Felsefe ve bilim tarihine baktığımızda bilimlerin
sistematik olarak sınıflandırılmasını ve onları... more Felsefe ve bilim tarihine baktığımızda bilimlerin sistematik olarak sınıflandırılmasını ve onların ilk kez detaylı olarak incelenmesini Aristoteles’te görmekteyiz. Bilimin hiçbir amaç gözetmeksizin, kendinde bir aktivite olarak ele alınması Antik Yunan’ı, bilimin sistematik olarak sınıflandırılması ise Aristoteles’i beklemiştir. Aristoteles’in bilim öğretisi ve bilimi sınıflandırma metodunu ele almak aynı zamanda onun ontolojisini de ele almayı gerektirir. Aristoteles bilimi; teorik bilimler (theoria), pratik bilimler (praksis) ve uygulamalı bilimler (poiesis) olmak üzere üçe ayırır. Kendisi için bilinmek istenen ve kendinde var olan varlıklar teorik bilimlerin konusudur. Eylemlerin bireysel ve toplumsal boyutlarını ve zoon politikon olan insanı ele almak ise pratik bilimlerin işidir. Son olarak, insanın eylemi sonucunda yaratıma geçmesini inceleyen bilimler ise uygulamalı bilimler olarak adlandırılır. Aristoteles’e göre bilimlerin en üstün olanı; nedenlerin ve ilkelerin saf bilgisi olarak tanımladığı bilimi gösterir. Bu bilim en yüksek ve en önemli bilimdir, çünkü pratik amaçlarla ilgilenen bilimlerden farklıdır. Böylesi bir tanımlamayla ele alınan bilimsel bilgi sadece nedenlerin bilgisi değil aynı zamanda ilk ve en evrensel ilkelerin de bilimi olmak zorundadır. Bu bilim; Prote Philosophia yani İlk Felsefe veya Metafiziktir. İlk felsefe, Aristoteles’in varlık olmak bakımından varlığın kendisini, varlığın nedenlerini ve ilk ilkeleri inceleyen disiplin olarak tanımlanır. O halde İlk İlkelerin ne olduğunu sormamız gerekir. Aristoteles tözü ilk ve asıl anlamda var olan şey, İlk İlke olarak tanımlamaktadır. Çünkü töz hem tanım, hem bilgi, hem de zaman bakımından diğer bütün var olanlardan öncedir. O halde asıl anlamda var olan töz, var olan her şeyin bilgisini de öncelemesi açısından bilimsel bilginin de yegâne konusudur. Aristoteles Metafizik Zeta’da tözün neliği üzerine yaptığı incelemenin aslında hem en gerçek anlamda var olan şey, hem de en bilinebilir olan şey üzerine bir inceleme olduğunun altını çizer. Tanım, bilgi ve zaman bakımından önce
Özgür irade ve determinizm tartışmaları felsefe tarihinin ilk çağlarına kadar götürülebilir. Anca... more Özgür irade ve determinizm tartışmaları felsefe tarihinin ilk çağlarına kadar götürülebilir. Ancak özgür iradenin mahiyetine ve imkanına dair tartışmalar modern bilimin doğuşu ile daha önemli bir meseleye dönüşmüştür. Newton fiziğinin, bilim ve felsefenin temel ilkelerine ve yüzyıllarca kabul görmüş Aristotelesçi düşünce sistemine getirdiği yeni yaklaşım söz konusu problemin önem kazanmasına neden olmuştur. Bu yeni yaklaşıma göre evren determinist bir yapıya sahiptir ve nedensellik ilkesi gereğince evrende gerçekleşen her olay birbirine bağlıdır. Evrende, açıklanabilir ve nedensonuç ilişkisiyle birbirine bağlı olayların gerçekleştiği determinist öğreti kabul edildiğinde, insan eylemlerinin doğasının neliği ve onların bir belirleyicisi olup olmadığı önemli birer metafizik soru halini almıştır. Bu çalışma, özgür iradenin mahiyetini; determinist ve her haliyle belirlenmiş bir evrende olduğumuz kabulü sonucunda özgür iradenin mümkün olup olmadığı, determinizm ve özgür irade bağdaşabilir mi soru üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda ilk olarak; özgür iradenin imkânı için evrenin indeterminist ilkelerden mi oluşması gerektiği meselesi, determinizm ve indeterminizm kavramlarının terminolojik arka planı ve türleri üzerinden ele alınacaktır. İkinci olarak özgür irade ve determinizmi birbiri ile uyumlu mudur sorusu bağdaşırcılık ve bağdaşmazcılık yaklaşımları üzerinden analiz edilecektir. Son olarak özgür irade ve determinizmin bağdaşmaz olduğu liberteryenizm kritiği üzerinden verilecektir.
Sivil Cumhuriyet düşüncesinin felsefi temelleri Aristoteles’in Politika adlı eserinde tartıştığı ... more Sivil Cumhuriyet düşüncesinin felsefi temelleri Aristoteles’in Politika adlı eserinde tartıştığı ideal yönetim biçimi hangisidir sorusuna kadar götürülebilir. Aristoteles’e göre monarşi, aristokrasi veya siyasal yönetim olarak adlandırılan politeia ideal rejimlerden birisi olarak işaret edilir. Politeia; anayasa, yasa ya da siyasi yönetim olarak tanımlanan, temelinde halk, yurttaş ve devlet bütünlüğü gibi ilkeleri barındıran kavramdır. Bu sebeple hem Roma siyaset felsefesi hem de modern siyaset öğretisinde önemli bir yeri olan cumhuriyet düşüncesinin temelleri Aristoteles’e kadar gitmektedir. Özellikle Aristoteles tarafından ortaya atılmış olan insanın sosyal bir varlık olduğuna dair iddia, cumhuriyet düşüncesinin doğmasına sebep olmuştur. Halkın kendi koyduğu yasalara tabi olarak yurttaşlık sıfatına ulaşmasını öngören cumhuriyetçi düşünce, kişisel çıkar ve arzuların bir kenara bırakılmasını ve bütün halkın refahını sağlayacak reformu tesis etmeyi gerektirmektedir. Aristoteles, Politika adlı yapıtında ideal yönetimin vazifesi olarak eşitlikçi bir ekonominin ve tüm halkın yurttaş vasfında eğitim sisteminden eşit şekilde yararlanmasının gerekliliği üzerinde durur. Bu vurgu hem modern hem de tarihsel anlamda cumhuriyet düşüncesinin felsefi temelleri olarak kabul edilir. Bu çalışma, cumhuriyet düşüncesinin felsefi bir temeli olarak ifade edilen politeia kavramını Aristotelesçi siyaset felsefesi doğrultusunda ele almayı amaçlamaktadır. Bu sistematik meseleyi değerlendirmek amacıyla ilk olarak siyaset felsefesinin en önemli problemlerinden birisi olan ideal yönetim biçiminin, ideal rejimin hangisi olması gerektiği sorusu, Aristoteles’in politika öğretisi ile analiz edilecektir. İkinci olarak Aristoteles öğretisinde şehir devleti, yurttaş ve anayasal hak kavramları ekseninde ideal bir yönetim biçimi olarak işaret edilen politeia ya da siyasal yönetim, cumhuriyet düşüncesinin felsefi temeli olması bakımından irdelenecektir.
Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2023
Ötanazi Antik Yunanca iyi ölüm ifadesinden türeyen ve günümüzde etik, tıp ve hukuk
gibi disiplinl... more Ötanazi Antik Yunanca iyi ölüm ifadesinden türeyen ve günümüzde etik, tıp ve hukuk gibi disiplinlerce ölme veya öldürme izni anlamlarında kullanılan bir problemi kapsamaktadır. Klasik veya güncel etik kuramları tarafından, özellikle de uygulamalı etik ve tıp etiği tarafından tartışılan problem birçok felsefi meseleye ve tartışmaya da sebep olmaktadır. Bu çalışma uygulamalı etiğin temel problemi olan ötanazi meselesini Aristotelesçi ahlak öğretisi perspektifinden değerlendirmeyi, ötanaziyi erdem etiğinin temel ilkeleri ve kavramları üzerinden analiz etmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla ilk olarak ötanazinin türleri aracılığıyla mahiyeti ve neden güncel bir problem olduğu tartışılacaktır. İkinci olarak ise Aristotelesçi ahlak öğretisinin temel kavramı olan eudaimonia üzerinden erdem etiğinin temel ilkeleri ele alınacaktır. Bu değerlendirme tercih ve isteme kavramları üzerinden yapılacaktır. Kısacası bu çalışma temel olarak ötanazi probleminin Aristotelesçi erdem etiğinin temel ilkeleri, mutluluk, eylem ve tercih etme üzerinden değerlendirilmesi bu uygulamalı etik meselesine önemli bir alternatif oluşturmasını amaçlamaktadır. Aristoteles tarafından insanın rasyonel bir varlık olarak tanımlanması, aklı başında olması ve kendi eylemlerini tercih ederek karar verebilme ayrıcalığı ötanazi için temel olarak değerlendirilecektir. Bu sebeple istemli
Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Belgü Dergisi, 2023
Felsefe birden fazla yol ve yöntem ile tanımlanabilir. Ancak onun işlevsel olarak yapısına en uyg... more Felsefe birden fazla yol ve yöntem ile tanımlanabilir. Ancak onun işlevsel olarak yapısına en uygun tanım muthos'tan logos'a geçiş ifadesi üzerinden verilmektedir. Bu ifade dünyayı tanımlama ve anlamlandırmada yeni ve farklı bir yola geçişi de kısaca özetlemektedir. Bu kavramsal ikiliğin ifade ettiği geçiş, muthosun dinsel olana vurgu yapmasının yanında logosun akılsallığı temsil ediyor olmasıdır. Felsefenin, dolayısıyla bu rasyonel faliyetin temelinde merak olduğunu aporia kavramı ile ifade eden Aristoteles için bu geçiş bir çağrıya dönüşür ve Protreptikos adlı yapıtını, felsefe yapmaya bir çağrı üzerine kurgular. Aristoteles bu süreci Metafizik yapıtında bilgisiz veya merak içinde olmayan insanı zincire vurulmuş insan olarak tanımlayarak ifade eder. Merak içinde olan insan zincirlerinden kurtulmuştur ve merak duygusunun temelinde bu duyguya eşlik eden aporialar, çıkmaz veya güçlükler mevcuttur. Sözü edilen süreç Aristoteles tarafından merak duygusuna eşlik eden aporia'ların belli bir hal alması veya çıkar bir yol (diaporia)'a ulaşması haline evrilerek devam eder. Böylelikle doğası gereği bilmek isteyen insanın merak duygusu ve bu duyguya eşlik eden aporia'lar ile başlattığı bu süreç diyakletiğin belli bir formunu almış olur. Bu çalışmanın amacı felsefenin işlevsel tanımlamalarından birisi olan muthos'tan logos'a geçişi Aristotelesçi bir analiz üzerinden sunmaktır. Bu bakımdan ilk olarak Aristoteles felsefesinde muthos ve logos kavramlarının yansımaları, Metafizik adlı yapıtında aporia kavramı üzerinden analiz edilecektir. Bununla birlikte logos, Aristoteles'in felsefe yapmaya çağrısı olan Propreptikos adlı yapıtı üzerinden serimlenecektir.
Felsefe ve bilim tarihine baktığımızda bilimlerin
sistematik olarak sınıflandırılmasını ve onları... more Felsefe ve bilim tarihine baktığımızda bilimlerin sistematik olarak sınıflandırılmasını ve onların ilk kez detaylı olarak incelenmesini Aristoteles’te görmekteyiz. Bilimin hiçbir amaç gözetmeksizin, kendinde bir aktivite olarak ele alınması Antik Yunan’ı, bilimin sistematik olarak sınıflandırılması ise Aristoteles’i beklemiştir. Aristoteles’in bilim öğretisi ve bilimi sınıflandırma metodunu ele almak aynı zamanda onun ontolojisini de ele almayı gerektirir. Aristoteles bilimi; teorik bilimler (theoria), pratik bilimler (praksis) ve uygulamalı bilimler (poiesis) olmak üzere üçe ayırır. Kendisi için bilinmek istenen ve kendinde var olan varlıklar teorik bilimlerin konusudur. Eylemlerin bireysel ve toplumsal boyutlarını ve zoon politikon olan insanı ele almak ise pratik bilimlerin işidir. Son olarak, insanın eylemi sonucunda yaratıma geçmesini inceleyen bilimler ise uygulamalı bilimler olarak adlandırılır. Aristoteles’e göre bilimlerin en üstün olanı; nedenlerin ve ilkelerin saf bilgisi olarak tanımladığı bilimi gösterir. Bu bilim en yüksek ve en önemli bilimdir, çünkü pratik amaçlarla ilgilenen bilimlerden farklıdır. Böylesi bir tanımlamayla ele alınan bilimsel bilgi sadece nedenlerin bilgisi değil aynı zamanda ilk ve en evrensel ilkelerin de bilimi olmak zorundadır. Bu bilim; Prote Philosophia yani İlk Felsefe veya Metafiziktir. İlk felsefe, Aristoteles’in varlık olmak bakımından varlığın kendisini, varlığın nedenlerini ve ilk ilkeleri inceleyen disiplin olarak tanımlanır. O halde İlk İlkelerin ne olduğunu sormamız gerekir. Aristoteles tözü ilk ve asıl anlamda var olan şey, İlk İlke olarak tanımlamaktadır. Çünkü töz hem tanım, hem bilgi, hem de zaman bakımından diğer bütün var olanlardan öncedir. O halde asıl anlamda var olan töz, var olan her şeyin bilgisini de öncelemesi açısından bilimsel bilginin de yegâne konusudur. Aristoteles Metafizik Zeta’da tözün neliği üzerine yaptığı incelemenin aslında hem en gerçek anlamda var olan şey, hem de en bilinebilir olan şey üzerine bir inceleme olduğunun altını çizer. Tanım, bilgi ve zaman bakımından önce
Özgür irade ve determinizm tartışmaları felsefe tarihinin ilk çağlarına kadar götürülebilir. Anca... more Özgür irade ve determinizm tartışmaları felsefe tarihinin ilk çağlarına kadar götürülebilir. Ancak özgür iradenin mahiyetine ve imkanına dair tartışmalar modern bilimin doğuşu ile daha önemli bir meseleye dönüşmüştür. Newton fiziğinin, bilim ve felsefenin temel ilkelerine ve yüzyıllarca kabul görmüş Aristotelesçi düşünce sistemine getirdiği yeni yaklaşım söz konusu problemin önem kazanmasına neden olmuştur. Bu yeni yaklaşıma göre evren determinist bir yapıya sahiptir ve nedensellik ilkesi gereğince evrende gerçekleşen her olay birbirine bağlıdır. Evrende, açıklanabilir ve nedensonuç ilişkisiyle birbirine bağlı olayların gerçekleştiği determinist öğreti kabul edildiğinde, insan eylemlerinin doğasının neliği ve onların bir belirleyicisi olup olmadığı önemli birer metafizik soru halini almıştır. Bu çalışma, özgür iradenin mahiyetini; determinist ve her haliyle belirlenmiş bir evrende olduğumuz kabulü sonucunda özgür iradenin mümkün olup olmadığı, determinizm ve özgür irade bağdaşabilir mi soru üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda ilk olarak; özgür iradenin imkânı için evrenin indeterminist ilkelerden mi oluşması gerektiği meselesi, determinizm ve indeterminizm kavramlarının terminolojik arka planı ve türleri üzerinden ele alınacaktır. İkinci olarak özgür irade ve determinizmi birbiri ile uyumlu mudur sorusu bağdaşırcılık ve bağdaşmazcılık yaklaşımları üzerinden analiz edilecektir. Son olarak özgür irade ve determinizmin bağdaşmaz olduğu liberteryenizm kritiği üzerinden verilecektir.
Sivil Cumhuriyet düşüncesinin felsefi temelleri Aristoteles’in Politika adlı eserinde tartıştığı ... more Sivil Cumhuriyet düşüncesinin felsefi temelleri Aristoteles’in Politika adlı eserinde tartıştığı ideal yönetim biçimi hangisidir sorusuna kadar götürülebilir. Aristoteles’e göre monarşi, aristokrasi veya siyasal yönetim olarak adlandırılan politeia ideal rejimlerden birisi olarak işaret edilir. Politeia; anayasa, yasa ya da siyasi yönetim olarak tanımlanan, temelinde halk, yurttaş ve devlet bütünlüğü gibi ilkeleri barındıran kavramdır. Bu sebeple hem Roma siyaset felsefesi hem de modern siyaset öğretisinde önemli bir yeri olan cumhuriyet düşüncesinin temelleri Aristoteles’e kadar gitmektedir. Özellikle Aristoteles tarafından ortaya atılmış olan insanın sosyal bir varlık olduğuna dair iddia, cumhuriyet düşüncesinin doğmasına sebep olmuştur. Halkın kendi koyduğu yasalara tabi olarak yurttaşlık sıfatına ulaşmasını öngören cumhuriyetçi düşünce, kişisel çıkar ve arzuların bir kenara bırakılmasını ve bütün halkın refahını sağlayacak reformu tesis etmeyi gerektirmektedir. Aristoteles, Politika adlı yapıtında ideal yönetimin vazifesi olarak eşitlikçi bir ekonominin ve tüm halkın yurttaş vasfında eğitim sisteminden eşit şekilde yararlanmasının gerekliliği üzerinde durur. Bu vurgu hem modern hem de tarihsel anlamda cumhuriyet düşüncesinin felsefi temelleri olarak kabul edilir. Bu çalışma, cumhuriyet düşüncesinin felsefi bir temeli olarak ifade edilen politeia kavramını Aristotelesçi siyaset felsefesi doğrultusunda ele almayı amaçlamaktadır. Bu sistematik meseleyi değerlendirmek amacıyla ilk olarak siyaset felsefesinin en önemli problemlerinden birisi olan ideal yönetim biçiminin, ideal rejimin hangisi olması gerektiği sorusu, Aristoteles’in politika öğretisi ile analiz edilecektir. İkinci olarak Aristoteles öğretisinde şehir devleti, yurttaş ve anayasal hak kavramları ekseninde ideal bir yönetim biçimi olarak işaret edilen politeia ya da siyasal yönetim, cumhuriyet düşüncesinin felsefi temeli olması bakımından irdelenecektir.
Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2023
Ötanazi Antik Yunanca iyi ölüm ifadesinden türeyen ve günümüzde etik, tıp ve hukuk
gibi disiplinl... more Ötanazi Antik Yunanca iyi ölüm ifadesinden türeyen ve günümüzde etik, tıp ve hukuk gibi disiplinlerce ölme veya öldürme izni anlamlarında kullanılan bir problemi kapsamaktadır. Klasik veya güncel etik kuramları tarafından, özellikle de uygulamalı etik ve tıp etiği tarafından tartışılan problem birçok felsefi meseleye ve tartışmaya da sebep olmaktadır. Bu çalışma uygulamalı etiğin temel problemi olan ötanazi meselesini Aristotelesçi ahlak öğretisi perspektifinden değerlendirmeyi, ötanaziyi erdem etiğinin temel ilkeleri ve kavramları üzerinden analiz etmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla ilk olarak ötanazinin türleri aracılığıyla mahiyeti ve neden güncel bir problem olduğu tartışılacaktır. İkinci olarak ise Aristotelesçi ahlak öğretisinin temel kavramı olan eudaimonia üzerinden erdem etiğinin temel ilkeleri ele alınacaktır. Bu değerlendirme tercih ve isteme kavramları üzerinden yapılacaktır. Kısacası bu çalışma temel olarak ötanazi probleminin Aristotelesçi erdem etiğinin temel ilkeleri, mutluluk, eylem ve tercih etme üzerinden değerlendirilmesi bu uygulamalı etik meselesine önemli bir alternatif oluşturmasını amaçlamaktadır. Aristoteles tarafından insanın rasyonel bir varlık olarak tanımlanması, aklı başında olması ve kendi eylemlerini tercih ederek karar verebilme ayrıcalığı ötanazi için temel olarak değerlendirilecektir. Bu sebeple istemli
Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Belgü Dergisi, 2023
Felsefe birden fazla yol ve yöntem ile tanımlanabilir. Ancak onun işlevsel olarak yapısına en uyg... more Felsefe birden fazla yol ve yöntem ile tanımlanabilir. Ancak onun işlevsel olarak yapısına en uygun tanım muthos'tan logos'a geçiş ifadesi üzerinden verilmektedir. Bu ifade dünyayı tanımlama ve anlamlandırmada yeni ve farklı bir yola geçişi de kısaca özetlemektedir. Bu kavramsal ikiliğin ifade ettiği geçiş, muthosun dinsel olana vurgu yapmasının yanında logosun akılsallığı temsil ediyor olmasıdır. Felsefenin, dolayısıyla bu rasyonel faliyetin temelinde merak olduğunu aporia kavramı ile ifade eden Aristoteles için bu geçiş bir çağrıya dönüşür ve Protreptikos adlı yapıtını, felsefe yapmaya bir çağrı üzerine kurgular. Aristoteles bu süreci Metafizik yapıtında bilgisiz veya merak içinde olmayan insanı zincire vurulmuş insan olarak tanımlayarak ifade eder. Merak içinde olan insan zincirlerinden kurtulmuştur ve merak duygusunun temelinde bu duyguya eşlik eden aporialar, çıkmaz veya güçlükler mevcuttur. Sözü edilen süreç Aristoteles tarafından merak duygusuna eşlik eden aporia'ların belli bir hal alması veya çıkar bir yol (diaporia)'a ulaşması haline evrilerek devam eder. Böylelikle doğası gereği bilmek isteyen insanın merak duygusu ve bu duyguya eşlik eden aporia'lar ile başlattığı bu süreç diyakletiğin belli bir formunu almış olur. Bu çalışmanın amacı felsefenin işlevsel tanımlamalarından birisi olan muthos'tan logos'a geçişi Aristotelesçi bir analiz üzerinden sunmaktır. Bu bakımdan ilk olarak Aristoteles felsefesinde muthos ve logos kavramlarının yansımaları, Metafizik adlı yapıtında aporia kavramı üzerinden analiz edilecektir. Bununla birlikte logos, Aristoteles'in felsefe yapmaya çağrısı olan Propreptikos adlı yapıtı üzerinden serimlenecektir.
Uploads
Papers
sistematik olarak sınıflandırılmasını ve onların ilk kez
detaylı olarak incelenmesini Aristoteles’te görmekteyiz.
Bilimin hiçbir amaç gözetmeksizin, kendinde bir aktivite
olarak ele alınması Antik Yunan’ı, bilimin sistematik
olarak sınıflandırılması ise Aristoteles’i beklemiştir.
Aristoteles’in bilim öğretisi ve bilimi sınıflandırma
metodunu ele almak aynı zamanda onun ontolojisini de
ele almayı gerektirir. Aristoteles bilimi; teorik bilimler
(theoria), pratik bilimler (praksis) ve uygulamalı bilimler
(poiesis) olmak üzere üçe ayırır. Kendisi için bilinmek
istenen ve kendinde var olan varlıklar teorik bilimlerin
konusudur. Eylemlerin bireysel ve toplumsal boyutlarını
ve zoon politikon olan insanı ele almak ise pratik
bilimlerin işidir. Son olarak, insanın eylemi sonucunda
yaratıma geçmesini inceleyen bilimler ise uygulamalı
bilimler olarak adlandırılır.
Aristoteles’e göre bilimlerin en üstün olanı; nedenlerin ve
ilkelerin saf bilgisi olarak tanımladığı bilimi gösterir. Bu
bilim en yüksek ve en önemli bilimdir, çünkü pratik
amaçlarla ilgilenen bilimlerden farklıdır. Böylesi bir
tanımlamayla ele alınan bilimsel bilgi sadece nedenlerin
bilgisi değil aynı zamanda ilk ve en evrensel ilkelerin de
bilimi olmak zorundadır. Bu bilim; Prote Philosophia yani
İlk Felsefe veya Metafiziktir. İlk felsefe, Aristoteles’in
varlık olmak bakımından varlığın kendisini, varlığın
nedenlerini ve ilk ilkeleri inceleyen disiplin olarak
tanımlanır. O halde İlk İlkelerin ne olduğunu sormamız
gerekir. Aristoteles tözü ilk ve asıl anlamda var olan şey,
İlk İlke olarak tanımlamaktadır. Çünkü töz hem tanım,
hem bilgi, hem de zaman bakımından diğer bütün var
olanlardan öncedir.
O halde asıl anlamda var olan töz, var olan her şeyin
bilgisini de öncelemesi açısından bilimsel bilginin de
yegâne konusudur. Aristoteles Metafizik Zeta’da tözün
neliği üzerine yaptığı incelemenin aslında hem en gerçek
anlamda var olan şey, hem de en bilinebilir olan şey
üzerine bir inceleme olduğunun altını çizer. Tanım, bilgi
ve zaman bakımından önce
mahiyetine ve imkanına dair tartışmalar modern bilimin doğuşu ile daha önemli bir meseleye dönüşmüştür. Newton
fiziğinin, bilim ve felsefenin temel ilkelerine ve yüzyıllarca kabul görmüş Aristotelesçi düşünce sistemine getirdiği yeni
yaklaşım söz konusu problemin önem kazanmasına neden olmuştur. Bu yeni yaklaşıma göre evren determinist bir yapıya
sahiptir ve nedensellik ilkesi gereğince evrende gerçekleşen her olay birbirine bağlıdır. Evrende, açıklanabilir ve nedensonuç ilişkisiyle birbirine bağlı olayların gerçekleştiği determinist öğreti kabul edildiğinde, insan eylemlerinin doğasının
neliği ve onların bir belirleyicisi olup olmadığı önemli birer metafizik soru halini almıştır. Bu çalışma, özgür iradenin
mahiyetini; determinist ve her haliyle belirlenmiş bir evrende olduğumuz kabulü sonucunda özgür iradenin mümkün
olup olmadığı, determinizm ve özgür irade bağdaşabilir mi soru üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda ilk
olarak; özgür iradenin imkânı için evrenin indeterminist ilkelerden mi oluşması gerektiği meselesi, determinizm ve
indeterminizm kavramlarının terminolojik arka planı ve türleri üzerinden ele alınacaktır. İkinci olarak özgür irade ve
determinizmi birbiri ile uyumlu mudur sorusu bağdaşırcılık ve bağdaşmazcılık yaklaşımları üzerinden analiz edilecektir.
Son olarak özgür irade ve determinizmin bağdaşmaz olduğu liberteryenizm kritiği üzerinden verilecektir.
biçimi hangisidir sorusuna kadar götürülebilir. Aristoteles’e göre monarşi, aristokrasi veya siyasal yönetim
olarak adlandırılan politeia ideal rejimlerden birisi olarak işaret edilir. Politeia; anayasa, yasa ya da siyasi
yönetim olarak tanımlanan, temelinde halk, yurttaş ve devlet bütünlüğü gibi ilkeleri barındıran kavramdır. Bu
sebeple hem Roma siyaset felsefesi hem de modern siyaset öğretisinde önemli bir yeri olan cumhuriyet
düşüncesinin temelleri Aristoteles’e kadar gitmektedir. Özellikle Aristoteles tarafından ortaya atılmış olan
insanın sosyal bir varlık olduğuna dair iddia, cumhuriyet düşüncesinin doğmasına sebep olmuştur. Halkın
kendi koyduğu yasalara tabi olarak yurttaşlık sıfatına ulaşmasını öngören cumhuriyetçi düşünce, kişisel çıkar
ve arzuların bir kenara bırakılmasını ve bütün halkın refahını sağlayacak reformu tesis etmeyi gerektirmektedir.
Aristoteles, Politika adlı yapıtında ideal yönetimin vazifesi olarak eşitlikçi bir ekonominin ve tüm halkın
yurttaş vasfında eğitim sisteminden eşit şekilde yararlanmasının gerekliliği üzerinde durur. Bu vurgu hem
modern hem de tarihsel anlamda cumhuriyet düşüncesinin felsefi temelleri olarak kabul edilir. Bu çalışma,
cumhuriyet düşüncesinin felsefi bir temeli olarak ifade edilen politeia kavramını Aristotelesçi siyaset felsefesi
doğrultusunda ele almayı amaçlamaktadır. Bu sistematik meseleyi değerlendirmek amacıyla ilk olarak siyaset
felsefesinin en önemli problemlerinden birisi olan ideal yönetim biçiminin, ideal rejimin hangisi olması
gerektiği sorusu, Aristoteles’in politika öğretisi ile analiz edilecektir. İkinci olarak Aristoteles öğretisinde şehir
devleti, yurttaş ve anayasal hak kavramları ekseninde ideal bir yönetim biçimi olarak işaret edilen politeia ya
da siyasal yönetim, cumhuriyet düşüncesinin felsefi temeli olması bakımından irdelenecektir.
gibi disiplinlerce ölme veya öldürme izni anlamlarında kullanılan bir problemi
kapsamaktadır. Klasik veya güncel etik kuramları tarafından, özellikle de uygulamalı
etik ve tıp etiği tarafından tartışılan problem birçok felsefi meseleye ve tartışmaya da
sebep olmaktadır.
Bu çalışma uygulamalı etiğin temel problemi olan ötanazi meselesini Aristotelesçi
ahlak öğretisi perspektifinden değerlendirmeyi, ötanaziyi erdem etiğinin temel ilkeleri
ve kavramları üzerinden analiz etmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla ilk olarak
ötanazinin türleri aracılığıyla mahiyeti ve neden güncel bir problem olduğu
tartışılacaktır. İkinci olarak ise Aristotelesçi ahlak öğretisinin temel kavramı olan
eudaimonia üzerinden erdem etiğinin temel ilkeleri ele alınacaktır. Bu değerlendirme
tercih ve isteme kavramları üzerinden yapılacaktır. Kısacası bu çalışma temel olarak
ötanazi probleminin Aristotelesçi erdem etiğinin temel ilkeleri, mutluluk, eylem ve
tercih etme üzerinden değerlendirilmesi bu uygulamalı etik meselesine önemli bir
alternatif oluşturmasını amaçlamaktadır. Aristoteles tarafından insanın rasyonel bir
varlık olarak tanımlanması, aklı başında olması ve kendi eylemlerini tercih ederek
karar verebilme ayrıcalığı ötanazi için temel olarak değerlendirilecektir. Bu
sebeple istemli
sistematik olarak sınıflandırılmasını ve onların ilk kez
detaylı olarak incelenmesini Aristoteles’te görmekteyiz.
Bilimin hiçbir amaç gözetmeksizin, kendinde bir aktivite
olarak ele alınması Antik Yunan’ı, bilimin sistematik
olarak sınıflandırılması ise Aristoteles’i beklemiştir.
Aristoteles’in bilim öğretisi ve bilimi sınıflandırma
metodunu ele almak aynı zamanda onun ontolojisini de
ele almayı gerektirir. Aristoteles bilimi; teorik bilimler
(theoria), pratik bilimler (praksis) ve uygulamalı bilimler
(poiesis) olmak üzere üçe ayırır. Kendisi için bilinmek
istenen ve kendinde var olan varlıklar teorik bilimlerin
konusudur. Eylemlerin bireysel ve toplumsal boyutlarını
ve zoon politikon olan insanı ele almak ise pratik
bilimlerin işidir. Son olarak, insanın eylemi sonucunda
yaratıma geçmesini inceleyen bilimler ise uygulamalı
bilimler olarak adlandırılır.
Aristoteles’e göre bilimlerin en üstün olanı; nedenlerin ve
ilkelerin saf bilgisi olarak tanımladığı bilimi gösterir. Bu
bilim en yüksek ve en önemli bilimdir, çünkü pratik
amaçlarla ilgilenen bilimlerden farklıdır. Böylesi bir
tanımlamayla ele alınan bilimsel bilgi sadece nedenlerin
bilgisi değil aynı zamanda ilk ve en evrensel ilkelerin de
bilimi olmak zorundadır. Bu bilim; Prote Philosophia yani
İlk Felsefe veya Metafiziktir. İlk felsefe, Aristoteles’in
varlık olmak bakımından varlığın kendisini, varlığın
nedenlerini ve ilk ilkeleri inceleyen disiplin olarak
tanımlanır. O halde İlk İlkelerin ne olduğunu sormamız
gerekir. Aristoteles tözü ilk ve asıl anlamda var olan şey,
İlk İlke olarak tanımlamaktadır. Çünkü töz hem tanım,
hem bilgi, hem de zaman bakımından diğer bütün var
olanlardan öncedir.
O halde asıl anlamda var olan töz, var olan her şeyin
bilgisini de öncelemesi açısından bilimsel bilginin de
yegâne konusudur. Aristoteles Metafizik Zeta’da tözün
neliği üzerine yaptığı incelemenin aslında hem en gerçek
anlamda var olan şey, hem de en bilinebilir olan şey
üzerine bir inceleme olduğunun altını çizer. Tanım, bilgi
ve zaman bakımından önce
mahiyetine ve imkanına dair tartışmalar modern bilimin doğuşu ile daha önemli bir meseleye dönüşmüştür. Newton
fiziğinin, bilim ve felsefenin temel ilkelerine ve yüzyıllarca kabul görmüş Aristotelesçi düşünce sistemine getirdiği yeni
yaklaşım söz konusu problemin önem kazanmasına neden olmuştur. Bu yeni yaklaşıma göre evren determinist bir yapıya
sahiptir ve nedensellik ilkesi gereğince evrende gerçekleşen her olay birbirine bağlıdır. Evrende, açıklanabilir ve nedensonuç ilişkisiyle birbirine bağlı olayların gerçekleştiği determinist öğreti kabul edildiğinde, insan eylemlerinin doğasının
neliği ve onların bir belirleyicisi olup olmadığı önemli birer metafizik soru halini almıştır. Bu çalışma, özgür iradenin
mahiyetini; determinist ve her haliyle belirlenmiş bir evrende olduğumuz kabulü sonucunda özgür iradenin mümkün
olup olmadığı, determinizm ve özgür irade bağdaşabilir mi soru üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda ilk
olarak; özgür iradenin imkânı için evrenin indeterminist ilkelerden mi oluşması gerektiği meselesi, determinizm ve
indeterminizm kavramlarının terminolojik arka planı ve türleri üzerinden ele alınacaktır. İkinci olarak özgür irade ve
determinizmi birbiri ile uyumlu mudur sorusu bağdaşırcılık ve bağdaşmazcılık yaklaşımları üzerinden analiz edilecektir.
Son olarak özgür irade ve determinizmin bağdaşmaz olduğu liberteryenizm kritiği üzerinden verilecektir.
biçimi hangisidir sorusuna kadar götürülebilir. Aristoteles’e göre monarşi, aristokrasi veya siyasal yönetim
olarak adlandırılan politeia ideal rejimlerden birisi olarak işaret edilir. Politeia; anayasa, yasa ya da siyasi
yönetim olarak tanımlanan, temelinde halk, yurttaş ve devlet bütünlüğü gibi ilkeleri barındıran kavramdır. Bu
sebeple hem Roma siyaset felsefesi hem de modern siyaset öğretisinde önemli bir yeri olan cumhuriyet
düşüncesinin temelleri Aristoteles’e kadar gitmektedir. Özellikle Aristoteles tarafından ortaya atılmış olan
insanın sosyal bir varlık olduğuna dair iddia, cumhuriyet düşüncesinin doğmasına sebep olmuştur. Halkın
kendi koyduğu yasalara tabi olarak yurttaşlık sıfatına ulaşmasını öngören cumhuriyetçi düşünce, kişisel çıkar
ve arzuların bir kenara bırakılmasını ve bütün halkın refahını sağlayacak reformu tesis etmeyi gerektirmektedir.
Aristoteles, Politika adlı yapıtında ideal yönetimin vazifesi olarak eşitlikçi bir ekonominin ve tüm halkın
yurttaş vasfında eğitim sisteminden eşit şekilde yararlanmasının gerekliliği üzerinde durur. Bu vurgu hem
modern hem de tarihsel anlamda cumhuriyet düşüncesinin felsefi temelleri olarak kabul edilir. Bu çalışma,
cumhuriyet düşüncesinin felsefi bir temeli olarak ifade edilen politeia kavramını Aristotelesçi siyaset felsefesi
doğrultusunda ele almayı amaçlamaktadır. Bu sistematik meseleyi değerlendirmek amacıyla ilk olarak siyaset
felsefesinin en önemli problemlerinden birisi olan ideal yönetim biçiminin, ideal rejimin hangisi olması
gerektiği sorusu, Aristoteles’in politika öğretisi ile analiz edilecektir. İkinci olarak Aristoteles öğretisinde şehir
devleti, yurttaş ve anayasal hak kavramları ekseninde ideal bir yönetim biçimi olarak işaret edilen politeia ya
da siyasal yönetim, cumhuriyet düşüncesinin felsefi temeli olması bakımından irdelenecektir.
gibi disiplinlerce ölme veya öldürme izni anlamlarında kullanılan bir problemi
kapsamaktadır. Klasik veya güncel etik kuramları tarafından, özellikle de uygulamalı
etik ve tıp etiği tarafından tartışılan problem birçok felsefi meseleye ve tartışmaya da
sebep olmaktadır.
Bu çalışma uygulamalı etiğin temel problemi olan ötanazi meselesini Aristotelesçi
ahlak öğretisi perspektifinden değerlendirmeyi, ötanaziyi erdem etiğinin temel ilkeleri
ve kavramları üzerinden analiz etmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla ilk olarak
ötanazinin türleri aracılığıyla mahiyeti ve neden güncel bir problem olduğu
tartışılacaktır. İkinci olarak ise Aristotelesçi ahlak öğretisinin temel kavramı olan
eudaimonia üzerinden erdem etiğinin temel ilkeleri ele alınacaktır. Bu değerlendirme
tercih ve isteme kavramları üzerinden yapılacaktır. Kısacası bu çalışma temel olarak
ötanazi probleminin Aristotelesçi erdem etiğinin temel ilkeleri, mutluluk, eylem ve
tercih etme üzerinden değerlendirilmesi bu uygulamalı etik meselesine önemli bir
alternatif oluşturmasını amaçlamaktadır. Aristoteles tarafından insanın rasyonel bir
varlık olarak tanımlanması, aklı başında olması ve kendi eylemlerini tercih ederek
karar verebilme ayrıcalığı ötanazi için temel olarak değerlendirilecektir. Bu
sebeple istemli