İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2023
Ekonomi literatüründe firma yatırımları için en önemli iktisadi konulardan biri olan faiz sistemi... more Ekonomi literatüründe firma yatırımları için en önemli iktisadi konulardan biri olan faiz sistemi yerine alternatif model arayışı, özellikle İslâm ülkeleri veya çoğunluğu Müslüman nüfusa sahip ülkelerde büyük önem arz etmektedir. Faiz, her ne kadar günümüz iktisat literatüründe vaz geçilmesi zor bir başlık olsa da bu alanda yapılan çalışmalar, faizin olumsuz sonuçlarını bilimsel çerçevede ortaya koyarak alternatif uygulamaların önemini artıracaktır. Bu çalışmanın amacı, İslâm ülkelerinde faiz ödemeleri ile ekonomik büyüme arasında ilişkiyi ortaya koymaktır. Ayrıca çalışma İslâm ülkeleri üzerinde faiz ve ekonomik büyümenin çalışıldığı az sayıda çalışma içerisinde en güncel çalışma niteliğini taşımaktadır. Analizde transfer harcamalarının bir kalemi olan faiz ödemelerinin büyüme üzerindeki etkisini daha anlamlı şekilde ortaya koymak amaçlandığından ayrıca tüketim ve yatırım harcamalarına da kontrol değişken olarak yer verilmiştir. Çalışmada aralarında Arnavutluk, Azerbaycan, Bahreyn, Mısır, Endonezya, İran, Ürdün, Kuveyt, Fas, Tunus ve Türkiye olan 11 İslâm ülkesine ilişkin 1995 –2020 dönemini kapsayan panel veri seti kullanılmıştır. İslâm İş birliği Teşkilatı’na üye çok daha fazla İslâm ülkesi olmasına karşın verilerdeki eksiklikler 11 ülkelik bir gözlem kısıtına gidilmesine sebep olmuştur. Birinci farklarında durağan hale gelen serilerin arasında uzun dönemli eş bütünleşme ilişkisi YKB’yi de dikkate alan Westerlund eşbütünleşme testi ile kontrol edilmiş ve seriler arasında uzun dönemli eş bütünleşme ilişkisi bulunmuştur. Son olarak I(1) seviyesinde durağan ve YKB durumlarında etkili sonuçlar verebilen Panel DOLS tahmincisi ile faiz ödemeleri ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin katsayıları tahmin edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre faiz ödemeleri ile ekonomik büyüme arasında uzun dönemli bir eş bütünleşme ilişkisi bulunurken panel DOLS tahmincisi sonucunda faiz ödemelerinde %1’lik artış büyümeyi yaklaşık %0.48 oranında azaltmaktadır.
Topluluk halinde yaşayan insanlar arasında zaman zaman çıkar çatışmaları, hak ihlâlleri ve ceza d... more Topluluk halinde yaşayan insanlar arasında zaman zaman çıkar çatışmaları, hak ihlâlleri ve ceza doğuran olaylar meydana gelebilir. Hiç şüphesiz insanlar arasında meydana gelen uyuşmazlıkların meşrû usûller çerçevesinde yetkili yargı makamlarınca çözümlenerek adaletin tecelli etmesi sağlanır. Osmanlı şer‘iyye sicillerinde yargı sisteminde arabuluculuk (ıslâh, ıslâh- beyn, ıslâh-ı zâti’l-beyn) müessesesine büyük bir önem verildiği ve arabulucuların (muslih, çoğulu muslihûn), yargılama esnasında devreye girip ihtilafların sona erdirilmesinde olumlu rol oynadıkları görülmektedir. 07/06/2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu”nda arabuluculuğun uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi olduğuna vurgu yapılmıştır. Günümüzde Türkiye’de ticâret, iş ve tüketici hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda arabuluculuk uygulaması dava şartına bağlanmış, diğer hukuk davaları ise ihtiyarî (seçime bağlı) olarak hukuk süreçlerindeki yerini almıştır. Modern arabuluculuk uygulaması ilk kez Amerika Birleşik Devletleri’nde 1960’lı yıllarda ortaya çıkmış, burada özellikle ticarî, etnik ve dinî grupların kendi aralarındaki uyuşmazlıkların giderilmesinde bu hukuk yolu icrâ edilmiştir. Arabuluculuk uygulaması, 1990’lı ve 2000’li yıllarda öncelikle kıta Avrupası ve bilâhare bütün Avrupa Birliği ülkelerini kapsayacak şekilde hukuk mevzuatlarındaki yerini almıştır. Ülkemizde de 2012 yılında 6325 sayılı “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu” ve bir yıl sonra ise bu kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmelik yayımlanarak arabuluculuk mevzuatı oluşturulmuş, 2013 yılından itibaren fiilen uygulanmaya başlanmıştır. Günümüzde her geçen gün bilinirliliğini ve etki alanını artırmakta olan arabuluculuk uygulaması, hadd-i zâtında aynı isimle ve fonksiyonla olmasa da pre-modern Türk hukukunda da bilinen ve tatbik edilen bir hukukî çözüm yolu olmuştur. Örneğin Osmanlı Devleti’nde “muslihûn” adı verilen kişiler, günümüzdeki arabuluculuk uygulamalarına benzer alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına katkı sağlamışlardır. Arapça “sulh” (Türkçe: barıştırma, uzlaşma, anlaşma) kökünden türetilen “muslihûn” kelimesi, Türkçeye uzlaştırmacı(lar), barıştırıcı(lar) gibi ifadelerle tercüme edilebilir. Bu tebliğde Osmanlı’da birer arabulucu gibi hareket eden “muslihûn” zümresi hakkında genel bilgiler verilecek, icrâ ettikleri görevler ve bunların ticârî davalardaki yansımalarına bakılacaktır. Çalışmanın arşiv kaynağını mahkeme kayıtları olarak da ifade edilen Osmanlı dönemi İstanbul şer‘iyye sicilleri oluşturmakta olup, teori ve pratiğe yönelik elde edilen veriler günümüzde Türkiye’de mer’î olan arabuluculuk mevzuatı ve uygulamaları kapsamında mukâyese edilmek suretiyle izâh edilmeye çalışılacaktır.
JOEEP: Journal of Emerging Economies and Policy, 2023
Türkiye’de 1985-2005 yılları arasında bankacılık sistemine alternatif bir model şeklinde özel fin... more Türkiye’de 1985-2005 yılları arasında bankacılık sistemine alternatif bir model şeklinde özel finans kurumları ismiyle faaliyette bulunan katılım bankaları, 2005 yılına gelindiğinde bankacılık sistemine dahil edilerek bugünkü isimleri olan katılım bankacılığı ismi altında varlıklarını sürdürmeye başlamışlardır. Katılım bankaları, vâdeli fon toplarken kâr/zarar ortaklığına yani fıkıhtaki adıyla mudârebeye dayalı katılma hesabı ile, fon kullandırırken ise çoğunlukla müşterinin almak istediği ürünü (mal, konut, taşıt vb. gibi) peşin alıp üzerine kârını ilave edip müşteriye vâdeli satarak yani fıkıhtaki adıyla murabaha ile işlemlerini yürütmektedirler. Fon kullandırımında az da olsa kullanılan bir diğer yöntem ise proje tabanlı kâr/zarar ortaklığı yani mudârebe/müşârekedir. Bu çalışma, 1985-2022 yılları arasında katılım bankalarının fon kullandırım teknikleri açısından en çok tercih ettikleri ürünün murâbaha olduğunu ortaya koyarak, katılım bankacılığında mudârebe/müşâreke türünde fon kullandırabilme imkanını sunan alternatif bir bankacılık türüne işaret ederek, kalkınma ve yatırım bankacılığının bu tür bir bankacılık zeminini sağlayıp sağlayamayacağını akademisyenler ve uygulayıcılar nezdinde tartışmaya açmayı hedeflemektedir
The importance of studies on Islamic economics and finance in Europe has increased from the middl... more The importance of studies on Islamic economics and finance in Europe has increased from the middle of the 20th century to the present. It is aimed to show the studies and practices in the field of Islamic economics and finance, as well as their development processes in Europe in this essay. The countries that included in our work
about Islamic economics and finance in Europe are as follows, UK, Netherlands, Germany, France, Sweden, Lithuania, Italy, and Switzerland.
It was examined in detail in which research centers study on this field were carried out by touching on where and how Islamic economics and finance first emerged in Europe in this study. Also, the articles, theses, and books, published by experts working on the development of Islamic economics and finance in Europe, are included. In particular, recommendations are given deductively from historical trends, sources, information and methodological possibilities in the development of modern Islamic economics and finance. This study reveals that important research and studies have been carried out in the fields of Islamic economics and finance in Europe in terms of both theory and practice. Also, it is observed that there are many experts and academicians
who are leading the studies in the field of Islamic economics and finance, and that financial centers in Europe have taken important steps towards globalization.
XVIII. asrın ortalarında İngiltere’de başlayan ve peyderpey Avrupa’da yayılan Sanayi Devrimi, ins... more XVIII. asrın ortalarında İngiltere’de başlayan ve peyderpey Avrupa’da yayılan Sanayi Devrimi, insanlık tarihinin istikâmetini önemli ölçüde değiştirmiştir. Sanayi Devrimi’nden önce henüz kömür, petrol, elektrik gibi enerji girdileri kullanılmadığı/bilinmediği için üretim, su ve rüzgâr gücüne bağlı olarak sağlanan enerji birimlerine bağlıydı. Dolayısıyla üretim tesisleri de bu bölgelerde olmak durumundaydı. Yaklaşık dört bin yıllık kara taşıtı olan at arabasının yerini alan demiryolu ise üretim ve lojistik kalıplarını köklü ve radikal bir şekilde değiştirmiştir. 1830-1870 yılları arasında Avrupa’da bir ağ şeklinde kurulan demiryolu sistemi hammaddeye erişimden mezradaki tarım ürünlerinin pazarlara aktarımına kadar birçok üretim ve tüketim alışkanlığını da etkilemiştir. Osmanlı Devleti topraklarındaki ilk demiryolu, 1856 yılında İskenderiye-Kahire arasında hizmete alınmış, proje İngiliz sermayesi ile gerçekleştirilmiştir. Osmanlı’da devletin kendi finansman kaynakları ile ülke içindeki ve dışındaki Müslümanlardan toplanan yardımlarla hayata geçirilen ilk demiryolu projesi ise II. Abdulhamid döneminde, 1900-1908 yılları arasında inşâ olunan ve Şam-Medine arası bir güzergâhı içeren Hicaz Demiryolu projesidir. Hicaz Demiryolu projesi yapıldığında Osmanlı tâbiyetinde olan topraklar günümüzde Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan olmak üzere üç farklı devletin sınırları içerisinde yer almaktadır. Bu çalışma, Hicaz Demiryolu inşâsı sırasında Ürdün’de Amman yakınlarındaki el-Salt kazasında keşfedilen fosfat madeninin, keşfedildiği tarihten günümüze kadar olan süreçte Ürdün ekonomisi üzerindeki etkilerini tahlil etmeyi amaçlamaktadır.
II. International Symposium on Economic Thought (ISET), 2021
Türk bankacılık ve finans tarihi, para vakıfları, esnaf sandıkları, sarraflar, daha sonra Ziraat ... more Türk bankacılık ve finans tarihi, para vakıfları, esnaf sandıkları, sarraflar, daha sonra Ziraat Bankası adını alacak memleket/menafi sandıkları gibi birçok farklı amaca hizmet eden kurumlardan oluşmaktadır. Günümüzdeki anlamda Türk tarihinde modern bankacılık faaliyetlerinin başlangıcı ise XIX. asrın ortasına kadar gitmektedir. Osmanlı’da kurulan ilk bankalar genellikle savaş finansmanı ve borç tedariği için ihraç edilen kaimelerin değerini muhafaza etmek, döviz kurlarını belirli seviyede tutmak gibi temel amaçları gerçekleştirmek üzere kurulmuşlardır. Osmanlı’da kurulan ilk modern banka Baltazzi ve Alléon adındaki iki Galata bankeri tarafından 1847 yılında kurulan Banque de Constantinople (Dersaadet/İstanbul Bankası)’dur. Haddi zatında bu bankanın kurucularından 1792 doğumlu J. François Antoine Allêon’un ailesi XVIII. asrın başından beri İstanbul’da ikâmet eden bir aile olup, 1824 tarihinde Galata’da faaliyete başlayan Alléon Bankası’nın da sahibidir. Baltazzi ailesinden bankanın diğer ortağı Monalaki Baltazzi’de Avusturya uyruklu bir aileye mensup olup, örneğin abisi Todoraki 1841’de Maliye Nazırı Saffeti Paşa’ya 7,5 milyon kuruş borç vermiş buna mukabil Aydın, Selanik, Tırhala ve Menteşe gibi bölgelerin vergi gelirlerinin mültezimi olmuştur. Bu iki aile, banka müesseselerini kurmadan önce Osmanlı Devleti’yle finans, para ve maliye alanlarında ilişkileri olan ailelerden idi. Sarraflar, Osmanlı tarihinde devletin kısa vadeli iç borçlanmalarını tedarik eden, başta Padişah olmak üzere, sadrazam, şeyhülislam, reis’ül-küttap, vali, Mısır hıdivi gibi yönetici elitlerin finansal hizmetlerinde bulunan kimseler olmuşlardır. Osmanlı’nın gayr-i müslim tebaasından olan sarraflar ekseriyetle Ermeni olup bunun dışında Rum ve Yahudi sarraflar da bulunmaktadır. Denilebilir ki Rusya ile 1853 yılında başlayan Kırım Harbi’ne kadar Osmanlı’nın kısa vadeli borç tedarikinin sağlanmasında ve elitlerin finansal işlemlerinde sarraflar en etkin finans-kapital sahipleri olmuştur. Hatta Osmanlı bürokrasisinde sarrafbaşılık, esnaf teşkilatında ise sarraflar loncası kurumsal olarak mevcuttur. Bununla birlikte Osmanlı yöneticilerinin bir süredir gündeminde olan ancak çeşitli itirazlarla tehir edilen dış finansman ihtiyacı ise Kırım Harbi ile kaçınılmaz hale gelmiş, bu durum ise Avrupa finans-kapitalinin Osmanlı’da banka kurma ihtiyaçlarını zorunlu hale getirmiştir. Galata bankerlerinin asgari %20 olan faiz hadlerinin yerine Avrupa finans-kapitalinin azami %14’e varan faiz hadleri, borç veren ve alan konumundaki Avrupa ve Osmanlı arasında Galata bankerlerinin aradan çıkartılması için bir mutabakat zemini oluşturmuştur. Avrupa ile Osmanlı arasındaki borç-alacak trafiğini belirli bir sistemde yürütmek gereği hasıl olduğu için Osmanlı’ya bir merkez bankası fonksiyonu taşıyan banka kurdurtma ihtiyacı da ortaya çıkmıştır. 1856 yılında İngiliz sermayesiyle kurulan Ottoman Bank daha sonra Fransız sermayedarların da katılımıyla 1863 yılında Bank-ı Osmanî-i Şahâne (Banque Impériale Ottomane) adıyla para emisyonu imtiyazı olan bir devlet bankası hüviyeti kazanmıştır. Ayrıca 1850’li yıllarda Osmanlı’da banka kurma teşebbüsleri de artmıştır. İşte Osmanlı’da banka kurma teşebbüsünde bulunanların sayılarının arttığı bu dönemlerde 30 Zilhicce 1270 (m. 23 Eylül 1854) tarihli banka kurulması esnasında uyulması gereken esas ve usulleri içeren bir nizamnâme taslağı bulunmaktadır. Bu tebliğde bir şirket olarak bankanın kurulması esnasında uyulması gereken usul ve esasları içeren bu nizamnâme taslağının maddelerine kısaca değinilerek, bu tarihten sonra kurulan bankaların mezkûr nizamnâmeye ne denli uyumlu olarak kuruldukları ele alınacaktır. Anılan nizamnamenin tamamı 5 başlık altında 34 maddeden oluşmaktadır. Bölüm başlıkları kumpanyanın suret-i teşkili ve mevzu-ı asliyesi (md. 1-7), kumpanyanın mikdar-ı sermayesi (md. 8-14), kumpanyanın suret-i idaresi (md. 15-31), hisse-yi temettünün tayini (md. 32- 33), taşralardaki kontuvarlar (ofisler) ve memurlarının suret-i tayini (md. 34) şeklinde sıralanmıştır.
Çok önemli bir tarihi tecrübeyi barındıran para vakıfları öteden beri gerek Osmanlı iktisat tarih... more Çok önemli bir tarihi tecrübeyi barındıran para vakıfları öteden beri gerek Osmanlı iktisat tarihi gerekse İslam ekonomisi alanında araştırma yapan akademisyenlerin ilgisini çekmiştir. Türkiye'de para vakıflarına ilişkin yapılan bilimsel çalışmalar 1930'lu yıllar gibi erken Cumhuriyet dönemine kadar uzanmaktadır. Cumhuriyet döneminde ülkemizde para vakıflarına dair müstakil olarak az sayıda eser te'lif edilmiş olmakla birlikte bu alanda özellikle 2000'li yıllardan günümüze artan bir ivmeyle pek çok makalenin yazılıp yayımlandığı görülmektedir. Para vakıflarına ilişkin çalışmalar genellikle fıkıh, İslam iktisat tarihi, Türk iktisat tarihi ve Türk finans tarihi bağlamında yapılmakta, günümüzdeki katılım bankacılığı ile olan benzerlikleri de incelemeye tâbi tutulmaktadır. Öte yandan İstanbul ve yakın çevresinde kurulmuş para vakıflarının yanı sıra özellikle son yıllarda Osmanlı taşrasında kurulan para vakıflarına ilişkin makale çalışmalarının artmış olduğu müşahede edilmektedir. Bu çalışma, başlangıcından günümüze Türkiye'de para vakıflarına ilişkin yapılan araştırmaların envanterini çıkartmayı ve bunlar hakkında genel bir değerlendirme yapmayı amaçlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Para vakıfları, Osmanlı iktisat tarihi, Osmanlı para vakıfları, Osmanlı finans tarihi, literatür. Abstract Cash foundations that are founded by devoting cash money have been attracting the attention of academics and practitioners for many years since they contain an important historical experience for both Ottoman economic history and Islamic economics research. The studies related to cash foundations in Turkey dates to the early Republican era as 1930. In our country, although the studies carry the title "cash foundation" are very few, the works of the article have been observed with increasing momentum especially since the 2000s. Studies on cash foundations are generally carried out in the context of Islamic law, Islamic economics history, Turkish economic history, and Turkish finance history, and are compared with current participation banking. Especially in recent years, it has been observed that the article studies on the cash foundations established in Ottoman provinces have increased. This study aims to make out the inventory of researches in Turkey on cash foundations from the beginning till present and to make a general assessment of these studies.
Osmanlı Devleti’nde görülen ilk para vakfı Edirne’de 1423 yılında Yağcı Hacı Muslihiddin tarafınd... more Osmanlı Devleti’nde görülen ilk para vakfı Edirne’de 1423 yılında Yağcı Hacı Muslihiddin tarafından 10.000 akçeyle kurulan vakıftır. Bu tarihten Osmanlı’nın sona erdiği tarihe kadar para vakıfları varlıklarını yaygın bir şekilde sürdürmüşlerdir. Meşrûiyeti dönem dönem gerek Osmanlı uleması arasında gerekse günümüz fıkıh bilginleri arasında tartışılmış olsa da para vakıflarına kâhir ekseriyetle fukaha tarafından cevâz verilmiş, hatta tarihi süreç içerisinde Osmanlı Devleti’nin resmî ideolojisi haline gelerek varlıkları bir anlamda garanti altına alınmıştır. Özellikle XVI. asırda devrin önemli ulemaları olan ve şeyhülislâmlık görevini ifâ eden Ebussuûd Efendi ve Çivizâde arasındaki fıkhî temelli meşrûiyet tartışmaları yaşanmış ve Çivizâde’nin etkisiyle kısa bir dönem faaliyetlerine son verilmiş olsa da bu ara dönem akabinde bir daha asla para vakıfları uygulamasından vazgeçilmemiştir. Hatta para vakıflarının sosyal yaşama olan katkıları nazar-ı dikkate alınarak kurulmaları teşvik edilmiş ve bizzat padişahlar, vüzera ve ulema tarafından da bu tür vakıflar kurulmuştur. Günümüzde para vakıflarına yönelik akademik çalışmalar hız kazanmıştır. Para vakıflarına ilişkin ilk çalışmalar Osmanlı başkenti olan İstanbul’u kapsayacak şekilde yapılmış, zamanla Bursa gibi diğer büyük şehirleri ve Osmanlı’nın taşra bölgeleri ve kazalarını da içerecek diğer çalışmalar bunları takip etmiştir. Bu çalışma, bir Osmanlı taşrası olan Safranbolu’da kurulmuş para vakıflarını inceleyerek bu vakıfların kimler tarafından, ne kadar sermaye ile ve hangi amaçla kuruldukları hakkında bilgi vermeyi hedeflemektedir. Çalışmanın bir diğer amacı ise, para vakıflarının vakfiyelerinde geçen camilerin günümüze kadar intikal edip edemedikleri ve kurucularından soy bağı süren kişilerden günümüze kadar ulaşan kimselerin olup olmadığını saha araştırması yoluyla ortaya çıkarmaktır. Bu yönüyle tespit edebildiğimiz kadarıyla para vakıflarını inceleyen çalışmalar içinde saha araştırmasını içine alan ilk çalışma olarak farklılaşmakta ve literatüre yeni bir yaklaşım getirmektedir.
Osmanlı Devleti, kuruluşundan Tanzimat devrine kadar ki dönemde kendisinden önceki İslâm devletle... more Osmanlı Devleti, kuruluşundan Tanzimat devrine kadar ki dönemde kendisinden önceki İslâm devletlerinde ve döneminde var olan devletlerin kullandıkları madeni para rejimine tâbi olmuştur. İncelemiş olduğumuz XVIII. asırda basılmış fetva mecmualarında, Osmanlı'da tedavülde olan yerli ve yabancı para birimlerinin isimleri görülmekte, "tağşiş" yani paranın değeriyle ilgili yapılan değişiklikler ile "tecdid-i akçe" yani yeni bir Padişah'ın tahta çıkmasıyla kendi adına yeni paraların bastırılıp eskilerin ise tedavülden kaldırılması uygulaması, mangırın piyasada oluşturduğu olumsuz etkilerden bahsedilmektedir. Ayrıca kalpazanlık faaliyetine dair meseleler, para değerindeki değişimlerin muamelelerdeki olumsuz yansımaları gibi paraya ilişkin çeşitli konularda bilgiler edinilmektedir. Fetvalarda geçen bu bilgiler, iktisat tarihinin para bahsiyle ilgili yazılmış eserleriyle mukayese edildiğinde literatürde geçen bilgileri teyit eder nitelikte olduğu görülmektedir. Abstract The Ottoman Empire was subjected to the coin regime which was used by the states that existed in the Islamic states and periods before the Tanzimat era. The names of the local and foreign currencies that are circulating in the Ottoman Empire can be seen in the fetva registers, which were printed in the 18th century. "Tagsis" which means the changes made about the value of money and "tecdid-i akce" which was the application of a new Padishah on the throne to mint new money on his behalf and remove the old ones from the circulation. There are also informations on various issues related to the currency, such as issues related to counterfeiting activities, negative reflections of changes in money value. These informations in the fetvas seem to confirm the information in the literature when compared with the works written about the money chapters of economic history literature.
İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2023
Ekonomi literatüründe firma yatırımları için en önemli iktisadi konulardan biri olan faiz sistemi... more Ekonomi literatüründe firma yatırımları için en önemli iktisadi konulardan biri olan faiz sistemi yerine alternatif model arayışı, özellikle İslâm ülkeleri veya çoğunluğu Müslüman nüfusa sahip ülkelerde büyük önem arz etmektedir. Faiz, her ne kadar günümüz iktisat literatüründe vaz geçilmesi zor bir başlık olsa da bu alanda yapılan çalışmalar, faizin olumsuz sonuçlarını bilimsel çerçevede ortaya koyarak alternatif uygulamaların önemini artıracaktır. Bu çalışmanın amacı, İslâm ülkelerinde faiz ödemeleri ile ekonomik büyüme arasında ilişkiyi ortaya koymaktır. Ayrıca çalışma İslâm ülkeleri üzerinde faiz ve ekonomik büyümenin çalışıldığı az sayıda çalışma içerisinde en güncel çalışma niteliğini taşımaktadır. Analizde transfer harcamalarının bir kalemi olan faiz ödemelerinin büyüme üzerindeki etkisini daha anlamlı şekilde ortaya koymak amaçlandığından ayrıca tüketim ve yatırım harcamalarına da kontrol değişken olarak yer verilmiştir. Çalışmada aralarında Arnavutluk, Azerbaycan, Bahreyn, Mısır, Endonezya, İran, Ürdün, Kuveyt, Fas, Tunus ve Türkiye olan 11 İslâm ülkesine ilişkin 1995 –2020 dönemini kapsayan panel veri seti kullanılmıştır. İslâm İş birliği Teşkilatı’na üye çok daha fazla İslâm ülkesi olmasına karşın verilerdeki eksiklikler 11 ülkelik bir gözlem kısıtına gidilmesine sebep olmuştur. Birinci farklarında durağan hale gelen serilerin arasında uzun dönemli eş bütünleşme ilişkisi YKB’yi de dikkate alan Westerlund eşbütünleşme testi ile kontrol edilmiş ve seriler arasında uzun dönemli eş bütünleşme ilişkisi bulunmuştur. Son olarak I(1) seviyesinde durağan ve YKB durumlarında etkili sonuçlar verebilen Panel DOLS tahmincisi ile faiz ödemeleri ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin katsayıları tahmin edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre faiz ödemeleri ile ekonomik büyüme arasında uzun dönemli bir eş bütünleşme ilişkisi bulunurken panel DOLS tahmincisi sonucunda faiz ödemelerinde %1’lik artış büyümeyi yaklaşık %0.48 oranında azaltmaktadır.
Topluluk halinde yaşayan insanlar arasında zaman zaman çıkar çatışmaları, hak ihlâlleri ve ceza d... more Topluluk halinde yaşayan insanlar arasında zaman zaman çıkar çatışmaları, hak ihlâlleri ve ceza doğuran olaylar meydana gelebilir. Hiç şüphesiz insanlar arasında meydana gelen uyuşmazlıkların meşrû usûller çerçevesinde yetkili yargı makamlarınca çözümlenerek adaletin tecelli etmesi sağlanır. Osmanlı şer‘iyye sicillerinde yargı sisteminde arabuluculuk (ıslâh, ıslâh- beyn, ıslâh-ı zâti’l-beyn) müessesesine büyük bir önem verildiği ve arabulucuların (muslih, çoğulu muslihûn), yargılama esnasında devreye girip ihtilafların sona erdirilmesinde olumlu rol oynadıkları görülmektedir. 07/06/2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu”nda arabuluculuğun uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi olduğuna vurgu yapılmıştır. Günümüzde Türkiye’de ticâret, iş ve tüketici hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda arabuluculuk uygulaması dava şartına bağlanmış, diğer hukuk davaları ise ihtiyarî (seçime bağlı) olarak hukuk süreçlerindeki yerini almıştır. Modern arabuluculuk uygulaması ilk kez Amerika Birleşik Devletleri’nde 1960’lı yıllarda ortaya çıkmış, burada özellikle ticarî, etnik ve dinî grupların kendi aralarındaki uyuşmazlıkların giderilmesinde bu hukuk yolu icrâ edilmiştir. Arabuluculuk uygulaması, 1990’lı ve 2000’li yıllarda öncelikle kıta Avrupası ve bilâhare bütün Avrupa Birliği ülkelerini kapsayacak şekilde hukuk mevzuatlarındaki yerini almıştır. Ülkemizde de 2012 yılında 6325 sayılı “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu” ve bir yıl sonra ise bu kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmelik yayımlanarak arabuluculuk mevzuatı oluşturulmuş, 2013 yılından itibaren fiilen uygulanmaya başlanmıştır. Günümüzde her geçen gün bilinirliliğini ve etki alanını artırmakta olan arabuluculuk uygulaması, hadd-i zâtında aynı isimle ve fonksiyonla olmasa da pre-modern Türk hukukunda da bilinen ve tatbik edilen bir hukukî çözüm yolu olmuştur. Örneğin Osmanlı Devleti’nde “muslihûn” adı verilen kişiler, günümüzdeki arabuluculuk uygulamalarına benzer alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına katkı sağlamışlardır. Arapça “sulh” (Türkçe: barıştırma, uzlaşma, anlaşma) kökünden türetilen “muslihûn” kelimesi, Türkçeye uzlaştırmacı(lar), barıştırıcı(lar) gibi ifadelerle tercüme edilebilir. Bu tebliğde Osmanlı’da birer arabulucu gibi hareket eden “muslihûn” zümresi hakkında genel bilgiler verilecek, icrâ ettikleri görevler ve bunların ticârî davalardaki yansımalarına bakılacaktır. Çalışmanın arşiv kaynağını mahkeme kayıtları olarak da ifade edilen Osmanlı dönemi İstanbul şer‘iyye sicilleri oluşturmakta olup, teori ve pratiğe yönelik elde edilen veriler günümüzde Türkiye’de mer’î olan arabuluculuk mevzuatı ve uygulamaları kapsamında mukâyese edilmek suretiyle izâh edilmeye çalışılacaktır.
JOEEP: Journal of Emerging Economies and Policy, 2023
Türkiye’de 1985-2005 yılları arasında bankacılık sistemine alternatif bir model şeklinde özel fin... more Türkiye’de 1985-2005 yılları arasında bankacılık sistemine alternatif bir model şeklinde özel finans kurumları ismiyle faaliyette bulunan katılım bankaları, 2005 yılına gelindiğinde bankacılık sistemine dahil edilerek bugünkü isimleri olan katılım bankacılığı ismi altında varlıklarını sürdürmeye başlamışlardır. Katılım bankaları, vâdeli fon toplarken kâr/zarar ortaklığına yani fıkıhtaki adıyla mudârebeye dayalı katılma hesabı ile, fon kullandırırken ise çoğunlukla müşterinin almak istediği ürünü (mal, konut, taşıt vb. gibi) peşin alıp üzerine kârını ilave edip müşteriye vâdeli satarak yani fıkıhtaki adıyla murabaha ile işlemlerini yürütmektedirler. Fon kullandırımında az da olsa kullanılan bir diğer yöntem ise proje tabanlı kâr/zarar ortaklığı yani mudârebe/müşârekedir. Bu çalışma, 1985-2022 yılları arasında katılım bankalarının fon kullandırım teknikleri açısından en çok tercih ettikleri ürünün murâbaha olduğunu ortaya koyarak, katılım bankacılığında mudârebe/müşâreke türünde fon kullandırabilme imkanını sunan alternatif bir bankacılık türüne işaret ederek, kalkınma ve yatırım bankacılığının bu tür bir bankacılık zeminini sağlayıp sağlayamayacağını akademisyenler ve uygulayıcılar nezdinde tartışmaya açmayı hedeflemektedir
The importance of studies on Islamic economics and finance in Europe has increased from the middl... more The importance of studies on Islamic economics and finance in Europe has increased from the middle of the 20th century to the present. It is aimed to show the studies and practices in the field of Islamic economics and finance, as well as their development processes in Europe in this essay. The countries that included in our work
about Islamic economics and finance in Europe are as follows, UK, Netherlands, Germany, France, Sweden, Lithuania, Italy, and Switzerland.
It was examined in detail in which research centers study on this field were carried out by touching on where and how Islamic economics and finance first emerged in Europe in this study. Also, the articles, theses, and books, published by experts working on the development of Islamic economics and finance in Europe, are included. In particular, recommendations are given deductively from historical trends, sources, information and methodological possibilities in the development of modern Islamic economics and finance. This study reveals that important research and studies have been carried out in the fields of Islamic economics and finance in Europe in terms of both theory and practice. Also, it is observed that there are many experts and academicians
who are leading the studies in the field of Islamic economics and finance, and that financial centers in Europe have taken important steps towards globalization.
XVIII. asrın ortalarında İngiltere’de başlayan ve peyderpey Avrupa’da yayılan Sanayi Devrimi, ins... more XVIII. asrın ortalarında İngiltere’de başlayan ve peyderpey Avrupa’da yayılan Sanayi Devrimi, insanlık tarihinin istikâmetini önemli ölçüde değiştirmiştir. Sanayi Devrimi’nden önce henüz kömür, petrol, elektrik gibi enerji girdileri kullanılmadığı/bilinmediği için üretim, su ve rüzgâr gücüne bağlı olarak sağlanan enerji birimlerine bağlıydı. Dolayısıyla üretim tesisleri de bu bölgelerde olmak durumundaydı. Yaklaşık dört bin yıllık kara taşıtı olan at arabasının yerini alan demiryolu ise üretim ve lojistik kalıplarını köklü ve radikal bir şekilde değiştirmiştir. 1830-1870 yılları arasında Avrupa’da bir ağ şeklinde kurulan demiryolu sistemi hammaddeye erişimden mezradaki tarım ürünlerinin pazarlara aktarımına kadar birçok üretim ve tüketim alışkanlığını da etkilemiştir. Osmanlı Devleti topraklarındaki ilk demiryolu, 1856 yılında İskenderiye-Kahire arasında hizmete alınmış, proje İngiliz sermayesi ile gerçekleştirilmiştir. Osmanlı’da devletin kendi finansman kaynakları ile ülke içindeki ve dışındaki Müslümanlardan toplanan yardımlarla hayata geçirilen ilk demiryolu projesi ise II. Abdulhamid döneminde, 1900-1908 yılları arasında inşâ olunan ve Şam-Medine arası bir güzergâhı içeren Hicaz Demiryolu projesidir. Hicaz Demiryolu projesi yapıldığında Osmanlı tâbiyetinde olan topraklar günümüzde Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan olmak üzere üç farklı devletin sınırları içerisinde yer almaktadır. Bu çalışma, Hicaz Demiryolu inşâsı sırasında Ürdün’de Amman yakınlarındaki el-Salt kazasında keşfedilen fosfat madeninin, keşfedildiği tarihten günümüze kadar olan süreçte Ürdün ekonomisi üzerindeki etkilerini tahlil etmeyi amaçlamaktadır.
II. International Symposium on Economic Thought (ISET), 2021
Türk bankacılık ve finans tarihi, para vakıfları, esnaf sandıkları, sarraflar, daha sonra Ziraat ... more Türk bankacılık ve finans tarihi, para vakıfları, esnaf sandıkları, sarraflar, daha sonra Ziraat Bankası adını alacak memleket/menafi sandıkları gibi birçok farklı amaca hizmet eden kurumlardan oluşmaktadır. Günümüzdeki anlamda Türk tarihinde modern bankacılık faaliyetlerinin başlangıcı ise XIX. asrın ortasına kadar gitmektedir. Osmanlı’da kurulan ilk bankalar genellikle savaş finansmanı ve borç tedariği için ihraç edilen kaimelerin değerini muhafaza etmek, döviz kurlarını belirli seviyede tutmak gibi temel amaçları gerçekleştirmek üzere kurulmuşlardır. Osmanlı’da kurulan ilk modern banka Baltazzi ve Alléon adındaki iki Galata bankeri tarafından 1847 yılında kurulan Banque de Constantinople (Dersaadet/İstanbul Bankası)’dur. Haddi zatında bu bankanın kurucularından 1792 doğumlu J. François Antoine Allêon’un ailesi XVIII. asrın başından beri İstanbul’da ikâmet eden bir aile olup, 1824 tarihinde Galata’da faaliyete başlayan Alléon Bankası’nın da sahibidir. Baltazzi ailesinden bankanın diğer ortağı Monalaki Baltazzi’de Avusturya uyruklu bir aileye mensup olup, örneğin abisi Todoraki 1841’de Maliye Nazırı Saffeti Paşa’ya 7,5 milyon kuruş borç vermiş buna mukabil Aydın, Selanik, Tırhala ve Menteşe gibi bölgelerin vergi gelirlerinin mültezimi olmuştur. Bu iki aile, banka müesseselerini kurmadan önce Osmanlı Devleti’yle finans, para ve maliye alanlarında ilişkileri olan ailelerden idi. Sarraflar, Osmanlı tarihinde devletin kısa vadeli iç borçlanmalarını tedarik eden, başta Padişah olmak üzere, sadrazam, şeyhülislam, reis’ül-küttap, vali, Mısır hıdivi gibi yönetici elitlerin finansal hizmetlerinde bulunan kimseler olmuşlardır. Osmanlı’nın gayr-i müslim tebaasından olan sarraflar ekseriyetle Ermeni olup bunun dışında Rum ve Yahudi sarraflar da bulunmaktadır. Denilebilir ki Rusya ile 1853 yılında başlayan Kırım Harbi’ne kadar Osmanlı’nın kısa vadeli borç tedarikinin sağlanmasında ve elitlerin finansal işlemlerinde sarraflar en etkin finans-kapital sahipleri olmuştur. Hatta Osmanlı bürokrasisinde sarrafbaşılık, esnaf teşkilatında ise sarraflar loncası kurumsal olarak mevcuttur. Bununla birlikte Osmanlı yöneticilerinin bir süredir gündeminde olan ancak çeşitli itirazlarla tehir edilen dış finansman ihtiyacı ise Kırım Harbi ile kaçınılmaz hale gelmiş, bu durum ise Avrupa finans-kapitalinin Osmanlı’da banka kurma ihtiyaçlarını zorunlu hale getirmiştir. Galata bankerlerinin asgari %20 olan faiz hadlerinin yerine Avrupa finans-kapitalinin azami %14’e varan faiz hadleri, borç veren ve alan konumundaki Avrupa ve Osmanlı arasında Galata bankerlerinin aradan çıkartılması için bir mutabakat zemini oluşturmuştur. Avrupa ile Osmanlı arasındaki borç-alacak trafiğini belirli bir sistemde yürütmek gereği hasıl olduğu için Osmanlı’ya bir merkez bankası fonksiyonu taşıyan banka kurdurtma ihtiyacı da ortaya çıkmıştır. 1856 yılında İngiliz sermayesiyle kurulan Ottoman Bank daha sonra Fransız sermayedarların da katılımıyla 1863 yılında Bank-ı Osmanî-i Şahâne (Banque Impériale Ottomane) adıyla para emisyonu imtiyazı olan bir devlet bankası hüviyeti kazanmıştır. Ayrıca 1850’li yıllarda Osmanlı’da banka kurma teşebbüsleri de artmıştır. İşte Osmanlı’da banka kurma teşebbüsünde bulunanların sayılarının arttığı bu dönemlerde 30 Zilhicce 1270 (m. 23 Eylül 1854) tarihli banka kurulması esnasında uyulması gereken esas ve usulleri içeren bir nizamnâme taslağı bulunmaktadır. Bu tebliğde bir şirket olarak bankanın kurulması esnasında uyulması gereken usul ve esasları içeren bu nizamnâme taslağının maddelerine kısaca değinilerek, bu tarihten sonra kurulan bankaların mezkûr nizamnâmeye ne denli uyumlu olarak kuruldukları ele alınacaktır. Anılan nizamnamenin tamamı 5 başlık altında 34 maddeden oluşmaktadır. Bölüm başlıkları kumpanyanın suret-i teşkili ve mevzu-ı asliyesi (md. 1-7), kumpanyanın mikdar-ı sermayesi (md. 8-14), kumpanyanın suret-i idaresi (md. 15-31), hisse-yi temettünün tayini (md. 32- 33), taşralardaki kontuvarlar (ofisler) ve memurlarının suret-i tayini (md. 34) şeklinde sıralanmıştır.
Çok önemli bir tarihi tecrübeyi barındıran para vakıfları öteden beri gerek Osmanlı iktisat tarih... more Çok önemli bir tarihi tecrübeyi barındıran para vakıfları öteden beri gerek Osmanlı iktisat tarihi gerekse İslam ekonomisi alanında araştırma yapan akademisyenlerin ilgisini çekmiştir. Türkiye'de para vakıflarına ilişkin yapılan bilimsel çalışmalar 1930'lu yıllar gibi erken Cumhuriyet dönemine kadar uzanmaktadır. Cumhuriyet döneminde ülkemizde para vakıflarına dair müstakil olarak az sayıda eser te'lif edilmiş olmakla birlikte bu alanda özellikle 2000'li yıllardan günümüze artan bir ivmeyle pek çok makalenin yazılıp yayımlandığı görülmektedir. Para vakıflarına ilişkin çalışmalar genellikle fıkıh, İslam iktisat tarihi, Türk iktisat tarihi ve Türk finans tarihi bağlamında yapılmakta, günümüzdeki katılım bankacılığı ile olan benzerlikleri de incelemeye tâbi tutulmaktadır. Öte yandan İstanbul ve yakın çevresinde kurulmuş para vakıflarının yanı sıra özellikle son yıllarda Osmanlı taşrasında kurulan para vakıflarına ilişkin makale çalışmalarının artmış olduğu müşahede edilmektedir. Bu çalışma, başlangıcından günümüze Türkiye'de para vakıflarına ilişkin yapılan araştırmaların envanterini çıkartmayı ve bunlar hakkında genel bir değerlendirme yapmayı amaçlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Para vakıfları, Osmanlı iktisat tarihi, Osmanlı para vakıfları, Osmanlı finans tarihi, literatür. Abstract Cash foundations that are founded by devoting cash money have been attracting the attention of academics and practitioners for many years since they contain an important historical experience for both Ottoman economic history and Islamic economics research. The studies related to cash foundations in Turkey dates to the early Republican era as 1930. In our country, although the studies carry the title "cash foundation" are very few, the works of the article have been observed with increasing momentum especially since the 2000s. Studies on cash foundations are generally carried out in the context of Islamic law, Islamic economics history, Turkish economic history, and Turkish finance history, and are compared with current participation banking. Especially in recent years, it has been observed that the article studies on the cash foundations established in Ottoman provinces have increased. This study aims to make out the inventory of researches in Turkey on cash foundations from the beginning till present and to make a general assessment of these studies.
Osmanlı Devleti’nde görülen ilk para vakfı Edirne’de 1423 yılında Yağcı Hacı Muslihiddin tarafınd... more Osmanlı Devleti’nde görülen ilk para vakfı Edirne’de 1423 yılında Yağcı Hacı Muslihiddin tarafından 10.000 akçeyle kurulan vakıftır. Bu tarihten Osmanlı’nın sona erdiği tarihe kadar para vakıfları varlıklarını yaygın bir şekilde sürdürmüşlerdir. Meşrûiyeti dönem dönem gerek Osmanlı uleması arasında gerekse günümüz fıkıh bilginleri arasında tartışılmış olsa da para vakıflarına kâhir ekseriyetle fukaha tarafından cevâz verilmiş, hatta tarihi süreç içerisinde Osmanlı Devleti’nin resmî ideolojisi haline gelerek varlıkları bir anlamda garanti altına alınmıştır. Özellikle XVI. asırda devrin önemli ulemaları olan ve şeyhülislâmlık görevini ifâ eden Ebussuûd Efendi ve Çivizâde arasındaki fıkhî temelli meşrûiyet tartışmaları yaşanmış ve Çivizâde’nin etkisiyle kısa bir dönem faaliyetlerine son verilmiş olsa da bu ara dönem akabinde bir daha asla para vakıfları uygulamasından vazgeçilmemiştir. Hatta para vakıflarının sosyal yaşama olan katkıları nazar-ı dikkate alınarak kurulmaları teşvik edilmiş ve bizzat padişahlar, vüzera ve ulema tarafından da bu tür vakıflar kurulmuştur. Günümüzde para vakıflarına yönelik akademik çalışmalar hız kazanmıştır. Para vakıflarına ilişkin ilk çalışmalar Osmanlı başkenti olan İstanbul’u kapsayacak şekilde yapılmış, zamanla Bursa gibi diğer büyük şehirleri ve Osmanlı’nın taşra bölgeleri ve kazalarını da içerecek diğer çalışmalar bunları takip etmiştir. Bu çalışma, bir Osmanlı taşrası olan Safranbolu’da kurulmuş para vakıflarını inceleyerek bu vakıfların kimler tarafından, ne kadar sermaye ile ve hangi amaçla kuruldukları hakkında bilgi vermeyi hedeflemektedir. Çalışmanın bir diğer amacı ise, para vakıflarının vakfiyelerinde geçen camilerin günümüze kadar intikal edip edemedikleri ve kurucularından soy bağı süren kişilerden günümüze kadar ulaşan kimselerin olup olmadığını saha araştırması yoluyla ortaya çıkarmaktır. Bu yönüyle tespit edebildiğimiz kadarıyla para vakıflarını inceleyen çalışmalar içinde saha araştırmasını içine alan ilk çalışma olarak farklılaşmakta ve literatüre yeni bir yaklaşım getirmektedir.
Osmanlı Devleti, kuruluşundan Tanzimat devrine kadar ki dönemde kendisinden önceki İslâm devletle... more Osmanlı Devleti, kuruluşundan Tanzimat devrine kadar ki dönemde kendisinden önceki İslâm devletlerinde ve döneminde var olan devletlerin kullandıkları madeni para rejimine tâbi olmuştur. İncelemiş olduğumuz XVIII. asırda basılmış fetva mecmualarında, Osmanlı'da tedavülde olan yerli ve yabancı para birimlerinin isimleri görülmekte, "tağşiş" yani paranın değeriyle ilgili yapılan değişiklikler ile "tecdid-i akçe" yani yeni bir Padişah'ın tahta çıkmasıyla kendi adına yeni paraların bastırılıp eskilerin ise tedavülden kaldırılması uygulaması, mangırın piyasada oluşturduğu olumsuz etkilerden bahsedilmektedir. Ayrıca kalpazanlık faaliyetine dair meseleler, para değerindeki değişimlerin muamelelerdeki olumsuz yansımaları gibi paraya ilişkin çeşitli konularda bilgiler edinilmektedir. Fetvalarda geçen bu bilgiler, iktisat tarihinin para bahsiyle ilgili yazılmış eserleriyle mukayese edildiğinde literatürde geçen bilgileri teyit eder nitelikte olduğu görülmektedir. Abstract The Ottoman Empire was subjected to the coin regime which was used by the states that existed in the Islamic states and periods before the Tanzimat era. The names of the local and foreign currencies that are circulating in the Ottoman Empire can be seen in the fetva registers, which were printed in the 18th century. "Tagsis" which means the changes made about the value of money and "tecdid-i akce" which was the application of a new Padishah on the throne to mint new money on his behalf and remove the old ones from the circulation. There are also informations on various issues related to the currency, such as issues related to counterfeiting activities, negative reflections of changes in money value. These informations in the fetvas seem to confirm the information in the literature when compared with the works written about the money chapters of economic history literature.
Yüzüncü Yılda Türk Sigorta Sektörü: Kapsamlı Bir Bakış ve Politika Önerileri, 2024
Millî iktisat, Almanya’da “iktisadî Bismarck” olarak şöhret bulan Friedrich List (1789-1846) tara... more Millî iktisat, Almanya’da “iktisadî Bismarck” olarak şöhret bulan Friedrich List (1789-1846) tarafından geliştirilen bir doktrinin adıdır. List, Alman milliyetçiliğinin iktisadî yönünü ortaya koyduğu bu yaklaşımında henüz sanayileşme döneminin başında olan ülkelerin himayeci bir dış ticaret anlayışına sahip olması ve yerli sanayinin korunması gerektiğini ifade eder. Çalışma bu noktada, Osmanlı Devleti’nin 19. asrın başında giriştiği modernleşme hareketlerinin iktisadî dönüşümlerini ele alarak millî iktisat düşüncesinin benimsenmesi ve Cumhuriyet dönemine intikalini sağlayan faktörlere sigortacılık bağlamında odaklanmaktadır. Osmanlı’nın anti-merkantilist dış ticaret anlayışı Sanayi Devrimi’nden sonra İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin lehine dönüşmüştür. Bu sebeple Avrupa finans-kapitalinin Osmanlı Devleti’ndeki ağırlığının yarattığı olumsuz tablonun sorgulanmaya başladığı bir döneme girilmiştir. Tıpkı Osmanlı gibi sanayileşmede geç kalan bir ülke olan Almanya’nın benimsediği himayeci dış ticaret anlayışı yani millî iktisat doktrini, özellikle İttihat ve Terakki kadrolarının başlattığı II. Meşrûtiyet döneminde Osmanlı’da da benimsenmiştir. Bu çalışmada öncelikle, Avrupa menşeili sigorta şirketlerinin II. Meşrûtiyet döneminden sonraki durumları ve millî bir sigorta sektörünün oluşturulması için yapılan mücadeleleri ele alacağız. Avrupalı ülkelere verilen kapitülasyonlar, alınan dış borçlar, finans-kapitalin ülkede kurduğu hakimiyet ve Balkan Harbi gibi önemli dönemlere odaklanacağız. Ayrıca bu faktörlerin Osmanlı’nın millî iktisat yaklaşımının benimsenmesine olan etkilerini ele alacağız. Adında “millî” ifadesi olan bazı sigorta şirketlerinden de bahsederek, fizikî ve beşerî sermaye eksikliklerinin millî bir sigortacılığın ortaya çıkmasını nasıl geciktirdiğini de tartışacağız.
21. Yüzyılda Türk Sigorta Sektörüne 21 Tavsiye , 2023
İnsanlar tarih boyunca mal ve can güvenliklerini tehdit edebilen birtakım risklerle karşı karşıya... more İnsanlar tarih boyunca mal ve can güvenliklerini tehdit edebilen birtakım risklerle karşı karşıya kalmışlardır. İnsanlığın ortak bir şekilde ortaya çıkardığı medeniyet geliştikçe risklerin sayısı ve karmaşıklığı da artmıştır. Örneğin bir tâcir malını uzak bir diyara deniz yoluyla gönderirken, geminin meteorolojik ya da korsan baskını gibi nedenlerle açık denizde batması/yağmaya uğraması ya da insanların yaşadıkları evlerinin yangınla kül olması gibi riskler tarih boyunca var olmuştur. Zamanla bahsi geçen mal ve can güvenliğini tehdit eden risklerden meydana gelen maddi zararların tamamen veya olabildiği ölçüde giderilmesi amacıyla bir takım kurum ve uygulamalar ortaya çıkmıştır. İşte 14. yüzyılda Batı’da ortaya çıkan sigorta, bireysel/ticari riskleri minimize etmeyi amaçlayan bir kurum olarak tarih sahnesindeki yerini almıştır. Her ne kadar sigorta adıyla ve metodolojisiyle olmasa da dünyada bazı toplulukların da karşı karşıya kaldıkları mal ve can güvenliğine yönelik risklerden meydana gelen zararların karşılanmasını sağlayacak bir takım uygulamalar geliştirdikleri görülmektedir. Örneğin Arap Câhiliye döneminden İslâm dönemine intikal eden âkıle ve velâ uygulamaları ile fertlerin can güvenlikleri teminat altına alınmaktaydı. Osmanlı’da esnaf teşkilâtında yer alan esnaf sandıkları ise ticari risklerden doğan zararları karşılamak için faaliyette bulunmaktaydı. Bu çalışmada İslâm’ın ilk dönemlerinde ve Osmanlı döneminde sigorta benzeri uygulamaların ya da kurumların neler olduğuna değinerek, modern sigorta uygulamasının Osmanlı ve İslâm dünyasına girişi sırasında yaşanan tartışmalara ve bazı uygulama örneklerine yer vereceğiz.
Bireysel, ailevi ya da kurumsal ihtiyaçların giderilmesi bağlamında çeşitli faaliyetlerin yürütül... more Bireysel, ailevi ya da kurumsal ihtiyaçların giderilmesi bağlamında çeşitli faaliyetlerin yürütüldüğü ve çok çeşitli davranışların sergilendiği günümüz ticari hayatında en vazgeçilmez taraflardan biri konumunda olan bankalar birtakım özelliklerine göre çeşitli şekillerde sınıflandırılmakta ise de genel olarak konvansiyonel bankalar ve katılım bankaları (İslami bankalar) şeklinde ikili bir sınıflandırmaya tabi tutulabilirler. Bu bankaları birbirlerinden ayıran en temel özellik çalışma sistemlerinin faize dayalı olup olmamasıdır. Konvansiyonel bankalar ve katılım bankalarının uygulamalarındaki farklılıklar yaş, cinsiyet, ikamet edilen yer gibi demografik özellikler itibariyle farklılaşan müşterilerin banka tercihini de etkilemektedir. Türkiye’den ve Avrupa’dan 347 katılımcı ile anket yöntemi kullanılarak yürütülen bu çalışma sonucunda bireylerin banka tercihinde cinsiyetin, ikamet edilen yerin, kişilerin kendilerini tanımladıkları dindarlık düzeylerinin, bankayı tavsiye eden kişinin anlamlı etkileri olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Uploads
Papers
about Islamic economics and finance in Europe are as follows, UK, Netherlands, Germany, France, Sweden, Lithuania, Italy, and Switzerland.
It was examined in detail in which research centers study on this field were carried out by touching on where and how Islamic economics and finance first emerged in Europe in this study. Also, the articles, theses, and books, published by experts working on the development of Islamic economics and finance in Europe, are included. In particular, recommendations are given deductively from historical trends, sources, information and methodological possibilities in the development of modern Islamic economics and finance. This study reveals that important research and studies have been carried out in the fields of Islamic economics and finance in Europe in terms of both theory and practice. Also, it is observed that there are many experts and academicians
who are leading the studies in the field of Islamic economics and finance, and that financial centers in Europe have taken important steps towards globalization.
about Islamic economics and finance in Europe are as follows, UK, Netherlands, Germany, France, Sweden, Lithuania, Italy, and Switzerland.
It was examined in detail in which research centers study on this field were carried out by touching on where and how Islamic economics and finance first emerged in Europe in this study. Also, the articles, theses, and books, published by experts working on the development of Islamic economics and finance in Europe, are included. In particular, recommendations are given deductively from historical trends, sources, information and methodological possibilities in the development of modern Islamic economics and finance. This study reveals that important research and studies have been carried out in the fields of Islamic economics and finance in Europe in terms of both theory and practice. Also, it is observed that there are many experts and academicians
who are leading the studies in the field of Islamic economics and finance, and that financial centers in Europe have taken important steps towards globalization.
Bu çalışmada öncelikle, Avrupa menşeili sigorta şirketlerinin II. Meşrûtiyet döneminden sonraki durumları ve millî bir sigorta sektörünün oluşturulması için yapılan mücadeleleri ele alacağız. Avrupalı ülkelere verilen kapitülasyonlar, alınan dış borçlar, finans-kapitalin ülkede kurduğu hakimiyet ve Balkan Harbi gibi önemli dönemlere odaklanacağız. Ayrıca bu faktörlerin Osmanlı’nın millî iktisat yaklaşımının benimsenmesine olan etkilerini ele alacağız. Adında “millî” ifadesi olan bazı sigorta şirketlerinden de bahsederek, fizikî ve beşerî sermaye eksikliklerinin millî bir sigortacılığın ortaya çıkmasını nasıl geciktirdiğini de tartışacağız.