İnsanların değişik ihtiyaçlarını karşılamak için karşılıklı ilişkiler içinde bulunmaları, bir ar... more İnsanların değişik ihtiyaçlarını karşılamak için karşılıklı ilişkiler içinde bulunmaları, bir arada yaşamalarını zorunlu kılarak kentleri oluşturmuştur. Kentler giderek göçler ve nüfus artışı yoluyla hızla büyümektedir. Kentleşmenin gereği olarak kentlerin büyüyüp yayılması, verimli tarım topraklarının kentsel topraklara katılması ve betonlaşmasıyla sonuçlanmaktadır. Kentsel çevreyi, yapılardan oluşan bir barınma ve çalışma ortamı veya içindeki insanlardan oluşan bir yığın olarak algıladığımızda; belli bir büyüklükten sonra başı ve sonu belli olmayan ve gittikçe daralan alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde, büyük kentlerimiz, konut ve ulaşım sorunu, su, toprak ve hava kirliliği, yeşil doku eksikliği, sosyal ve kültürel alanların yetersizliği ve aşırı yapılaşma gibi birçok sorunla karşı karşıyadır. Plansız gelişen kentler gözü yoran ve göz estetiğini bozan birçok olumsuz görünüm üretmektedir. Gelişigüzel tasarlanmış düzensiz binalar ve yollar, alçaklı yüksekli dar kaldırımlar, cadde ve sokaklara 1 Hatay MKÜ İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü skaypak@gmail.com.
Prisons have evolved from dungeon to modern prisons in a process. In Turkey, the concept of crimi... more Prisons have evolved from dungeon to modern prisons in a process. In Turkey, the concept of criminal execution in the institutional sense began to occur fol¬lowing the developments in the West together with the period of Tanzimat in the Ottoman Empire and the foundations of the concept of criminal executions are founded with the Republican period. The diversification of crimes and the increase in the number of crimes have revealed the necessity of examining the institutions of crime, execution and execution institutions. In developed and de¬veloping countries crime is not only committed by different groups but also by people from all strata of society. This situation has revealed the necessity to change the thinking about crime and criminal, as well as changes in the purpose of the punishment. The changing purpose of the criminal execution to socialization and treatment of the convict has also shown itself in practice.
5. Uluslararası Kültür ve Medeniyet Kongresi (12-14 Nisan 2019 Antakya) Tam Metin Kitabı, 2019
ÖZET Bu çalışma, kentin dilinin mekâna yansıma şeklini incelemeyi amaçlamaktadır. Günümüzde, insa... more ÖZET Bu çalışma, kentin dilinin mekâna yansıma şeklini incelemeyi amaçlamaktadır. Günümüzde, insan nüfusunun büyük bir kısmı kentlerde yaşar hale gelmiştir. Kentler mekân üzerine yerleşirler. Bulunulan yer olarak tanımlanan mekân, insanı çevreden bir ölçüde ayıran ve içinde yaşam etkinliklerini sürdürmesine elverişli, hava, toprak ve sudan oluşan çevredir. Her kent, kendi dinamikleriyle doğal ve yapay özelliklere sahip olur ve bu özellikleri bir şekilde aktarır. Çevrenin olduğu gibi kentin de bir "dili", anlatım şekli vardır. Dil, duygu ve düşünceleri aktarmada kullanılan bir iletişim aracıdır. Biyolojik veya sosyo-kültürel nitelikte olabilir. Kentin dili, kentsel çevrenin kendini sunuş şeklidir. nsan-mekân birlikteliğinin oluşturduğu mekânın insanın düşüncesini yansıtma aracıdır. Kent, kendini mekânın kullanım şekli ile ifade eder. Mekân, hem fiziksel, hem de algısaldır. Yaşadığımız yer olarak mekân, maddesel olduğundan duyu organlarımızla doğrudan algılayabildiğimiz somut bir gerçekliktir. Kentin yaşam kalitesini yansıtır. Kentsel mekân, insana değil yapıya ayarlanarak kötü şekillerde kullanılmaktadır. Bu bağlamda, yoğun yapılaşma, kötü kentleşme, kentlilerin yaşam kalitesini ve kentlerin yaşanabilirliliğini olumsuz yönde etkilemektedir. ABSTRACT This study aims to examine the reflection of the language of city to space. Today, a large part of the human population has been living in cities. The cities settle on the place. The space defined as the "place of residence" is a space consisting of air, soil and water, which separates the person at a certain level and which is suitable for carrying on the activities of living in it. Each city has natural and artificial characteristics with its own dynamics and conveys its properties in a way. Language is a communication tool used to convey feelings and thoughts. It may be of biological or socio-cultural nature. As in the environment, the city has also a "language", a style of expression. The language of the city is itself presenting way of urban environment. The space created by man-space association reflects the thought of man. The city expresses itself with the use of space. Space is both physical and perceptive. As a place we live, space is a concrete reality that we can directly perceive with our sense organs, since it is material. It reflects the quality of life of the city. Urban space is used in bad ways by adjusting it to building rather than the human. In this context, intensive construction, bad urbanization, the life quality of citizens and livability of the cities are affecting negatively.
2. Çukurova Kadın Çalışmaları Kongresi (28-30 Kasım 2018) Disiplinlerarası Kadın Çalışmaları II, 2019
Özet Kent, belirli değerler, normlar ve sosyal ilişkiler sistemi bütünüdür. Kentlerin ortaya çıkm... more Özet Kent, belirli değerler, normlar ve sosyal ilişkiler sistemi bütünüdür. Kentlerin ortaya çıkma, gelişme ve değişme süreci, "kentleşme" kavramı ile ifade edilir. Nüfus hareketi ve buna bağlı birikim sürecinin doğal işleyişi aynı zamanda "kentlilik" olarak da algılanmalıdır. Göç, yerleşme amacı ile yapılan bir yer değiştirme olgusudur. Farklı türlerde gerçekleşse de, en bilinen göç şekli, kırsaldan kente göç şeklinde hayata geçmektedir. Yaşanan göçlerin başlıca özelliklerden birisi, nüfusun ağırlıklı bölümünün büyük kentleri seçmesidir. Üretim ve istihdamın büyük kentlerde olması nedeniyle göçler büyük kentlere akmaktadır. Nüfusun ve ekonomik birikimin büyük kentlerde yoğunlaşmasıyla, kentlerin fiziksel yapısı hızla bozulmaktadır. Göç edenler, bir süre çevre semtlerde köy hayatını sürdürmekte ve gecekondular oluşturmaktadır. Göç edilen yerlerde barınma ve iş gibi temel sorunların yanında, kentin sosyal yaşamına uyum sorunları yaşanabilmektedir. Sosyo-kültürel olarak farklı olan insanlar, göç ederken kendilerine has değerleriyle birlikte göç ederler ve gittikleri yerleri de etkilerler. Karşılıklı yaşanan etkileşimle gerçekleşen toplumsal değişim, beraberinde kent yaşam tarzı, ilişkileri ve kültürel dokusunda değişiklikler yapabilmektedir. Türkiye'de 1950'li yıllardan itibaren önemli sosyo-ekonomik olgulardan biri olan iç göç, çoğunlukla aile ve erkek üzerine eğilmiştir. Kırsal göç süreçlerini ele alan çalışmaların geneline bakıldığında, toplumsal cinsiyet bakış açısının oldukça eksik olduğu görülür. Göç olgusunda kadınlar görünmezdir. Hâlbuki kadınlar, göçü yönlendiren bir pozisyondadır. Köyden kente göçün aile reisinin kararı olduğu durumlarda bile kadınlar göçe destek vermektedir. Bu bağlamda, kadınlar, kırsaldan kente gerçekleşen göçte toplumsal değişim etkeni olarak işlev görmektedirler. Abstract The city is the whole system of certain values, norms and social relations. The process of emergence, development and change of cities is expressed by the concept of "urbanization". The natural functioning of the population movement and the accumulation process should be perceived as "urbanity" at the same time. Migration is a displacement made with the purpose of settlement. Although it takes place in different species, the most known form of migration comes from rural to urban migration. One of the main characteristics of living migrations is that the predominant part of population is choosing big cities. Due to the fact that production and employment are in big cities, migrations flow into big cities. With the concentration of population and economic accumulation in big cities, the physical structure of cities is rapidly deteriorating. Migrants continue their village life in the surrounding neighborhood for some time and create squatter areas. In the places where migrated, there are problems in social life as well as basic problems like housing and work. People who are socio-culturally different migrate with their own values while they migrate and they also affect places where they are going. The social change with mutual interaction can bring about changes in the urban lifestyle, relations and cultural fabric. Since the 1950s, internal migration in Turkey was one of the important socioeconomic phenomenon is mostly handled through the family and men. Looking at the studies on rural migration processes, the gender perspective is quite lacking. In migration, women are invisible. However, women are in a position to direct migration. Even in cases where the migration from the village to the city is the decision of the head of the family, women support the migration. In this context, women act as factors of social change in rural-to-urban migration.
2. Çukurova Kadın Çalışmaları Kongresi (28-30 Kasım 2018) Disiplinlerarası Kadın Çalışmaları II, 2019
Özet Bu çalışma, Cumhuriyet'le başlayan çağdaşlık yolunda Türk kadınının dünü ve bugününü incelem... more Özet Bu çalışma, Cumhuriyet'le başlayan çağdaşlık yolunda Türk kadınının dünü ve bugününü incelemeyi amaçlamaktadır. Çağdaşlık, Rönesans'tan bu yana bir gelişme göstergesi olmuştur. Çağdaşlık, demokratik bir yaşam biçiminin ürünüdür ve çağdaş insanla pekişir. Cumhuriyet'le başlayan çağdaşlaşma olgusunun dayandığı temel düşünce, Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmaktır. Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurarken, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış, kalkınmış, bağımsız, demokratik ve laik bir Türkiye yaratmak istemiştir. Çağdaş uygarlık düzeyine erişebilmek için ise, birinci amaç çağdaşlaşmak, ikinci amaç kalkınmaktır. Çağdaşlaşma, geleneksel toplumu yenileştirme ve modernleştirmeye dayanmaktadır. Çağdaş olma, çağın en gelişmiş ülkelerinin düzeyine her alanda ulaşarak onlar gibi olmak demektir. Ülkemizin çağdaş yüzünü kadınlar oluşturmaktadır. Cumhuriyet'in kuruluş yıllarındaki çağdaşlaşma projesinde, kadınların önemli bir yer işgal ettiklerini görürüz. Kadınların kamusal hayatta görünürlük kazanmaları, yaşam biçiminin değişiminin bir simgesi olacaktır. Ancak, kadının kendisine verilenleri bir toplumsal statü olarak algılaması ve hayata geçirmesi zaman almıştır. Günümüzde, kadınlar toplumsal ve kentsel yaşamda istenilen oranda yer alamamaktadır. Erkek egemen toplumda kadının rolleri azalmakta, erkekten geride kalmaktadır. Kadına yönelik şiddet artmaktadır. Fakat eğitimi artan kadın çeşitli kesimlerde zengin bir deneyime sahiptir ve yeni görevler üstlenmektedir. Kadın, toplumda erkeğe göre, toplumsal değişime ve yeniliklere karşı daha açık ve daha duyarlıdır. Kadın, aileyi biçimlendiren ana unsur olarak sosyo-kültürel mirasın yeni nesle geçişini üstlenen bir konumdadır. Bu nedenle, kadın konumunun geçirdiği yapı değişimleri, sadece kadını değil tüm toplumu etkilemektedir. Absract This study aims to examine Turkish woman's past and present on the way of contemporarily which started with the Republic. Contemporarily has been an indicator of progress since Renaissance. Contemporarily is the product of a democratic way of life and reinforces with contemporary people. The basic idea that the formation of the becoming contemporary that started with the Republic is based is to bring the Turkish society to the level of contemporary civilization. Mustafa Kemal Ataturk, the setting up of the Republic, has reached the level of contemporary civilization, developed, independent, wanted to create a democratic and secular Turkey. In order to reach the level of contemporary civilization, the first goal is to become contemporary; the second purpose is to develop. Contemporaneous is based on renewing and modernized traditional society. Being contemporary means to be like them by reaching the level of the most advanced countries of the age in every area. The contemporary face of our country is made up of women. In the becoming contemporary project of the foundation of the Republic, we see that women occupy an important place. Women's visibility in public life will be a symbol of a change in their way of life. However, it took time for the woman to perceive what was given to her as a social status and to spend his life. Today, women are unable to take part in social and urban life at the desired level. The role of women in the male-dominated society declines and falls behind the men. Violence against women is increasing. But increasingly educated women have rich experiences in various segments and undertake new tasks. Women are more open and sensitive to social change and innovation than men. As the main element that shapes the family is in a position to undertake the transition of the socio-cultural heritage to the new generation. For this reason, the structural changes of the women's position influence not only the woman, but the whole society.
3.Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi 8-10 Mart 2019 Adana Tam Metin Kitabı, 2019
ÖZET Bu çalışma, kentin yüzünü kirleten görsel kirliliğe odaklanmakta ve bunu Antakya örneğinde i... more ÖZET Bu çalışma, kentin yüzünü kirleten görsel kirliliğe odaklanmakta ve bunu Antakya örneğinde incelemeyi amaçlamaktadır. Kent, çeşitli hayat tarzlarının ve farklı ilişkilerin bir arada bulunduğu toplumsal bir olgudur. Kentleşme, Sanayi Devrimi ile birlikte ekonomik niteliğiyle ortaya çıkan bir süreçtir. Aşırı nüfus artışı ve kentleşme doğal çevrenin tüketilmesine yapay çevrenin düzensiz olarak büyümesine yol açmıştır. Kentlerimiz sağlıksız yapılaşma, konut ve altyapı sorunları, atıklar, ulaşım yetersizliği, trafik, su, toprak ve hava kirliliği, yeşil alan azlığı, sosyal alan yetersizliği gibi birçok sorunla karşı karşıyadır. Hızla büyüyen kentlerimiz, doğal ve tarihi değerleri tahrip etmekte, geleneksel mimari öğeler aynı hızla yok olmaktadır. Her inşa edilen bina ile doğal ve yeşil alanlar biraz daha azalmakta, yeşilin yerini betonun gri rengi almaktadır. Bu bağlamda, Hatay ilinin merkez ilçesi olan Antakya, son yıllarda büyükşehir olması ve mülteci göçü nedeniyle gelişigüzel büyüyerek özgün kültür dokusunda görsel çirkinlik oluşturan ve göz estetiğini bozan birçok olumsuz görünüm üretmektedir. Sağlıksız kentleşme ve yapılaşma hasta bir çevre meydana getirmektedir. ABSTRACT This study focuses on the visual pollution that pollutes the face of the city and aims to examine it in the case of Antakya. The city is a social phenomenon in which various lifestyles and different relationships coexist. Urbanization is a process that emerged with its economic quality along with the Industrial Revolution. Overpopulation and urbanization have led to an irregular growth of the artificial environment to the natural environment. Our cities face many problems such as unhealthy construction, housing and infrastructure problems, wastes, lack of transportation, traffic, water, soil and air pollution, lack of green space, lack of social space. Our rapidly growing cities are destroying natural and historical values; traditional architectural elements disappear at the same speed. Each built building and natural and green areas are slightly reduced and the green is replaced by the gray color of the concrete. In this context, Antakya, which is the central district of Hatay province, produces many negative appearances which create a visual ugliness in the original cultural fabric and disrupt eye aesthetics by growing randomly in recent years due to the fact that they are metropolitan and refugee migration. Unhealthy urbanization and construction make a sick environment.
3. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi 8-10 Mart 2019 Adana Tam Metin Kitabı, 2019
ÖZET Bu çalışma, bilim ve teknolojideki gelişmelerin çevreye yansımasına odaklanmaktadır. Canlı d... more ÖZET Bu çalışma, bilim ve teknolojideki gelişmelerin çevreye yansımasına odaklanmaktadır. Canlı doğanın bir parçası olan insan türü, yerleşik kültüre geçtikten sonra, bilgi birikimi giderek artmış, önünde yeni ufuklar açılmıştır. İnsan, zekâsı, geliştirdiği teknoloji ve yönetsel gücü ile doğa üzerindeki etkisini giderek artırmış ve doğayı kendi istemleri doğrultusunda değiştirme olanağına kavuşmuştur. Bilim ve teknoloji, birbiri ile yakın ilişkili iki kavramdır. Bilim, deney, gözlem ve araştırmaya; teknoloji ise, alet ve araç yapımına dayanır. Bilimsel ve teknolojik gelişme, insanoğluna güç verirken bir takım sonuçları da beraberinde getirmiştir. Sanayileşen bilim, belirli bir safhada doğanın sırlarını keşfettikçe doğayı dönüştürmeye başlamıştır. Günümüzde, bilgi toplumu ile birlikte, bilimin ve teknolojinin çok hızlı değiştiği ve teknolojik gelişmelerin toplumsal çevreye de yansıyarak etkilediği söylenmektedir. Bilim ve teknolojik gelişmenin, insanoğlunun daha iyi bir dünyada yaşama arzusuna katkısının inkârı mümkün olmamakla birlikte; bu sürecin, uzun vadede yaşamı ve kentsel ekolojiyi tehdit eder boyutlara ulaşması genellikle göz ardı edilmektedir. ABSTRACT This study focuses on the reflection to the environment of developments in science and technology. The human species, which is a part of living nature, has increased its knowledge and new horizons have been opened after the transition to settled culture. Man has increased his influence on nature with his intelligence, technology and managerial power and has been able to change the nature according to his own demands. Science and technology are two closely related concepts. Science, experiment, observation and research; technology is based on tool and vehicle construction. Scientific and technological development, while giving power to human beings brought some results. The industrialized science began to transform nature discovering the secrets of nature at a particular stage. Nowadays, with the information society, it is said that science and technology changing very rapidly and the impact of technological developments on the social environment. Although it is not possible to deny the contribution of science and technological development to the desire of human beings to live in a better world; this process is often ignored in the long run threatening life and urban ecology.
This study focuses on contamination of human values. It also monitors pollution in the urban envi... more This study focuses on contamination of human values. It also monitors pollution in the urban environment. One of the creatures living on the earth, he saw himself as the most valuable asset. The individual attributed this to his ability to think and speak. To be a human being consists of thoughts, emotions, impulses and a cogni-tive intelligence that manages them. Of course, these are necessary. But it is not enough for human to establish civilization. Human beings are the most complex existence of the world. The individual is a social being. In fact, what makes a person social is different. This is the quality that distinguishes it from other living things. In other words, this is not a relationship with others. The thing that is weighed is that man does what other creatures cannot do. That is, it can create living environments. Human beings can increase their dominance in nature. Individual can create their own nature and behavior patterns. Man can put his thoughts to life. In addition, human beings develop technical and culture. Discovered agriculture. Man has settled in the soil, turned into natural nature. With the establishment of cities, thanks to human beings, civilization began. But nowadays, people direct their living conditions, but pollute the urban environment. Human beings also pollute their own nature.
Bu çalışma, yeni kurulan Cumhuriyet yönetimi ile Atatürk’ün önderliğinde başlayan Türk aydınlanma... more Bu çalışma, yeni kurulan Cumhuriyet yönetimi ile Atatürk’ün önderliğinde başlayan Türk aydınlanmasının kent ve kentleşmeye bakışını incelemeyi amaçlamaktadır. Akılcılık ve bilim konusundaki gelişmeler aydınlanma çağı olarak bilinen yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur. Toplumsal ve kültürel devrimleri içinde barındıran aydınlanma hareketinin öncelikli uygulama alanı kentlerdir. Türk aydınlanması da aynı bakış açısına sahiptir. Anadolu’nun gelişmesi ve aydınlanması için kent ve kentleşme en uygun zemin olarak görülmüştür. Kentleşme, kentlerin sayısının, nüfusunun ve sosyoekonomik büyümesinin artması ve kente özgü davranış kalıplarının geliştirilmesini anlatır. Modern Türk devletinin hedeflediği kentleşme politikasına göre, kentler kurulacak, her türlü sosyal hareket hızlandırılacak ve çağdaşlaşma hedefi yakalanacaktır. Modern yapıların ve kentlerin, halkı çağdaşlaştıracağı varsayılmıştır. Bu bağlamda, aydınlanma ve kentleşme irdelemesi yapılarak, hızlı kentleşme ve göç olgularıyla birlikte, çağdaş kentleşmenin kesintiye uğraması ve aydınlanma ilkelerinden sapma değerlendirilecektir.
Özet Bu çalışmanın amacı, göçte oluşmaya başlayan değişim sürecini incelemek ve bu doğrultuda göç... more Özet Bu çalışmanın amacı, göçte oluşmaya başlayan değişim sürecini incelemek ve bu doğrultuda göçün kadınlaşmasına toplumsal cinsiyet perspektifinden bakmaktır. Göç olgusu, temelinde sosyal bir hareket olmasına karşın, ekonomik yaşamdan kültüre kadar hayatın her yönünü etkileyen temel bir değişim aracıdır. nsanların yer değiştirme faaliyetlerine neden olan koşullar ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel nedenlerle farklılıklar gösterebilmektedir. Göç olgusu, dönüşümlere yol açan bir neden; kaynaklar, iş olanakları, nüfus büyümesi, güvenlik ve insan hakları bakımından ülkeler arasında farklılıklar doğuran bir sonuçtur. Göç olgusuna uzun yıllar hep erkek tarafından bakılmış; göçün sadece erkek ile ilgili olduğu düşünülmüştür. Kadın göç değerlendirmeleri içinde görünür olmamış; ama yakın zamanda bu bakış açısı değişmek zorunda kalmıştır. Göç veren bölgeler ve ülkelerin çeşitlenmesi, göçün küreselleşmesi olarak ifade edilmektedir. 1980'lerden itibaren yaşanan küresel sosyal ve ekonomik değişimler, uygulanan neo-liberal politikalar, dünya genelinde iç savaşların gittikçe artması, kadınları daha olumsuz olarak etkilemiş ve göç akımları giderek kadınlaşmıştır. Kadınların işgücüne katılım oranlarının artmasıyla, bakım hizmetlerine duyulan talep artmış, düzensiz göçler, iltica ve mültecilik hareketleri ile birlikte kadın ticareti ve fuhuş sektörü artan bir seyir izlemiştir. Bu süreçte, göçmen örgütlenmeleri kadınların ve onların parçası sayılan çocukların hak ve taleplerini dile getirebilecekleri uygun zeminler hazırlamaya çalışmaktadırlar. Abstract The aim of this study is to examine the process of change that has begun to occur in migration and accordingly deals with to look from perspective of gender at the feminisation of migration. The phenomenon of migration is a fundamental change tool that affects every aspect of life, from economic life to culture, even though it is a social movement on the basis of it. The conditions that cause people's displacement activities can differ from economic, political, social and cultural reasons. The phenomenon of migration is a cause of transformations; it is a result of differences between countries in terms of resources, employment opportunities, population growth, security and human rights. Immigration has always been viewed by men for many years and it is thought that immigration is related only to men. Women were not visible in immigration evaluations; but in the near future this perspective will change. The diversity of regions and countries that are the sources of migration is expressed as the globalization of migration. Since the 1980s, global social and economic changes, neoliberal policies applied, increasing civil wars around the world have affected women more negatively and the migration flows have become increasingly feminine. With the rise of the participation of women to the labour force, the demand of care services has proliferated, the trafficking and prostitution sector has seen an increasing trend with untidy migrations, movements of asylum and refugees. In this process, migrant organizations have composed a basis for women and their to be respected children to demand their rights, to act with solidarity and to get stronger.
Bu çalışma, Antakya kentinin yemek kültürüne bakışını incelemeyi amaçlamaktadır. İnsan organik bi... more Bu çalışma, Antakya kentinin yemek kültürüne bakışını incelemeyi amaçlamaktadır. İnsan organik bir canlıdır. Hayatta kalmasını besin alması sağlar; yaşamını sürdürebilmesi için yemek yemesi gerekir. İnsanların acıkması ve açlığını gidermek için yemek yemesi genel bir biyokimyasal olay iken, bu açlığı giderme şekli antropolojik ve kültürel bir olgudur. Kültür, insanın kendi için ürettiği yapay bir çevre faktörüdür. Maddi ve manevi yapısıyla bir yaşam biçimi oluşturur ve davranışlarımıza yön verir. Yemek; törenler, dinsel merasimler, düğünler, eğlenceler, ölümler, festivaller ve pek çok sosyolojik davranışın temel olgularından birisi olması nedeniyle, birçok farklı anlam yüklenerek kültürel alana taşınmaktadır. Bu anlamda, günümüzün toplumsal yapılarını yansıtmaktadır. Bunların yanı sıra, yenilen ve içilen şeylerden haz alma ve etkilenmeler konusunda yine her kültürün farklı bir yaklaşım tarzı bulunabilmektedir. Bir toplumda yenilmeyen bir gıda maddesi başka bir toplumda en önemli ağız tadı örneği olabilmektedir. Bu bağlamda, Antakya, yemek kültürü açısından kendine özgü özelliklere sahiptir ve bu kentte yemek gerçek anlamda yaşamı belirlemektedir. ABSTRACT This study aims to examine the view of Antakya city's food culture. Human is an organic creature and needs food to survive. While eating food to resolve hunger is a general biochemical event, elimination of this hunger is an anthropological and cultural phenomenon. Culture is an artificial environmental factor that people produce for themselves. It forms a way of life with its material and spiritual structure and it directs our behaviors. Since food is one of main features of ceremonies, religious ceremonies, weddings, entertainments, deaths, festivals and many sociological behaviors, it can be carried over to the cultural sphere with many different meanings. So it reflects the social structures of today. In addition to these, each culture can have a different approach in terms of enjoying and being affected from the things being eaten. A food not eaten in one society may be the most important example of mouth taste in another. In this context, Antakya has its own characteristics in terms of food culture and in this city food determines life in real sense.
Bu çalışma, kentlere, çocuk haklarının gerçekleşmesi açısından çocuk dostu kent temelinde bakmayı... more Bu çalışma, kentlere, çocuk haklarının gerçekleşmesi açısından çocuk dostu kent temelinde bakmayı amaçlamaktadır. Kentler gittikçe büyümekte ve insanlardan uzaklaşmaktadır. Kenti çocukla dost yapmak, gelecek nesillerin bedensel zihinsel, duygusal ve ahlaki gelişimi için çocukların değerinin farkında yetişmesi sağlanacak olan koşullarla ilgilidir. Ülkemizde aileler için çocukların ne ifade ettiği ve onlara atfettikleri değerler, toplum yapısı, sosyal hayat, yaşam alanı, maddi ve manevi olanaklar ölçüsünde değişmektedir. Çocuklar birer insan olarak en az yetişkinler kadar sahip olmaları gereken, ama olamadıkları devredilemez insan hakları ile doğarlar. Kaynağını insan haklarından alan Evrensel Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne dayalı kabul edilen Çocuk Dostu Kent Projesi'ne niçin ihtiyaç duyulduğu, bu kentlerin taşıması gereken özellikler, çocuk haklarını kullanabilmeleri açısından gerçekleşme durumları bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Bu bağlamda, ülkemizde Avrupa Birliği'ne ye uyum sağlamak adına zorunlu bir düzenleme olan çocuk dostu kent yaklaşımı, çocuk haklarının gerçekleşmesi doğrultusunda irdelenmektedir. Anahtar Kelimeler Kent, kentleşme, çocuk, çocuk hakları, çocuk dostu kent. ABSTRACT This study aims to look at cities on the basis of a child friendly city in terms of the fulfillment of children's rights. Cities are growing and getting away from people. To make a city child friendly is concerned with the conditions to be provided for the physical, mental, emotional and moral development of future generations. The values that children express for their families and what they attribute to them vary within the frame of social structure, social life, living space, material and spiritual possibilities. Children are born as human beings with inalienable human rights which they can not have but at least should have like adults. The reason of the need for the Child-Friendly City Project depended on the Universal Convention on the Rights of the Child which is based on human rights, the features that these cities should possess, and the realization of the children's rights constitute the subject of this study. In this context, the child friendly city approach, which is a compulsory regulation in our country so as to adapt to the European Union, is investigated in accordance with the realization of children's rights.
Özet Bu çalışmanın amacı, üçüncü kuşak insan hakkı grubunda yer alan çevre hakkının kentsel alanl... more Özet Bu çalışmanın amacı, üçüncü kuşak insan hakkı grubunda yer alan çevre hakkının kentsel alanlarda uygulanma sürecini incelemektir. nsan olmaktan dolayı sahip olduğumuz bir hak olan insan hakkı kavramı, insanın uygarlık tarihinin bir ürünüdür. Zaman ve mekânın yansımasıdır. Bu nedenle, insan evrim geçirdikçe, insana atfedilen haklar da evrilmiştir. nsan bir çevre içinde yaşamaktadır. Başlangıçta doğanın bir parçası iken, kendini ondan soyutlayarak daha üstün bir nitelik yüklenmiştir. Günümüzde çevremiz, yanlış ve kötü kullanımlardan dolayı, kirliliğin ötesine taşınmış ve bir sorun haline gelmiştir. nsanların iyi bir kentsel çevrede, temiz hava, temiz su ve yeşil bir ortamda yaşama isteği, çevre hakkı olarak doğal bir gereksinimin sonucudur. Bu nedenle, çevresel değerlerin korunmasına yönelik olarak harcanan çabalar, insanlığın, diğer canlılar ile birlikte barış içinde bir arada yaşamasına katkı sağlayan hizmetler olarak düşünülmelidir. Anahtar Sözcükler: nsan hakkı, üçüncü kuşak insan hakkı, çevre hakkı ve kent Abstract The purpose of this study is to examine the implementation of the environmental right of the third generation human rights in urban areas. The concept of human right, a right we have for being human, is a product of human civilization history. It is a reflection of time and space. For this reason, as human evolution evolved, the rights attributed to man have also evolved. Human beings live in an environment. In the beginning, while being a part of nature, it has taken on a superior quality by isolating itself from it. Nowadays, due to misuse and abuse, nature has moved beyond the pollution and become a problem. Environmental right, that means to live in a green urban environment, clean air, clean water, is a result of a basic requirement. For this reason, efforts to protect environmental values should be considered as services that contribute to peaceful coexistence of humanity with other living things. Giriş Günümüzde çevre, insanoğlunun en çok ilgilendiği konulardan biri olmuştur. Bu ilgi etkisini azaltmak yerine güncelliğini koruyarak sürmektedir. Çünkü çevremiz sorunlu bir hale gelmiştir. Yaşanılan zorunluluklar, çevreyle ilgilenmeyi, geçici ilgi duymanın ötesine taşımaktadır. Çevre sorunları mikro boyuttan çıkmıştır. Makro temelde küresel ısınma, atmosferin zarar görmesi gibi sadece insanlığı değil, bütün canlı türlerini ve dünya yaşamını yok edecek düzeye ulaşmıştır. nsanlar, artık, salt kendi yaşadıkları kentte ve çevresinde değil, dünyanın herhangi bir yerindeki çevre bozulmalarına karşı da duyarlı olabilmektedir. Bu bütüncül bilinç, günlük yaşamların sınırlarını aşarak, çevre sorunlarına küresel ölçekte bakmayı getirmektedir. Günümüz toplumlarının gelecek kaygısı, bugün de olduğu gibi,
Bu çalışma, çevrenin dilinin kent ekolojisine yansıma şeklini incelemeyi amaçlamaktadır. Dil, duy... more Bu çalışma, çevrenin dilinin kent ekolojisine yansıma şeklini incelemeyi amaçlamaktadır. Dil, duygu ve düşünceleri aktarmada kullanılan bir iletişim aracıdır. Çevrenin dili, doğanın kendisini ifade şeklidir. Aslında sözsüz, sessiz bir dildir. Bazen bu sessiz dil sesliye döner. O zaman iş işten geçmiş olur. İnsan doğanın bir parçası olmasına rağmen, doğayı var olduğu bir yer, yani amaç olarak değil de, kullandığı, yararlandığı bir araç olarak görmüştür. Yıllar boyu yaşadığı çevrenin içindeki her şeyin sahibinin kendisi olduğunu ve her şeyin üstesinden gelebileceğini düşünmüştür. Hızlı teknolojik gelişmeler, nüfus artışı, kentleşme ve sanayileşmenin doğa üzerindeki baskısı çevreyi bozucu etkiler yapmaktadır. Bu nedenle, ekolojik olarak sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamanın önemine vurgu yapılmaktadır. Önemli olan bu sözsüz dili okumaktır. Gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre bırakabilme bağlamında çevrenin dilini okumanın önemi giderek artmaktadır. ABSTRACT This study aims to examine the reflection of the language of environment to urban ecology. Language is a communication tool used to convey feelings and thoughts. The language of environment is the expression of nature itself. In fact, it is a silent and tacit language. Sometimes this silent language becomes audible. At that time, it becomes too late. Although man is a part of nature, he regards nature as a tool that he uses and benefits, not a place where he exists, not as a purpose. He thought that everything in the surrounding nature was his own, and he can overcome everything. Rapid technological developments, population growth, urbanization and the pressures of industrialization on nature increase the environmental problems. The important thing is to read this non-verbal language. For this reason, it is emphasized the importance of living in an environment that is ecologically healthy and balanced. In the context of leaving a livable environment for future generations, the importance of reading the language of environment is increasing. 1. GİRİŞ İnsan yeryüzünde ortaya çıktığı andan itibaren doğa ile mücadele etmiştir. Yarattığı kültür gücüyle doğa koşullarının tutsağı olmamış; bu koşulları kendi yararı doğrultusunda değiştirmiştir. Çeşitli aletler, araç ve gereçler yapmış, yeni üretme, kullanma, yerleşme yöntemleri geliştirmiş ve doğa karşısında mekân ve zamana göre farklı biçim ve düzeylerde uygarlıklar yaratmıştır. Doğa, insanın yaşamını sürdürürken beslenme, barınma, üretme gibi biyolojik ve kültürel nitelikli her türlü ihtiyacını karşılayacak alıcı bir kaynak ve atıkları verici bir ortam olarak işlev görmüştür. Doğa, insanın hizmetinde sadece bir madde ve " nesne " olarak algılanmıştır. Günümüzde, insan nüfusunun büyük bir kısmı kentlerde yaşamaktadır. Kentler canlı-cansız birliktelikleriyle ekolojik yaşam ortamları oluşturmaktadır. Ancak, büyük bir hızla yeşilin en az olduğu beton diyarlarına dönmektedirler. Hava, toprak ve su kirlenmesi sonucu ekolojik sistemin bozulması yüzyılımızda önemini artırmaktadır. Bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de çevre olaylarına karşı artan bir duyarlılık gözlenmektedir. Aslında, bu duyarlılık artışı çaresiz kalmanın zorunlu bir sonucudur. Çünkü insanoğlu ilk defa çevresinde gücünü aşan sorunlar ile karşılaşmaktadır. Doğal olarak her canlı varlığın temel amacı, yaşamak ve varlığını sürdürmektir. İnsanların iyi bir çevrede, temiz hava, temiz su ve yeşil bir ortamda yaşama isteği doğal bir gereksinimin sonucudur. Yaşanılan çevre, sadece yerel, bölgesel, ulusal boyutta değil, dünyayı kapsayan küresel bir boyuttadır. Dünyanın herhangi bir yerinde olan çevreye ilişkin *Bu çalışma 11-14 Mayıs 2017 tarihleri arasında Gaziantep'te düzenlenen AL-FARABİ Kongresinde sunulan çalışmanın genişletilerek hazırlanmıştır.
Özet Bu çalışma, Osmanlıdan Cumhuriyet'e modernleşme sürecinin yerelde demokratikleşme ve katılım... more Özet Bu çalışma, Osmanlıdan Cumhuriyet'e modernleşme sürecinin yerelde demokratikleşme ve katılıma bakışını incelemeyi amaçlamaktadır. Batı Avrupa toplumlarında ortaya çıkan bu değişim süreci, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı dışı toplumlara da yayılmıştır. Osmanlı'da Tanzimat'tan itibaren karşılaşılan modernleşme çabalarının hedefinde, demokratikleşme ve halkın yönetime katılımını sağlamak değil; ülkeyi içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak ve yeni bir gelecek oluşturmak yatmaktadır. Cumhuriyet ile birlikte, modernleşme hareketleri farklı bir boyut kazanmış; toplumun bütün yönleriyle dönüşüme uğraması olarak görülmüştür. Güçlü bir merkezi yönetim geleneği olan Türk toplumunda, gerek Osmanlı İmparatorluğu'nda gerekse Cumhuriyet döneminde yerel yönetimler bağımlı ve ikincil örgütlenmeler olma özelliklerini korumuşlardır. Bu bağlamda, yerelde demokratikleşme ve katılım olgusuna yukarıdan aşağıya bakılmış ve bu bakış günümüze kadar çok fazla değişmeden devam etmiştir. Abstract This paper aims to examine and discuss the democratization and participation view of the Ottoman-Republican modernization process at local focus. This process of change in Western European societies has spread to non-Western societies since the second half of the 20th century. The aim of modernization efforts in the Ottoman Empire since the Tanzimat Period was not to achieve democratization and the participation of people in governance at reality. To rescue the country from its troubled situation and create a new future was aimed at the period. Along with the Republican period, modernization movements have gained a different dimension. It was seen as a turning-over of all aspects of the society after this. In Turkish society, which has a tradition of strong central government, local governments both in the Ottoman Empire and in the Republican era have become dependent and secondary organizations referring a problematic issue. In this context, the locality of democratization and participation has been looked down from above and this view has continued unchanged that gave us the point for discussion in this paper.
Özet Bu çalışma, demokrasi ve katılım ilişkisine demokratikleşme kültürü açısından bakmayı amaçla... more Özet Bu çalışma, demokrasi ve katılım ilişkisine demokratikleşme kültürü açısından bakmayı amaçlamaktadır. Yapılacak incelemede çıkış noktası, demokrasi ve katılım sürecinin demokratikleşme kültürü temelinde hayata geçeceği doğrultusundadır. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde, uygar ülke olarak demokratik yaşam biçimleri oluşmaktadır. Demokrasi ülke sınırlarını aşarak evrensel bir nitelik kazanmıştır; özgürlük ve eşitlik rejimidir. Bunlar; katılımcılık ve çoğulculuk ile hayata geçer ve demokratikleşme kültürüne dayanır. Katılımcılık, herkesin söz sahibi olmasını; çoğulculuk, farklılıklara hoşgörü ile yaklaşılmasını anlatır. Demokrasi, kendine ait bir kültüre dayanmakta; demokratik unsurlar kültürel zenginlik olarak görülmektedir. Demokratikleşmeyi sağlaması beklenen katılmalı yönetimle, yurttaşların karar sürecinde yer alması hedeflenmektedir. Demokrasinin yaşamsallığının, onu kullananlarca özümsenmesine bağlı olduğu da unutulmamalıdır. Aksi takdirde, rejimin adı demokrasi olsa bile, onu kullananların demokratik kültür seviyesine göre otokratizme dönüşme ihtimali mevcuttur. Abstract This study examines democracy and the relation of participation to the culture of democratization. The point of departure in the examination to be done is that the democracy and the participation process pass on a dream based on the culture of democratization. Countries ruled by democracy have democratic ways of life as civilized countries. Democracy transcended national borders and gained a universal character. The basic back forces are the regime of freedom and equality. These are passed on through participation and pluralism. Modernism is now based on democratization culture. Participation is that everyone has a say. Pluralism describes tolerance of differences. Democracy is based on a culture of its own; Democratic elements are seen as cultural wealth. We can provide democratization with participatory management. Here, citizens are targeted to take part in the decision-making process. It should not be forgotten that the vitality of democracy depends on the assimilation of its users. Otherwise, even if the name of the regime is democracy, there is a possibility that those who use it may turn into autocratic according to the level of democratic culture.
This study is intended to review the sustainability in tourism and environmental relations. Envir... more This study is intended to review the sustainability in tourism and environmental relations. Environment is the infrastructure of tourism. Tourism and the environment is intertwined. They make up a structure which together comes into being, nourishes and lives. The starting point of this investigation is that if sustainability is not created in tourism and environmental relations, the process will have a negative impact on both tourism and environment. At the same time the process will be unsustainable. In this context, with regard to tourism and environmental phenomena, the examination of sustainability is done within descriptive framework of writing. This study is considered to increase the awareness on this issue that any touristic activity which has no sign of sustainability will by no means last long. TURZM VE ÇEVRE LŞKLERNDE SÜRDÜRÜLEBLRLK Özet Bu çalışma, turizm ve çevre ilişkilerinde sürdürülebilirliği inceleme amacını taşımaktadır. Turizmin altyapısı çevredir. Turizm ve çevre iç içedirler. Beraberce birbirini oluşturan, besleyen ve yaşatan bir yapı ortaya çıkartırlar. Yapılacak incelemede çıkış noktası, turizm ve çevre ilişkilerinde sürdürülebilir nitelik oluşturulmazsa; sürecin hem turizm, hem de çevre üzerinde olumsuz etkilerde bulunacağı; sürdürülemez olacağı doğrultusundadır. Bu bağlamda, turizm ve çevre olgularına ilişkin olarak yazının betimsel çerçevesi içinde sürdürülebilirliğin irdelenmesi yapılmaktadır. Çevrenin korunmasına dikkat etmeyen hiçbir turistik eylemin uzun süreli olamayacağını vurgulayan bu çalışmanın, bu konudaki bilinci arttıracağı düşünülmektedir.
ÖZET Günümüzde dünyanın en önemli çevre sorunları arasında yer alan hava kirliliğinden etkilenen ... more ÖZET Günümüzde dünyanın en önemli çevre sorunları arasında yer alan hava kirliliğinden etkilenen küresel iklim değişikliği hem sabit hem de hareketli kaynakların emisyonları ile sıkı sıkıya ilişkilidir. Yanma sonucu ortaya çıkan başta CO × (karbon dioksit ve karbon monoksit) emisyonu olmak üzere SO × (kükürt oksitler) ve NO × (azot oksitler) gibi diğer zararlı emisyonların sadece dış hava kalitesinde problemlere neden olmaz aynı zamanda hem cansız kaynaklara (binalar ve araçlar gibi) hem de özellikle insanlar başta olmak üzere canlıların başta solunum yolları olmak üzere bazı sistemlerle ilgili şikâyetlerine de neden olur. Bu çalışmada, Çanakkale ve Hatay iline ait sağlık verileri hava kirliliği ile ilişkilendirilmiş ve hem zaman hem de yer bakımından istatistik değerlendirmeler ışığında hangi hastalıkların hava kirliliği ile tetiklendikleri irdelenmiştir. Sinüzit, faranjit, tonsilit ve bronşitin 2001–2006 yılları arasında rapor edilen rakamlar ışığında artma eğiliminde olduğu saptanmıştır. Sayılan bu hastalıkların özelde iç mekân hava kirliliği (örneğin konutlar ve otomobiller) ile ilişkisinin çalışılması yararlı olacaktır. ABSTRACT Global climate change that is affected by air pollution, one of the most important environmental problems today, is closely related to both stable and non-stable source emissions. Harmful emissions caused mainly by CO × (carbon dioxide and carbon monoxide), SO × (sulfur oxides) and NO × (nitrogen oxides) that are products of combustion reaction do not only cause a decrease in ambient air quality but, at the same time, negatively affect both nonliving resources (buildings and vehicles) and living beings chiefly humans as complaints on mainly respiration systems and some other systems. This study focuses on to reveal which symptoms are triggered by ambient air pollution in Canakkale and Hatay based on both spatial and temporal valuations completed. Not only these provinces examined; a countrywide mean morbidities of selected air-pollution related symptoms was also compared with the ones determined in Canakkale and Hatay. Specifically sinusitis, pharyngitis, tonsillitis and bronchitis were found on the rise based on reported cases between the years of 2001 and 2006. These symptoms listed above should be studied whether it is related with indoor (for instance dwellings and motor vehicles) air quality to explain clearly a probable relationship.
Özet Bu çalışma, insanlar için kent anlayışına dost kent temelinde bakmayı amaçlamaktadır. Türkiy... more Özet Bu çalışma, insanlar için kent anlayışına dost kent temelinde bakmayı amaçlamaktadır. Türkiye'de kentleşmenin temel dinamiğini göç oluşturmaktadır. Göç ile birlikte kentleşme olması gerekenden daha hızlı yaşanmaktadır. Kentler kontrolsüz bir şekilde büyümekte, kentsel altyapıların yerleşmeden sonra kurulması nedeniyle çarpık bir kentleşme oluşmaktadır. Kentleşmenin ideal biçimde gerçekleşmediği; bu kontrolsüz gelişmenin planlı olmayan bir kent formu oluşturduğu konusunda neredeyse herkes hem fikirdir. Ne var ki, kent sadece yapılardan ibaret değildir; yapılardan oluşsa da birçok toplumsal işleve sahiptir. İçinde yaşayan insanlar olmadan kentin bir anlamı yoktur. Kentin işlevlerine ve kentsel çevreye dair sorunlar şeklinde atfedilen birçok sorun, insan üzerinden kolayca gözlemlenebilmektedir. Büyüyen, hem fiziksel, hem de nüfus olarak genişleyen kent mekânında, insan-çevre ilişkisi de önemli oranda değişmiştir. Bu durum hem konut, hem de kamusal mekânlar açısından geçerli olmuştur; insan giderek çevreden kopmuştur. Kentsel sınırlılıklar insanların kenti kullanmasını da sınırlandırmaktadır. Bu bağlamda, kenti yaşanabilir kılmak için insan ve kenti yeniden dost yapmak gerekmektedir. Abstract This study aims to look at the city understanding of people on the basis of friendly city. Migration formed the basic dynamics of urbanization in Turkey. Urbanization is experienced faster than it should have with immigration. Cities are growing in an uncontrolled way; forming a distorted urbanization due to late establishment of urban infrastructure after the settlement. Almost anyone agree that urbanization isn't in the realization of the ideal form; this uncontrolled development can create a non-planned urban form. However, the city is not just buildings; has also many social functions. Cities have no meaning without people. Many problems attributed to city's functions and urban environment can be easily observed through people. Human-environment relationships have also changed dramatically within the urban space expanding both as physical and population. This has been the case for both residential and public spaces; people are increasingly disconnected from environment. Urban limitations restrict the use of the city by the people. In this context, it is necessary to make human and the city friends again to make the city livable.
Özet: Bilgi toplumu düşüncesi, dünya'nın gündemine bilgi çağı ve sanayi ötesi toplum tartışmaları... more Özet: Bilgi toplumu düşüncesi, dünya'nın gündemine bilgi çağı ve sanayi ötesi toplum tartışmalarıyla girmiştir. Bu toplum düzeninde, bilgi; gelişmiş ekonomileri şekillendiren, işin ve üretimin niteliği kadar mesleki yapıları da etkileyen önemli bir güç olarak tanımlanmaktadır. Bilgi piyasada alınıp satılan bir mal olarak görülmeye başlamıştır. Bilginin ticarileşmesi modern ekonomide tamamen yeni bir sektörün oluşumuna neden olmuştur. Bilgi toplumu özelliklerini en çok kentlerde göstermektedir. Bu nedenle gelinen nihai aşama bilgi kentlerinin ortaya çıkmasıdır. Bilgi kentleri, küresel rekabet koşullarının hüküm sürdüğü, iç pazar dış pazar ayrımının ortadan kalktığı günümüz dünyasında, ülkelerin ve firmaların kurtarıcısı olmuştur. Bilgi toplumu olabilmenin önemli araçlarından biri olan bilgi kentleridir. Bilgi kentleri farklı kaynaklarda teknokent, teknopark ve teknolojik park gibi terimlerle de ifade edilmektedir. Bu çalışma, özellikle son yıllarda her alanda meydana gelen gelişmelere bağlı olarak, bilgi toplumu olma yolunda kentsel değişim olgusunu ve bu doğrultuda bilgi kentlerini inceleme amacını taşımaktadır. Abstract: The idea of an information society, entered the world's agenda with the information age and the post-industrial society discussions. In this type of society, information is being defined as a force that shapes developed economies also to be defined as an important power affecting the nature of the occupations as well as the quality of the work and production. Information is being seen as a commodity bought and sold in the market. Commercial integration of knowledge has led to the formation of an entirely new industry in the modern economy. Informatıon society shows ıt's characteristics mostly in the cities. So in this final stage this situation creates the information cities. In today's world, where global competition conditions prevail, the separation of the domestic market and foreign markets has disappeared, information cities has been the savior of nations and firms. Information cities are important tools to become an information society. Information cities are named as technocity, technopark and technological park at different sources. This study aims to examine the case of urban change and information cities in the way of becoming an information society, depending on the advances in every field at recent years. Giriş İçinde bulunulan 21. yüzyılda hayatın tüm alanlarında hızlı değişimlere tanık olunmakta ve birbirini doğuran iki süreçten geçilmektedir: Bunlardan ilki dünyanın geçirdiği yeni ekonomik ve sosyal gelişmelerin neden olduğu, ülkeler arasında ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanda işbirliği ve bütünleşme sağlayan küreselleşme süreci; diğeri ise, bilgi teknolojilerindeki hızlı gelişmelerin neden olduğu bilgi çağ olgusudur. Küreselleşme küresel ekonomilerin ve küreselleşen bir kültürün doğmasına neden olmakta; bilgi çağı ise bilgi toplumunun getirileri ile ulaşım, iletişim, üretim, yapılaşma vb. gibi birçok konuda insan hayatını kolaylaştıran ve zamandan tasarruf sağlayan olanakları yaratmaktadır. Bu iki sürecin en etkili biçimde hissedildiği, en yoğun yaşandığı mekânlar kentlerdir. 20. yüzyılın belirleyici özelliği sanayileşme ve hızlı kentleşme idi; 21. yüzyılda da yine büyük kentlerden söz edilmektedir. Bilgi çağının ve küreselleşmenin kentler üzerindeki en belirgin etkilerinden birisi yapısal anlamda yaşanmıştır. Kentler değişim akımları ile beraber üretim merkezi olma işlevlerini ikinci plana atarak, hizmet ve iletişim olanaklarını ön plana çıkarmaya başlamışlardır. Ulusal yapıları aşan ilişkilerin ortaya çıkması kentlerin küreselleşme sürecindeki konumunu da değiştirmiştir. Küreselleşmenin hızlanması ve etkisini yoğunlaştırması ile bazı kentlerin yükselmeye başlaması, bilgi ve sermaye akışına yön veren küresel kentleri ortaya çıkmıştır. Çağımızda " bilgi " neredeyse kutsal bir kavram haline gelmiştir. Onunla birlikte üretilen diğer bir kavram olan " bilgi toplumu " ise çağımızın ulaşılması hedeflenen ideal toplum biçimi
İnsanların değişik ihtiyaçlarını karşılamak için karşılıklı ilişkiler içinde bulunmaları, bir ar... more İnsanların değişik ihtiyaçlarını karşılamak için karşılıklı ilişkiler içinde bulunmaları, bir arada yaşamalarını zorunlu kılarak kentleri oluşturmuştur. Kentler giderek göçler ve nüfus artışı yoluyla hızla büyümektedir. Kentleşmenin gereği olarak kentlerin büyüyüp yayılması, verimli tarım topraklarının kentsel topraklara katılması ve betonlaşmasıyla sonuçlanmaktadır. Kentsel çevreyi, yapılardan oluşan bir barınma ve çalışma ortamı veya içindeki insanlardan oluşan bir yığın olarak algıladığımızda; belli bir büyüklükten sonra başı ve sonu belli olmayan ve gittikçe daralan alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde, büyük kentlerimiz, konut ve ulaşım sorunu, su, toprak ve hava kirliliği, yeşil doku eksikliği, sosyal ve kültürel alanların yetersizliği ve aşırı yapılaşma gibi birçok sorunla karşı karşıyadır. Plansız gelişen kentler gözü yoran ve göz estetiğini bozan birçok olumsuz görünüm üretmektedir. Gelişigüzel tasarlanmış düzensiz binalar ve yollar, alçaklı yüksekli dar kaldırımlar, cadde ve sokaklara 1 Hatay MKÜ İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü skaypak@gmail.com.
Prisons have evolved from dungeon to modern prisons in a process. In Turkey, the concept of crimi... more Prisons have evolved from dungeon to modern prisons in a process. In Turkey, the concept of criminal execution in the institutional sense began to occur fol¬lowing the developments in the West together with the period of Tanzimat in the Ottoman Empire and the foundations of the concept of criminal executions are founded with the Republican period. The diversification of crimes and the increase in the number of crimes have revealed the necessity of examining the institutions of crime, execution and execution institutions. In developed and de¬veloping countries crime is not only committed by different groups but also by people from all strata of society. This situation has revealed the necessity to change the thinking about crime and criminal, as well as changes in the purpose of the punishment. The changing purpose of the criminal execution to socialization and treatment of the convict has also shown itself in practice.
5. Uluslararası Kültür ve Medeniyet Kongresi (12-14 Nisan 2019 Antakya) Tam Metin Kitabı, 2019
ÖZET Bu çalışma, kentin dilinin mekâna yansıma şeklini incelemeyi amaçlamaktadır. Günümüzde, insa... more ÖZET Bu çalışma, kentin dilinin mekâna yansıma şeklini incelemeyi amaçlamaktadır. Günümüzde, insan nüfusunun büyük bir kısmı kentlerde yaşar hale gelmiştir. Kentler mekân üzerine yerleşirler. Bulunulan yer olarak tanımlanan mekân, insanı çevreden bir ölçüde ayıran ve içinde yaşam etkinliklerini sürdürmesine elverişli, hava, toprak ve sudan oluşan çevredir. Her kent, kendi dinamikleriyle doğal ve yapay özelliklere sahip olur ve bu özellikleri bir şekilde aktarır. Çevrenin olduğu gibi kentin de bir "dili", anlatım şekli vardır. Dil, duygu ve düşünceleri aktarmada kullanılan bir iletişim aracıdır. Biyolojik veya sosyo-kültürel nitelikte olabilir. Kentin dili, kentsel çevrenin kendini sunuş şeklidir. nsan-mekân birlikteliğinin oluşturduğu mekânın insanın düşüncesini yansıtma aracıdır. Kent, kendini mekânın kullanım şekli ile ifade eder. Mekân, hem fiziksel, hem de algısaldır. Yaşadığımız yer olarak mekân, maddesel olduğundan duyu organlarımızla doğrudan algılayabildiğimiz somut bir gerçekliktir. Kentin yaşam kalitesini yansıtır. Kentsel mekân, insana değil yapıya ayarlanarak kötü şekillerde kullanılmaktadır. Bu bağlamda, yoğun yapılaşma, kötü kentleşme, kentlilerin yaşam kalitesini ve kentlerin yaşanabilirliliğini olumsuz yönde etkilemektedir. ABSTRACT This study aims to examine the reflection of the language of city to space. Today, a large part of the human population has been living in cities. The cities settle on the place. The space defined as the "place of residence" is a space consisting of air, soil and water, which separates the person at a certain level and which is suitable for carrying on the activities of living in it. Each city has natural and artificial characteristics with its own dynamics and conveys its properties in a way. Language is a communication tool used to convey feelings and thoughts. It may be of biological or socio-cultural nature. As in the environment, the city has also a "language", a style of expression. The language of the city is itself presenting way of urban environment. The space created by man-space association reflects the thought of man. The city expresses itself with the use of space. Space is both physical and perceptive. As a place we live, space is a concrete reality that we can directly perceive with our sense organs, since it is material. It reflects the quality of life of the city. Urban space is used in bad ways by adjusting it to building rather than the human. In this context, intensive construction, bad urbanization, the life quality of citizens and livability of the cities are affecting negatively.
2. Çukurova Kadın Çalışmaları Kongresi (28-30 Kasım 2018) Disiplinlerarası Kadın Çalışmaları II, 2019
Özet Kent, belirli değerler, normlar ve sosyal ilişkiler sistemi bütünüdür. Kentlerin ortaya çıkm... more Özet Kent, belirli değerler, normlar ve sosyal ilişkiler sistemi bütünüdür. Kentlerin ortaya çıkma, gelişme ve değişme süreci, "kentleşme" kavramı ile ifade edilir. Nüfus hareketi ve buna bağlı birikim sürecinin doğal işleyişi aynı zamanda "kentlilik" olarak da algılanmalıdır. Göç, yerleşme amacı ile yapılan bir yer değiştirme olgusudur. Farklı türlerde gerçekleşse de, en bilinen göç şekli, kırsaldan kente göç şeklinde hayata geçmektedir. Yaşanan göçlerin başlıca özelliklerden birisi, nüfusun ağırlıklı bölümünün büyük kentleri seçmesidir. Üretim ve istihdamın büyük kentlerde olması nedeniyle göçler büyük kentlere akmaktadır. Nüfusun ve ekonomik birikimin büyük kentlerde yoğunlaşmasıyla, kentlerin fiziksel yapısı hızla bozulmaktadır. Göç edenler, bir süre çevre semtlerde köy hayatını sürdürmekte ve gecekondular oluşturmaktadır. Göç edilen yerlerde barınma ve iş gibi temel sorunların yanında, kentin sosyal yaşamına uyum sorunları yaşanabilmektedir. Sosyo-kültürel olarak farklı olan insanlar, göç ederken kendilerine has değerleriyle birlikte göç ederler ve gittikleri yerleri de etkilerler. Karşılıklı yaşanan etkileşimle gerçekleşen toplumsal değişim, beraberinde kent yaşam tarzı, ilişkileri ve kültürel dokusunda değişiklikler yapabilmektedir. Türkiye'de 1950'li yıllardan itibaren önemli sosyo-ekonomik olgulardan biri olan iç göç, çoğunlukla aile ve erkek üzerine eğilmiştir. Kırsal göç süreçlerini ele alan çalışmaların geneline bakıldığında, toplumsal cinsiyet bakış açısının oldukça eksik olduğu görülür. Göç olgusunda kadınlar görünmezdir. Hâlbuki kadınlar, göçü yönlendiren bir pozisyondadır. Köyden kente göçün aile reisinin kararı olduğu durumlarda bile kadınlar göçe destek vermektedir. Bu bağlamda, kadınlar, kırsaldan kente gerçekleşen göçte toplumsal değişim etkeni olarak işlev görmektedirler. Abstract The city is the whole system of certain values, norms and social relations. The process of emergence, development and change of cities is expressed by the concept of "urbanization". The natural functioning of the population movement and the accumulation process should be perceived as "urbanity" at the same time. Migration is a displacement made with the purpose of settlement. Although it takes place in different species, the most known form of migration comes from rural to urban migration. One of the main characteristics of living migrations is that the predominant part of population is choosing big cities. Due to the fact that production and employment are in big cities, migrations flow into big cities. With the concentration of population and economic accumulation in big cities, the physical structure of cities is rapidly deteriorating. Migrants continue their village life in the surrounding neighborhood for some time and create squatter areas. In the places where migrated, there are problems in social life as well as basic problems like housing and work. People who are socio-culturally different migrate with their own values while they migrate and they also affect places where they are going. The social change with mutual interaction can bring about changes in the urban lifestyle, relations and cultural fabric. Since the 1950s, internal migration in Turkey was one of the important socioeconomic phenomenon is mostly handled through the family and men. Looking at the studies on rural migration processes, the gender perspective is quite lacking. In migration, women are invisible. However, women are in a position to direct migration. Even in cases where the migration from the village to the city is the decision of the head of the family, women support the migration. In this context, women act as factors of social change in rural-to-urban migration.
2. Çukurova Kadın Çalışmaları Kongresi (28-30 Kasım 2018) Disiplinlerarası Kadın Çalışmaları II, 2019
Özet Bu çalışma, Cumhuriyet'le başlayan çağdaşlık yolunda Türk kadınının dünü ve bugününü incelem... more Özet Bu çalışma, Cumhuriyet'le başlayan çağdaşlık yolunda Türk kadınının dünü ve bugününü incelemeyi amaçlamaktadır. Çağdaşlık, Rönesans'tan bu yana bir gelişme göstergesi olmuştur. Çağdaşlık, demokratik bir yaşam biçiminin ürünüdür ve çağdaş insanla pekişir. Cumhuriyet'le başlayan çağdaşlaşma olgusunun dayandığı temel düşünce, Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmaktır. Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurarken, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış, kalkınmış, bağımsız, demokratik ve laik bir Türkiye yaratmak istemiştir. Çağdaş uygarlık düzeyine erişebilmek için ise, birinci amaç çağdaşlaşmak, ikinci amaç kalkınmaktır. Çağdaşlaşma, geleneksel toplumu yenileştirme ve modernleştirmeye dayanmaktadır. Çağdaş olma, çağın en gelişmiş ülkelerinin düzeyine her alanda ulaşarak onlar gibi olmak demektir. Ülkemizin çağdaş yüzünü kadınlar oluşturmaktadır. Cumhuriyet'in kuruluş yıllarındaki çağdaşlaşma projesinde, kadınların önemli bir yer işgal ettiklerini görürüz. Kadınların kamusal hayatta görünürlük kazanmaları, yaşam biçiminin değişiminin bir simgesi olacaktır. Ancak, kadının kendisine verilenleri bir toplumsal statü olarak algılaması ve hayata geçirmesi zaman almıştır. Günümüzde, kadınlar toplumsal ve kentsel yaşamda istenilen oranda yer alamamaktadır. Erkek egemen toplumda kadının rolleri azalmakta, erkekten geride kalmaktadır. Kadına yönelik şiddet artmaktadır. Fakat eğitimi artan kadın çeşitli kesimlerde zengin bir deneyime sahiptir ve yeni görevler üstlenmektedir. Kadın, toplumda erkeğe göre, toplumsal değişime ve yeniliklere karşı daha açık ve daha duyarlıdır. Kadın, aileyi biçimlendiren ana unsur olarak sosyo-kültürel mirasın yeni nesle geçişini üstlenen bir konumdadır. Bu nedenle, kadın konumunun geçirdiği yapı değişimleri, sadece kadını değil tüm toplumu etkilemektedir. Absract This study aims to examine Turkish woman's past and present on the way of contemporarily which started with the Republic. Contemporarily has been an indicator of progress since Renaissance. Contemporarily is the product of a democratic way of life and reinforces with contemporary people. The basic idea that the formation of the becoming contemporary that started with the Republic is based is to bring the Turkish society to the level of contemporary civilization. Mustafa Kemal Ataturk, the setting up of the Republic, has reached the level of contemporary civilization, developed, independent, wanted to create a democratic and secular Turkey. In order to reach the level of contemporary civilization, the first goal is to become contemporary; the second purpose is to develop. Contemporaneous is based on renewing and modernized traditional society. Being contemporary means to be like them by reaching the level of the most advanced countries of the age in every area. The contemporary face of our country is made up of women. In the becoming contemporary project of the foundation of the Republic, we see that women occupy an important place. Women's visibility in public life will be a symbol of a change in their way of life. However, it took time for the woman to perceive what was given to her as a social status and to spend his life. Today, women are unable to take part in social and urban life at the desired level. The role of women in the male-dominated society declines and falls behind the men. Violence against women is increasing. But increasingly educated women have rich experiences in various segments and undertake new tasks. Women are more open and sensitive to social change and innovation than men. As the main element that shapes the family is in a position to undertake the transition of the socio-cultural heritage to the new generation. For this reason, the structural changes of the women's position influence not only the woman, but the whole society.
3.Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi 8-10 Mart 2019 Adana Tam Metin Kitabı, 2019
ÖZET Bu çalışma, kentin yüzünü kirleten görsel kirliliğe odaklanmakta ve bunu Antakya örneğinde i... more ÖZET Bu çalışma, kentin yüzünü kirleten görsel kirliliğe odaklanmakta ve bunu Antakya örneğinde incelemeyi amaçlamaktadır. Kent, çeşitli hayat tarzlarının ve farklı ilişkilerin bir arada bulunduğu toplumsal bir olgudur. Kentleşme, Sanayi Devrimi ile birlikte ekonomik niteliğiyle ortaya çıkan bir süreçtir. Aşırı nüfus artışı ve kentleşme doğal çevrenin tüketilmesine yapay çevrenin düzensiz olarak büyümesine yol açmıştır. Kentlerimiz sağlıksız yapılaşma, konut ve altyapı sorunları, atıklar, ulaşım yetersizliği, trafik, su, toprak ve hava kirliliği, yeşil alan azlığı, sosyal alan yetersizliği gibi birçok sorunla karşı karşıyadır. Hızla büyüyen kentlerimiz, doğal ve tarihi değerleri tahrip etmekte, geleneksel mimari öğeler aynı hızla yok olmaktadır. Her inşa edilen bina ile doğal ve yeşil alanlar biraz daha azalmakta, yeşilin yerini betonun gri rengi almaktadır. Bu bağlamda, Hatay ilinin merkez ilçesi olan Antakya, son yıllarda büyükşehir olması ve mülteci göçü nedeniyle gelişigüzel büyüyerek özgün kültür dokusunda görsel çirkinlik oluşturan ve göz estetiğini bozan birçok olumsuz görünüm üretmektedir. Sağlıksız kentleşme ve yapılaşma hasta bir çevre meydana getirmektedir. ABSTRACT This study focuses on the visual pollution that pollutes the face of the city and aims to examine it in the case of Antakya. The city is a social phenomenon in which various lifestyles and different relationships coexist. Urbanization is a process that emerged with its economic quality along with the Industrial Revolution. Overpopulation and urbanization have led to an irregular growth of the artificial environment to the natural environment. Our cities face many problems such as unhealthy construction, housing and infrastructure problems, wastes, lack of transportation, traffic, water, soil and air pollution, lack of green space, lack of social space. Our rapidly growing cities are destroying natural and historical values; traditional architectural elements disappear at the same speed. Each built building and natural and green areas are slightly reduced and the green is replaced by the gray color of the concrete. In this context, Antakya, which is the central district of Hatay province, produces many negative appearances which create a visual ugliness in the original cultural fabric and disrupt eye aesthetics by growing randomly in recent years due to the fact that they are metropolitan and refugee migration. Unhealthy urbanization and construction make a sick environment.
3. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi 8-10 Mart 2019 Adana Tam Metin Kitabı, 2019
ÖZET Bu çalışma, bilim ve teknolojideki gelişmelerin çevreye yansımasına odaklanmaktadır. Canlı d... more ÖZET Bu çalışma, bilim ve teknolojideki gelişmelerin çevreye yansımasına odaklanmaktadır. Canlı doğanın bir parçası olan insan türü, yerleşik kültüre geçtikten sonra, bilgi birikimi giderek artmış, önünde yeni ufuklar açılmıştır. İnsan, zekâsı, geliştirdiği teknoloji ve yönetsel gücü ile doğa üzerindeki etkisini giderek artırmış ve doğayı kendi istemleri doğrultusunda değiştirme olanağına kavuşmuştur. Bilim ve teknoloji, birbiri ile yakın ilişkili iki kavramdır. Bilim, deney, gözlem ve araştırmaya; teknoloji ise, alet ve araç yapımına dayanır. Bilimsel ve teknolojik gelişme, insanoğluna güç verirken bir takım sonuçları da beraberinde getirmiştir. Sanayileşen bilim, belirli bir safhada doğanın sırlarını keşfettikçe doğayı dönüştürmeye başlamıştır. Günümüzde, bilgi toplumu ile birlikte, bilimin ve teknolojinin çok hızlı değiştiği ve teknolojik gelişmelerin toplumsal çevreye de yansıyarak etkilediği söylenmektedir. Bilim ve teknolojik gelişmenin, insanoğlunun daha iyi bir dünyada yaşama arzusuna katkısının inkârı mümkün olmamakla birlikte; bu sürecin, uzun vadede yaşamı ve kentsel ekolojiyi tehdit eder boyutlara ulaşması genellikle göz ardı edilmektedir. ABSTRACT This study focuses on the reflection to the environment of developments in science and technology. The human species, which is a part of living nature, has increased its knowledge and new horizons have been opened after the transition to settled culture. Man has increased his influence on nature with his intelligence, technology and managerial power and has been able to change the nature according to his own demands. Science and technology are two closely related concepts. Science, experiment, observation and research; technology is based on tool and vehicle construction. Scientific and technological development, while giving power to human beings brought some results. The industrialized science began to transform nature discovering the secrets of nature at a particular stage. Nowadays, with the information society, it is said that science and technology changing very rapidly and the impact of technological developments on the social environment. Although it is not possible to deny the contribution of science and technological development to the desire of human beings to live in a better world; this process is often ignored in the long run threatening life and urban ecology.
This study focuses on contamination of human values. It also monitors pollution in the urban envi... more This study focuses on contamination of human values. It also monitors pollution in the urban environment. One of the creatures living on the earth, he saw himself as the most valuable asset. The individual attributed this to his ability to think and speak. To be a human being consists of thoughts, emotions, impulses and a cogni-tive intelligence that manages them. Of course, these are necessary. But it is not enough for human to establish civilization. Human beings are the most complex existence of the world. The individual is a social being. In fact, what makes a person social is different. This is the quality that distinguishes it from other living things. In other words, this is not a relationship with others. The thing that is weighed is that man does what other creatures cannot do. That is, it can create living environments. Human beings can increase their dominance in nature. Individual can create their own nature and behavior patterns. Man can put his thoughts to life. In addition, human beings develop technical and culture. Discovered agriculture. Man has settled in the soil, turned into natural nature. With the establishment of cities, thanks to human beings, civilization began. But nowadays, people direct their living conditions, but pollute the urban environment. Human beings also pollute their own nature.
Bu çalışma, yeni kurulan Cumhuriyet yönetimi ile Atatürk’ün önderliğinde başlayan Türk aydınlanma... more Bu çalışma, yeni kurulan Cumhuriyet yönetimi ile Atatürk’ün önderliğinde başlayan Türk aydınlanmasının kent ve kentleşmeye bakışını incelemeyi amaçlamaktadır. Akılcılık ve bilim konusundaki gelişmeler aydınlanma çağı olarak bilinen yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur. Toplumsal ve kültürel devrimleri içinde barındıran aydınlanma hareketinin öncelikli uygulama alanı kentlerdir. Türk aydınlanması da aynı bakış açısına sahiptir. Anadolu’nun gelişmesi ve aydınlanması için kent ve kentleşme en uygun zemin olarak görülmüştür. Kentleşme, kentlerin sayısının, nüfusunun ve sosyoekonomik büyümesinin artması ve kente özgü davranış kalıplarının geliştirilmesini anlatır. Modern Türk devletinin hedeflediği kentleşme politikasına göre, kentler kurulacak, her türlü sosyal hareket hızlandırılacak ve çağdaşlaşma hedefi yakalanacaktır. Modern yapıların ve kentlerin, halkı çağdaşlaştıracağı varsayılmıştır. Bu bağlamda, aydınlanma ve kentleşme irdelemesi yapılarak, hızlı kentleşme ve göç olgularıyla birlikte, çağdaş kentleşmenin kesintiye uğraması ve aydınlanma ilkelerinden sapma değerlendirilecektir.
Özet Bu çalışmanın amacı, göçte oluşmaya başlayan değişim sürecini incelemek ve bu doğrultuda göç... more Özet Bu çalışmanın amacı, göçte oluşmaya başlayan değişim sürecini incelemek ve bu doğrultuda göçün kadınlaşmasına toplumsal cinsiyet perspektifinden bakmaktır. Göç olgusu, temelinde sosyal bir hareket olmasına karşın, ekonomik yaşamdan kültüre kadar hayatın her yönünü etkileyen temel bir değişim aracıdır. nsanların yer değiştirme faaliyetlerine neden olan koşullar ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel nedenlerle farklılıklar gösterebilmektedir. Göç olgusu, dönüşümlere yol açan bir neden; kaynaklar, iş olanakları, nüfus büyümesi, güvenlik ve insan hakları bakımından ülkeler arasında farklılıklar doğuran bir sonuçtur. Göç olgusuna uzun yıllar hep erkek tarafından bakılmış; göçün sadece erkek ile ilgili olduğu düşünülmüştür. Kadın göç değerlendirmeleri içinde görünür olmamış; ama yakın zamanda bu bakış açısı değişmek zorunda kalmıştır. Göç veren bölgeler ve ülkelerin çeşitlenmesi, göçün küreselleşmesi olarak ifade edilmektedir. 1980'lerden itibaren yaşanan küresel sosyal ve ekonomik değişimler, uygulanan neo-liberal politikalar, dünya genelinde iç savaşların gittikçe artması, kadınları daha olumsuz olarak etkilemiş ve göç akımları giderek kadınlaşmıştır. Kadınların işgücüne katılım oranlarının artmasıyla, bakım hizmetlerine duyulan talep artmış, düzensiz göçler, iltica ve mültecilik hareketleri ile birlikte kadın ticareti ve fuhuş sektörü artan bir seyir izlemiştir. Bu süreçte, göçmen örgütlenmeleri kadınların ve onların parçası sayılan çocukların hak ve taleplerini dile getirebilecekleri uygun zeminler hazırlamaya çalışmaktadırlar. Abstract The aim of this study is to examine the process of change that has begun to occur in migration and accordingly deals with to look from perspective of gender at the feminisation of migration. The phenomenon of migration is a fundamental change tool that affects every aspect of life, from economic life to culture, even though it is a social movement on the basis of it. The conditions that cause people's displacement activities can differ from economic, political, social and cultural reasons. The phenomenon of migration is a cause of transformations; it is a result of differences between countries in terms of resources, employment opportunities, population growth, security and human rights. Immigration has always been viewed by men for many years and it is thought that immigration is related only to men. Women were not visible in immigration evaluations; but in the near future this perspective will change. The diversity of regions and countries that are the sources of migration is expressed as the globalization of migration. Since the 1980s, global social and economic changes, neoliberal policies applied, increasing civil wars around the world have affected women more negatively and the migration flows have become increasingly feminine. With the rise of the participation of women to the labour force, the demand of care services has proliferated, the trafficking and prostitution sector has seen an increasing trend with untidy migrations, movements of asylum and refugees. In this process, migrant organizations have composed a basis for women and their to be respected children to demand their rights, to act with solidarity and to get stronger.
Bu çalışma, Antakya kentinin yemek kültürüne bakışını incelemeyi amaçlamaktadır. İnsan organik bi... more Bu çalışma, Antakya kentinin yemek kültürüne bakışını incelemeyi amaçlamaktadır. İnsan organik bir canlıdır. Hayatta kalmasını besin alması sağlar; yaşamını sürdürebilmesi için yemek yemesi gerekir. İnsanların acıkması ve açlığını gidermek için yemek yemesi genel bir biyokimyasal olay iken, bu açlığı giderme şekli antropolojik ve kültürel bir olgudur. Kültür, insanın kendi için ürettiği yapay bir çevre faktörüdür. Maddi ve manevi yapısıyla bir yaşam biçimi oluşturur ve davranışlarımıza yön verir. Yemek; törenler, dinsel merasimler, düğünler, eğlenceler, ölümler, festivaller ve pek çok sosyolojik davranışın temel olgularından birisi olması nedeniyle, birçok farklı anlam yüklenerek kültürel alana taşınmaktadır. Bu anlamda, günümüzün toplumsal yapılarını yansıtmaktadır. Bunların yanı sıra, yenilen ve içilen şeylerden haz alma ve etkilenmeler konusunda yine her kültürün farklı bir yaklaşım tarzı bulunabilmektedir. Bir toplumda yenilmeyen bir gıda maddesi başka bir toplumda en önemli ağız tadı örneği olabilmektedir. Bu bağlamda, Antakya, yemek kültürü açısından kendine özgü özelliklere sahiptir ve bu kentte yemek gerçek anlamda yaşamı belirlemektedir. ABSTRACT This study aims to examine the view of Antakya city's food culture. Human is an organic creature and needs food to survive. While eating food to resolve hunger is a general biochemical event, elimination of this hunger is an anthropological and cultural phenomenon. Culture is an artificial environmental factor that people produce for themselves. It forms a way of life with its material and spiritual structure and it directs our behaviors. Since food is one of main features of ceremonies, religious ceremonies, weddings, entertainments, deaths, festivals and many sociological behaviors, it can be carried over to the cultural sphere with many different meanings. So it reflects the social structures of today. In addition to these, each culture can have a different approach in terms of enjoying and being affected from the things being eaten. A food not eaten in one society may be the most important example of mouth taste in another. In this context, Antakya has its own characteristics in terms of food culture and in this city food determines life in real sense.
Bu çalışma, kentlere, çocuk haklarının gerçekleşmesi açısından çocuk dostu kent temelinde bakmayı... more Bu çalışma, kentlere, çocuk haklarının gerçekleşmesi açısından çocuk dostu kent temelinde bakmayı amaçlamaktadır. Kentler gittikçe büyümekte ve insanlardan uzaklaşmaktadır. Kenti çocukla dost yapmak, gelecek nesillerin bedensel zihinsel, duygusal ve ahlaki gelişimi için çocukların değerinin farkında yetişmesi sağlanacak olan koşullarla ilgilidir. Ülkemizde aileler için çocukların ne ifade ettiği ve onlara atfettikleri değerler, toplum yapısı, sosyal hayat, yaşam alanı, maddi ve manevi olanaklar ölçüsünde değişmektedir. Çocuklar birer insan olarak en az yetişkinler kadar sahip olmaları gereken, ama olamadıkları devredilemez insan hakları ile doğarlar. Kaynağını insan haklarından alan Evrensel Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne dayalı kabul edilen Çocuk Dostu Kent Projesi'ne niçin ihtiyaç duyulduğu, bu kentlerin taşıması gereken özellikler, çocuk haklarını kullanabilmeleri açısından gerçekleşme durumları bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Bu bağlamda, ülkemizde Avrupa Birliği'ne ye uyum sağlamak adına zorunlu bir düzenleme olan çocuk dostu kent yaklaşımı, çocuk haklarının gerçekleşmesi doğrultusunda irdelenmektedir. Anahtar Kelimeler Kent, kentleşme, çocuk, çocuk hakları, çocuk dostu kent. ABSTRACT This study aims to look at cities on the basis of a child friendly city in terms of the fulfillment of children's rights. Cities are growing and getting away from people. To make a city child friendly is concerned with the conditions to be provided for the physical, mental, emotional and moral development of future generations. The values that children express for their families and what they attribute to them vary within the frame of social structure, social life, living space, material and spiritual possibilities. Children are born as human beings with inalienable human rights which they can not have but at least should have like adults. The reason of the need for the Child-Friendly City Project depended on the Universal Convention on the Rights of the Child which is based on human rights, the features that these cities should possess, and the realization of the children's rights constitute the subject of this study. In this context, the child friendly city approach, which is a compulsory regulation in our country so as to adapt to the European Union, is investigated in accordance with the realization of children's rights.
Özet Bu çalışmanın amacı, üçüncü kuşak insan hakkı grubunda yer alan çevre hakkının kentsel alanl... more Özet Bu çalışmanın amacı, üçüncü kuşak insan hakkı grubunda yer alan çevre hakkının kentsel alanlarda uygulanma sürecini incelemektir. nsan olmaktan dolayı sahip olduğumuz bir hak olan insan hakkı kavramı, insanın uygarlık tarihinin bir ürünüdür. Zaman ve mekânın yansımasıdır. Bu nedenle, insan evrim geçirdikçe, insana atfedilen haklar da evrilmiştir. nsan bir çevre içinde yaşamaktadır. Başlangıçta doğanın bir parçası iken, kendini ondan soyutlayarak daha üstün bir nitelik yüklenmiştir. Günümüzde çevremiz, yanlış ve kötü kullanımlardan dolayı, kirliliğin ötesine taşınmış ve bir sorun haline gelmiştir. nsanların iyi bir kentsel çevrede, temiz hava, temiz su ve yeşil bir ortamda yaşama isteği, çevre hakkı olarak doğal bir gereksinimin sonucudur. Bu nedenle, çevresel değerlerin korunmasına yönelik olarak harcanan çabalar, insanlığın, diğer canlılar ile birlikte barış içinde bir arada yaşamasına katkı sağlayan hizmetler olarak düşünülmelidir. Anahtar Sözcükler: nsan hakkı, üçüncü kuşak insan hakkı, çevre hakkı ve kent Abstract The purpose of this study is to examine the implementation of the environmental right of the third generation human rights in urban areas. The concept of human right, a right we have for being human, is a product of human civilization history. It is a reflection of time and space. For this reason, as human evolution evolved, the rights attributed to man have also evolved. Human beings live in an environment. In the beginning, while being a part of nature, it has taken on a superior quality by isolating itself from it. Nowadays, due to misuse and abuse, nature has moved beyond the pollution and become a problem. Environmental right, that means to live in a green urban environment, clean air, clean water, is a result of a basic requirement. For this reason, efforts to protect environmental values should be considered as services that contribute to peaceful coexistence of humanity with other living things. Giriş Günümüzde çevre, insanoğlunun en çok ilgilendiği konulardan biri olmuştur. Bu ilgi etkisini azaltmak yerine güncelliğini koruyarak sürmektedir. Çünkü çevremiz sorunlu bir hale gelmiştir. Yaşanılan zorunluluklar, çevreyle ilgilenmeyi, geçici ilgi duymanın ötesine taşımaktadır. Çevre sorunları mikro boyuttan çıkmıştır. Makro temelde küresel ısınma, atmosferin zarar görmesi gibi sadece insanlığı değil, bütün canlı türlerini ve dünya yaşamını yok edecek düzeye ulaşmıştır. nsanlar, artık, salt kendi yaşadıkları kentte ve çevresinde değil, dünyanın herhangi bir yerindeki çevre bozulmalarına karşı da duyarlı olabilmektedir. Bu bütüncül bilinç, günlük yaşamların sınırlarını aşarak, çevre sorunlarına küresel ölçekte bakmayı getirmektedir. Günümüz toplumlarının gelecek kaygısı, bugün de olduğu gibi,
Bu çalışma, çevrenin dilinin kent ekolojisine yansıma şeklini incelemeyi amaçlamaktadır. Dil, duy... more Bu çalışma, çevrenin dilinin kent ekolojisine yansıma şeklini incelemeyi amaçlamaktadır. Dil, duygu ve düşünceleri aktarmada kullanılan bir iletişim aracıdır. Çevrenin dili, doğanın kendisini ifade şeklidir. Aslında sözsüz, sessiz bir dildir. Bazen bu sessiz dil sesliye döner. O zaman iş işten geçmiş olur. İnsan doğanın bir parçası olmasına rağmen, doğayı var olduğu bir yer, yani amaç olarak değil de, kullandığı, yararlandığı bir araç olarak görmüştür. Yıllar boyu yaşadığı çevrenin içindeki her şeyin sahibinin kendisi olduğunu ve her şeyin üstesinden gelebileceğini düşünmüştür. Hızlı teknolojik gelişmeler, nüfus artışı, kentleşme ve sanayileşmenin doğa üzerindeki baskısı çevreyi bozucu etkiler yapmaktadır. Bu nedenle, ekolojik olarak sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamanın önemine vurgu yapılmaktadır. Önemli olan bu sözsüz dili okumaktır. Gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre bırakabilme bağlamında çevrenin dilini okumanın önemi giderek artmaktadır. ABSTRACT This study aims to examine the reflection of the language of environment to urban ecology. Language is a communication tool used to convey feelings and thoughts. The language of environment is the expression of nature itself. In fact, it is a silent and tacit language. Sometimes this silent language becomes audible. At that time, it becomes too late. Although man is a part of nature, he regards nature as a tool that he uses and benefits, not a place where he exists, not as a purpose. He thought that everything in the surrounding nature was his own, and he can overcome everything. Rapid technological developments, population growth, urbanization and the pressures of industrialization on nature increase the environmental problems. The important thing is to read this non-verbal language. For this reason, it is emphasized the importance of living in an environment that is ecologically healthy and balanced. In the context of leaving a livable environment for future generations, the importance of reading the language of environment is increasing. 1. GİRİŞ İnsan yeryüzünde ortaya çıktığı andan itibaren doğa ile mücadele etmiştir. Yarattığı kültür gücüyle doğa koşullarının tutsağı olmamış; bu koşulları kendi yararı doğrultusunda değiştirmiştir. Çeşitli aletler, araç ve gereçler yapmış, yeni üretme, kullanma, yerleşme yöntemleri geliştirmiş ve doğa karşısında mekân ve zamana göre farklı biçim ve düzeylerde uygarlıklar yaratmıştır. Doğa, insanın yaşamını sürdürürken beslenme, barınma, üretme gibi biyolojik ve kültürel nitelikli her türlü ihtiyacını karşılayacak alıcı bir kaynak ve atıkları verici bir ortam olarak işlev görmüştür. Doğa, insanın hizmetinde sadece bir madde ve " nesne " olarak algılanmıştır. Günümüzde, insan nüfusunun büyük bir kısmı kentlerde yaşamaktadır. Kentler canlı-cansız birliktelikleriyle ekolojik yaşam ortamları oluşturmaktadır. Ancak, büyük bir hızla yeşilin en az olduğu beton diyarlarına dönmektedirler. Hava, toprak ve su kirlenmesi sonucu ekolojik sistemin bozulması yüzyılımızda önemini artırmaktadır. Bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de çevre olaylarına karşı artan bir duyarlılık gözlenmektedir. Aslında, bu duyarlılık artışı çaresiz kalmanın zorunlu bir sonucudur. Çünkü insanoğlu ilk defa çevresinde gücünü aşan sorunlar ile karşılaşmaktadır. Doğal olarak her canlı varlığın temel amacı, yaşamak ve varlığını sürdürmektir. İnsanların iyi bir çevrede, temiz hava, temiz su ve yeşil bir ortamda yaşama isteği doğal bir gereksinimin sonucudur. Yaşanılan çevre, sadece yerel, bölgesel, ulusal boyutta değil, dünyayı kapsayan küresel bir boyuttadır. Dünyanın herhangi bir yerinde olan çevreye ilişkin *Bu çalışma 11-14 Mayıs 2017 tarihleri arasında Gaziantep'te düzenlenen AL-FARABİ Kongresinde sunulan çalışmanın genişletilerek hazırlanmıştır.
Özet Bu çalışma, Osmanlıdan Cumhuriyet'e modernleşme sürecinin yerelde demokratikleşme ve katılım... more Özet Bu çalışma, Osmanlıdan Cumhuriyet'e modernleşme sürecinin yerelde demokratikleşme ve katılıma bakışını incelemeyi amaçlamaktadır. Batı Avrupa toplumlarında ortaya çıkan bu değişim süreci, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı dışı toplumlara da yayılmıştır. Osmanlı'da Tanzimat'tan itibaren karşılaşılan modernleşme çabalarının hedefinde, demokratikleşme ve halkın yönetime katılımını sağlamak değil; ülkeyi içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak ve yeni bir gelecek oluşturmak yatmaktadır. Cumhuriyet ile birlikte, modernleşme hareketleri farklı bir boyut kazanmış; toplumun bütün yönleriyle dönüşüme uğraması olarak görülmüştür. Güçlü bir merkezi yönetim geleneği olan Türk toplumunda, gerek Osmanlı İmparatorluğu'nda gerekse Cumhuriyet döneminde yerel yönetimler bağımlı ve ikincil örgütlenmeler olma özelliklerini korumuşlardır. Bu bağlamda, yerelde demokratikleşme ve katılım olgusuna yukarıdan aşağıya bakılmış ve bu bakış günümüze kadar çok fazla değişmeden devam etmiştir. Abstract This paper aims to examine and discuss the democratization and participation view of the Ottoman-Republican modernization process at local focus. This process of change in Western European societies has spread to non-Western societies since the second half of the 20th century. The aim of modernization efforts in the Ottoman Empire since the Tanzimat Period was not to achieve democratization and the participation of people in governance at reality. To rescue the country from its troubled situation and create a new future was aimed at the period. Along with the Republican period, modernization movements have gained a different dimension. It was seen as a turning-over of all aspects of the society after this. In Turkish society, which has a tradition of strong central government, local governments both in the Ottoman Empire and in the Republican era have become dependent and secondary organizations referring a problematic issue. In this context, the locality of democratization and participation has been looked down from above and this view has continued unchanged that gave us the point for discussion in this paper.
Özet Bu çalışma, demokrasi ve katılım ilişkisine demokratikleşme kültürü açısından bakmayı amaçla... more Özet Bu çalışma, demokrasi ve katılım ilişkisine demokratikleşme kültürü açısından bakmayı amaçlamaktadır. Yapılacak incelemede çıkış noktası, demokrasi ve katılım sürecinin demokratikleşme kültürü temelinde hayata geçeceği doğrultusundadır. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde, uygar ülke olarak demokratik yaşam biçimleri oluşmaktadır. Demokrasi ülke sınırlarını aşarak evrensel bir nitelik kazanmıştır; özgürlük ve eşitlik rejimidir. Bunlar; katılımcılık ve çoğulculuk ile hayata geçer ve demokratikleşme kültürüne dayanır. Katılımcılık, herkesin söz sahibi olmasını; çoğulculuk, farklılıklara hoşgörü ile yaklaşılmasını anlatır. Demokrasi, kendine ait bir kültüre dayanmakta; demokratik unsurlar kültürel zenginlik olarak görülmektedir. Demokratikleşmeyi sağlaması beklenen katılmalı yönetimle, yurttaşların karar sürecinde yer alması hedeflenmektedir. Demokrasinin yaşamsallığının, onu kullananlarca özümsenmesine bağlı olduğu da unutulmamalıdır. Aksi takdirde, rejimin adı demokrasi olsa bile, onu kullananların demokratik kültür seviyesine göre otokratizme dönüşme ihtimali mevcuttur. Abstract This study examines democracy and the relation of participation to the culture of democratization. The point of departure in the examination to be done is that the democracy and the participation process pass on a dream based on the culture of democratization. Countries ruled by democracy have democratic ways of life as civilized countries. Democracy transcended national borders and gained a universal character. The basic back forces are the regime of freedom and equality. These are passed on through participation and pluralism. Modernism is now based on democratization culture. Participation is that everyone has a say. Pluralism describes tolerance of differences. Democracy is based on a culture of its own; Democratic elements are seen as cultural wealth. We can provide democratization with participatory management. Here, citizens are targeted to take part in the decision-making process. It should not be forgotten that the vitality of democracy depends on the assimilation of its users. Otherwise, even if the name of the regime is democracy, there is a possibility that those who use it may turn into autocratic according to the level of democratic culture.
This study is intended to review the sustainability in tourism and environmental relations. Envir... more This study is intended to review the sustainability in tourism and environmental relations. Environment is the infrastructure of tourism. Tourism and the environment is intertwined. They make up a structure which together comes into being, nourishes and lives. The starting point of this investigation is that if sustainability is not created in tourism and environmental relations, the process will have a negative impact on both tourism and environment. At the same time the process will be unsustainable. In this context, with regard to tourism and environmental phenomena, the examination of sustainability is done within descriptive framework of writing. This study is considered to increase the awareness on this issue that any touristic activity which has no sign of sustainability will by no means last long. TURZM VE ÇEVRE LŞKLERNDE SÜRDÜRÜLEBLRLK Özet Bu çalışma, turizm ve çevre ilişkilerinde sürdürülebilirliği inceleme amacını taşımaktadır. Turizmin altyapısı çevredir. Turizm ve çevre iç içedirler. Beraberce birbirini oluşturan, besleyen ve yaşatan bir yapı ortaya çıkartırlar. Yapılacak incelemede çıkış noktası, turizm ve çevre ilişkilerinde sürdürülebilir nitelik oluşturulmazsa; sürecin hem turizm, hem de çevre üzerinde olumsuz etkilerde bulunacağı; sürdürülemez olacağı doğrultusundadır. Bu bağlamda, turizm ve çevre olgularına ilişkin olarak yazının betimsel çerçevesi içinde sürdürülebilirliğin irdelenmesi yapılmaktadır. Çevrenin korunmasına dikkat etmeyen hiçbir turistik eylemin uzun süreli olamayacağını vurgulayan bu çalışmanın, bu konudaki bilinci arttıracağı düşünülmektedir.
ÖZET Günümüzde dünyanın en önemli çevre sorunları arasında yer alan hava kirliliğinden etkilenen ... more ÖZET Günümüzde dünyanın en önemli çevre sorunları arasında yer alan hava kirliliğinden etkilenen küresel iklim değişikliği hem sabit hem de hareketli kaynakların emisyonları ile sıkı sıkıya ilişkilidir. Yanma sonucu ortaya çıkan başta CO × (karbon dioksit ve karbon monoksit) emisyonu olmak üzere SO × (kükürt oksitler) ve NO × (azot oksitler) gibi diğer zararlı emisyonların sadece dış hava kalitesinde problemlere neden olmaz aynı zamanda hem cansız kaynaklara (binalar ve araçlar gibi) hem de özellikle insanlar başta olmak üzere canlıların başta solunum yolları olmak üzere bazı sistemlerle ilgili şikâyetlerine de neden olur. Bu çalışmada, Çanakkale ve Hatay iline ait sağlık verileri hava kirliliği ile ilişkilendirilmiş ve hem zaman hem de yer bakımından istatistik değerlendirmeler ışığında hangi hastalıkların hava kirliliği ile tetiklendikleri irdelenmiştir. Sinüzit, faranjit, tonsilit ve bronşitin 2001–2006 yılları arasında rapor edilen rakamlar ışığında artma eğiliminde olduğu saptanmıştır. Sayılan bu hastalıkların özelde iç mekân hava kirliliği (örneğin konutlar ve otomobiller) ile ilişkisinin çalışılması yararlı olacaktır. ABSTRACT Global climate change that is affected by air pollution, one of the most important environmental problems today, is closely related to both stable and non-stable source emissions. Harmful emissions caused mainly by CO × (carbon dioxide and carbon monoxide), SO × (sulfur oxides) and NO × (nitrogen oxides) that are products of combustion reaction do not only cause a decrease in ambient air quality but, at the same time, negatively affect both nonliving resources (buildings and vehicles) and living beings chiefly humans as complaints on mainly respiration systems and some other systems. This study focuses on to reveal which symptoms are triggered by ambient air pollution in Canakkale and Hatay based on both spatial and temporal valuations completed. Not only these provinces examined; a countrywide mean morbidities of selected air-pollution related symptoms was also compared with the ones determined in Canakkale and Hatay. Specifically sinusitis, pharyngitis, tonsillitis and bronchitis were found on the rise based on reported cases between the years of 2001 and 2006. These symptoms listed above should be studied whether it is related with indoor (for instance dwellings and motor vehicles) air quality to explain clearly a probable relationship.
Özet Bu çalışma, insanlar için kent anlayışına dost kent temelinde bakmayı amaçlamaktadır. Türkiy... more Özet Bu çalışma, insanlar için kent anlayışına dost kent temelinde bakmayı amaçlamaktadır. Türkiye'de kentleşmenin temel dinamiğini göç oluşturmaktadır. Göç ile birlikte kentleşme olması gerekenden daha hızlı yaşanmaktadır. Kentler kontrolsüz bir şekilde büyümekte, kentsel altyapıların yerleşmeden sonra kurulması nedeniyle çarpık bir kentleşme oluşmaktadır. Kentleşmenin ideal biçimde gerçekleşmediği; bu kontrolsüz gelişmenin planlı olmayan bir kent formu oluşturduğu konusunda neredeyse herkes hem fikirdir. Ne var ki, kent sadece yapılardan ibaret değildir; yapılardan oluşsa da birçok toplumsal işleve sahiptir. İçinde yaşayan insanlar olmadan kentin bir anlamı yoktur. Kentin işlevlerine ve kentsel çevreye dair sorunlar şeklinde atfedilen birçok sorun, insan üzerinden kolayca gözlemlenebilmektedir. Büyüyen, hem fiziksel, hem de nüfus olarak genişleyen kent mekânında, insan-çevre ilişkisi de önemli oranda değişmiştir. Bu durum hem konut, hem de kamusal mekânlar açısından geçerli olmuştur; insan giderek çevreden kopmuştur. Kentsel sınırlılıklar insanların kenti kullanmasını da sınırlandırmaktadır. Bu bağlamda, kenti yaşanabilir kılmak için insan ve kenti yeniden dost yapmak gerekmektedir. Abstract This study aims to look at the city understanding of people on the basis of friendly city. Migration formed the basic dynamics of urbanization in Turkey. Urbanization is experienced faster than it should have with immigration. Cities are growing in an uncontrolled way; forming a distorted urbanization due to late establishment of urban infrastructure after the settlement. Almost anyone agree that urbanization isn't in the realization of the ideal form; this uncontrolled development can create a non-planned urban form. However, the city is not just buildings; has also many social functions. Cities have no meaning without people. Many problems attributed to city's functions and urban environment can be easily observed through people. Human-environment relationships have also changed dramatically within the urban space expanding both as physical and population. This has been the case for both residential and public spaces; people are increasingly disconnected from environment. Urban limitations restrict the use of the city by the people. In this context, it is necessary to make human and the city friends again to make the city livable.
Özet: Bilgi toplumu düşüncesi, dünya'nın gündemine bilgi çağı ve sanayi ötesi toplum tartışmaları... more Özet: Bilgi toplumu düşüncesi, dünya'nın gündemine bilgi çağı ve sanayi ötesi toplum tartışmalarıyla girmiştir. Bu toplum düzeninde, bilgi; gelişmiş ekonomileri şekillendiren, işin ve üretimin niteliği kadar mesleki yapıları da etkileyen önemli bir güç olarak tanımlanmaktadır. Bilgi piyasada alınıp satılan bir mal olarak görülmeye başlamıştır. Bilginin ticarileşmesi modern ekonomide tamamen yeni bir sektörün oluşumuna neden olmuştur. Bilgi toplumu özelliklerini en çok kentlerde göstermektedir. Bu nedenle gelinen nihai aşama bilgi kentlerinin ortaya çıkmasıdır. Bilgi kentleri, küresel rekabet koşullarının hüküm sürdüğü, iç pazar dış pazar ayrımının ortadan kalktığı günümüz dünyasında, ülkelerin ve firmaların kurtarıcısı olmuştur. Bilgi toplumu olabilmenin önemli araçlarından biri olan bilgi kentleridir. Bilgi kentleri farklı kaynaklarda teknokent, teknopark ve teknolojik park gibi terimlerle de ifade edilmektedir. Bu çalışma, özellikle son yıllarda her alanda meydana gelen gelişmelere bağlı olarak, bilgi toplumu olma yolunda kentsel değişim olgusunu ve bu doğrultuda bilgi kentlerini inceleme amacını taşımaktadır. Abstract: The idea of an information society, entered the world's agenda with the information age and the post-industrial society discussions. In this type of society, information is being defined as a force that shapes developed economies also to be defined as an important power affecting the nature of the occupations as well as the quality of the work and production. Information is being seen as a commodity bought and sold in the market. Commercial integration of knowledge has led to the formation of an entirely new industry in the modern economy. Informatıon society shows ıt's characteristics mostly in the cities. So in this final stage this situation creates the information cities. In today's world, where global competition conditions prevail, the separation of the domestic market and foreign markets has disappeared, information cities has been the savior of nations and firms. Information cities are important tools to become an information society. Information cities are named as technocity, technopark and technological park at different sources. This study aims to examine the case of urban change and information cities in the way of becoming an information society, depending on the advances in every field at recent years. Giriş İçinde bulunulan 21. yüzyılda hayatın tüm alanlarında hızlı değişimlere tanık olunmakta ve birbirini doğuran iki süreçten geçilmektedir: Bunlardan ilki dünyanın geçirdiği yeni ekonomik ve sosyal gelişmelerin neden olduğu, ülkeler arasında ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanda işbirliği ve bütünleşme sağlayan küreselleşme süreci; diğeri ise, bilgi teknolojilerindeki hızlı gelişmelerin neden olduğu bilgi çağ olgusudur. Küreselleşme küresel ekonomilerin ve küreselleşen bir kültürün doğmasına neden olmakta; bilgi çağı ise bilgi toplumunun getirileri ile ulaşım, iletişim, üretim, yapılaşma vb. gibi birçok konuda insan hayatını kolaylaştıran ve zamandan tasarruf sağlayan olanakları yaratmaktadır. Bu iki sürecin en etkili biçimde hissedildiği, en yoğun yaşandığı mekânlar kentlerdir. 20. yüzyılın belirleyici özelliği sanayileşme ve hızlı kentleşme idi; 21. yüzyılda da yine büyük kentlerden söz edilmektedir. Bilgi çağının ve küreselleşmenin kentler üzerindeki en belirgin etkilerinden birisi yapısal anlamda yaşanmıştır. Kentler değişim akımları ile beraber üretim merkezi olma işlevlerini ikinci plana atarak, hizmet ve iletişim olanaklarını ön plana çıkarmaya başlamışlardır. Ulusal yapıları aşan ilişkilerin ortaya çıkması kentlerin küreselleşme sürecindeki konumunu da değiştirmiştir. Küreselleşmenin hızlanması ve etkisini yoğunlaştırması ile bazı kentlerin yükselmeye başlaması, bilgi ve sermaye akışına yön veren küresel kentleri ortaya çıkmıştır. Çağımızda " bilgi " neredeyse kutsal bir kavram haline gelmiştir. Onunla birlikte üretilen diğer bir kavram olan " bilgi toplumu " ise çağımızın ulaşılması hedeflenen ideal toplum biçimi
Uploads
Papers