of Space‖, Configurations, Vol. 17, No: 1, pp.105-130.
Reyhani, N.( 2010). ―Sentetik apriori: Tarihsel Arkaplanı ve Bugün için
Anlamı‖, Bilgi Felsefesi, ed. Betül Çotuksöken-Ahu Tunçel, Heyamola
Yayınları, Ġstanbul içinde, ss.211-251.
158
Reichenbach, H. (1938). Experience and prediction. Chicago: The University
of Chicago Press.
Riemann, B. (1929). ―On the Hypotheses Which Lie at The Foundations of
Geometry‖, çevr. Simith,D.E in A Source Book in Mathematics içinde.
Riemann, B. (1854) ―On the Hypotheses which lie at the Bases of Geometry,
trans. by William Kingdon‖ Clifford [Nature, Vol.VIII.Nos. 183, 184, ss.1417,36,37].
Rosenfeld, B. (1988). A history of Non-Euclidean geometry. New York:
Springer-Verlag.
Rodriguez, G. (1999). ―Leibniz‘s argument for the Identity of Indiscernible in
his correspondence with Clarke‖, Australasian Journal of Philosophy, 77 (4),
ss. 429-438.
Russell, B.(1956) An Essay on the Foundations of Geometry, Dover
Publications, New York.
Scholz, E. (1982). ―Herbart's influence on Bernhard Riemann‖, 9, Historia
Mathematica , ss.413-440.
Scholz, E.(1982). ―Riemanns frühe Notizen zum Mannigfaltigkeitsbegriff
und zu den Grundlagen der Geometrie‖, AHES 27, ss.213-132.
Scholz, E. (1992). ―Riemann's new vision of a vew approach to geometry‖,
D. F. L. Boi , 1830-1930: a century of geometry içinde (s. 22-34). Berlin:
Springer-Verlag.
Scholz, E.(2005). ―Curved spaces: Mathematics and empirical evidence, ca.
1830 – 1923‖, Oberwolfach Reports 2 (4), 3195—3198.
159
Spivak, M., (1975). A comprehensive Introduction to Differential Geometry,
Vol 2, 2 .Eds.
Stillwell, J. (2002). Mathematics and its history, New York, Springer.
Sutherland, D. (2004). ―The Role of Magnitude in Kant‘s Critical
Philosophy‖, Canadian Journal of Philosophy, Volume 34, No:3, ss.411-442.
Tazzioli, R. (2003). ―Towards a history of the geometric foundations of
mathematics Late XIXth century‖, Revue de Synthèse, Volume 124, Number
1,ss-11-41.
Toko Kohei, Jinhui Chao,ve Reiner Lenz (2010). ―On Curvature of Color
Spaces and Its Implications‖ published in CGIV-Fourth European
Conference on Colour in Graphics, Imaging, and MCS/10 Vision 12th
International Symposium on Multispectral Colour Science.
Torretti, R. (1978). Philosophy of geometry from Riemann to Poincare.
Dordrecht: Reidel: D. Reidel Publishing Company.
Torretti, R.(1990). Creative understanding : Philsophical Reflections on
Physics, University of Chicago Press.
Yalçın, ġ. (2003). ―Kant'ta Matematiğin Felsefi Temelleri‖, Felsefe Dünyası,
37. Sayı, ss.128‐143.
Winterbourne, A. T. (1988). The Ideal and the Real, Dordrecht: Kluwer
Academic Publishers.
Wolfe, H.E. (1945) Introduction to Non-Euclidean Geometry, New York and
London: Holt, Rinehart and Winston.
KĠġĠSEL BĠLGĠLER
Adı Soyadı
: A.DĠNÇER ÇEVĠK
Doğum Yeri : ANTAKYA
Doğum Yılı : 19.06.1983
Medeni Hali : BEKÂR
EĞĠTĠM VE AKADEMĠK BĠLGĠLER
Lise
1997-2000
: ANTAKYA KURTULUġ LĠSESĠ
Lisans
2003-2008
: ODTÜ FELSEFE
Yabancı Dil
: ĠNGĠLĠZCE
MESLEKĠ BĠLGĠLER
2010
GÖREVLĠSĠ
: MUĞLA ÜNĠVERSĠTESĠ FELSEFE BÖLÜMÜ ARAġTIRMA