Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi, 2022
The starting point of this study is the importance and necessity of laser scanning applications i... more The starting point of this study is the importance and necessity of laser scanning applications in the documentation of cultural heritage. Laser scanners, first used in the 1990s, are now preferred as the most reliable monitoring and recording technologies in various fields. In this context, studies based on laser scanning technology are now one of the most needed applications for cultural heritage documentation. In particular, the widespread use of three-dimensional laser scanning technology has ensured the complete documentation of cultural heritage and paved the way for more accurate data collection on the current conservation status of heritage and conservation policies. On the other hand, it has been recognised that this technology is an important basis for carrying out many innovative works such as digital archiving, virtual restoration or virtual exhibition applications. Considering the threats that the changing world conditions pose to the common heritage of humanity for various reasons, there is an urgent need to quickly and accurately map our cultural heritage. In this context, it is clear that more effective use of laser scanning technologies to document cultural heritage with minimal data loss will be of great benefit.
The data that has become known in recent archaeological excavations have dramatically changed how... more The data that has become known in recent archaeological excavations have dramatically changed how we consider the historical process. In particular, Göbeklitepe, Karahantepe, Marmaray, Beşiktaş and similar early excavations are coming to the foreground with their unexpected results. Göbeklitepe is distinguished from the other areas by its intense symbolic expression. At a time when no writing and no metal tools were known, the structures were built in enormous order. The intense symbolism here increased the interest in Göbeklitepe, and Göbeklitepe became a place where almost everyone, whether expert or no expert, was interested and had a conception. Here, researchers who are not directly related to the subject try to reveal a relationship based on the examples that appeared in the surrounding geographies, especially in Mesopotamia, especially in the third millennium and after, and those show similarities with the symbols in Göbeklitepe. A fiction test is made on Göbeklitepe symbolism with the perspective of the Dualist Pagan Symbolism that we have published before, especially the Neolithicization theory of J. Cauvin. On the one hand, the formal similarities are revealed with the fiction in question. The study aims to open a new perspective for the reader at the intersection of archeology, linguistics and religious history.
Die in jüngsten archäologischen Ausgrabungen zutage gekommenen Daten haben unsere Betrachtung des... more Die in jüngsten archäologischen Ausgrabungen zutage gekommenen Daten haben unsere Betrachtung des historischen Prozesses dramatisch verändert. Insbesondere rücken Göbeklitepe, Karahantepe, Marmaray, Beşiktaş und ähnliche frühe Ausgrabungen durch ihre unerwarteten Ergebnisse in den Vordergrund. Göbeklitepe zeichnet sich durch seine intensive symbolische Ausdrucksweise von anderen Gebieten ab. Zu einer Zeit, als weder Schrift noch Metallwerkzeuge bekannt waren, wurden die Strukturen in enormer Ordnung erbaut. Die intensive Symbolik hier hat das Interesse an Göbeklitepe gesteigert, und Göbeklitepe wurde zu einem Ort, an dem fast jeder, ob Experte oder Nichtexperte, interessiert war und eine Vorstellung hatte. Hier versuchen Forscher, die nicht direkt mit dem Thema zusammenhängen, anhand von Beispielen, die in den umliegenden Geographien, insbesondere in Mesopotamien, insbesondere im dritten Jahrtausend und danach aufgetreten sind und ähnlichkeiten mit den Symbolen in Göbeklitepe aufweisen, eine Beziehung zu enthüllen. Das Auffälligste davon ist der Artikel "World's First Known Written Word at Göbekli Tepe on T-Shaped Pillar 18 Means God" von M. Seyfzadeh und R. Schoch, in dem behauptet wird, dass das erste geschriebene Wort in Göbeklitepe aufgetaucht ist. Die vorgenannten Studie versucht, anhand von drei anderen Ähnlichkeiten, die auf der formalen Ähnlichkeit des Gott-Determinativs im Luwischen Hieroglyphen in Göbeklitepe basieren, eine Beziehung zwischen ihnen zu erklären. Diese Studie nutzt den gleichen Verweis als Ausgangspunkt. Die Instanzen werden jedoch zunächst mit ihren stilistischen Ähnlichkeiten diskutiert. Anschließend wird ein Fiktionstest an der Göbeklitepe-Symbolik mit dem Blickwinkel des Dualistischen Paganismus Symbols, das wir zuvor veröffentlicht haben, insbesondere der Neolithisierungstheorie von J. Cauvin, durchgeführt. Einerseits werden die formalen Ähnlichkeiten durch die in Frage stehende Fiktion aufgedeckt. Andererseits wird das Thema semantisch behandelt und die mögliche Beziehung zum Luwischen Hieroglyphen wird durch Unterstützung mit historischen Daten enthüllt.
Geçtiğimiz on yıllarda arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkartılan veriler, tarihsel sürece ilişk... more Geçtiğimiz on yıllarda arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkartılan veriler, tarihsel sürece ilişkin düşüncelerde büyük değişimlere neden olmuştur. Bu kapsamda özellikle Göbeklitepe, Karahantepe, Marmaray, Beşiktaş ve benzeri erken dönem kazıları insanlık tarihi için hiç beklenmedik yeni sonuçlar ortaya koymuştur. Hiç şüphesiz Göbeklitepe, yoğun sembolik anlatımı ile diğer alanlardan çok daha ayrıcalıklı bir öneme sahiptir. Yazının henüz kullanılmadığı, madeni araçların bilinmediği bir zaman diliminde son derece muazzam bir intizamda inşa edilmiş yapılar ve buradaki yoğun sembolizm Göbeklitepe’ye ilgiyi arttırmış ve Göbeklitepe, uzman ya da amatör hemen herkesin konuya dair fikir sunduğu bir yer haline gelmiştir. Burada, konuyla doğrudan bağlantılı olmayan araştırmacılar, özellikle MÖ III. bin ve sonrasında, başta Mezopotamya olmak üzere çevre coğrafyalarda ortaya çıkan ve Göbeklitepe’deki sembollerle benzerlik gösteren örnekler üzerinden hareketle bir ilişkiyi ortaya koymaya çalışmışlardır. Bunlardan en dikkat çekici olanı yazılı ilk kelimenin ilk defa Göbeklitepe’de ortaya çıktığını savunan M. Seyfzadehh ve R. Schoch’un, Archaeological Discovery dergisinde yayınlanan “World’s First Known Written Word at Göbekli Tepe on T-Shaped Pillar 18 Means God” başlıklı makalesidir. Söz konusu çalışma, temel olarak Luvi hiyeroglifinde bulunan tanrı determinatifinin Göbeklitepe’deki biçimsel benzerliğinden yola çıkarak aradaki ilişkiyi diğer üç benzerlikle destekleyerek açıklamaya çalışmaktadır. Bu kapsamda çalışmanın temel çıkış noktasını, M. Seyfzadehh ve R. Schoch’un ileri sürdüğü “tanrı” determinatifinin ilk kez Göbeklitepe de var olduğu savı oluşturmaktadır. Buradan hareketle çalışmada öncelikle söz konusu örnekler, önce biçimsel benzerlikleri üzerinden ele alınacak, ardından ise J. Cauvin’in ‘Neolitikleşme’ kuramı başta olmak üzere, daha önce bilimsel tartışmaya sunduğumuz ‘Düalist Pagan Sembolizmi’nin ortaya koymuş olduğu perspektif ile Göbeklitepe sembolizmi üzerine bir kurgu denemesi yapılacaktır. Söz konusu kurgu ile bir taraftan biçimsel benzerlikler açıklanmaya çalışılacak, diğer taraftan ise anlambilimsel olarak konu ele alınarak olası Luvi Hiyeroglifi benzerliğinin muhtemel ilişkisi tarihsel verilerle de desteklenerek ortaya konulacaktır. Bu haliyle çalışma okuyucularına arkeoloji, dilbilim ve dinler tarihinin kesişim noktasında yeni bir pencere açmayı hedeflemektedir.
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi
Bu çalışmanın çıkış noktasını kültürel mirasın belgelenmesinde lazer tarama uygulamalarının önemi... more Bu çalışmanın çıkış noktasını kültürel mirasın belgelenmesinde lazer tarama uygulamalarının önemi ve gerekliliği oluşturmaktadır. İlk kez 90’lı yıllar ile birlikte kullanılmaya başlanan lazer tarayıcılar bugün çeşitli alanlarda en güvenilir izlem ve kayıt teknolojileri olarak tercih edilmektedir. Bu bağlamda kültürel mirasın belgelenmesi için de bugün en çok ihtiyaç duyulan uygulamaların başında lazer tarama teknolojisi temelli çalışmalar gelmektedir. Özellikle üç boyutlu lazer tarama teknolojisinin yaygın kullanımı, her şeyden önce kültür mirasının eksiksiz belgelenmesini sağlamış olup, mirasın mevcut korunmuşluk durumu ile koruma politikalarına dair veri üretiminin, çok daha doğru biçimlerde yapılmasının önünü açmıştır. Diğer yandan ise bu teknolojinin dijital arşivleme, sanal restorasyon yahut sanal gösterim uygulamaları gibi pek çok yenilikçi çalışmayı yürütmek için önemli bir altlık oluşturduğu da anlaşılmıştır. Değişen dünya koşullarının çeşitli sebeplerle insanlığın ortak mir...
Göbeklitepe ilk ortaya çıkarıldığı günden itibaren önce bilim dünyasında, daha sonra ise popüler ... more Göbeklitepe ilk ortaya çıkarıldığı günden itibaren önce bilim dünyasında, daha sonra ise popüler kültürde büyük ilgi görmüştür. Günümüze kadar birçok farklı coğrafyada prehistorik yerleşim yerleri kazılmış ve ortaya çıkarılmış olmasına karşın Göbeklitepe kadar yankı uyandırmamışlardır. Diğer yerleşim yerlerinden Göbeklitepe’yi farklı kılan temel noktalardan biri, burada bulunan somut ve soyut sembollerin yoğun kullanımıdır . İnsanoğlunun tarihine bakıldığında, Paleolitik Dönem’den itibaren mağara duvarlarına gökselçizdiği resimlerden başlayarak arkasında iz bırakmaya çalıştığı görülmektedir. Çevresinde gördüğü flora ve faunaya ait nesneler başta olmak üzere çeşitli tasvirler bu izlerin içeriğini oluşturmaktadır . Bununla beraber söz konusu tasvirlerin buluntu yerlerindeki dağılımı ve aralarındaki ilişki incelendiğinde, Göbeklitepe’deki kadar belirli bir yoğunluk ve örüntüye sahip olmadıkları görülmektedir. Göbeklitepe bu noktada diğer buluntu yerlerinden ayrılmaktadır. Ören yerinin hemen her yerinde yoğun bir sembolik anlatım göze çarpmaktadır. Çağdaşı ya da daha geç döneme ait olan Nevali Çori, Karahantepe, Sefertepe Hamzatepe vb. yerleşimlerde Göbeklitepe’deki gibi ‘T’ biçimli dikilitaşlar olmasına karşın, aynı sembolik yoğunluk bu yerleşimlerde bulunmamaktadır . Göbeklitepe’de semboller daha yakından incelendiğinde, bir rastlantıdan öteye geçen ve bilinçli tercihlerin olduğunu gösteren sembol grupları olduğu fark edilmektedir. İlk kazı başkanı Schmidt’in de dikkat çektiği gibi 2 No’lu dikilitaşta yaban öküzü, tilki ve turnanın beraber resmedilmesi, bu tercihlerin bilinçli yapıldığına dair önemli bir ipuçlarıdır. Bu ve benzeri birçok örnek burada tasvir edilenlerin rastlantısal olmadığına, aksine bir örüntünün varlığına işaret etmektedir. Göbeklitepe sembolizminin çözümlenmesine ilişkin başta Schmidt olmak üzere birçok araştırmacı yorumda bulunmuş ve bulunmaya devam etmektedir . Getirilen yaklaşımların genel çerçevesine bakıldığında iki ana eksen olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki, Göbeklitepe’yi kendi içerisinde değerlendiren ve sonraki tarihsel süreçle fazla ilgilenmeyen araştırmalardır. Bu çalışmalarda daha çok Göbeklitepe’nin astronomik yönüne dikkat çekilmektedir . İkincisi ise Göbeklitepe’yi Neolitik bir bağlamda ele alıp, benzer coğrafya ve tarihlerdeki örneklerle karşılaştıran çalışmalardır . Tüm bu araştırmalar içerisinde çalışmamız açısından en ufuk açıcı olanı Schmidt’in yaklaşımları olmuştur. Kendisinin ‘Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı Göbekli Tepe En Eski Tapınağı Yapanlar’ adlı çalışmasında, her ne kadar daha sonraki yayınlarında bazı konularda geri adım atmış olsa da , ortaya koymuş olduğu bağlantılar oldukça dikkat çekicidir . Schmidt, konuya yaklaşımını genel olarak şu şekilde ifade etmektedir: Her ne olursa olsun, böylesi bir denemeye cesaret edilen alan, çok sayıda olası tuzakla doludur. Taşlar ve metinler arasındaki binlerce yıllık bu derin uçurumu aşmak için giriştiğimiz denemede ilk başarıyı elde edebilmek için sıkı duralım. Ama Eski Doğu tarihi ve böylece de insanlık kültür tarihi ile ilgili bu çok eski sorulara cevap vermek için daha çok erken. Bizler ancak aradaki perdeyi birazcık aralayarak, Göbeklitepe buluntularının geniş bir yorum olasılığı sunduğunu görebiliriz . Bu bakış açısı ile Schmidt, oldukça uzun bir zaman sonra ortaya çıkacak olan konularla Göbeklitepe sembolizmi arasında ilişkiler kurmuştur. Mithraizm üzerine yaptığımız çalışmada ortaya çıkan sonuçların Schmidt’in yaklaşımıyla büyük paralellikler gösteriyor olması, Göbeklitepe sembolizmi üzerine kurgusal bir deneme yapmak için teşvik edici olmuştur. Elinizdeki çalışmanın hazırlanmasında Schmidt’in bu pasajı ilk çıkış noktasını oluşturmuştur. Aradaki binlerce yıllık zamansal fark, elbette kurulacak olan bağlantıların üstünde bir sis bulutu oluşturmaktadır . Hodder’in Çatalhöyük’te yaptığı çalışmalardan elde ettiği sonuçlar, malzeme noktasında tarihsel boşluğun nasıl aşılabileceğine dair bir fikir vermektedir. Hodder, Çatalhöyük insanın yapmış olduğu sembol ve ritüellerle geçmişleri ile bağ kurup tarihin temellerini atmış olduklarını belirtmekte ve bunu ‘tarihin icadı’ ifadesi şeklinde tanımlamaktadır . Bu kavramın, semboller, ritüeller ve mitler üzerinden tanımlanıyor oluşu, Çatalhöyük’te tarihin icadında dinin başat aktörlerden biri olduğunu göstermektedir. Buradaki semboller ve bunlara bağlı anlatılar ile ortaya çıkan inanç Çatalhöyük insanının kendi tarihini inşa etmesini sağlamıştır. Bu durum Herodotos öncesi Homeros tarafından derlenip toplanan sözlü kültürün, sonraki tarih anlatımlarına nasıl etkide bulunduğu ile benzerdir. Muhtemeldir ki yazının Anadolu’ya girdiği Asur Ticaret Kolonileri Çağı’ndan binlerce yıl öncesinde semboller, ritüeller ve anlatılar üzerinden tarihin kökenlerine ait izler takip edilebilir . Aksi halde Schimid’in de ifade ettiği üzere Gılgamış, Du-Ku Dağı ve diğer anlatılar, sanki birden ortaya çıkmış gibi olacaktır ki bu hiçbir araştırmacının kabul edebileceği bir çıkarım değildir. Göbeklitepe, Çatalhöyük ve benzeri tarihöncesi yerleşimleri anlamak noktasında semboller bir dil işlevi görmektedirler. Bir dili anlamak bazen pek mümkün olmaya bilir. Ancak maddi kültür birçok noktada insanlık için ortak değerler taşımaktadır. Tarihöncesi insana ait maddi kültürün önemli bir parçası olan somut sembolleri anlamak bir yere kadar mümkün olabilir. Böyle bir durumda maddi kültür, sadece sosyal ilişkileri ve bilişsel kategorileri ifade etmekle kalmaz, aynı zamanda söz konusu kavramları belirleyici bir tarafa sahiptir . Bu açıdan değerlendirildiğinde aradan geçen uzun zamana karşın Göbeklitepe ve Çatalhöyük özelinde elimizde bulunan mevcut yoğun sembolik dil büyük resmi yakalamak için önemli ipuçları sağlama potansiyeline sahiptir. Çalışma boyunca ele alınacak örneklerin birbiriyle ilişkileri noktasında Hodder’in ‘Tarihin İcadı’ kavramı kadar önemli bir başka kavram da ‘hiyerofani’dir. Eliade’ye göre ‘hiyerofani’ kutsalın tezahürüdür ve her zaman tarihsel bir bağlam üzerine oturmaktadır. Bununla birlikte onun tarihsel yönü tüm dinleri birleştiren kapsayıcı yönüne hiçbir şekilde zarar vermemektedir. Yerel düzeyde kalmış hiyerofaniler olduğu kadar evrensel niteliğe sahip hiyerofanilerde vardır. Hemen her kültürde karşılaşılan ağaç sembolizmi altındaki Axis Mundi evrensel niteliği ile öne çıkan bir hiyerofanidir . Eliade’nin bu yaklaşımı aradan geçen zamana ve farklı coğrafyalara karşın sembolizmin bir şekilde hayatta kalabileceğine ve aktarılabileceğine dair fikir sunmaktadır. Bu çalışma bir sonuç değil bilakis yeni başlangıçların vesilesidir. Ülkemizde üzerine pek fazla düşünülmeyen ve çalışma yapılmayan sembolizmin büyülü dünyasını tanıtmak ve var olan kabullerimize dair yeni bakış açıları sunmak üzere kaleme alınmıştır. Burada okur için önemli bir not düşmek kitabın anlaşılmasında büyük ehemmiyet içermektedir. Göbeklitepe kültürü yazının icadından binlerce yıl önceye aittir. Dolayısıyla bu eserleri kim, neden, nasıl yaptı gibi sorulara net bir cevap vermemiz bugün için mümkün görünmemektedir. Hal böyle olunca burası hakkında yapılacak her yorum bu zaman diliminin dünyasını anlama noktasında araştırmacıları bir adım daha öteye taşıyacaktır. Çalışmamız bu ana fikir üzerine oturmaktadır. Ortaya koymaya çalıştığımız metodoloji problemleri çözebildiği ölçüde araştırmalara yön verecektir. Çalışmanın odak noktasını semboller oluşturmaktadır. Aralarında binlerce kilometre olan farklı coğrafyalarda, onlarca medeniyetin ortaya çıkıp yok olduğu akıp giden zaman nehrinin içinde, sanki bir zaman yolcusu gibi biçimi değişse de biçemi aynı kalan semboller…Semboller taşıdıkları derin anlam yapısı ile dinsel düzlemde en özel yere sahip kavramların başında gelmektedir. Bu özel durum dinsel bir yapının iki önemli kavramı olan sembol ve ayin üzerinden değerlendirildiğinde; sembolün içeriği ile ayinin içeriği arasındaki farktan anlaşılabilir. Buna göre, bir sembolün ifade ettiklerini ayin asla gösteremeyebilir . Bu açıdan sembolün doğru tanımlanması çalışmada ortaya konulacak sonuçlar itibariyle önem taşımaktadır.
YÜZEY ARAŞTIRMALARI IŞIĞINDA SILLYON VE ÇEVRESİ, 2020
Sillyon antik kenti bugün Antalya il sınırları içinde, Antalya’nın doğusunda, antik dönemde ise P... more Sillyon antik kenti bugün Antalya il sınırları içinde, Antalya’nın doğusunda, antik dönemde ise Pamphylia Bölgesi’nde yer alan önemli bir antik kenttir. Kent özellikle İskender’in doğu seferinde ele geçiremediği ender yerleşimlerden biri olarak dikkat çekmektedir. İskender tarafından ele geçirilememesinde kentin mevcut konumu ve savunma sistemi etkin olmuştur. Bugün dahi kentin savunma yapıları kısmen ayakta olup ve kentin o günkü gücünü yansıtmaktadır. 2014 yılında Sillyon’un savunma sistemi üzerine yapılan lazer tarama ile ölçüm çalışmalarında, Hellenistik Kule olarak adlandırılan üç katlı yapı da incelenmiştir. Bu incelemelerde yapının şehrin dışına bakan kuzey cephesinde yer alan kapı atkısının çok geniş olmasına karşın düz kemer ile geçildiği görülmüştür. Her ne kadar atkı küçük parçalara bölünerek düz kemere dönüştürülmüş ve böylece üsttten gelen baskı dağıtılmış olsa da şehrin savunmasında bu derecede önemli bir yapıda sorun oluşturabilecek bir kullanımdır. Antik yapı ustaları da bunun farkında olarak, düz kemere gelen yükün hafifletilmesi adına, düz kemerin üstünde yer alan iki sıra blok sırasında trapezoidal duvar örme tekniği kullanarak düz kemere gelen bu baskıyı hafifletmiştir. Bu dönemlerde harç ve kenet gibi bağlayıcı istemlerin kullanılmadığı yığma yapılarda trapezoidal ve polygonal duvar tekniğinin sağlamlılığı bilinmektedir. Çalışmamızda trapezoidal duvar örme tekniği ile kapı atkısına binen yükün nasıl hafifletildiği ve bu yükün kapının yan uvarları üzerinden anakayaya aktarılması incelenecektir. İncelememizde, bilgisayar ortamında bir simülasyon ve 3D yazıcıdan alınmış bir model kullanılacaktır.
ORTA ANADOLU ARKEOLOJİ, ANTROPOLOJİ VE SANAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI, 2022
Kapadokya tarihi boyunca farklı kültürlere ev sahipliği yapmış bir bölgedir. Bu kültürel katmanla... more Kapadokya tarihi boyunca farklı kültürlere ev sahipliği yapmış bir bölgedir. Bu kültürel katmanlar içerisinde belki de en dikkat çekici olanı Hıristiyanlığa ait eserlerdir. Bugün Kapadokya dendiğinde ilk akla gelen kayaya oyma kiliselerdir. Kiliseler içerisinde bulunan duvar resimleri Orta Bizans dönemi için oldukça önemlidir. Bu dönemde ortaya çıkan resim şemaları sonraki dönemde küçük değişikliklerle kullanılmaya devam etmiştir. Bu çalışmada Hıristiyan sanatının ana ikonografisini oluşturan İsa’nın çarmıha gerildiği sahne ele alınacaktır. Söz konusu değerlendirmede Kapadokya kiliselerinde 9. yüzyıl ve sonrasında görülmeye başlayan Esopos ve Longinus figürlerine odaklanılacak ve bu figürlerin sahnede kullanımının arka planı ortaya konmaya çalışılacaktır.
ORTA ANADOLU ARKEOLOJİ, ANTROPOLOJİ VE SANAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI, 2022
Cappadocia is a region that has hosted various cultures throughout its history. Perhaps the most ... more Cappadocia is a region that has hosted various cultures throughout its history. Perhaps the most striking of these cultural layers are the works that reflect the early period of the Christian religion. When one thinks of Cappadocia today, the first thing that comes to mind are the rock-hewn churches. The wall paintings in the churches are very important for the early Christian art. The painting schemes that were created in the early period were also used in the late period with minor changes. In this study, the scene of the crucifixion of Jesus, which is the most important for Christian art, is discussed. This study focuses on the figures of Esopos and Longinus, which have been seen in Cappadocian churches since the 10th century, and attempts to uncover the background to the use of these figures in the scene.
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi, 2022
The starting point of this study is the importance and necessity of laser scanning applications i... more The starting point of this study is the importance and necessity of laser scanning applications in the documentation of cultural heritage. Laser scanners, first used in the 1990s, are now preferred as the most reliable monitoring and recording technologies in various fields. In this context, studies based on laser scanning technology are now one of the most needed applications for cultural heritage documentation. In particular, the widespread use of three-dimensional laser scanning technology has ensured the complete documentation of cultural heritage and paved the way for more accurate data collection on the current conservation status of heritage and conservation policies. On the other hand, it has been recognised that this technology is an important basis for carrying out many innovative works such as digital archiving, virtual restoration or virtual exhibition applications. Considering the threats that the changing world conditions pose to the common heritage of humanity for various reasons, there is an urgent need to quickly and accurately map our cultural heritage. In this context, it is clear that more effective use of laser scanning technologies to document cultural heritage with minimal data loss will be of great benefit.
The data that has become known in recent archaeological excavations have dramatically changed how... more The data that has become known in recent archaeological excavations have dramatically changed how we consider the historical process. In particular, Göbeklitepe, Karahantepe, Marmaray, Beşiktaş and similar early excavations are coming to the foreground with their unexpected results. Göbeklitepe is distinguished from the other areas by its intense symbolic expression. At a time when no writing and no metal tools were known, the structures were built in enormous order. The intense symbolism here increased the interest in Göbeklitepe, and Göbeklitepe became a place where almost everyone, whether expert or no expert, was interested and had a conception. Here, researchers who are not directly related to the subject try to reveal a relationship based on the examples that appeared in the surrounding geographies, especially in Mesopotamia, especially in the third millennium and after, and those show similarities with the symbols in Göbeklitepe. A fiction test is made on Göbeklitepe symbolism with the perspective of the Dualist Pagan Symbolism that we have published before, especially the Neolithicization theory of J. Cauvin. On the one hand, the formal similarities are revealed with the fiction in question. The study aims to open a new perspective for the reader at the intersection of archeology, linguistics and religious history.
Die in jüngsten archäologischen Ausgrabungen zutage gekommenen Daten haben unsere Betrachtung des... more Die in jüngsten archäologischen Ausgrabungen zutage gekommenen Daten haben unsere Betrachtung des historischen Prozesses dramatisch verändert. Insbesondere rücken Göbeklitepe, Karahantepe, Marmaray, Beşiktaş und ähnliche frühe Ausgrabungen durch ihre unerwarteten Ergebnisse in den Vordergrund. Göbeklitepe zeichnet sich durch seine intensive symbolische Ausdrucksweise von anderen Gebieten ab. Zu einer Zeit, als weder Schrift noch Metallwerkzeuge bekannt waren, wurden die Strukturen in enormer Ordnung erbaut. Die intensive Symbolik hier hat das Interesse an Göbeklitepe gesteigert, und Göbeklitepe wurde zu einem Ort, an dem fast jeder, ob Experte oder Nichtexperte, interessiert war und eine Vorstellung hatte. Hier versuchen Forscher, die nicht direkt mit dem Thema zusammenhängen, anhand von Beispielen, die in den umliegenden Geographien, insbesondere in Mesopotamien, insbesondere im dritten Jahrtausend und danach aufgetreten sind und ähnlichkeiten mit den Symbolen in Göbeklitepe aufweisen, eine Beziehung zu enthüllen. Das Auffälligste davon ist der Artikel "World's First Known Written Word at Göbekli Tepe on T-Shaped Pillar 18 Means God" von M. Seyfzadeh und R. Schoch, in dem behauptet wird, dass das erste geschriebene Wort in Göbeklitepe aufgetaucht ist. Die vorgenannten Studie versucht, anhand von drei anderen Ähnlichkeiten, die auf der formalen Ähnlichkeit des Gott-Determinativs im Luwischen Hieroglyphen in Göbeklitepe basieren, eine Beziehung zwischen ihnen zu erklären. Diese Studie nutzt den gleichen Verweis als Ausgangspunkt. Die Instanzen werden jedoch zunächst mit ihren stilistischen Ähnlichkeiten diskutiert. Anschließend wird ein Fiktionstest an der Göbeklitepe-Symbolik mit dem Blickwinkel des Dualistischen Paganismus Symbols, das wir zuvor veröffentlicht haben, insbesondere der Neolithisierungstheorie von J. Cauvin, durchgeführt. Einerseits werden die formalen Ähnlichkeiten durch die in Frage stehende Fiktion aufgedeckt. Andererseits wird das Thema semantisch behandelt und die mögliche Beziehung zum Luwischen Hieroglyphen wird durch Unterstützung mit historischen Daten enthüllt.
Geçtiğimiz on yıllarda arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkartılan veriler, tarihsel sürece ilişk... more Geçtiğimiz on yıllarda arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkartılan veriler, tarihsel sürece ilişkin düşüncelerde büyük değişimlere neden olmuştur. Bu kapsamda özellikle Göbeklitepe, Karahantepe, Marmaray, Beşiktaş ve benzeri erken dönem kazıları insanlık tarihi için hiç beklenmedik yeni sonuçlar ortaya koymuştur. Hiç şüphesiz Göbeklitepe, yoğun sembolik anlatımı ile diğer alanlardan çok daha ayrıcalıklı bir öneme sahiptir. Yazının henüz kullanılmadığı, madeni araçların bilinmediği bir zaman diliminde son derece muazzam bir intizamda inşa edilmiş yapılar ve buradaki yoğun sembolizm Göbeklitepe’ye ilgiyi arttırmış ve Göbeklitepe, uzman ya da amatör hemen herkesin konuya dair fikir sunduğu bir yer haline gelmiştir. Burada, konuyla doğrudan bağlantılı olmayan araştırmacılar, özellikle MÖ III. bin ve sonrasında, başta Mezopotamya olmak üzere çevre coğrafyalarda ortaya çıkan ve Göbeklitepe’deki sembollerle benzerlik gösteren örnekler üzerinden hareketle bir ilişkiyi ortaya koymaya çalışmışlardır. Bunlardan en dikkat çekici olanı yazılı ilk kelimenin ilk defa Göbeklitepe’de ortaya çıktığını savunan M. Seyfzadehh ve R. Schoch’un, Archaeological Discovery dergisinde yayınlanan “World’s First Known Written Word at Göbekli Tepe on T-Shaped Pillar 18 Means God” başlıklı makalesidir. Söz konusu çalışma, temel olarak Luvi hiyeroglifinde bulunan tanrı determinatifinin Göbeklitepe’deki biçimsel benzerliğinden yola çıkarak aradaki ilişkiyi diğer üç benzerlikle destekleyerek açıklamaya çalışmaktadır. Bu kapsamda çalışmanın temel çıkış noktasını, M. Seyfzadehh ve R. Schoch’un ileri sürdüğü “tanrı” determinatifinin ilk kez Göbeklitepe de var olduğu savı oluşturmaktadır. Buradan hareketle çalışmada öncelikle söz konusu örnekler, önce biçimsel benzerlikleri üzerinden ele alınacak, ardından ise J. Cauvin’in ‘Neolitikleşme’ kuramı başta olmak üzere, daha önce bilimsel tartışmaya sunduğumuz ‘Düalist Pagan Sembolizmi’nin ortaya koymuş olduğu perspektif ile Göbeklitepe sembolizmi üzerine bir kurgu denemesi yapılacaktır. Söz konusu kurgu ile bir taraftan biçimsel benzerlikler açıklanmaya çalışılacak, diğer taraftan ise anlambilimsel olarak konu ele alınarak olası Luvi Hiyeroglifi benzerliğinin muhtemel ilişkisi tarihsel verilerle de desteklenerek ortaya konulacaktır. Bu haliyle çalışma okuyucularına arkeoloji, dilbilim ve dinler tarihinin kesişim noktasında yeni bir pencere açmayı hedeflemektedir.
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi
Bu çalışmanın çıkış noktasını kültürel mirasın belgelenmesinde lazer tarama uygulamalarının önemi... more Bu çalışmanın çıkış noktasını kültürel mirasın belgelenmesinde lazer tarama uygulamalarının önemi ve gerekliliği oluşturmaktadır. İlk kez 90’lı yıllar ile birlikte kullanılmaya başlanan lazer tarayıcılar bugün çeşitli alanlarda en güvenilir izlem ve kayıt teknolojileri olarak tercih edilmektedir. Bu bağlamda kültürel mirasın belgelenmesi için de bugün en çok ihtiyaç duyulan uygulamaların başında lazer tarama teknolojisi temelli çalışmalar gelmektedir. Özellikle üç boyutlu lazer tarama teknolojisinin yaygın kullanımı, her şeyden önce kültür mirasının eksiksiz belgelenmesini sağlamış olup, mirasın mevcut korunmuşluk durumu ile koruma politikalarına dair veri üretiminin, çok daha doğru biçimlerde yapılmasının önünü açmıştır. Diğer yandan ise bu teknolojinin dijital arşivleme, sanal restorasyon yahut sanal gösterim uygulamaları gibi pek çok yenilikçi çalışmayı yürütmek için önemli bir altlık oluşturduğu da anlaşılmıştır. Değişen dünya koşullarının çeşitli sebeplerle insanlığın ortak mir...
Göbeklitepe ilk ortaya çıkarıldığı günden itibaren önce bilim dünyasında, daha sonra ise popüler ... more Göbeklitepe ilk ortaya çıkarıldığı günden itibaren önce bilim dünyasında, daha sonra ise popüler kültürde büyük ilgi görmüştür. Günümüze kadar birçok farklı coğrafyada prehistorik yerleşim yerleri kazılmış ve ortaya çıkarılmış olmasına karşın Göbeklitepe kadar yankı uyandırmamışlardır. Diğer yerleşim yerlerinden Göbeklitepe’yi farklı kılan temel noktalardan biri, burada bulunan somut ve soyut sembollerin yoğun kullanımıdır . İnsanoğlunun tarihine bakıldığında, Paleolitik Dönem’den itibaren mağara duvarlarına gökselçizdiği resimlerden başlayarak arkasında iz bırakmaya çalıştığı görülmektedir. Çevresinde gördüğü flora ve faunaya ait nesneler başta olmak üzere çeşitli tasvirler bu izlerin içeriğini oluşturmaktadır . Bununla beraber söz konusu tasvirlerin buluntu yerlerindeki dağılımı ve aralarındaki ilişki incelendiğinde, Göbeklitepe’deki kadar belirli bir yoğunluk ve örüntüye sahip olmadıkları görülmektedir. Göbeklitepe bu noktada diğer buluntu yerlerinden ayrılmaktadır. Ören yerinin hemen her yerinde yoğun bir sembolik anlatım göze çarpmaktadır. Çağdaşı ya da daha geç döneme ait olan Nevali Çori, Karahantepe, Sefertepe Hamzatepe vb. yerleşimlerde Göbeklitepe’deki gibi ‘T’ biçimli dikilitaşlar olmasına karşın, aynı sembolik yoğunluk bu yerleşimlerde bulunmamaktadır . Göbeklitepe’de semboller daha yakından incelendiğinde, bir rastlantıdan öteye geçen ve bilinçli tercihlerin olduğunu gösteren sembol grupları olduğu fark edilmektedir. İlk kazı başkanı Schmidt’in de dikkat çektiği gibi 2 No’lu dikilitaşta yaban öküzü, tilki ve turnanın beraber resmedilmesi, bu tercihlerin bilinçli yapıldığına dair önemli bir ipuçlarıdır. Bu ve benzeri birçok örnek burada tasvir edilenlerin rastlantısal olmadığına, aksine bir örüntünün varlığına işaret etmektedir. Göbeklitepe sembolizminin çözümlenmesine ilişkin başta Schmidt olmak üzere birçok araştırmacı yorumda bulunmuş ve bulunmaya devam etmektedir . Getirilen yaklaşımların genel çerçevesine bakıldığında iki ana eksen olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki, Göbeklitepe’yi kendi içerisinde değerlendiren ve sonraki tarihsel süreçle fazla ilgilenmeyen araştırmalardır. Bu çalışmalarda daha çok Göbeklitepe’nin astronomik yönüne dikkat çekilmektedir . İkincisi ise Göbeklitepe’yi Neolitik bir bağlamda ele alıp, benzer coğrafya ve tarihlerdeki örneklerle karşılaştıran çalışmalardır . Tüm bu araştırmalar içerisinde çalışmamız açısından en ufuk açıcı olanı Schmidt’in yaklaşımları olmuştur. Kendisinin ‘Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı Göbekli Tepe En Eski Tapınağı Yapanlar’ adlı çalışmasında, her ne kadar daha sonraki yayınlarında bazı konularda geri adım atmış olsa da , ortaya koymuş olduğu bağlantılar oldukça dikkat çekicidir . Schmidt, konuya yaklaşımını genel olarak şu şekilde ifade etmektedir: Her ne olursa olsun, böylesi bir denemeye cesaret edilen alan, çok sayıda olası tuzakla doludur. Taşlar ve metinler arasındaki binlerce yıllık bu derin uçurumu aşmak için giriştiğimiz denemede ilk başarıyı elde edebilmek için sıkı duralım. Ama Eski Doğu tarihi ve böylece de insanlık kültür tarihi ile ilgili bu çok eski sorulara cevap vermek için daha çok erken. Bizler ancak aradaki perdeyi birazcık aralayarak, Göbeklitepe buluntularının geniş bir yorum olasılığı sunduğunu görebiliriz . Bu bakış açısı ile Schmidt, oldukça uzun bir zaman sonra ortaya çıkacak olan konularla Göbeklitepe sembolizmi arasında ilişkiler kurmuştur. Mithraizm üzerine yaptığımız çalışmada ortaya çıkan sonuçların Schmidt’in yaklaşımıyla büyük paralellikler gösteriyor olması, Göbeklitepe sembolizmi üzerine kurgusal bir deneme yapmak için teşvik edici olmuştur. Elinizdeki çalışmanın hazırlanmasında Schmidt’in bu pasajı ilk çıkış noktasını oluşturmuştur. Aradaki binlerce yıllık zamansal fark, elbette kurulacak olan bağlantıların üstünde bir sis bulutu oluşturmaktadır . Hodder’in Çatalhöyük’te yaptığı çalışmalardan elde ettiği sonuçlar, malzeme noktasında tarihsel boşluğun nasıl aşılabileceğine dair bir fikir vermektedir. Hodder, Çatalhöyük insanın yapmış olduğu sembol ve ritüellerle geçmişleri ile bağ kurup tarihin temellerini atmış olduklarını belirtmekte ve bunu ‘tarihin icadı’ ifadesi şeklinde tanımlamaktadır . Bu kavramın, semboller, ritüeller ve mitler üzerinden tanımlanıyor oluşu, Çatalhöyük’te tarihin icadında dinin başat aktörlerden biri olduğunu göstermektedir. Buradaki semboller ve bunlara bağlı anlatılar ile ortaya çıkan inanç Çatalhöyük insanının kendi tarihini inşa etmesini sağlamıştır. Bu durum Herodotos öncesi Homeros tarafından derlenip toplanan sözlü kültürün, sonraki tarih anlatımlarına nasıl etkide bulunduğu ile benzerdir. Muhtemeldir ki yazının Anadolu’ya girdiği Asur Ticaret Kolonileri Çağı’ndan binlerce yıl öncesinde semboller, ritüeller ve anlatılar üzerinden tarihin kökenlerine ait izler takip edilebilir . Aksi halde Schimid’in de ifade ettiği üzere Gılgamış, Du-Ku Dağı ve diğer anlatılar, sanki birden ortaya çıkmış gibi olacaktır ki bu hiçbir araştırmacının kabul edebileceği bir çıkarım değildir. Göbeklitepe, Çatalhöyük ve benzeri tarihöncesi yerleşimleri anlamak noktasında semboller bir dil işlevi görmektedirler. Bir dili anlamak bazen pek mümkün olmaya bilir. Ancak maddi kültür birçok noktada insanlık için ortak değerler taşımaktadır. Tarihöncesi insana ait maddi kültürün önemli bir parçası olan somut sembolleri anlamak bir yere kadar mümkün olabilir. Böyle bir durumda maddi kültür, sadece sosyal ilişkileri ve bilişsel kategorileri ifade etmekle kalmaz, aynı zamanda söz konusu kavramları belirleyici bir tarafa sahiptir . Bu açıdan değerlendirildiğinde aradan geçen uzun zamana karşın Göbeklitepe ve Çatalhöyük özelinde elimizde bulunan mevcut yoğun sembolik dil büyük resmi yakalamak için önemli ipuçları sağlama potansiyeline sahiptir. Çalışma boyunca ele alınacak örneklerin birbiriyle ilişkileri noktasında Hodder’in ‘Tarihin İcadı’ kavramı kadar önemli bir başka kavram da ‘hiyerofani’dir. Eliade’ye göre ‘hiyerofani’ kutsalın tezahürüdür ve her zaman tarihsel bir bağlam üzerine oturmaktadır. Bununla birlikte onun tarihsel yönü tüm dinleri birleştiren kapsayıcı yönüne hiçbir şekilde zarar vermemektedir. Yerel düzeyde kalmış hiyerofaniler olduğu kadar evrensel niteliğe sahip hiyerofanilerde vardır. Hemen her kültürde karşılaşılan ağaç sembolizmi altındaki Axis Mundi evrensel niteliği ile öne çıkan bir hiyerofanidir . Eliade’nin bu yaklaşımı aradan geçen zamana ve farklı coğrafyalara karşın sembolizmin bir şekilde hayatta kalabileceğine ve aktarılabileceğine dair fikir sunmaktadır. Bu çalışma bir sonuç değil bilakis yeni başlangıçların vesilesidir. Ülkemizde üzerine pek fazla düşünülmeyen ve çalışma yapılmayan sembolizmin büyülü dünyasını tanıtmak ve var olan kabullerimize dair yeni bakış açıları sunmak üzere kaleme alınmıştır. Burada okur için önemli bir not düşmek kitabın anlaşılmasında büyük ehemmiyet içermektedir. Göbeklitepe kültürü yazının icadından binlerce yıl önceye aittir. Dolayısıyla bu eserleri kim, neden, nasıl yaptı gibi sorulara net bir cevap vermemiz bugün için mümkün görünmemektedir. Hal böyle olunca burası hakkında yapılacak her yorum bu zaman diliminin dünyasını anlama noktasında araştırmacıları bir adım daha öteye taşıyacaktır. Çalışmamız bu ana fikir üzerine oturmaktadır. Ortaya koymaya çalıştığımız metodoloji problemleri çözebildiği ölçüde araştırmalara yön verecektir. Çalışmanın odak noktasını semboller oluşturmaktadır. Aralarında binlerce kilometre olan farklı coğrafyalarda, onlarca medeniyetin ortaya çıkıp yok olduğu akıp giden zaman nehrinin içinde, sanki bir zaman yolcusu gibi biçimi değişse de biçemi aynı kalan semboller…Semboller taşıdıkları derin anlam yapısı ile dinsel düzlemde en özel yere sahip kavramların başında gelmektedir. Bu özel durum dinsel bir yapının iki önemli kavramı olan sembol ve ayin üzerinden değerlendirildiğinde; sembolün içeriği ile ayinin içeriği arasındaki farktan anlaşılabilir. Buna göre, bir sembolün ifade ettiklerini ayin asla gösteremeyebilir . Bu açıdan sembolün doğru tanımlanması çalışmada ortaya konulacak sonuçlar itibariyle önem taşımaktadır.
YÜZEY ARAŞTIRMALARI IŞIĞINDA SILLYON VE ÇEVRESİ, 2020
Sillyon antik kenti bugün Antalya il sınırları içinde, Antalya’nın doğusunda, antik dönemde ise P... more Sillyon antik kenti bugün Antalya il sınırları içinde, Antalya’nın doğusunda, antik dönemde ise Pamphylia Bölgesi’nde yer alan önemli bir antik kenttir. Kent özellikle İskender’in doğu seferinde ele geçiremediği ender yerleşimlerden biri olarak dikkat çekmektedir. İskender tarafından ele geçirilememesinde kentin mevcut konumu ve savunma sistemi etkin olmuştur. Bugün dahi kentin savunma yapıları kısmen ayakta olup ve kentin o günkü gücünü yansıtmaktadır. 2014 yılında Sillyon’un savunma sistemi üzerine yapılan lazer tarama ile ölçüm çalışmalarında, Hellenistik Kule olarak adlandırılan üç katlı yapı da incelenmiştir. Bu incelemelerde yapının şehrin dışına bakan kuzey cephesinde yer alan kapı atkısının çok geniş olmasına karşın düz kemer ile geçildiği görülmüştür. Her ne kadar atkı küçük parçalara bölünerek düz kemere dönüştürülmüş ve böylece üsttten gelen baskı dağıtılmış olsa da şehrin savunmasında bu derecede önemli bir yapıda sorun oluşturabilecek bir kullanımdır. Antik yapı ustaları da bunun farkında olarak, düz kemere gelen yükün hafifletilmesi adına, düz kemerin üstünde yer alan iki sıra blok sırasında trapezoidal duvar örme tekniği kullanarak düz kemere gelen bu baskıyı hafifletmiştir. Bu dönemlerde harç ve kenet gibi bağlayıcı istemlerin kullanılmadığı yığma yapılarda trapezoidal ve polygonal duvar tekniğinin sağlamlılığı bilinmektedir. Çalışmamızda trapezoidal duvar örme tekniği ile kapı atkısına binen yükün nasıl hafifletildiği ve bu yükün kapının yan uvarları üzerinden anakayaya aktarılması incelenecektir. İncelememizde, bilgisayar ortamında bir simülasyon ve 3D yazıcıdan alınmış bir model kullanılacaktır.
ORTA ANADOLU ARKEOLOJİ, ANTROPOLOJİ VE SANAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI, 2022
Kapadokya tarihi boyunca farklı kültürlere ev sahipliği yapmış bir bölgedir. Bu kültürel katmanla... more Kapadokya tarihi boyunca farklı kültürlere ev sahipliği yapmış bir bölgedir. Bu kültürel katmanlar içerisinde belki de en dikkat çekici olanı Hıristiyanlığa ait eserlerdir. Bugün Kapadokya dendiğinde ilk akla gelen kayaya oyma kiliselerdir. Kiliseler içerisinde bulunan duvar resimleri Orta Bizans dönemi için oldukça önemlidir. Bu dönemde ortaya çıkan resim şemaları sonraki dönemde küçük değişikliklerle kullanılmaya devam etmiştir. Bu çalışmada Hıristiyan sanatının ana ikonografisini oluşturan İsa’nın çarmıha gerildiği sahne ele alınacaktır. Söz konusu değerlendirmede Kapadokya kiliselerinde 9. yüzyıl ve sonrasında görülmeye başlayan Esopos ve Longinus figürlerine odaklanılacak ve bu figürlerin sahnede kullanımının arka planı ortaya konmaya çalışılacaktır.
ORTA ANADOLU ARKEOLOJİ, ANTROPOLOJİ VE SANAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI, 2022
Cappadocia is a region that has hosted various cultures throughout its history. Perhaps the most ... more Cappadocia is a region that has hosted various cultures throughout its history. Perhaps the most striking of these cultural layers are the works that reflect the early period of the Christian religion. When one thinks of Cappadocia today, the first thing that comes to mind are the rock-hewn churches. The wall paintings in the churches are very important for the early Christian art. The painting schemes that were created in the early period were also used in the late period with minor changes. In this study, the scene of the crucifixion of Jesus, which is the most important for Christian art, is discussed. This study focuses on the figures of Esopos and Longinus, which have been seen in Cappadocian churches since the 10th century, and attempts to uncover the background to the use of these figures in the scene.
Uploads
Papers
At a time when no writing and no metal tools were known, the structures were built in enormous order. The intense symbolism here increased the interest in Göbeklitepe, and Göbeklitepe became a place where almost everyone, whether expert or no expert, was interested and had a conception. Here, researchers who are not directly related to the subject try to reveal a relationship based on the examples that appeared in the surrounding geographies, especially in Mesopotamia, especially in the third millennium and after, and those show similarities with the symbols in Göbeklitepe.
A fiction test is made on Göbeklitepe symbolism with the perspective of the Dualist Pagan Symbolism that we have published before, especially the Neolithicization theory of J. Cauvin. On the one hand, the formal similarities are revealed with the fiction in question. The study aims to open a new perspective for the reader at the intersection of archeology, linguistics and religious history.
Marmaray, Beşiktaş und ähnliche frühe Ausgrabungen durch ihre unerwarteten Ergebnisse in den Vordergrund. Göbeklitepe zeichnet sich durch seine intensive symbolische Ausdrucksweise von anderen Gebieten ab.
Zu einer Zeit, als weder Schrift noch Metallwerkzeuge bekannt waren, wurden die Strukturen in enormer Ordnung erbaut. Die intensive Symbolik hier hat das Interesse an Göbeklitepe gesteigert, und Göbeklitepe wurde zu einem Ort, an dem fast jeder, ob Experte oder Nichtexperte, interessiert war und eine Vorstellung hatte. Hier versuchen Forscher, die nicht direkt mit dem Thema zusammenhängen, anhand von Beispielen, die in den umliegenden Geographien, insbesondere in Mesopotamien, insbesondere im dritten Jahrtausend und danach aufgetreten sind und ähnlichkeiten mit den Symbolen in Göbeklitepe aufweisen, eine Beziehung zu enthüllen. Das Auffälligste davon ist der Artikel "World's First Known Written Word at Göbekli Tepe on T-Shaped Pillar 18 Means God" von M. Seyfzadeh und R. Schoch, in dem behauptet wird, dass das erste geschriebene Wort in Göbeklitepe aufgetaucht ist. Die vorgenannten Studie versucht, anhand von drei anderen Ähnlichkeiten, die auf der formalen Ähnlichkeit des Gott-Determinativs im Luwischen Hieroglyphen in Göbeklitepe basieren, eine Beziehung zwischen ihnen zu erklären.
Diese Studie nutzt den gleichen Verweis als Ausgangspunkt. Die Instanzen werden jedoch zunächst mit ihren stilistischen Ähnlichkeiten diskutiert. Anschließend wird ein Fiktionstest an der Göbeklitepe-Symbolik mit dem Blickwinkel des Dualistischen Paganismus Symbols, das wir zuvor veröffentlicht haben, insbesondere der Neolithisierungstheorie von J. Cauvin, durchgeführt. Einerseits werden die formalen Ähnlichkeiten durch die in Frage stehende Fiktion aufgedeckt. Andererseits wird das Thema semantisch behandelt und die mögliche Beziehung zum Luwischen Hieroglyphen wird durch Unterstützung mit historischen Daten enthüllt.
Yazının henüz kullanılmadığı, madeni araçların bilinmediği bir zaman diliminde son derece muazzam bir intizamda inşa edilmiş yapılar ve buradaki yoğun sembolizm Göbeklitepe’ye ilgiyi arttırmış ve Göbeklitepe, uzman ya da amatör hemen herkesin konuya dair fikir sunduğu bir yer haline gelmiştir. Burada, konuyla doğrudan bağlantılı olmayan araştırmacılar, özellikle MÖ III. bin ve sonrasında, başta Mezopotamya olmak üzere çevre coğrafyalarda ortaya çıkan ve Göbeklitepe’deki sembollerle benzerlik gösteren örnekler üzerinden hareketle bir ilişkiyi ortaya koymaya çalışmışlardır. Bunlardan en dikkat çekici olanı yazılı ilk kelimenin ilk defa Göbeklitepe’de ortaya çıktığını savunan M. Seyfzadehh ve R. Schoch’un, Archaeological Discovery dergisinde yayınlanan “World’s First Known Written Word at Göbekli Tepe on T-Shaped Pillar 18 Means God” başlıklı makalesidir. Söz konusu çalışma, temel olarak Luvi hiyeroglifinde bulunan tanrı determinatifinin Göbeklitepe’deki biçimsel benzerliğinden yola çıkarak aradaki ilişkiyi diğer üç benzerlikle destekleyerek açıklamaya çalışmaktadır.
Bu kapsamda çalışmanın temel çıkış noktasını, M. Seyfzadehh ve R. Schoch’un ileri sürdüğü “tanrı” determinatifinin ilk kez Göbeklitepe de var olduğu savı oluşturmaktadır. Buradan hareketle çalışmada öncelikle söz konusu örnekler, önce biçimsel benzerlikleri üzerinden ele alınacak, ardından ise J. Cauvin’in ‘Neolitikleşme’ kuramı başta olmak üzere, daha önce bilimsel tartışmaya sunduğumuz ‘Düalist Pagan Sembolizmi’nin ortaya koymuş olduğu perspektif ile Göbeklitepe sembolizmi üzerine bir kurgu denemesi yapılacaktır. Söz konusu kurgu ile bir taraftan biçimsel benzerlikler açıklanmaya çalışılacak, diğer taraftan ise anlambilimsel olarak konu ele alınarak olası Luvi Hiyeroglifi benzerliğinin muhtemel ilişkisi tarihsel verilerle de desteklenerek ortaya konulacaktır. Bu haliyle çalışma okuyucularına arkeoloji, dilbilim ve dinler tarihinin kesişim noktasında yeni bir pencere açmayı hedeflemektedir.
Books
İnsanoğlunun tarihine bakıldığında, Paleolitik Dönem’den itibaren mağara duvarlarına gökselçizdiği resimlerden başlayarak arkasında iz bırakmaya çalıştığı görülmektedir. Çevresinde gördüğü flora ve faunaya ait nesneler başta olmak üzere çeşitli tasvirler bu izlerin içeriğini oluşturmaktadır . Bununla beraber söz konusu tasvirlerin buluntu yerlerindeki dağılımı ve aralarındaki ilişki incelendiğinde, Göbeklitepe’deki kadar belirli bir yoğunluk ve örüntüye sahip olmadıkları görülmektedir. Göbeklitepe bu noktada diğer buluntu yerlerinden ayrılmaktadır. Ören yerinin hemen her yerinde yoğun bir sembolik anlatım göze çarpmaktadır. Çağdaşı ya da daha geç döneme ait olan Nevali Çori, Karahantepe, Sefertepe Hamzatepe vb. yerleşimlerde Göbeklitepe’deki gibi ‘T’ biçimli dikilitaşlar olmasına karşın, aynı sembolik yoğunluk bu yerleşimlerde bulunmamaktadır . Göbeklitepe’de semboller daha yakından incelendiğinde, bir rastlantıdan öteye geçen ve bilinçli tercihlerin olduğunu gösteren sembol grupları olduğu fark edilmektedir. İlk kazı başkanı Schmidt’in de dikkat çektiği gibi 2 No’lu dikilitaşta yaban öküzü, tilki ve turnanın beraber resmedilmesi, bu tercihlerin bilinçli yapıldığına dair önemli bir ipuçlarıdır. Bu ve benzeri birçok örnek burada tasvir edilenlerin rastlantısal olmadığına, aksine bir örüntünün varlığına işaret etmektedir.
Göbeklitepe sembolizminin çözümlenmesine ilişkin başta Schmidt olmak üzere birçok araştırmacı yorumda bulunmuş ve bulunmaya devam etmektedir . Getirilen yaklaşımların genel çerçevesine bakıldığında iki ana eksen olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki, Göbeklitepe’yi kendi içerisinde değerlendiren ve sonraki tarihsel süreçle fazla ilgilenmeyen araştırmalardır. Bu çalışmalarda daha çok Göbeklitepe’nin astronomik yönüne dikkat çekilmektedir . İkincisi ise Göbeklitepe’yi Neolitik bir bağlamda ele alıp, benzer coğrafya ve tarihlerdeki örneklerle karşılaştıran çalışmalardır . Tüm bu araştırmalar içerisinde çalışmamız açısından en ufuk açıcı olanı Schmidt’in yaklaşımları olmuştur. Kendisinin ‘Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı Göbekli Tepe En Eski Tapınağı Yapanlar’ adlı çalışmasında, her ne kadar daha sonraki yayınlarında bazı konularda geri adım atmış olsa da , ortaya koymuş olduğu bağlantılar oldukça dikkat çekicidir . Schmidt, konuya yaklaşımını genel olarak şu şekilde ifade etmektedir:
Her ne olursa olsun, böylesi bir denemeye cesaret edilen alan, çok sayıda olası tuzakla doludur. Taşlar ve metinler arasındaki binlerce yıllık bu derin uçurumu aşmak için giriştiğimiz denemede ilk başarıyı elde edebilmek için sıkı duralım. Ama Eski Doğu tarihi ve böylece de insanlık kültür tarihi ile ilgili bu çok eski sorulara cevap vermek için daha çok erken. Bizler ancak aradaki perdeyi birazcık aralayarak, Göbeklitepe buluntularının geniş bir yorum olasılığı sunduğunu görebiliriz .
Bu bakış açısı ile Schmidt, oldukça uzun bir zaman sonra ortaya çıkacak olan konularla Göbeklitepe sembolizmi arasında ilişkiler kurmuştur. Mithraizm üzerine yaptığımız çalışmada ortaya çıkan sonuçların Schmidt’in yaklaşımıyla büyük paralellikler gösteriyor olması, Göbeklitepe sembolizmi üzerine kurgusal bir deneme yapmak için teşvik edici olmuştur. Elinizdeki çalışmanın hazırlanmasında Schmidt’in bu pasajı ilk çıkış noktasını oluşturmuştur.
Aradaki binlerce yıllık zamansal fark, elbette kurulacak olan bağlantıların üstünde bir sis bulutu oluşturmaktadır . Hodder’in Çatalhöyük’te yaptığı çalışmalardan elde ettiği sonuçlar, malzeme noktasında tarihsel boşluğun nasıl aşılabileceğine dair bir fikir vermektedir. Hodder, Çatalhöyük insanın yapmış olduğu sembol ve ritüellerle geçmişleri ile bağ kurup tarihin temellerini atmış olduklarını belirtmekte ve bunu ‘tarihin icadı’ ifadesi şeklinde tanımlamaktadır . Bu kavramın, semboller, ritüeller ve mitler üzerinden tanımlanıyor oluşu, Çatalhöyük’te tarihin icadında dinin başat aktörlerden biri olduğunu göstermektedir. Buradaki semboller ve bunlara bağlı anlatılar ile ortaya çıkan inanç Çatalhöyük insanının kendi tarihini inşa etmesini sağlamıştır. Bu durum Herodotos öncesi Homeros tarafından derlenip toplanan sözlü kültürün, sonraki tarih anlatımlarına nasıl etkide bulunduğu ile benzerdir. Muhtemeldir ki yazının Anadolu’ya girdiği Asur Ticaret Kolonileri Çağı’ndan binlerce yıl öncesinde semboller, ritüeller ve anlatılar üzerinden tarihin kökenlerine ait izler takip edilebilir . Aksi halde Schimid’in de ifade ettiği üzere Gılgamış, Du-Ku Dağı ve diğer anlatılar, sanki birden ortaya çıkmış gibi olacaktır ki bu hiçbir araştırmacının kabul edebileceği bir çıkarım değildir.
Göbeklitepe, Çatalhöyük ve benzeri tarihöncesi yerleşimleri anlamak noktasında semboller bir dil işlevi görmektedirler. Bir dili anlamak bazen pek mümkün olmaya bilir. Ancak maddi kültür birçok noktada insanlık için ortak değerler taşımaktadır. Tarihöncesi insana ait maddi kültürün önemli bir parçası olan somut sembolleri anlamak bir yere kadar mümkün olabilir. Böyle bir durumda maddi kültür, sadece sosyal ilişkileri ve bilişsel kategorileri ifade etmekle kalmaz, aynı zamanda söz konusu kavramları belirleyici bir tarafa sahiptir . Bu açıdan değerlendirildiğinde aradan geçen uzun zamana karşın Göbeklitepe ve Çatalhöyük özelinde elimizde bulunan mevcut yoğun sembolik dil büyük resmi yakalamak için önemli ipuçları sağlama potansiyeline sahiptir.
Çalışma boyunca ele alınacak örneklerin birbiriyle ilişkileri noktasında Hodder’in ‘Tarihin İcadı’ kavramı kadar önemli bir başka kavram da ‘hiyerofani’dir. Eliade’ye göre ‘hiyerofani’ kutsalın tezahürüdür ve her zaman tarihsel bir bağlam üzerine oturmaktadır. Bununla birlikte onun tarihsel yönü tüm dinleri birleştiren kapsayıcı yönüne hiçbir şekilde zarar vermemektedir. Yerel düzeyde kalmış hiyerofaniler olduğu kadar evrensel niteliğe sahip hiyerofanilerde vardır. Hemen her kültürde karşılaşılan ağaç sembolizmi altındaki Axis Mundi evrensel niteliği ile öne çıkan bir hiyerofanidir . Eliade’nin bu yaklaşımı aradan geçen zamana ve farklı coğrafyalara karşın sembolizmin bir şekilde hayatta kalabileceğine ve aktarılabileceğine dair fikir sunmaktadır.
Bu çalışma bir sonuç değil bilakis yeni başlangıçların vesilesidir. Ülkemizde üzerine pek fazla düşünülmeyen ve çalışma yapılmayan sembolizmin büyülü dünyasını tanıtmak ve var olan kabullerimize dair yeni bakış açıları sunmak üzere kaleme alınmıştır.
Burada okur için önemli bir not düşmek kitabın anlaşılmasında büyük ehemmiyet içermektedir. Göbeklitepe kültürü yazının icadından binlerce yıl önceye aittir. Dolayısıyla bu eserleri kim, neden, nasıl yaptı gibi sorulara net bir cevap vermemiz bugün için mümkün görünmemektedir. Hal böyle olunca burası hakkında yapılacak her yorum bu zaman diliminin dünyasını anlama noktasında araştırmacıları bir adım daha öteye taşıyacaktır. Çalışmamız bu ana fikir üzerine oturmaktadır. Ortaya koymaya çalıştığımız metodoloji problemleri çözebildiği ölçüde araştırmalara yön verecektir.
Çalışmanın odak noktasını semboller oluşturmaktadır. Aralarında binlerce kilometre olan farklı coğrafyalarda, onlarca medeniyetin ortaya çıkıp yok olduğu akıp giden zaman nehrinin içinde, sanki bir zaman yolcusu gibi biçimi değişse de biçemi aynı kalan semboller…Semboller taşıdıkları derin anlam yapısı ile dinsel düzlemde en özel yere sahip kavramların başında gelmektedir. Bu özel durum dinsel bir yapının iki önemli kavramı olan sembol ve ayin üzerinden değerlendirildiğinde; sembolün içeriği ile ayinin içeriği arasındaki farktan anlaşılabilir. Buna göre, bir sembolün ifade ettiklerini ayin asla gösteremeyebilir . Bu açıdan sembolün doğru tanımlanması çalışmada ortaya konulacak sonuçlar itibariyle önem taşımaktadır.
o günkü gücünü yansıtmaktadır. 2014 yılında Sillyon’un savunma sistemi üzerine yapılan lazer tarama ile ölçüm çalışmalarında, Hellenistik Kule olarak adlandırılan üç katlı yapı da incelenmiştir. Bu incelemelerde yapının şehrin dışına bakan kuzey cephesinde yer alan kapı atkısının çok geniş olmasına karşın düz kemer
ile geçildiği görülmüştür. Her ne kadar atkı küçük parçalara bölünerek düz kemere dönüştürülmüş ve böylece üsttten gelen baskı dağıtılmış olsa da şehrin savunmasında bu derecede önemli bir yapıda sorun oluşturabilecek
bir kullanımdır. Antik yapı ustaları da bunun farkında olarak, düz kemere gelen yükün hafifletilmesi adına, düz kemerin üstünde yer alan iki sıra blok sırasında trapezoidal duvar örme tekniği kullanarak düz kemere gelen bu baskıyı hafifletmiştir. Bu dönemlerde harç ve kenet gibi bağlayıcı istemlerin kullanılmadığı yığma yapılarda trapezoidal ve polygonal duvar tekniğinin sağlamlılığı bilinmektedir. Çalışmamızda trapezoidal duvar örme tekniği ile kapı atkısına binen yükün nasıl hafifletildiği ve bu yükün kapının yan uvarları üzerinden anakayaya aktarılması incelenecektir. İncelememizde, bilgisayar ortamında bir simülasyon ve 3D yazıcıdan alınmış bir model kullanılacaktır.
At a time when no writing and no metal tools were known, the structures were built in enormous order. The intense symbolism here increased the interest in Göbeklitepe, and Göbeklitepe became a place where almost everyone, whether expert or no expert, was interested and had a conception. Here, researchers who are not directly related to the subject try to reveal a relationship based on the examples that appeared in the surrounding geographies, especially in Mesopotamia, especially in the third millennium and after, and those show similarities with the symbols in Göbeklitepe.
A fiction test is made on Göbeklitepe symbolism with the perspective of the Dualist Pagan Symbolism that we have published before, especially the Neolithicization theory of J. Cauvin. On the one hand, the formal similarities are revealed with the fiction in question. The study aims to open a new perspective for the reader at the intersection of archeology, linguistics and religious history.
Marmaray, Beşiktaş und ähnliche frühe Ausgrabungen durch ihre unerwarteten Ergebnisse in den Vordergrund. Göbeklitepe zeichnet sich durch seine intensive symbolische Ausdrucksweise von anderen Gebieten ab.
Zu einer Zeit, als weder Schrift noch Metallwerkzeuge bekannt waren, wurden die Strukturen in enormer Ordnung erbaut. Die intensive Symbolik hier hat das Interesse an Göbeklitepe gesteigert, und Göbeklitepe wurde zu einem Ort, an dem fast jeder, ob Experte oder Nichtexperte, interessiert war und eine Vorstellung hatte. Hier versuchen Forscher, die nicht direkt mit dem Thema zusammenhängen, anhand von Beispielen, die in den umliegenden Geographien, insbesondere in Mesopotamien, insbesondere im dritten Jahrtausend und danach aufgetreten sind und ähnlichkeiten mit den Symbolen in Göbeklitepe aufweisen, eine Beziehung zu enthüllen. Das Auffälligste davon ist der Artikel "World's First Known Written Word at Göbekli Tepe on T-Shaped Pillar 18 Means God" von M. Seyfzadeh und R. Schoch, in dem behauptet wird, dass das erste geschriebene Wort in Göbeklitepe aufgetaucht ist. Die vorgenannten Studie versucht, anhand von drei anderen Ähnlichkeiten, die auf der formalen Ähnlichkeit des Gott-Determinativs im Luwischen Hieroglyphen in Göbeklitepe basieren, eine Beziehung zwischen ihnen zu erklären.
Diese Studie nutzt den gleichen Verweis als Ausgangspunkt. Die Instanzen werden jedoch zunächst mit ihren stilistischen Ähnlichkeiten diskutiert. Anschließend wird ein Fiktionstest an der Göbeklitepe-Symbolik mit dem Blickwinkel des Dualistischen Paganismus Symbols, das wir zuvor veröffentlicht haben, insbesondere der Neolithisierungstheorie von J. Cauvin, durchgeführt. Einerseits werden die formalen Ähnlichkeiten durch die in Frage stehende Fiktion aufgedeckt. Andererseits wird das Thema semantisch behandelt und die mögliche Beziehung zum Luwischen Hieroglyphen wird durch Unterstützung mit historischen Daten enthüllt.
Yazının henüz kullanılmadığı, madeni araçların bilinmediği bir zaman diliminde son derece muazzam bir intizamda inşa edilmiş yapılar ve buradaki yoğun sembolizm Göbeklitepe’ye ilgiyi arttırmış ve Göbeklitepe, uzman ya da amatör hemen herkesin konuya dair fikir sunduğu bir yer haline gelmiştir. Burada, konuyla doğrudan bağlantılı olmayan araştırmacılar, özellikle MÖ III. bin ve sonrasında, başta Mezopotamya olmak üzere çevre coğrafyalarda ortaya çıkan ve Göbeklitepe’deki sembollerle benzerlik gösteren örnekler üzerinden hareketle bir ilişkiyi ortaya koymaya çalışmışlardır. Bunlardan en dikkat çekici olanı yazılı ilk kelimenin ilk defa Göbeklitepe’de ortaya çıktığını savunan M. Seyfzadehh ve R. Schoch’un, Archaeological Discovery dergisinde yayınlanan “World’s First Known Written Word at Göbekli Tepe on T-Shaped Pillar 18 Means God” başlıklı makalesidir. Söz konusu çalışma, temel olarak Luvi hiyeroglifinde bulunan tanrı determinatifinin Göbeklitepe’deki biçimsel benzerliğinden yola çıkarak aradaki ilişkiyi diğer üç benzerlikle destekleyerek açıklamaya çalışmaktadır.
Bu kapsamda çalışmanın temel çıkış noktasını, M. Seyfzadehh ve R. Schoch’un ileri sürdüğü “tanrı” determinatifinin ilk kez Göbeklitepe de var olduğu savı oluşturmaktadır. Buradan hareketle çalışmada öncelikle söz konusu örnekler, önce biçimsel benzerlikleri üzerinden ele alınacak, ardından ise J. Cauvin’in ‘Neolitikleşme’ kuramı başta olmak üzere, daha önce bilimsel tartışmaya sunduğumuz ‘Düalist Pagan Sembolizmi’nin ortaya koymuş olduğu perspektif ile Göbeklitepe sembolizmi üzerine bir kurgu denemesi yapılacaktır. Söz konusu kurgu ile bir taraftan biçimsel benzerlikler açıklanmaya çalışılacak, diğer taraftan ise anlambilimsel olarak konu ele alınarak olası Luvi Hiyeroglifi benzerliğinin muhtemel ilişkisi tarihsel verilerle de desteklenerek ortaya konulacaktır. Bu haliyle çalışma okuyucularına arkeoloji, dilbilim ve dinler tarihinin kesişim noktasında yeni bir pencere açmayı hedeflemektedir.
İnsanoğlunun tarihine bakıldığında, Paleolitik Dönem’den itibaren mağara duvarlarına gökselçizdiği resimlerden başlayarak arkasında iz bırakmaya çalıştığı görülmektedir. Çevresinde gördüğü flora ve faunaya ait nesneler başta olmak üzere çeşitli tasvirler bu izlerin içeriğini oluşturmaktadır . Bununla beraber söz konusu tasvirlerin buluntu yerlerindeki dağılımı ve aralarındaki ilişki incelendiğinde, Göbeklitepe’deki kadar belirli bir yoğunluk ve örüntüye sahip olmadıkları görülmektedir. Göbeklitepe bu noktada diğer buluntu yerlerinden ayrılmaktadır. Ören yerinin hemen her yerinde yoğun bir sembolik anlatım göze çarpmaktadır. Çağdaşı ya da daha geç döneme ait olan Nevali Çori, Karahantepe, Sefertepe Hamzatepe vb. yerleşimlerde Göbeklitepe’deki gibi ‘T’ biçimli dikilitaşlar olmasına karşın, aynı sembolik yoğunluk bu yerleşimlerde bulunmamaktadır . Göbeklitepe’de semboller daha yakından incelendiğinde, bir rastlantıdan öteye geçen ve bilinçli tercihlerin olduğunu gösteren sembol grupları olduğu fark edilmektedir. İlk kazı başkanı Schmidt’in de dikkat çektiği gibi 2 No’lu dikilitaşta yaban öküzü, tilki ve turnanın beraber resmedilmesi, bu tercihlerin bilinçli yapıldığına dair önemli bir ipuçlarıdır. Bu ve benzeri birçok örnek burada tasvir edilenlerin rastlantısal olmadığına, aksine bir örüntünün varlığına işaret etmektedir.
Göbeklitepe sembolizminin çözümlenmesine ilişkin başta Schmidt olmak üzere birçok araştırmacı yorumda bulunmuş ve bulunmaya devam etmektedir . Getirilen yaklaşımların genel çerçevesine bakıldığında iki ana eksen olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki, Göbeklitepe’yi kendi içerisinde değerlendiren ve sonraki tarihsel süreçle fazla ilgilenmeyen araştırmalardır. Bu çalışmalarda daha çok Göbeklitepe’nin astronomik yönüne dikkat çekilmektedir . İkincisi ise Göbeklitepe’yi Neolitik bir bağlamda ele alıp, benzer coğrafya ve tarihlerdeki örneklerle karşılaştıran çalışmalardır . Tüm bu araştırmalar içerisinde çalışmamız açısından en ufuk açıcı olanı Schmidt’in yaklaşımları olmuştur. Kendisinin ‘Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı Göbekli Tepe En Eski Tapınağı Yapanlar’ adlı çalışmasında, her ne kadar daha sonraki yayınlarında bazı konularda geri adım atmış olsa da , ortaya koymuş olduğu bağlantılar oldukça dikkat çekicidir . Schmidt, konuya yaklaşımını genel olarak şu şekilde ifade etmektedir:
Her ne olursa olsun, böylesi bir denemeye cesaret edilen alan, çok sayıda olası tuzakla doludur. Taşlar ve metinler arasındaki binlerce yıllık bu derin uçurumu aşmak için giriştiğimiz denemede ilk başarıyı elde edebilmek için sıkı duralım. Ama Eski Doğu tarihi ve böylece de insanlık kültür tarihi ile ilgili bu çok eski sorulara cevap vermek için daha çok erken. Bizler ancak aradaki perdeyi birazcık aralayarak, Göbeklitepe buluntularının geniş bir yorum olasılığı sunduğunu görebiliriz .
Bu bakış açısı ile Schmidt, oldukça uzun bir zaman sonra ortaya çıkacak olan konularla Göbeklitepe sembolizmi arasında ilişkiler kurmuştur. Mithraizm üzerine yaptığımız çalışmada ortaya çıkan sonuçların Schmidt’in yaklaşımıyla büyük paralellikler gösteriyor olması, Göbeklitepe sembolizmi üzerine kurgusal bir deneme yapmak için teşvik edici olmuştur. Elinizdeki çalışmanın hazırlanmasında Schmidt’in bu pasajı ilk çıkış noktasını oluşturmuştur.
Aradaki binlerce yıllık zamansal fark, elbette kurulacak olan bağlantıların üstünde bir sis bulutu oluşturmaktadır . Hodder’in Çatalhöyük’te yaptığı çalışmalardan elde ettiği sonuçlar, malzeme noktasında tarihsel boşluğun nasıl aşılabileceğine dair bir fikir vermektedir. Hodder, Çatalhöyük insanın yapmış olduğu sembol ve ritüellerle geçmişleri ile bağ kurup tarihin temellerini atmış olduklarını belirtmekte ve bunu ‘tarihin icadı’ ifadesi şeklinde tanımlamaktadır . Bu kavramın, semboller, ritüeller ve mitler üzerinden tanımlanıyor oluşu, Çatalhöyük’te tarihin icadında dinin başat aktörlerden biri olduğunu göstermektedir. Buradaki semboller ve bunlara bağlı anlatılar ile ortaya çıkan inanç Çatalhöyük insanının kendi tarihini inşa etmesini sağlamıştır. Bu durum Herodotos öncesi Homeros tarafından derlenip toplanan sözlü kültürün, sonraki tarih anlatımlarına nasıl etkide bulunduğu ile benzerdir. Muhtemeldir ki yazının Anadolu’ya girdiği Asur Ticaret Kolonileri Çağı’ndan binlerce yıl öncesinde semboller, ritüeller ve anlatılar üzerinden tarihin kökenlerine ait izler takip edilebilir . Aksi halde Schimid’in de ifade ettiği üzere Gılgamış, Du-Ku Dağı ve diğer anlatılar, sanki birden ortaya çıkmış gibi olacaktır ki bu hiçbir araştırmacının kabul edebileceği bir çıkarım değildir.
Göbeklitepe, Çatalhöyük ve benzeri tarihöncesi yerleşimleri anlamak noktasında semboller bir dil işlevi görmektedirler. Bir dili anlamak bazen pek mümkün olmaya bilir. Ancak maddi kültür birçok noktada insanlık için ortak değerler taşımaktadır. Tarihöncesi insana ait maddi kültürün önemli bir parçası olan somut sembolleri anlamak bir yere kadar mümkün olabilir. Böyle bir durumda maddi kültür, sadece sosyal ilişkileri ve bilişsel kategorileri ifade etmekle kalmaz, aynı zamanda söz konusu kavramları belirleyici bir tarafa sahiptir . Bu açıdan değerlendirildiğinde aradan geçen uzun zamana karşın Göbeklitepe ve Çatalhöyük özelinde elimizde bulunan mevcut yoğun sembolik dil büyük resmi yakalamak için önemli ipuçları sağlama potansiyeline sahiptir.
Çalışma boyunca ele alınacak örneklerin birbiriyle ilişkileri noktasında Hodder’in ‘Tarihin İcadı’ kavramı kadar önemli bir başka kavram da ‘hiyerofani’dir. Eliade’ye göre ‘hiyerofani’ kutsalın tezahürüdür ve her zaman tarihsel bir bağlam üzerine oturmaktadır. Bununla birlikte onun tarihsel yönü tüm dinleri birleştiren kapsayıcı yönüne hiçbir şekilde zarar vermemektedir. Yerel düzeyde kalmış hiyerofaniler olduğu kadar evrensel niteliğe sahip hiyerofanilerde vardır. Hemen her kültürde karşılaşılan ağaç sembolizmi altındaki Axis Mundi evrensel niteliği ile öne çıkan bir hiyerofanidir . Eliade’nin bu yaklaşımı aradan geçen zamana ve farklı coğrafyalara karşın sembolizmin bir şekilde hayatta kalabileceğine ve aktarılabileceğine dair fikir sunmaktadır.
Bu çalışma bir sonuç değil bilakis yeni başlangıçların vesilesidir. Ülkemizde üzerine pek fazla düşünülmeyen ve çalışma yapılmayan sembolizmin büyülü dünyasını tanıtmak ve var olan kabullerimize dair yeni bakış açıları sunmak üzere kaleme alınmıştır.
Burada okur için önemli bir not düşmek kitabın anlaşılmasında büyük ehemmiyet içermektedir. Göbeklitepe kültürü yazının icadından binlerce yıl önceye aittir. Dolayısıyla bu eserleri kim, neden, nasıl yaptı gibi sorulara net bir cevap vermemiz bugün için mümkün görünmemektedir. Hal böyle olunca burası hakkında yapılacak her yorum bu zaman diliminin dünyasını anlama noktasında araştırmacıları bir adım daha öteye taşıyacaktır. Çalışmamız bu ana fikir üzerine oturmaktadır. Ortaya koymaya çalıştığımız metodoloji problemleri çözebildiği ölçüde araştırmalara yön verecektir.
Çalışmanın odak noktasını semboller oluşturmaktadır. Aralarında binlerce kilometre olan farklı coğrafyalarda, onlarca medeniyetin ortaya çıkıp yok olduğu akıp giden zaman nehrinin içinde, sanki bir zaman yolcusu gibi biçimi değişse de biçemi aynı kalan semboller…Semboller taşıdıkları derin anlam yapısı ile dinsel düzlemde en özel yere sahip kavramların başında gelmektedir. Bu özel durum dinsel bir yapının iki önemli kavramı olan sembol ve ayin üzerinden değerlendirildiğinde; sembolün içeriği ile ayinin içeriği arasındaki farktan anlaşılabilir. Buna göre, bir sembolün ifade ettiklerini ayin asla gösteremeyebilir . Bu açıdan sembolün doğru tanımlanması çalışmada ortaya konulacak sonuçlar itibariyle önem taşımaktadır.
o günkü gücünü yansıtmaktadır. 2014 yılında Sillyon’un savunma sistemi üzerine yapılan lazer tarama ile ölçüm çalışmalarında, Hellenistik Kule olarak adlandırılan üç katlı yapı da incelenmiştir. Bu incelemelerde yapının şehrin dışına bakan kuzey cephesinde yer alan kapı atkısının çok geniş olmasına karşın düz kemer
ile geçildiği görülmüştür. Her ne kadar atkı küçük parçalara bölünerek düz kemere dönüştürülmüş ve böylece üsttten gelen baskı dağıtılmış olsa da şehrin savunmasında bu derecede önemli bir yapıda sorun oluşturabilecek
bir kullanımdır. Antik yapı ustaları da bunun farkında olarak, düz kemere gelen yükün hafifletilmesi adına, düz kemerin üstünde yer alan iki sıra blok sırasında trapezoidal duvar örme tekniği kullanarak düz kemere gelen bu baskıyı hafifletmiştir. Bu dönemlerde harç ve kenet gibi bağlayıcı istemlerin kullanılmadığı yığma yapılarda trapezoidal ve polygonal duvar tekniğinin sağlamlılığı bilinmektedir. Çalışmamızda trapezoidal duvar örme tekniği ile kapı atkısına binen yükün nasıl hafifletildiği ve bu yükün kapının yan uvarları üzerinden anakayaya aktarılması incelenecektir. İncelememizde, bilgisayar ortamında bir simülasyon ve 3D yazıcıdan alınmış bir model kullanılacaktır.