Bu çalışma, “Haco Ağa ve Alakamış Katliamı”nın sınırla ilişkilerini göstererek, sınırın sosyoloji... more Bu çalışma, “Haco Ağa ve Alakamış Katliamı”nın sınırla ilişkilerini göstererek, sınırın sosyolojik içeriğini “vatandaşlık coğrafyası” kavramı çerçevesinde tartışmayı hedefliyor. Elinizdeki bu makale, Suriye, Irak ve İran sınırında üç kapıda (Nusaybin, Habur ve Gürbulak) beş ilçede (İdil, Cizre, Silopi, Nusaybin ve Doğubayazıt) ve 23 köyde gerçekleştirilen ve verilerinin derlemesi iki yılı aşan (Temmuz 2001 ve Ocak 2003 arasında) bir alan çalışmasına dayanmaktadır. Elinizdeki bu yazı, aracı kavram olarak ‘sınır’ı kullanarak; ‘sınır ve vatandaşlık coğrafyası’nı konu alacak ve bir örnek olay üzerinden sınır kimliği ve vatandaşlık süreci tartışılacaktır.
Bu yazıda, Sınır’ı odak alarak yapılmış olan üç filmin (Propaganda, Hudutların Kanunu ve Doz) dön... more Bu yazıda, Sınır’ı odak alarak yapılmış olan üç filmin (Propaganda, Hudutların Kanunu ve Doz) dönemsel sınır söylemini besleme biçimlerini tartışmayı hedefliyor. Dönemsel olarak sınır kültürünün yaratılma ve yaygınlaştırma biçimleri olarak okuyabileceğimiz bu üç filim, ulus-vatan-egemenlik vb. logic kurgunun da taşıyıcısı olarak beliriyorlar ve bu yolla her bir dönemin iktidar çerçevesini de anlamamızı mümkün kılıyorlar.
Bu yazıda, Suriye-Türkiye arasındaki adı önceleri konmamış şimdilerde ise düşmanlık üzerinden çık... more Bu yazıda, Suriye-Türkiye arasındaki adı önceleri konmamış şimdilerde ise düşmanlık üzerinden çıkartılmaya çalışılan bir paylaşım savaşının halklar üzerine etkilerini, bu etkilerin nasıl yeni güç odakları yaratabileceğini, eski paylaşımların yeni pazarlıklara nasıl dönüşebileceğini, eski eşitsizlikleri nasıl körükleyip, nasıl yeni eşitsizlikler icat edeceğini, dahası çeşitli iktidar odaklarıyla vatandaş burcu arasında sınırda yaşamanın yarattığı asimetrik pazarlıkları tartışacağım. Bunu yaparken de, dönemimizde pek makbul, pek indirgemeci ve pek kolaycı olan bir retoriğie, yani devleti tek politik aktör, tek iktidar odağı olarak gören normative Hegelci sivilcilik anlayışına da bir eleştiri yöneltmeyi umuyorum.
Bu çalışmada, kültürün, iktisadi sistemler için nasıl diyalektik bir rolü olabildiğini, yapısalc... more Bu çalışmada, kültürün, iktisadi sistemler için nasıl diyalektik bir rolü olabildiğini, yapısalcı olmayan bir biçimde göstermeye çalışacağım . Kültür ve iktisadi sistemler arasındaki ilişkiye dair tartışmaların içeriği de hacmi de; küresel kapitalizm ve onun tartışmalarıyla birlikte değişti. Wolf, "Kültür nosyonunu, toplumsal süreçten kopuk ve onu etkilemeyen ekonomik ilişkilerin tamamıyla belirlediği bir inançlar, nesneler ve pratikler alanı ve denizi olarak kullanmak; kültürün temsili doğasını ya da ideoloji ve toplumsal ilişkiler bağlamındaki kurucu rolünü farketmeyi beceremeyenlerin işidir" diyor (Wolf, 1998:209). Burada, Wolf'tan ilham alarak; kimi zaman kuram ve yorumun, kaynakları anlamaya yarayan kategorilere içkin kalmasını da göze alarak (Tapper, 2004: 18), yani betimsel ve çözümsel kategorileri öne çıkartmaya çalışarak; ancak yine de Antropoloji’nin eninde sonunda bir karşılaştırma bilimi olduğunu da kabul ederek hareket edeceğim.
2005,"Sınırın İktisadi Antropolojisi; Suriye ve Irak Sınırlarında İki Kasaba”, 2005, Türkiye’de Antropoloji, Epsilon Yay., İstanbul.
2009’a damgasını vuran haberlerden birisi de mayın üzerine oldu. Ancak bu konuyu sadece 2009 için... more 2009’a damgasını vuran haberlerden birisi de mayın üzerine oldu. Ancak bu konuyu sadece 2009 için düşünmemek lazım, zira, “mayın" üzerine 15 yıldır, tam da yaz başlarında "Güneydoğu sınırımızdaki mayınların temizlenmesi gerektiği ve bu arazinin nasıl da verimli olduğu" söylenip duruyor. Ancak bu kez, bu iktidar ciddi görünüyor. Mayının temizlenmesi retoriğinin "olmazsa olmaz" kuralı, arazi verimliliği ve nasıl paylaşılacağı ile vatanın güvenliği karşıtlığında odaklanıyor.
2000 yılında "sınırlar" üzerine çalışmaya başladım. Sınır üzerine görüştüklerim ve görüşme konularım burada saymaya uygun değil: "sınırı zorlayanlar ve sınırı bekleyenler, mayın dulları, sınırı aklayan ve saklayan olarak kadın bedeni, sınırın vatanı, sınırın mimarisi, sınırın vatandaş burcu, barikatlı hudut- barikatsız ticaret vb." konu başlıkları, belki bir fikir verebilir.
Haydar Karataş ilk iki romanını yayımladı: Perperık-a Söe(Gece Kelebeği) ve On İki Dağın Sırrı. ... more Haydar Karataş ilk iki romanını yayımladı: Perperık-a Söe(Gece Kelebeği) ve On İki Dağın Sırrı. İki kitabı daha olacağını müjdeliyor Karataş: Beni Çağıran Rüya ve Ölü Kuşlar, merakla bekliyorum. Neden Haydar Karataş’ın romanları beni böylesine etkiliyor: Spivak’ın “Madun hiç konuşabilir mi? ” başlıklı sorusuna yanıtı: “sömürgeleştirilmiş dilin asla dillenemeyeceği” olmuştu. Ona göre bir kez sömürgeleşmiş dil, bir daha asla acısını dillendirebilemez, zira bunun için gerekli kelimelerini kaybetmiştir.
Oysa uzun bir bekleyişten sonra işte ilk kez madunun konuşabileceğini müjdeliyor Karataş’ın iki romanı. Madun kendi dilinden ve kendi gönlünden konuşabiliyor şimdi.
When I began my study of the ‘Sociology of Border’ encompassing Turkey’s borders to Iraq, Iran an... more When I began my study of the ‘Sociology of Border’ encompassing Turkey’s borders to Iraq, Iran and Syria, I indeed had no intention or even an idea that I would be engaged in the subject discussed here in this article. I intended only to trace the evidence of a political massacre (the so-called ‘33 Bullets Incident’) taking place in 1943. But in doing so I began to comprehend how and to what degree our cognitive models of remembering are reshaped, how things had been forgotten and why they were later recalled in retracing the memory of what shapes a nation within the geographic boundaries of a country .
In this essay, I am going to talk about two koçer (nomadic) Kurdish aşiret’s gaining of their eth... more In this essay, I am going to talk about two koçer (nomadic) Kurdish aşiret’s gaining of their ethnic identities and defending themselves via the relations with the PKK and the state. Through their adventures of settlement and becoming an aşiret since the beginning of the Republic—perhaps before that—I will point out why and how their Kurdisness and ethnic gloves can be substituted for one another. Thirdly, I want to state that, apart from being nostalgia and taking its base from this very nature, how aşiret can be accepted as an ethnic arena and whether it can provide the possible grounds for a national identity. Hence, lastly, I can utter the disadvantages of including merely ethnicity under the frame of identity, or in contrast, the perception of ethnicity merely as an identity problem.
The paper aims to discuss on the border identity at South East of Turkey via a pilot study conduc... more The paper aims to discuss on the border identity at South East of Turkey via a pilot study conducted at two different frontiers:'Nusaybin gate to Syria' and 'Habur gate to North Iraq'.
A two years project is designed on both anthropological and sociological methods at three gates of Turkey to Iraq, Syria and Iran. The pilot study made, in this summer, at two frontiers focus on towns of Şırnak and Mardin cities. At this context, some tentative(thick) descriptions on living at the border towns are summarized below, for further discussion:
Üniversite ve araştırma- düşünce özgürlüğüne bu yeni saldırı dönemini; Dar-ül Fünun’dan üniversit... more Üniversite ve araştırma- düşünce özgürlüğüne bu yeni saldırı dönemini; Dar-ül Fünun’dan üniversiteye geçildiği dönemin yarattığı yıkım ile özdeşleştireceğim. Dar-ül Fünun’u örnek olarak seçmemin nedeni o dönemi olumlamaktan ziyade, şimdi yaşadıklarımızın ne kadar köklü bir değişim olduğunu göstermek amacını taşıyor.
Türkiye yeniden sınırlandırılıyor. Ve ülkemiz bu kez bütünüyle sınırlılaştırılıyor. Roboski, Yüks... more Türkiye yeniden sınırlandırılıyor. Ve ülkemiz bu kez bütünüyle sınırlılaştırılıyor. Roboski, Yüksekova gibi daha evvel var olmayan sınırları şimdi tesis etmeye çalışılıyor, Reyhanlı’da Yayladağ’da sınırın ötesindeki #IŞİD’e açılan kapı, Ankara’da kan akıtıyor. Sınır yeniden tesis edilirken, bu vatanın içindeki vatandaş tipi de yenileniyor, yeniden oluşturuluyor.
Bu çalışma, “Haco Ağa ve Alakamış Katliamı”nın sınırla ilişkilerini göstererek, sınırın sosyoloji... more Bu çalışma, “Haco Ağa ve Alakamış Katliamı”nın sınırla ilişkilerini göstererek, sınırın sosyolojik içeriğini “vatandaşlık coğrafyası” kavramı çerçevesinde tartışmayı hedefliyor. Elinizdeki bu makale, Suriye, Irak ve İran sınırında üç kapıda (Nusaybin, Habur ve Gürbulak) beş ilçede (İdil, Cizre, Silopi, Nusaybin ve Doğubayazıt) ve 23 köyde gerçekleştirilen ve verilerinin derlemesi iki yılı aşan (Temmuz 2001 ve Ocak 2003 arasında) bir alan çalışmasına dayanmaktadır. Elinizdeki bu yazı, aracı kavram olarak ‘sınır’ı kullanarak; ‘sınır ve vatandaşlık coğrafyası’nı konu alacak ve bir örnek olay üzerinden sınır kimliği ve vatandaşlık süreci tartışılacaktır.
Bu yazıda, Sınır’ı odak alarak yapılmış olan üç filmin (Propaganda, Hudutların Kanunu ve Doz) dön... more Bu yazıda, Sınır’ı odak alarak yapılmış olan üç filmin (Propaganda, Hudutların Kanunu ve Doz) dönemsel sınır söylemini besleme biçimlerini tartışmayı hedefliyor. Dönemsel olarak sınır kültürünün yaratılma ve yaygınlaştırma biçimleri olarak okuyabileceğimiz bu üç filim, ulus-vatan-egemenlik vb. logic kurgunun da taşıyıcısı olarak beliriyorlar ve bu yolla her bir dönemin iktidar çerçevesini de anlamamızı mümkün kılıyorlar.
Bu yazıda, Suriye-Türkiye arasındaki adı önceleri konmamış şimdilerde ise düşmanlık üzerinden çık... more Bu yazıda, Suriye-Türkiye arasındaki adı önceleri konmamış şimdilerde ise düşmanlık üzerinden çıkartılmaya çalışılan bir paylaşım savaşının halklar üzerine etkilerini, bu etkilerin nasıl yeni güç odakları yaratabileceğini, eski paylaşımların yeni pazarlıklara nasıl dönüşebileceğini, eski eşitsizlikleri nasıl körükleyip, nasıl yeni eşitsizlikler icat edeceğini, dahası çeşitli iktidar odaklarıyla vatandaş burcu arasında sınırda yaşamanın yarattığı asimetrik pazarlıkları tartışacağım. Bunu yaparken de, dönemimizde pek makbul, pek indirgemeci ve pek kolaycı olan bir retoriğie, yani devleti tek politik aktör, tek iktidar odağı olarak gören normative Hegelci sivilcilik anlayışına da bir eleştiri yöneltmeyi umuyorum.
Bu çalışmada, kültürün, iktisadi sistemler için nasıl diyalektik bir rolü olabildiğini, yapısalc... more Bu çalışmada, kültürün, iktisadi sistemler için nasıl diyalektik bir rolü olabildiğini, yapısalcı olmayan bir biçimde göstermeye çalışacağım . Kültür ve iktisadi sistemler arasındaki ilişkiye dair tartışmaların içeriği de hacmi de; küresel kapitalizm ve onun tartışmalarıyla birlikte değişti. Wolf, "Kültür nosyonunu, toplumsal süreçten kopuk ve onu etkilemeyen ekonomik ilişkilerin tamamıyla belirlediği bir inançlar, nesneler ve pratikler alanı ve denizi olarak kullanmak; kültürün temsili doğasını ya da ideoloji ve toplumsal ilişkiler bağlamındaki kurucu rolünü farketmeyi beceremeyenlerin işidir" diyor (Wolf, 1998:209). Burada, Wolf'tan ilham alarak; kimi zaman kuram ve yorumun, kaynakları anlamaya yarayan kategorilere içkin kalmasını da göze alarak (Tapper, 2004: 18), yani betimsel ve çözümsel kategorileri öne çıkartmaya çalışarak; ancak yine de Antropoloji’nin eninde sonunda bir karşılaştırma bilimi olduğunu da kabul ederek hareket edeceğim.
2005,"Sınırın İktisadi Antropolojisi; Suriye ve Irak Sınırlarında İki Kasaba”, 2005, Türkiye’de Antropoloji, Epsilon Yay., İstanbul.
2009’a damgasını vuran haberlerden birisi de mayın üzerine oldu. Ancak bu konuyu sadece 2009 için... more 2009’a damgasını vuran haberlerden birisi de mayın üzerine oldu. Ancak bu konuyu sadece 2009 için düşünmemek lazım, zira, “mayın" üzerine 15 yıldır, tam da yaz başlarında "Güneydoğu sınırımızdaki mayınların temizlenmesi gerektiği ve bu arazinin nasıl da verimli olduğu" söylenip duruyor. Ancak bu kez, bu iktidar ciddi görünüyor. Mayının temizlenmesi retoriğinin "olmazsa olmaz" kuralı, arazi verimliliği ve nasıl paylaşılacağı ile vatanın güvenliği karşıtlığında odaklanıyor.
2000 yılında "sınırlar" üzerine çalışmaya başladım. Sınır üzerine görüştüklerim ve görüşme konularım burada saymaya uygun değil: "sınırı zorlayanlar ve sınırı bekleyenler, mayın dulları, sınırı aklayan ve saklayan olarak kadın bedeni, sınırın vatanı, sınırın mimarisi, sınırın vatandaş burcu, barikatlı hudut- barikatsız ticaret vb." konu başlıkları, belki bir fikir verebilir.
Haydar Karataş ilk iki romanını yayımladı: Perperık-a Söe(Gece Kelebeği) ve On İki Dağın Sırrı. ... more Haydar Karataş ilk iki romanını yayımladı: Perperık-a Söe(Gece Kelebeği) ve On İki Dağın Sırrı. İki kitabı daha olacağını müjdeliyor Karataş: Beni Çağıran Rüya ve Ölü Kuşlar, merakla bekliyorum. Neden Haydar Karataş’ın romanları beni böylesine etkiliyor: Spivak’ın “Madun hiç konuşabilir mi? ” başlıklı sorusuna yanıtı: “sömürgeleştirilmiş dilin asla dillenemeyeceği” olmuştu. Ona göre bir kez sömürgeleşmiş dil, bir daha asla acısını dillendirebilemez, zira bunun için gerekli kelimelerini kaybetmiştir.
Oysa uzun bir bekleyişten sonra işte ilk kez madunun konuşabileceğini müjdeliyor Karataş’ın iki romanı. Madun kendi dilinden ve kendi gönlünden konuşabiliyor şimdi.
When I began my study of the ‘Sociology of Border’ encompassing Turkey’s borders to Iraq, Iran an... more When I began my study of the ‘Sociology of Border’ encompassing Turkey’s borders to Iraq, Iran and Syria, I indeed had no intention or even an idea that I would be engaged in the subject discussed here in this article. I intended only to trace the evidence of a political massacre (the so-called ‘33 Bullets Incident’) taking place in 1943. But in doing so I began to comprehend how and to what degree our cognitive models of remembering are reshaped, how things had been forgotten and why they were later recalled in retracing the memory of what shapes a nation within the geographic boundaries of a country .
In this essay, I am going to talk about two koçer (nomadic) Kurdish aşiret’s gaining of their eth... more In this essay, I am going to talk about two koçer (nomadic) Kurdish aşiret’s gaining of their ethnic identities and defending themselves via the relations with the PKK and the state. Through their adventures of settlement and becoming an aşiret since the beginning of the Republic—perhaps before that—I will point out why and how their Kurdisness and ethnic gloves can be substituted for one another. Thirdly, I want to state that, apart from being nostalgia and taking its base from this very nature, how aşiret can be accepted as an ethnic arena and whether it can provide the possible grounds for a national identity. Hence, lastly, I can utter the disadvantages of including merely ethnicity under the frame of identity, or in contrast, the perception of ethnicity merely as an identity problem.
The paper aims to discuss on the border identity at South East of Turkey via a pilot study conduc... more The paper aims to discuss on the border identity at South East of Turkey via a pilot study conducted at two different frontiers:'Nusaybin gate to Syria' and 'Habur gate to North Iraq'.
A two years project is designed on both anthropological and sociological methods at three gates of Turkey to Iraq, Syria and Iran. The pilot study made, in this summer, at two frontiers focus on towns of Şırnak and Mardin cities. At this context, some tentative(thick) descriptions on living at the border towns are summarized below, for further discussion:
Üniversite ve araştırma- düşünce özgürlüğüne bu yeni saldırı dönemini; Dar-ül Fünun’dan üniversit... more Üniversite ve araştırma- düşünce özgürlüğüne bu yeni saldırı dönemini; Dar-ül Fünun’dan üniversiteye geçildiği dönemin yarattığı yıkım ile özdeşleştireceğim. Dar-ül Fünun’u örnek olarak seçmemin nedeni o dönemi olumlamaktan ziyade, şimdi yaşadıklarımızın ne kadar köklü bir değişim olduğunu göstermek amacını taşıyor.
Türkiye yeniden sınırlandırılıyor. Ve ülkemiz bu kez bütünüyle sınırlılaştırılıyor. Roboski, Yüks... more Türkiye yeniden sınırlandırılıyor. Ve ülkemiz bu kez bütünüyle sınırlılaştırılıyor. Roboski, Yüksekova gibi daha evvel var olmayan sınırları şimdi tesis etmeye çalışılıyor, Reyhanlı’da Yayladağ’da sınırın ötesindeki #IŞİD’e açılan kapı, Ankara’da kan akıtıyor. Sınır yeniden tesis edilirken, bu vatanın içindeki vatandaş tipi de yenileniyor, yeniden oluşturuluyor.
Uploads
2005,"Sınırın İktisadi Antropolojisi; Suriye ve Irak Sınırlarında İki Kasaba”, 2005, Türkiye’de Antropoloji, Epsilon Yay., İstanbul.
2000 yılında "sınırlar" üzerine çalışmaya başladım. Sınır üzerine görüştüklerim ve görüşme konularım burada saymaya uygun değil: "sınırı zorlayanlar ve sınırı bekleyenler, mayın dulları, sınırı aklayan ve saklayan olarak kadın bedeni, sınırın vatanı, sınırın mimarisi, sınırın vatandaş burcu, barikatlı hudut- barikatsız ticaret vb." konu başlıkları, belki bir fikir verebilir.
Neden Haydar Karataş’ın romanları beni böylesine etkiliyor: Spivak’ın “Madun hiç konuşabilir mi? ” başlıklı sorusuna yanıtı: “sömürgeleştirilmiş dilin asla dillenemeyeceği” olmuştu. Ona göre bir kez sömürgeleşmiş dil, bir daha asla acısını dillendirebilemez, zira bunun için gerekli kelimelerini kaybetmiştir.
Oysa uzun bir bekleyişten sonra işte ilk kez madunun konuşabileceğini müjdeliyor Karataş’ın iki romanı. Madun kendi dilinden ve kendi gönlünden konuşabiliyor şimdi.
A two years project is designed on both anthropological and sociological methods at three gates of Turkey to Iraq, Syria and Iran. The pilot study made, in this summer, at two frontiers focus on towns of Şırnak and Mardin cities. At this context, some tentative(thick) descriptions on living at the border towns are summarized below, for further discussion:
2005,"Sınırın İktisadi Antropolojisi; Suriye ve Irak Sınırlarında İki Kasaba”, 2005, Türkiye’de Antropoloji, Epsilon Yay., İstanbul.
2000 yılında "sınırlar" üzerine çalışmaya başladım. Sınır üzerine görüştüklerim ve görüşme konularım burada saymaya uygun değil: "sınırı zorlayanlar ve sınırı bekleyenler, mayın dulları, sınırı aklayan ve saklayan olarak kadın bedeni, sınırın vatanı, sınırın mimarisi, sınırın vatandaş burcu, barikatlı hudut- barikatsız ticaret vb." konu başlıkları, belki bir fikir verebilir.
Neden Haydar Karataş’ın romanları beni böylesine etkiliyor: Spivak’ın “Madun hiç konuşabilir mi? ” başlıklı sorusuna yanıtı: “sömürgeleştirilmiş dilin asla dillenemeyeceği” olmuştu. Ona göre bir kez sömürgeleşmiş dil, bir daha asla acısını dillendirebilemez, zira bunun için gerekli kelimelerini kaybetmiştir.
Oysa uzun bir bekleyişten sonra işte ilk kez madunun konuşabileceğini müjdeliyor Karataş’ın iki romanı. Madun kendi dilinden ve kendi gönlünden konuşabiliyor şimdi.
A two years project is designed on both anthropological and sociological methods at three gates of Turkey to Iraq, Syria and Iran. The pilot study made, in this summer, at two frontiers focus on towns of Şırnak and Mardin cities. At this context, some tentative(thick) descriptions on living at the border towns are summarized below, for further discussion: