Eserin ilk kısmında, Seyyid Mahmud-ı Kebir'in de mensubu olduğu Kureyş Aşireti'nin, dervişten önc... more Eserin ilk kısmında, Seyyid Mahmud-ı Kebir'in de mensubu olduğu Kureyş Aşireti'nin, dervişten önceki ve sonraki tarihi, arşiv belgeleri, yazılı kaynak ve eserler ışığında ortaya konulmuştur. Sonraki kısımda, öncelikle Kureyş'in hayatı, sonra da bugün sıkça bahsedilen, ki kendisine atalarından miras kalan ve Peygamberin isteğiyle yazıldığı söylenen “şecere”si hakkında kimi bilgiler verilmiş olup, “şecere”nin içeriği analiz edilmiştir. Bu kısımda ayrıca Seyyid Mahmud Hayrani ve Derviş Beyaz/Gevr Ocağı hakkında ortaya atılan iddialar ve bunların cevapları da bulunmaktadır. Son kısımda ise temel, yüz yüze görüşmelerle elde edilen sözlü veriler olmak üzere, arşiv belgeleri ile yazılı kaynak ve eserlerden de yararlanılarak, Tunceli'deki Kureyşan Ocağı’nın gelenek ve görenekleri hakkında bazı bilgiler verilmiştir.
İkinci baskıda, ilk baskıya eklenmeyen ve daha sonra elde edilen kimi yeni bilgiler de eklenmiştir.
Dersim yöresinde, asırlarca devletten bihaber yaşayan ve bulundukları yörenin tarıma elverişli ol... more Dersim yöresinde, asırlarca devletten bihaber yaşayan ve bulundukları yörenin tarıma elverişli olmamasından dolayı yiyecek sıkıntısı çeken bir kısım aşiretler, zaman zaman yerleşik halka saldırıp yağma yoluna gitmişlerdir. Ancak bu durum hiçbir zaman bütün Dersim aşiretleri için geçerli olmamıştır. Çünkü başka yerlere saldıran aşiretler kıtlık zamanlarında kendi yörelerinde yaşayan diğer aşiretlerin mallarını da ele geçirmekten kaçınmamışlardır. Şekavet yapan birkaç aşiret yüzünden yıllarca suçu olmayan aşiretler de çok sıkıntı çekmiş, katledilmekten kurtulamamışlardır. Devlet bir bütün olarak halkı suçlu saymak gibi kolay yolu seçmiş, onları kazanmak için hiçbir çaba göstermemiştir. Dersim aşiretlerinin devlete asırlarca uzak kalmasının en önemli nedeni ise, devletin mezheplerini dışlaması ve bu mezheptekileri sürekli kovuşturmasıdır. Şakir Paşa'nın 1899 tarihli tahriratındaki "…Bunun yanında cehalet önlenmeli, okullar ve Nakşibendi tekkeleri açılmalıdır.” sözleri, Osmanlının yöredeki Alevilik inancını hiçbir zaman benimsemediğini ve fırsat buldukça da değiştirmeye çalıştığını bize açıkça göstermektedir.
SÜREK Alevilik – Bektaşilik ve Kültür Araştırmaları Dergisi, 2024
Kartalı sembol olarak kullanmak, geçmişte
sadece kimi topluluklar tarafından değil, aynı
zamanda ... more Kartalı sembol olarak kullanmak, geçmişte sadece kimi topluluklar tarafından değil, aynı zamanda hükümdarlar tarafından da önemsenmiştir. Bunun en büyük sebebi ise avcı bir kuş olan kartalın hem en yüksekte uçması hem de güçlü olmasıdır. Kartalı kendilerine sembol/ongun olarak kullananlar, ister hükümdar olsun isterse bir aşiret/boy olsun, bu ongunla, kendilerinin diğer kişi ya da topluluklar üzerinde hâkimiyet kuracak kadar güçlü olduklarını anlatmak istiyorlardı. Kartalın bu fiziki özelliklerinden ayrı olarak, kimi topluluklar için özel bir değeri de vardır. Bu topluluklardan biri de Tunceli/Dersim’de yaşayan Alevilerdir. Yöredeki Aleviler arasında kartalın görünen maddi değerinin yanında manevi değeri de mevcuttur. Bugün dahi Tunceli’de göklerin hâkimi kabul edilen kartala ayrı bir değer verilir. Elbette bu değerin dayandığı bir temel de vardır. Bu da yakın bir zamana kadar yörede yaşamış dervişlerin bu kılıkta/donda gezmeleridir. Kureyşan Ocağı’na mensup dervişlerin, pirlerin gösterdiklerine inanılan bu kerametler ile ilgili pek çok sözlü anlatı bugüne kadar gelmiştir. Bu araştırma, kartala verilen bu manevi değerin dayandığı, henüz yazıya geçmemiş kimi hikâyeler hakkında bilgi vermektedir. Amaç, geçmişe ait bu sözlü anlatıların yazıya geçirilerek kaybolmasını engellemektir.
Uluslararası Eğitim ve Tarih Araştırmaları Dergisi (ETA Journal), 2023
Anadolu'da Alevilik-Bektaşilik çalışmaları, 19. asrın ortalarından itibaren, ilk olarak yabancıla... more Anadolu'da Alevilik-Bektaşilik çalışmaları, 19. asrın ortalarından itibaren, ilk olarak yabancılar tarafından yapılmıştır. Bunun sebebi, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecinde mücadele içinde olduğu Batılı güçlerin, devletin sınırları içindeki farklı unsurlara yönelik politikaları idi. Bu amaçla yabancı güçler, imparatorluk sınırları içinde yaşayan Alevi ve Bektaşilerle ilgili Rumeli’de ve Anadolu’da alan araştırmaları yaptılar ve kendi çıkarları doğrultusunda tezler öne sürdüler. Bunlara karşı, özellikle "İttihat ve Terakki" zamanında devlet de kendi çalışmalarını başlatmıştır. Bu doğrultuda, Anadolu’daki Alevi aşiretleri ve bu aşiretlerin ırkı ve inancı hakkında çok sayıda araştırmalar yaptırılmış ve raporlar hazırlatılmıştır. Bu tür araştırma ve raporlar Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Hatta 1970’lerde dahi bu raporlara rastlanır.
1980’lerden itibaren ise Alevilik-Bektaşilik hakkındaki araştırmalar oldukça artmıştır. Bu çalışmaların çoğunluğu ise Alevilerin kendileri tarafından yapılmaya başlanmıştır. Böylece, Alevilerin kendi inançlarını, kendi yaptıkları alan araştırmaları ile anlatmaları, daha gerçekçi verileri ortaya çıkarmıştır. Çünkü yapılan alan araştırmalarının kayıt altına alınması ve bu kayıtların basında yayınlanması, Alevilerin ve inanç ritüellerinin daha yakından tanınmasını sağlamıştır. Sonuçta bu inanca yönelik asırlarca devam eden önyargıları da azaltmıştır.
Bu çalışmada, Osmanlının son zamanlarından günümüze kadar, Alevilik ve Bektaşilik hakkında yapılan çalışmalar üzerinde durulmuştur. Ancak hepsini ele alma olanağı olmadığı için, konuyla ilgili belli başlı araştırmalara yer verilmiştir.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, 2023
Bu çalışmada, Ağaçeri ve Tahtacı Türkmenlerinin geçmişten bugüne uzanan tarihleri hakkında, hem k... more Bu çalışmada, Ağaçeri ve Tahtacı Türkmenlerinin geçmişten bugüne uzanan tarihleri hakkında, hem kaynaklar hem de arşiv belgelerine dayanılarak çeşitli bilgiler verilmiş ve ikisi arasında nasıl bir bağ olabileceği tartışılmıştır. Ağaçeri Türkmenlerinin ismi Anadolu’da ilk olarak, 13. asrın ikinci yarısına ait yazılı kaynaklarda yer aldı. Bu asır, Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıflamaya başladığı, Moğolların Anadolu’da hakimiyet kurduğu bir dönemdir. Yine bu dönemde, Türkmen-Alevilerin yoğunlukta olduğu çok sayıda kavim Türkistan ve Horasan’dan gelerek Anadolu’yu yurt tuttu. Böyle bir ortamda, daha tanınan Oğuz boyları ile birlikte, Ağaçerilerden bahsedilmesi oldukça önemlidir. Çağdaşları tarihçilerin eserlerinde bu kavme yer vermesi, hem sayıca çok olmaları, hem de savaşçı karakterleri yüzündendir. Ancak bu özelliklerine rağmen, sonraki asırlarda Anadolu’da çok az kaynak ve arşiv belgesinde yer aldılar ve bunun başlıca sebebi de, çoğunluğunun Karakoyunlu Devleti ile birlikte İran’a ...
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 2022
Bu çalışmada, Tunceli/Dersim yöresinde yaşayan Kureyşan ocağındaki Alevilik inancına ait çeşitli ... more Bu çalışmada, Tunceli/Dersim yöresinde yaşayan Kureyşan ocağındaki Alevilik inancına ait çeşitli ibadetlerin ve bu ibadetler sırasında uyulması gereken kuralların neler olduğu hakkında bilgiler verilmiştir. Öncelikle, bu "ocak" mensuplarının "Alevilik nedir?" sorusuna verdiği cevaplardan bahsedilmiş, sonra da Kureyşan ocağı bağlamında, Alevilik inancının temel ibadetlerine yer verilmiştir. Elbette, çoğu "ocak"ta olduğu gibi bu ocakta da eskiden uyulmasına büyük özen gösterilen kurallardan bazıları artık yapılmıyor. Kimi ritüellerde de değişiklikler olmuştur. Makalede, Kureyşan ocağı mensubu kaynak kişilerin aktardığı, Aleviliğe ait ibadetler ve ritüeller yer almaktadır. Mesela, pir ve rayverin taliplerini ziyaret etmelerinin amacı nedir? Ve bu ziyaretler nasıl gerçekleşir? Eskiden cem ayinleri nasıl yapılırdı? On İki İmam orucu tutulurken ve evliya mekânları ziyaret edilirken nelere dikkat edilir? Ölüm merasimlerinde eskiye göre ne tür değişiklikler olmuştur? Bu tarzdaki soruların cevapları verilecektir. Bunlara ek olarak, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında bu yörede yapılmış olan araştırmalarda yer alan ibadetler ve kurallardan da söz edilecektir.
Eserin ilk kısmında, Seyyid Mahmud-ı Kebir'in de mensubu olduğu Kureyş Aşireti'nin, dervişten önc... more Eserin ilk kısmında, Seyyid Mahmud-ı Kebir'in de mensubu olduğu Kureyş Aşireti'nin, dervişten önceki ve sonraki tarihi, arşiv belgeleri, yazılı kaynak ve eserler ışığında ortaya konulmuştur. Sonraki kısımda, öncelikle Kureyş'in hayatı, sonra da bugün sıkça bahsedilen, ki kendisine atalarından miras kalan ve Peygamberin isteğiyle yazıldığı söylenen “şecere”si hakkında kimi bilgiler verilmiş olup, “şecere”nin içeriği analiz edilmiştir. Bu kısımda ayrıca Seyyid Mahmud Hayrani ve Derviş Beyaz/Gevr Ocağı hakkında ortaya atılan iddialar ve bunların cevapları da bulunmaktadır. Son kısımda ise temel, yüz yüze görüşmelerle elde edilen sözlü veriler olmak üzere, arşiv belgeleri ile yazılı kaynak ve eserlerden de yararlanılarak, Tunceli'deki Kureyşan Ocağı’nın gelenek ve görenekleri hakkında bazı bilgiler verilmiştir.
İkinci baskıda, ilk baskıya eklenmeyen ve daha sonra elde edilen kimi yeni bilgiler de eklenmiştir.
Dersim yöresinde, asırlarca devletten bihaber yaşayan ve bulundukları yörenin tarıma elverişli ol... more Dersim yöresinde, asırlarca devletten bihaber yaşayan ve bulundukları yörenin tarıma elverişli olmamasından dolayı yiyecek sıkıntısı çeken bir kısım aşiretler, zaman zaman yerleşik halka saldırıp yağma yoluna gitmişlerdir. Ancak bu durum hiçbir zaman bütün Dersim aşiretleri için geçerli olmamıştır. Çünkü başka yerlere saldıran aşiretler kıtlık zamanlarında kendi yörelerinde yaşayan diğer aşiretlerin mallarını da ele geçirmekten kaçınmamışlardır. Şekavet yapan birkaç aşiret yüzünden yıllarca suçu olmayan aşiretler de çok sıkıntı çekmiş, katledilmekten kurtulamamışlardır. Devlet bir bütün olarak halkı suçlu saymak gibi kolay yolu seçmiş, onları kazanmak için hiçbir çaba göstermemiştir. Dersim aşiretlerinin devlete asırlarca uzak kalmasının en önemli nedeni ise, devletin mezheplerini dışlaması ve bu mezheptekileri sürekli kovuşturmasıdır. Şakir Paşa'nın 1899 tarihli tahriratındaki "…Bunun yanında cehalet önlenmeli, okullar ve Nakşibendi tekkeleri açılmalıdır.” sözleri, Osmanlının yöredeki Alevilik inancını hiçbir zaman benimsemediğini ve fırsat buldukça da değiştirmeye çalıştığını bize açıkça göstermektedir.
SÜREK Alevilik – Bektaşilik ve Kültür Araştırmaları Dergisi, 2024
Kartalı sembol olarak kullanmak, geçmişte
sadece kimi topluluklar tarafından değil, aynı
zamanda ... more Kartalı sembol olarak kullanmak, geçmişte sadece kimi topluluklar tarafından değil, aynı zamanda hükümdarlar tarafından da önemsenmiştir. Bunun en büyük sebebi ise avcı bir kuş olan kartalın hem en yüksekte uçması hem de güçlü olmasıdır. Kartalı kendilerine sembol/ongun olarak kullananlar, ister hükümdar olsun isterse bir aşiret/boy olsun, bu ongunla, kendilerinin diğer kişi ya da topluluklar üzerinde hâkimiyet kuracak kadar güçlü olduklarını anlatmak istiyorlardı. Kartalın bu fiziki özelliklerinden ayrı olarak, kimi topluluklar için özel bir değeri de vardır. Bu topluluklardan biri de Tunceli/Dersim’de yaşayan Alevilerdir. Yöredeki Aleviler arasında kartalın görünen maddi değerinin yanında manevi değeri de mevcuttur. Bugün dahi Tunceli’de göklerin hâkimi kabul edilen kartala ayrı bir değer verilir. Elbette bu değerin dayandığı bir temel de vardır. Bu da yakın bir zamana kadar yörede yaşamış dervişlerin bu kılıkta/donda gezmeleridir. Kureyşan Ocağı’na mensup dervişlerin, pirlerin gösterdiklerine inanılan bu kerametler ile ilgili pek çok sözlü anlatı bugüne kadar gelmiştir. Bu araştırma, kartala verilen bu manevi değerin dayandığı, henüz yazıya geçmemiş kimi hikâyeler hakkında bilgi vermektedir. Amaç, geçmişe ait bu sözlü anlatıların yazıya geçirilerek kaybolmasını engellemektir.
Uluslararası Eğitim ve Tarih Araştırmaları Dergisi (ETA Journal), 2023
Anadolu'da Alevilik-Bektaşilik çalışmaları, 19. asrın ortalarından itibaren, ilk olarak yabancıla... more Anadolu'da Alevilik-Bektaşilik çalışmaları, 19. asrın ortalarından itibaren, ilk olarak yabancılar tarafından yapılmıştır. Bunun sebebi, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecinde mücadele içinde olduğu Batılı güçlerin, devletin sınırları içindeki farklı unsurlara yönelik politikaları idi. Bu amaçla yabancı güçler, imparatorluk sınırları içinde yaşayan Alevi ve Bektaşilerle ilgili Rumeli’de ve Anadolu’da alan araştırmaları yaptılar ve kendi çıkarları doğrultusunda tezler öne sürdüler. Bunlara karşı, özellikle "İttihat ve Terakki" zamanında devlet de kendi çalışmalarını başlatmıştır. Bu doğrultuda, Anadolu’daki Alevi aşiretleri ve bu aşiretlerin ırkı ve inancı hakkında çok sayıda araştırmalar yaptırılmış ve raporlar hazırlatılmıştır. Bu tür araştırma ve raporlar Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Hatta 1970’lerde dahi bu raporlara rastlanır.
1980’lerden itibaren ise Alevilik-Bektaşilik hakkındaki araştırmalar oldukça artmıştır. Bu çalışmaların çoğunluğu ise Alevilerin kendileri tarafından yapılmaya başlanmıştır. Böylece, Alevilerin kendi inançlarını, kendi yaptıkları alan araştırmaları ile anlatmaları, daha gerçekçi verileri ortaya çıkarmıştır. Çünkü yapılan alan araştırmalarının kayıt altına alınması ve bu kayıtların basında yayınlanması, Alevilerin ve inanç ritüellerinin daha yakından tanınmasını sağlamıştır. Sonuçta bu inanca yönelik asırlarca devam eden önyargıları da azaltmıştır.
Bu çalışmada, Osmanlının son zamanlarından günümüze kadar, Alevilik ve Bektaşilik hakkında yapılan çalışmalar üzerinde durulmuştur. Ancak hepsini ele alma olanağı olmadığı için, konuyla ilgili belli başlı araştırmalara yer verilmiştir.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, 2023
Bu çalışmada, Ağaçeri ve Tahtacı Türkmenlerinin geçmişten bugüne uzanan tarihleri hakkında, hem k... more Bu çalışmada, Ağaçeri ve Tahtacı Türkmenlerinin geçmişten bugüne uzanan tarihleri hakkında, hem kaynaklar hem de arşiv belgelerine dayanılarak çeşitli bilgiler verilmiş ve ikisi arasında nasıl bir bağ olabileceği tartışılmıştır. Ağaçeri Türkmenlerinin ismi Anadolu’da ilk olarak, 13. asrın ikinci yarısına ait yazılı kaynaklarda yer aldı. Bu asır, Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıflamaya başladığı, Moğolların Anadolu’da hakimiyet kurduğu bir dönemdir. Yine bu dönemde, Türkmen-Alevilerin yoğunlukta olduğu çok sayıda kavim Türkistan ve Horasan’dan gelerek Anadolu’yu yurt tuttu. Böyle bir ortamda, daha tanınan Oğuz boyları ile birlikte, Ağaçerilerden bahsedilmesi oldukça önemlidir. Çağdaşları tarihçilerin eserlerinde bu kavme yer vermesi, hem sayıca çok olmaları, hem de savaşçı karakterleri yüzündendir. Ancak bu özelliklerine rağmen, sonraki asırlarda Anadolu’da çok az kaynak ve arşiv belgesinde yer aldılar ve bunun başlıca sebebi de, çoğunluğunun Karakoyunlu Devleti ile birlikte İran’a ...
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 2022
Bu çalışmada, Tunceli/Dersim yöresinde yaşayan Kureyşan ocağındaki Alevilik inancına ait çeşitli ... more Bu çalışmada, Tunceli/Dersim yöresinde yaşayan Kureyşan ocağındaki Alevilik inancına ait çeşitli ibadetlerin ve bu ibadetler sırasında uyulması gereken kuralların neler olduğu hakkında bilgiler verilmiştir. Öncelikle, bu "ocak" mensuplarının "Alevilik nedir?" sorusuna verdiği cevaplardan bahsedilmiş, sonra da Kureyşan ocağı bağlamında, Alevilik inancının temel ibadetlerine yer verilmiştir. Elbette, çoğu "ocak"ta olduğu gibi bu ocakta da eskiden uyulmasına büyük özen gösterilen kurallardan bazıları artık yapılmıyor. Kimi ritüellerde de değişiklikler olmuştur. Makalede, Kureyşan ocağı mensubu kaynak kişilerin aktardığı, Aleviliğe ait ibadetler ve ritüeller yer almaktadır. Mesela, pir ve rayverin taliplerini ziyaret etmelerinin amacı nedir? Ve bu ziyaretler nasıl gerçekleşir? Eskiden cem ayinleri nasıl yapılırdı? On İki İmam orucu tutulurken ve evliya mekânları ziyaret edilirken nelere dikkat edilir? Ölüm merasimlerinde eskiye göre ne tür değişiklikler olmuştur? Bu tarzdaki soruların cevapları verilecektir. Bunlara ek olarak, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında bu yörede yapılmış olan araştırmalarda yer alan ibadetler ve kurallardan da söz edilecektir.
Uploads
Books
İkinci baskıda, ilk baskıya eklenmeyen ve daha sonra elde edilen kimi yeni bilgiler de eklenmiştir.
Dersim aşiretlerinin devlete asırlarca uzak kalmasının en önemli nedeni ise, devletin mezheplerini dışlaması ve bu mezheptekileri sürekli kovuşturmasıdır. Şakir Paşa'nın 1899 tarihli tahriratındaki "…Bunun yanında cehalet önlenmeli, okullar ve Nakşibendi tekkeleri açılmalıdır.” sözleri, Osmanlının yöredeki Alevilik inancını hiçbir zaman benimsemediğini ve fırsat buldukça da değiştirmeye çalıştığını bize açıkça göstermektedir.
papers
sadece kimi topluluklar tarafından değil, aynı
zamanda hükümdarlar tarafından da
önemsenmiştir. Bunun en büyük sebebi ise avcı
bir kuş olan kartalın hem en yüksekte uçması
hem de güçlü olmasıdır. Kartalı kendilerine
sembol/ongun olarak kullananlar, ister
hükümdar olsun isterse bir aşiret/boy olsun, bu
ongunla, kendilerinin diğer kişi ya da topluluklar
üzerinde hâkimiyet kuracak kadar güçlü
olduklarını anlatmak istiyorlardı.
Kartalın bu fiziki özelliklerinden ayrı olarak,
kimi topluluklar için özel bir değeri de vardır. Bu
topluluklardan biri de Tunceli/Dersim’de
yaşayan Alevilerdir. Yöredeki Aleviler arasında
kartalın görünen maddi değerinin yanında
manevi değeri de mevcuttur. Bugün dahi
Tunceli’de göklerin hâkimi kabul edilen kartala
ayrı bir değer verilir. Elbette bu değerin
dayandığı bir temel de vardır. Bu da yakın bir
zamana kadar yörede yaşamış dervişlerin bu
kılıkta/donda gezmeleridir. Kureyşan Ocağı’na
mensup dervişlerin, pirlerin gösterdiklerine
inanılan bu kerametler ile ilgili pek çok sözlü
anlatı bugüne kadar gelmiştir.
Bu araştırma, kartala verilen bu manevi
değerin dayandığı, henüz yazıya geçmemiş kimi
hikâyeler hakkında bilgi vermektedir. Amaç,
geçmişe ait bu sözlü anlatıların yazıya geçirilerek
kaybolmasını engellemektir.
1980’lerden itibaren ise Alevilik-Bektaşilik hakkındaki araştırmalar oldukça artmıştır. Bu çalışmaların çoğunluğu ise Alevilerin kendileri tarafından yapılmaya başlanmıştır. Böylece, Alevilerin kendi inançlarını, kendi yaptıkları alan araştırmaları ile anlatmaları, daha gerçekçi verileri ortaya çıkarmıştır. Çünkü yapılan alan araştırmalarının kayıt altına alınması ve bu kayıtların basında yayınlanması, Alevilerin ve inanç ritüellerinin daha yakından tanınmasını sağlamıştır. Sonuçta bu inanca yönelik asırlarca devam eden önyargıları da azaltmıştır.
Bu çalışmada, Osmanlının son zamanlarından günümüze kadar, Alevilik ve Bektaşilik hakkında yapılan çalışmalar üzerinde durulmuştur. Ancak hepsini ele alma olanağı olmadığı için, konuyla ilgili belli başlı araştırmalara yer verilmiştir.
Translation Book
İkinci baskıda, ilk baskıya eklenmeyen ve daha sonra elde edilen kimi yeni bilgiler de eklenmiştir.
Dersim aşiretlerinin devlete asırlarca uzak kalmasının en önemli nedeni ise, devletin mezheplerini dışlaması ve bu mezheptekileri sürekli kovuşturmasıdır. Şakir Paşa'nın 1899 tarihli tahriratındaki "…Bunun yanında cehalet önlenmeli, okullar ve Nakşibendi tekkeleri açılmalıdır.” sözleri, Osmanlının yöredeki Alevilik inancını hiçbir zaman benimsemediğini ve fırsat buldukça da değiştirmeye çalıştığını bize açıkça göstermektedir.
sadece kimi topluluklar tarafından değil, aynı
zamanda hükümdarlar tarafından da
önemsenmiştir. Bunun en büyük sebebi ise avcı
bir kuş olan kartalın hem en yüksekte uçması
hem de güçlü olmasıdır. Kartalı kendilerine
sembol/ongun olarak kullananlar, ister
hükümdar olsun isterse bir aşiret/boy olsun, bu
ongunla, kendilerinin diğer kişi ya da topluluklar
üzerinde hâkimiyet kuracak kadar güçlü
olduklarını anlatmak istiyorlardı.
Kartalın bu fiziki özelliklerinden ayrı olarak,
kimi topluluklar için özel bir değeri de vardır. Bu
topluluklardan biri de Tunceli/Dersim’de
yaşayan Alevilerdir. Yöredeki Aleviler arasında
kartalın görünen maddi değerinin yanında
manevi değeri de mevcuttur. Bugün dahi
Tunceli’de göklerin hâkimi kabul edilen kartala
ayrı bir değer verilir. Elbette bu değerin
dayandığı bir temel de vardır. Bu da yakın bir
zamana kadar yörede yaşamış dervişlerin bu
kılıkta/donda gezmeleridir. Kureyşan Ocağı’na
mensup dervişlerin, pirlerin gösterdiklerine
inanılan bu kerametler ile ilgili pek çok sözlü
anlatı bugüne kadar gelmiştir.
Bu araştırma, kartala verilen bu manevi
değerin dayandığı, henüz yazıya geçmemiş kimi
hikâyeler hakkında bilgi vermektedir. Amaç,
geçmişe ait bu sözlü anlatıların yazıya geçirilerek
kaybolmasını engellemektir.
1980’lerden itibaren ise Alevilik-Bektaşilik hakkındaki araştırmalar oldukça artmıştır. Bu çalışmaların çoğunluğu ise Alevilerin kendileri tarafından yapılmaya başlanmıştır. Böylece, Alevilerin kendi inançlarını, kendi yaptıkları alan araştırmaları ile anlatmaları, daha gerçekçi verileri ortaya çıkarmıştır. Çünkü yapılan alan araştırmalarının kayıt altına alınması ve bu kayıtların basında yayınlanması, Alevilerin ve inanç ritüellerinin daha yakından tanınmasını sağlamıştır. Sonuçta bu inanca yönelik asırlarca devam eden önyargıları da azaltmıştır.
Bu çalışmada, Osmanlının son zamanlarından günümüze kadar, Alevilik ve Bektaşilik hakkında yapılan çalışmalar üzerinde durulmuştur. Ancak hepsini ele alma olanağı olmadığı için, konuyla ilgili belli başlı araştırmalara yer verilmiştir.