The purpose of this study is to determine the relationship between site use intentions and person... more The purpose of this study is to determine the relationship between site use intentions and personality beliefs of social network users. The Education faculty students at a private university in North Cyprus were informed about the research and the questionnaires were applied by the researchers to volunteer students. From total of 198 students, 143 (72.2%) were females and 55 (27.8%) males. Socio-demographic Information Form and Personality Belief Scale were used. The results show that participants who reported political opinion had significantly higher scores of schizoid, antisocial and narcissistic personality beliefs than those who did not. Multiple regression analysis was conducted to predict personality beliefs of purpose, sharing and profile information. When the t-test is examined, it is seen that commenting on only the shares of the subject variables is a significant predictor of the narcissistic personality belief. In this study, participants who have narcissistic, passive-a...
The purpose of this study is to determine the relationship between site use intentions and person... more The purpose of this study is to determine the relationship between site use intentions and personality beliefs of social network users. The Education faculty students at a private university in North Cyprus were informed about the research and the questionnaires were applied by the researchers to volunteer students. From total of 198 students, 143 (72.2%) were females and 55 (27.8%) males. Socio-demographic Information Form and Personality Belief Scale were used. The results show that participants who reported political opinion had significantly higher scores of schizoid, antisocial and narcissistic personality beliefs than those who did not. Multiple regression analysis was conducted to predict personality beliefs of purpose, sharing and profile information. When the t-test is examined, it is seen that commenting on only the shares of the subject variables is a significant predictor of the narcissistic personality belief. In this study, participants who have narcissistic, passive-a...
Önceki kuşakların yaşamları hakkında bilginin aktarımı, yeni kuşakların ruhsallığının ve kuşaklar... more Önceki kuşakların yaşamları hakkında bilginin aktarımı, yeni kuşakların ruhsallığının ve kuşaklar arası bağların oluşturulmasının önemli şartıdır. Olaylar için geçici-tarihsel bir bağlam oluşturmanın yanı sıra-geçmiş, yeni bir neslin doğumundan önce gerçekleşen geçmiş olarak adlandırıldığında ve gelecek birkaç kuşağın bir arada var olduğu varsayıldığında çok önemli bir olgu hâline gelmektedir.
Hysteria is perhaps one of the psychological disorders which history dates back to the oldest tim... more Hysteria is perhaps one of the psychological disorders which history dates back to the oldest times, it is one of the psychological disorders that even Hippocrates was trying to define and find the treatment. Hysteria is a neurotic disorder with conversion, amnesia, sudden and unexplained anxiety attacks and other symptoms. Hysteria as a diagnostical term is not used more in the modern psychiatric classification system. Hysterical personality in the current diagnostic system is changed to Histrionic Personality. Today, disorders derived from hysteria as a dissociative disorder, somatoform disorder, posttraumatic stress disorder, histrionic personality disorder, and borderline personality disorder are generally used. In the early 2000s, the incidence of histrionic personality disorder was found to be 1.84% and this personality disorder was supposed as a personality disorder that is seen in women population, but studies show that there is no any difference among genders. A histrionic personality disorder is characterized by pervasive and excessive sensuality and attention-seeking behaviours. A histrionic personality disorder is in cluster B personality disorders in DSM-5. Persons with this personality disorder adjust their physical appearance remarkably. Although they exhibit intense emotions, they have a superficial affect. These people exhibit selfish behaviour. Also, because they are extremely fascinated with physical attractiveness, become very uneasy when they think they do not draw attention. They also think that they are not taken into account and they think that they are ignored. In this study, hysterical personality will be discussed from the psychoanalytical point of view, differences and similarities with a histrionic personality disorder will be discussed in the frame of DSM point of view, exampling the defence mechanism with the character from ‘The Story of Collapse’ written by Stefan Zweig.
Kadın bedeni, tarih boyunca, ataerkil ideolojiler üzerine kurulmuş toplumlarda, iktidar
öznesi ha... more Kadın bedeni, tarih boyunca, ataerkil ideolojiler üzerine kurulmuş toplumlarda, iktidar öznesi haline gelmektedir. Eril iktidar eril söylem aracılığıyla kadın bedenini itaatkâr duruma getirmektedir. Böyle olunca da bir iktidar nesnesi haline getirilen kadın bedeni ile ilgili düzensiz, disipline gelmez, gizemli gibi değiştirilmesi zor görülen kalıp yargıların yerleri düzenli, disipline edilebilen, nötr gibi kalıp yargılarla değiştirilerek kadın bedeni kolayca müdahale edilebilen bir yapıya dönüştürülür. Bu durum da, kadınının kendi bedeni ile ilgili bir güvensizliğe alıştırılmasını olanaklı kılar. İktidar, söylemini, argümanları oluşturan bağlantılar içerisinde gizlemektedir. Bireyler söylemler içinden konuşur, ideolojik uygulamalar ve ikilemlerle pozisyon alırlar. İnternetin da gelişmesiyle birlikte, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinin tanıtılması, günlük konuşmayı gerçek hayattan çok daha fazla yansıtan bir çevrimiçi ortam yarattı. Bu çalışmamızda, kadın bedeni üzerinden sosyal medyada söyleminin odak noktalarını belirlemek için Twitter’da #kadındediğin hashtagıyla paylaşılan gönderileri veri kaynağı olarak kullanılmıştır. Kadın bedeni üzerinde kurulan biyopolitik tahakkümüne kaynaklık eden söylemleri ve açıklayıcı repertuarları incelenmiştir. Bu çalışma ve analiz, erkeklerin, kadın bedeni üzerinde “söz hakkı” sahibi olduğunu, bunun da kadınlar tarafından da desteklendiğini, biyopolitikanın kadınların stereotipleştirmeye sebep olduğunu göstermektedir.
Sevilen birini kaybetmek, hayatlarının bir döneminde her insanın başına gelebilecek bir durumdur.... more Sevilen birini kaybetmek, hayatlarının bir döneminde her insanın başına gelebilecek bir durumdur. Bu kayıp, çocukların hayatlarında meydana geldiğinde, uygun başetme becerilerine ve ya tecrübelere sahip olmayabilirler. Görmezden gelinen keder, yanlış anlamlandırılan ve bastırılan duygular bir duygu patlamasına yol açabilirler. Bir çocuğun bastırılmış veya yanlış anlaşılmış duyguları etkili bir şekilde ele alınmazsa, yetişkinlikte patoloji ve disfonksiyon olarak ortaya çıkabilir. Burada sunulan Psikodrama etkinlikleri içeren Bilişsel Davranışçı Yaklaşıma Dayalı Grupla Psikolojik Rehberlik programı, çocukların yas ve kayıp ile baş etme yöntemlerini kazanmaları amacı ile hazırlanmıştır. Grup uygulamaları 11 oturumdan oluşmakta, her bir oturum yaklaşık 90 dakika sürmektedir, her oturumun hipotetik bir hedefi mevcut. Programın ana hedefleri ise şöyle: kayıp ve yas kavramları, özellikleri ve farklılıkları hakkında bilgi sahibi olmak, yas ve kayıp sürecinin olumsuz etkilerini kavrayabilmek, öğrenilen becerileri günlük yaşama aktarabilmek, kendini ifade etmek, kendini açmak ve paylaşma becerilerinin geliştirilmesi.Grup oturumları sırasında, temel etkinlik olarak bir Etkinlik Çalışma Kitabı da kullanılmaktadır. 6-12 yaş aralığında olan çocuklar, ölümün evrenselliği ve kaçınılmazlığı anlamaya başlarlar. Kayıpların geri dönülmezliğinin farkındadır. Bu dönemde, ölümün bir dış etken nedeni ile gerçekleştiği türünden bir anlayış sürmektedir. Ölüm, önüne geçilemez biyolojik bir süreç olarak kavranır. Bu yaş döneminde, yas sürece etkili bir şekilde ele alınmazsa, uyku problemleri, yeme bozuklukları, içe kapanma gibi tepkilerle karşılaşılabilir. 1. Sevilen birini kaybetmek, hayatlarının bir döneminde her insanın başına gelebilecek bir durumdur. Bu kayıp, çocukların hayatlarında meydana geldiğinde, uygun başetme becerilerine ve ya tecrübelere sahip olmayabilirler. Görmezden gelinen keder, yanlış anlamlandırılan ve bastırılan duygular bir duygu patlamasına yol açabilirler. Bir çocuğun bastırılmış veya yanlış anlaşılmış duyguları etkili bir şekilde ele alınmazsa, yetişkinlikte patoloji ve disfonksiyon olarak ortaya çıkabilir. Burada sunulan Psikodrama etkinlikleri içeren Bilişsel Davranışçı Yaklaşıma Dayalı Grupla Psikolojik Rehberlik programı, çocukların yas ve kayıp ile baş etme yöntemlerini kazanmaları amacı ile hazırlanmıştır. Grup uygulamaları 11 oturumdan oluşmakta, her bir oturum yaklaşık 90 dakika sürmektedir, her oturumun hipotetik bir hedefi mevcut. Programın ana hedefleri ise şöyle: kayıp ve yas kavramları, özellikleri ve farklılıkları hakkında bilgi sahibi olmak, yas ve kayıp sürecinin olumsuz etkilerini kavrayabilmek, öğrenilen becerileri günlük yaşama aktarabilmek, kendini ifade etmek, kendini açmak ve paylaşma becerilerinin geliştirilmesi.Grup oturumları sırasında, temel etkinlik olarak bir Etkinlik Çalışma Kitabı da kullanılmaktadır. 6-12 yaş aralığında olan çocuklar, ölümün evrenselliği ve kaçınılmazlığı anlamaya başlarlar. Kayıpların geri dönülmezliğinin farkındadır. Bu dönemde, ölümün bir dış etken nedeni ile gerçekleştiği türünden bir anlayış sürmektedir. Ölüm, önüne geçilemez biyolojik bir süreç olarak kavranır. Bu yaş döneminde, yas sürece etkili bir şekilde ele alınmazsa, uyku problemleri, yeme bozuklukları, içe kapanma gibi tepkilerle karşılaşılabilir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetin 'de erken tanı ve müdahalenin
tarihçesi 1974 öncesine dayanmaktadı... more Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetin 'de erken tanı ve müdahalenin tarihçesi 1974 öncesine dayanmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde bu süreç 1974 olayları öncesi ve sonrası dönemlere ayırmak mümkün. İlk özel eğitim okulu 1929 yılında kurulmuştu ve iki toplumun da faydalanabileceği hizmet sunmaktaydı. Yaptığımız çalışmada, 1929 yılından günümüze, Kıbrıs’ta erken tanı ve müdahale süreci ele alınmıştır. Türkiye, İngiltere ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile karşılaştırmalar yapılmış, öneriler içermektedir. Erken müdahale servisleri ve işleyişleri. Merkezlerde bulunan program ve eğitsel etkinliklerin nitelikleri, verilen eğitim hizmetleri. Devlete bağlı özel eğitim kurumları, özel özel eğitim kurumları, rehabilitasyon merkezleri ve işleyişleri. KKTC’de erken tanı ve müdahalede izlenen yol, nitel ve nicel olarak araştırılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığının özel eğitim alanında yapmış olduğu çalışmalar, eğitim yasası, yasada özel eğitimin yeri ve işleyişi. Günümüzde yapılan uygulamalar, var olan sorunlar tespit edilmiştir. Türkiye, Güney Kıbrıs ve İngiltere ile mevcut eğitim, değerlendirme ve yönlendirme süreçleri incelenip karşılaştırılmıştır. Yasal açıdan Türkiye ile kıyaslama yapılmış, yasal olarak eksik olan uygulamalara öneriler sunulmuştur. Devlete bağlı ve özel olarak çalışan kurumların nicel ve nitel karşılaştırılması yapılmış, mevcut olan sorunlar ve eksikler tespit edilmiştir. 2013-2014 yılları arasında, devlete bağlı okul ve öğrenci mevcudiyeti aşağıdaki gibidir: Lefkoşa Bölgesi’nde 3 okul, öğrenci sayısı 96, Gazimağusa ’da 1 okul, öğrenci sayısı 72, Girne’de 1 okul, öğrenci sayısı 20, Güzelyurt ’da 1 okul öğrenci sayısı 21 olmak üzere toplam 6 adet okul 209 öğrenci bulunmaktadır. Erken rehabilitasyon sürecinde multidisipliner çalışmanın önemi vurgulanmış, olası çalışma planı sunulmuştur. Gebelikte başlayan uygulamalardan, özel eğitim kurumunda verilen hizmetlere kadar olan süreç ele alınmış, sorunlar ve olası çözümler bu çalışmada yer almış. Ulusal eylem planı için öneriler sunulmuştur. Aile Odaklı Yaklaşımın önemi anlatılmış, Kıbrıs'ta bu konuda var olan boşluklara değinilmiş, ve olası uygulama planı sunulmuştur. 0-3 yaş Erken Müdahale sürecinin önemimi vurgulanmıştır. Bu çalışmanın önemi, günümüzde, KKTC’de erken tanı ve müdahale konusunda, var olan durumu kapsamlı bir biçimde alan çalışmanın bulunmamasıdır.
Sosyal baskınlık insanların grup temelli sosyal hiyerarşi ve avantajlı grupların dezavantajlı gru... more Sosyal baskınlık insanların grup temelli sosyal hiyerarşi ve avantajlı grupların dezavantajlı gruplar üzerindeki başatlığını desteklemesi olarak tanımlanabilir. Toplum içerisinde, ataerkil toplum anlayışı tarafından, toplumsal cinsiyet roller açısından kadınlar daha dezavantajlı grup olarak konumlandırılmaktadır. Bu çalışma Sosyal baskınlık yönelimi ile algılanan toplumsal cinsiyet rolleri arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlamıştır. Bu amaç doğrultusunda KKTC’de bulunan özel üniversitede Psikoloji Bölümünde öğrenim gören, gönüllü olarak araştırmaya katılan 120 (63 kadın %75,6; 57 erkek %68,4) öğrenciye Toplumsal Cinsiyet Tutum ölçeği, Toplumsal Baskınlık Yönelimi Ölçeği uygulanmıştır. Araştırma verileri t-test ve ANOVA istatistiksel yöntemleri ile analiz edilmiştir. Bu analizler sonucunda elde edilen bulgular erkeklerin Sosyal Baskınlık yönelimi kadınlara göre daha yüksek; kadın ve erkek üniversite öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rollerine yönelik farklı tutumlara sahip oldukları; kadınlar daha eşitlikçi tutumlara sahipken, erkeklerin daha geleneksel tutumlara sahip olukları bulunmuştur. Yaşanılan yere göre toplumsal cinsiyet tutumları farklılık göstermiştir: şehirde yaşayanların, köyde yaşayanlara göre daha eşitlikçi toplumsal cinsiyet tutumlarına sahip olduğu bulunmuştur. Eşitlikçi cinsiyet rolü puanları ve sosyal baskınlık puanları arasında negatif bir ilişki bulunmuştur. Eğitim süresi ve sosyal baskınlık yönelimi karşılaştırılmasında eğitim süresi arttıkça, sosyal baskınlık yönelimi azalmıştır. Bu bulgular ışığında sosyal baskınlık arttıkça, geleneksel toplumsal cinsiyet tutumları da artmaktadır. Toplumsal cinsiyet rollerine yönelik tutumların eğitim ile değişebileceğini ve kadına yönelik toplumsal ataerkil baskıların azaltılabileceğini bu çalışma ortaya koymaktadır.
CURRENT ACADEMIC STUDIES IN ECONOMIC SCIENCES-2018Publisher: Gece Kitaplığı, 2019
Küreselleşme, sağlık kurumları, işletmeler ve çok kültürlü
organizasyonların karşı karşıya ol... more Küreselleşme, sağlık kurumları, işletmeler ve çok kültürlü organizasyonların karşı karşıya oldukları bir gerçektir (Moon, 2010). Bu olgu ulusal sınırlar boyunca insanların, örgütlerin ve ülkelerin karşılıklı birbirine bağlılık olarak ortaya çıkmaktadır (Meyer, 2007). Bu nedenle organizasyonların farklı dünya kültürlerini tanımak ve anlamak konusunda aktif olma zorunluluğu vardır. Modern organizasyonlar kültürel farklılıkları iyi bir şekilde tespit eden, diğer kültürlerle etkileşime girebilme becerisine sahip yöneticilere ihtiyaç duymaktadır. Farklı kültürel ortamlarda başarılı olabilen birçok yönetici, farklı bir ortamda verimli ve etkin olabilmek için, yeni girilen ortama kolayca adapte olabilmek için yöneticilerin sahip olmaları gereken özelliklerden biri kültürel zekâdır (Triandis, 2006).
Kültür ve toplum insan varlığının temel yapısını, indirgenemez temel koşullarını oluşturur. Birey... more Kültür ve toplum insan varlığının temel yapısını, indirgenemez temel koşullarını oluşturur. Bireysel kimliğin oluşturulmasında, Toplumsal kimlik büyük rol oynamaktadır. Toplumsal kimliğin oluşmasında ise ortak simgesel sistemin kullanımı ile ulaşılan ortak bilgi ve belleğe katılıma dayanır. Burada önemli olan kullanılan ortak dil, gelenekler, anıtlar, resimler, yazılı metinlerdir – kültürel sistem. Ortak kimliğin dayandığı ve kuşaklar boyunca sürdürüldüğü araçtır. Toplumsal kimliğin oluşumunda, kültürel hafıza önemli rol oynamaktadır. Kültürel hafıza için gerçek değil, hatırlanan tarih önemlidir. (Assman, 2015). Kıbrıs’ta yaşam, yakın ve uzak geçmişe uzanan imgesel bağlarla doludur. Kurbanlar, kahramanlar, şehitler ve kayıplarla ilgili imgeler hep aynı iplikle örülmüş gibidir, travmanın görsel temsilleri. Kıbrıs'ın coğrafyası anı ve anıtlar ile doludur. Kanlı bir geçmişle yüzleşmeye çalışan toplumlarda kültürel hafızanın önemi büyüktür. Savaş sonrası koşullarda yaşananların kabulüne, hatırlamaya ve de unutmaya, anmanın acılı ailelere ya da genel olarak halka sağlayacağı sağaltıcı etkiye şüphesiz büyük bir ihtiyaç duyulur. (Sancar, 2014). 1963-1974, savaş sonrası dönemlerde inşa edilen anıtların çoğu, savaşmış erkekleri temsil etmektedir. Kadın imgesi savaş sonrası anıtlarında yok denecek kadar azdır. Savaş sonrası anıtlarında kadın imgesi daha çok yaslı bir anne, eş, kız kardeş şeklinde temsil edilmektedir. Bu makalede, Kıbrıs Barış Harekatından sonra, inşa edilmiş anıt ve şehitliklerdeki kadın imgesi, toplumsal kimlik ve toplumsal hafıza çerçevesinde tartışılacaktır.
This study is a systematic review and was conducted by performing a scan of the Turkish literatur... more This study is a systematic review and was conducted by performing a scan of the Turkish literature on Toxic Leadership over the period 200-2019. 26 studies on Toxic Leadership were obtained and 21 publications were evaluated in accordance with the inclusion criteria. All publications were examined under four main headings. These; destructive leadership, abusive leadership, toxic leadership and measurement tools for destructive, toxic and abusive leadership. In the studies conducted on toxic leadership, most important variables, the measurement tools used, and the organizational factors related to toxic leadership are categorized according to the concepts and sample groups. As a result of this systematic review, toxic leadership perception decrease occupational burnout, negative emotional state, loafing behavior, intention and tendency to leave the workplace, job stress, need for the leader ; and increase organizational trust, organizational commitment, job satisfaction, personal sense of accomplishment and job commitment. Female employees, single employees, employees who have less than 10 years of working experience, and private sector employees have a higher perception of toxic leadership. In Turkey, as in the world toxic leadership of the organization perceived as a significant negative factor. Scientific evidence on the importance and dimensions of this problem has been attained through the censoring of the studies on the subject. It is thought that this evidence will guide both the determination of the aspects of future studies and the preparation of the necessary measures to solve the problems in the field of organizational behavior research.
Bellek üzerine düşünceler yakın zamana kadar daha çok ‘bireysel’ hatırlama kavrayışı olarak ele a... more Bellek üzerine düşünceler yakın zamana kadar daha çok ‘bireysel’ hatırlama kavrayışı olarak ele alınmaktaydı. Yüzyılımızın çok öncesinde ise Eskiçağ ’da Aristoteles ve Platon, Ortaçağ’da Augustinius, Roma döneminde ise Cicero gibi dönemlerinin önde gelen düşünürleri bellek üzerine fikirler yürütmüştür, savlarında belleği ‘bireysel’ ve ‘yerleşik’ olarak ele almışlardı.
Traumatic historical events such war, genocide and other mass traumas is very important topics no... more Traumatic historical events such war, genocide and other mass traumas is very important topics not only for history but also for memory studies. The aim of this paper is to explore the issue of traumatic memory transmission, by considering that after private – familial- transmission it moves to public – affiliative transmission. Any group or society exposed to traumatic event would pass it to other generations. This affiliative transgenerational trauma transmission occurs via a range of memory narratives: music, literature and homologous art flows, also monumental and via museums. The museums become invigorative social institution pledged for altering contemporary memory into institutional commemorative practices. In this paper ‘The Museum of Barbarism’, which located in Lefkosa (North Cyprus) is discussed as a memorial of atrocity of 1963-1974 Cyprus conflict. As living memories of Cyprus Conflict die out of generation that witnessed the event, museums make memory of traumatic past meaningful and memorable for those who have been born after.
7th WORLD CONFERENCE ON PSYCHOLOGY, COUNSELLING AND GUIDANCE, 2016
The purpose of this study is to examine if attachment styles predict emotional intelligence (intr... more The purpose of this study is to examine if attachment styles predict emotional intelligence (intrapersonal, interpersonal, adaptability, stress management, and general mood) and relationship with negative thoughts as an implement. Differences would be analyzed separated according to gender and faculty studied. Participants of the study are 400 undergraduate students selected randomly from psychology, councelling and preschool teaching departments of European University of Lefke. All permissions were taken. İn order of the aim of study attachment styles were assessed using ‘Relationship Questionarie’’ (Sumer, Güngör 1999). For Emotional İntelligence assessment ‘Emotional İntelligence İnventory’ (Ergin, İşmen, Özabacı 1999) and ‘Automatical Thoughts Inventory’ (Bozkurt 1998). Regression and correlation analyses are planned to use for data analysis. Statistical analysis of the study are in process. SPSS 20.0 program ıs used for data analysis.
The purpose of this study is to determine the relationship between site use intentions and person... more The purpose of this study is to determine the relationship between site use intentions and personality beliefs of social network users. The Education faculty students at a private university in North Cyprus were informed about the research and the questionnaires were applied by the researchers to volunteer students. From total of 198 students, 143 (72.2%) were females and 55 (27.8%) males. Socio-demographic Information Form and Personality Belief Scale were used. The results show that participants who reported political opinion had significantly higher scores of schizoid, antisocial and narcissistic personality beliefs than those who did not. Multiple regression analysis was conducted to predict personality beliefs of purpose, sharing and profile information. When the t-test is examined, it is seen that commenting on only the shares of the subject variables is a significant predictor of the narcissistic personality belief. In this study, participants who have narcissistic, passive-aggressive, paranoid and antisocial personality beliefs usually and more frequently share songs on social networks. Keywords: Belief, personality, social networks, university students, social sharing.
The purpose of this study is to determine the relationship between site use intentions and person... more The purpose of this study is to determine the relationship between site use intentions and personality beliefs of social network users. The Education faculty students at a private university in North Cyprus were informed about the research and the questionnaires were applied by the researchers to volunteer students. From total of 198 students, 143 (72.2%) were females and 55 (27.8%) males. Socio-demographic Information Form and Personality Belief Scale were used. The results show that participants who reported political opinion had significantly higher scores of schizoid, antisocial and narcissistic personality beliefs than those who did not. Multiple regression analysis was conducted to predict personality beliefs of purpose, sharing and profile information. When the t-test is examined, it is seen that commenting on only the shares of the subject variables is a significant predictor of the narcissistic personality belief. In this study, participants who have narcissistic, passive-a...
The purpose of this study is to determine the relationship between site use intentions and person... more The purpose of this study is to determine the relationship between site use intentions and personality beliefs of social network users. The Education faculty students at a private university in North Cyprus were informed about the research and the questionnaires were applied by the researchers to volunteer students. From total of 198 students, 143 (72.2%) were females and 55 (27.8%) males. Socio-demographic Information Form and Personality Belief Scale were used. The results show that participants who reported political opinion had significantly higher scores of schizoid, antisocial and narcissistic personality beliefs than those who did not. Multiple regression analysis was conducted to predict personality beliefs of purpose, sharing and profile information. When the t-test is examined, it is seen that commenting on only the shares of the subject variables is a significant predictor of the narcissistic personality belief. In this study, participants who have narcissistic, passive-a...
Önceki kuşakların yaşamları hakkında bilginin aktarımı, yeni kuşakların ruhsallığının ve kuşaklar... more Önceki kuşakların yaşamları hakkında bilginin aktarımı, yeni kuşakların ruhsallığının ve kuşaklar arası bağların oluşturulmasının önemli şartıdır. Olaylar için geçici-tarihsel bir bağlam oluşturmanın yanı sıra-geçmiş, yeni bir neslin doğumundan önce gerçekleşen geçmiş olarak adlandırıldığında ve gelecek birkaç kuşağın bir arada var olduğu varsayıldığında çok önemli bir olgu hâline gelmektedir.
Hysteria is perhaps one of the psychological disorders which history dates back to the oldest tim... more Hysteria is perhaps one of the psychological disorders which history dates back to the oldest times, it is one of the psychological disorders that even Hippocrates was trying to define and find the treatment. Hysteria is a neurotic disorder with conversion, amnesia, sudden and unexplained anxiety attacks and other symptoms. Hysteria as a diagnostical term is not used more in the modern psychiatric classification system. Hysterical personality in the current diagnostic system is changed to Histrionic Personality. Today, disorders derived from hysteria as a dissociative disorder, somatoform disorder, posttraumatic stress disorder, histrionic personality disorder, and borderline personality disorder are generally used. In the early 2000s, the incidence of histrionic personality disorder was found to be 1.84% and this personality disorder was supposed as a personality disorder that is seen in women population, but studies show that there is no any difference among genders. A histrionic personality disorder is characterized by pervasive and excessive sensuality and attention-seeking behaviours. A histrionic personality disorder is in cluster B personality disorders in DSM-5. Persons with this personality disorder adjust their physical appearance remarkably. Although they exhibit intense emotions, they have a superficial affect. These people exhibit selfish behaviour. Also, because they are extremely fascinated with physical attractiveness, become very uneasy when they think they do not draw attention. They also think that they are not taken into account and they think that they are ignored. In this study, hysterical personality will be discussed from the psychoanalytical point of view, differences and similarities with a histrionic personality disorder will be discussed in the frame of DSM point of view, exampling the defence mechanism with the character from ‘The Story of Collapse’ written by Stefan Zweig.
Kadın bedeni, tarih boyunca, ataerkil ideolojiler üzerine kurulmuş toplumlarda, iktidar
öznesi ha... more Kadın bedeni, tarih boyunca, ataerkil ideolojiler üzerine kurulmuş toplumlarda, iktidar öznesi haline gelmektedir. Eril iktidar eril söylem aracılığıyla kadın bedenini itaatkâr duruma getirmektedir. Böyle olunca da bir iktidar nesnesi haline getirilen kadın bedeni ile ilgili düzensiz, disipline gelmez, gizemli gibi değiştirilmesi zor görülen kalıp yargıların yerleri düzenli, disipline edilebilen, nötr gibi kalıp yargılarla değiştirilerek kadın bedeni kolayca müdahale edilebilen bir yapıya dönüştürülür. Bu durum da, kadınının kendi bedeni ile ilgili bir güvensizliğe alıştırılmasını olanaklı kılar. İktidar, söylemini, argümanları oluşturan bağlantılar içerisinde gizlemektedir. Bireyler söylemler içinden konuşur, ideolojik uygulamalar ve ikilemlerle pozisyon alırlar. İnternetin da gelişmesiyle birlikte, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinin tanıtılması, günlük konuşmayı gerçek hayattan çok daha fazla yansıtan bir çevrimiçi ortam yarattı. Bu çalışmamızda, kadın bedeni üzerinden sosyal medyada söyleminin odak noktalarını belirlemek için Twitter’da #kadındediğin hashtagıyla paylaşılan gönderileri veri kaynağı olarak kullanılmıştır. Kadın bedeni üzerinde kurulan biyopolitik tahakkümüne kaynaklık eden söylemleri ve açıklayıcı repertuarları incelenmiştir. Bu çalışma ve analiz, erkeklerin, kadın bedeni üzerinde “söz hakkı” sahibi olduğunu, bunun da kadınlar tarafından da desteklendiğini, biyopolitikanın kadınların stereotipleştirmeye sebep olduğunu göstermektedir.
Sevilen birini kaybetmek, hayatlarının bir döneminde her insanın başına gelebilecek bir durumdur.... more Sevilen birini kaybetmek, hayatlarının bir döneminde her insanın başına gelebilecek bir durumdur. Bu kayıp, çocukların hayatlarında meydana geldiğinde, uygun başetme becerilerine ve ya tecrübelere sahip olmayabilirler. Görmezden gelinen keder, yanlış anlamlandırılan ve bastırılan duygular bir duygu patlamasına yol açabilirler. Bir çocuğun bastırılmış veya yanlış anlaşılmış duyguları etkili bir şekilde ele alınmazsa, yetişkinlikte patoloji ve disfonksiyon olarak ortaya çıkabilir. Burada sunulan Psikodrama etkinlikleri içeren Bilişsel Davranışçı Yaklaşıma Dayalı Grupla Psikolojik Rehberlik programı, çocukların yas ve kayıp ile baş etme yöntemlerini kazanmaları amacı ile hazırlanmıştır. Grup uygulamaları 11 oturumdan oluşmakta, her bir oturum yaklaşık 90 dakika sürmektedir, her oturumun hipotetik bir hedefi mevcut. Programın ana hedefleri ise şöyle: kayıp ve yas kavramları, özellikleri ve farklılıkları hakkında bilgi sahibi olmak, yas ve kayıp sürecinin olumsuz etkilerini kavrayabilmek, öğrenilen becerileri günlük yaşama aktarabilmek, kendini ifade etmek, kendini açmak ve paylaşma becerilerinin geliştirilmesi.Grup oturumları sırasında, temel etkinlik olarak bir Etkinlik Çalışma Kitabı da kullanılmaktadır. 6-12 yaş aralığında olan çocuklar, ölümün evrenselliği ve kaçınılmazlığı anlamaya başlarlar. Kayıpların geri dönülmezliğinin farkındadır. Bu dönemde, ölümün bir dış etken nedeni ile gerçekleştiği türünden bir anlayış sürmektedir. Ölüm, önüne geçilemez biyolojik bir süreç olarak kavranır. Bu yaş döneminde, yas sürece etkili bir şekilde ele alınmazsa, uyku problemleri, yeme bozuklukları, içe kapanma gibi tepkilerle karşılaşılabilir. 1. Sevilen birini kaybetmek, hayatlarının bir döneminde her insanın başına gelebilecek bir durumdur. Bu kayıp, çocukların hayatlarında meydana geldiğinde, uygun başetme becerilerine ve ya tecrübelere sahip olmayabilirler. Görmezden gelinen keder, yanlış anlamlandırılan ve bastırılan duygular bir duygu patlamasına yol açabilirler. Bir çocuğun bastırılmış veya yanlış anlaşılmış duyguları etkili bir şekilde ele alınmazsa, yetişkinlikte patoloji ve disfonksiyon olarak ortaya çıkabilir. Burada sunulan Psikodrama etkinlikleri içeren Bilişsel Davranışçı Yaklaşıma Dayalı Grupla Psikolojik Rehberlik programı, çocukların yas ve kayıp ile baş etme yöntemlerini kazanmaları amacı ile hazırlanmıştır. Grup uygulamaları 11 oturumdan oluşmakta, her bir oturum yaklaşık 90 dakika sürmektedir, her oturumun hipotetik bir hedefi mevcut. Programın ana hedefleri ise şöyle: kayıp ve yas kavramları, özellikleri ve farklılıkları hakkında bilgi sahibi olmak, yas ve kayıp sürecinin olumsuz etkilerini kavrayabilmek, öğrenilen becerileri günlük yaşama aktarabilmek, kendini ifade etmek, kendini açmak ve paylaşma becerilerinin geliştirilmesi.Grup oturumları sırasında, temel etkinlik olarak bir Etkinlik Çalışma Kitabı da kullanılmaktadır. 6-12 yaş aralığında olan çocuklar, ölümün evrenselliği ve kaçınılmazlığı anlamaya başlarlar. Kayıpların geri dönülmezliğinin farkındadır. Bu dönemde, ölümün bir dış etken nedeni ile gerçekleştiği türünden bir anlayış sürmektedir. Ölüm, önüne geçilemez biyolojik bir süreç olarak kavranır. Bu yaş döneminde, yas sürece etkili bir şekilde ele alınmazsa, uyku problemleri, yeme bozuklukları, içe kapanma gibi tepkilerle karşılaşılabilir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetin 'de erken tanı ve müdahalenin
tarihçesi 1974 öncesine dayanmaktadı... more Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetin 'de erken tanı ve müdahalenin tarihçesi 1974 öncesine dayanmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde bu süreç 1974 olayları öncesi ve sonrası dönemlere ayırmak mümkün. İlk özel eğitim okulu 1929 yılında kurulmuştu ve iki toplumun da faydalanabileceği hizmet sunmaktaydı. Yaptığımız çalışmada, 1929 yılından günümüze, Kıbrıs’ta erken tanı ve müdahale süreci ele alınmıştır. Türkiye, İngiltere ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile karşılaştırmalar yapılmış, öneriler içermektedir. Erken müdahale servisleri ve işleyişleri. Merkezlerde bulunan program ve eğitsel etkinliklerin nitelikleri, verilen eğitim hizmetleri. Devlete bağlı özel eğitim kurumları, özel özel eğitim kurumları, rehabilitasyon merkezleri ve işleyişleri. KKTC’de erken tanı ve müdahalede izlenen yol, nitel ve nicel olarak araştırılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığının özel eğitim alanında yapmış olduğu çalışmalar, eğitim yasası, yasada özel eğitimin yeri ve işleyişi. Günümüzde yapılan uygulamalar, var olan sorunlar tespit edilmiştir. Türkiye, Güney Kıbrıs ve İngiltere ile mevcut eğitim, değerlendirme ve yönlendirme süreçleri incelenip karşılaştırılmıştır. Yasal açıdan Türkiye ile kıyaslama yapılmış, yasal olarak eksik olan uygulamalara öneriler sunulmuştur. Devlete bağlı ve özel olarak çalışan kurumların nicel ve nitel karşılaştırılması yapılmış, mevcut olan sorunlar ve eksikler tespit edilmiştir. 2013-2014 yılları arasında, devlete bağlı okul ve öğrenci mevcudiyeti aşağıdaki gibidir: Lefkoşa Bölgesi’nde 3 okul, öğrenci sayısı 96, Gazimağusa ’da 1 okul, öğrenci sayısı 72, Girne’de 1 okul, öğrenci sayısı 20, Güzelyurt ’da 1 okul öğrenci sayısı 21 olmak üzere toplam 6 adet okul 209 öğrenci bulunmaktadır. Erken rehabilitasyon sürecinde multidisipliner çalışmanın önemi vurgulanmış, olası çalışma planı sunulmuştur. Gebelikte başlayan uygulamalardan, özel eğitim kurumunda verilen hizmetlere kadar olan süreç ele alınmış, sorunlar ve olası çözümler bu çalışmada yer almış. Ulusal eylem planı için öneriler sunulmuştur. Aile Odaklı Yaklaşımın önemi anlatılmış, Kıbrıs'ta bu konuda var olan boşluklara değinilmiş, ve olası uygulama planı sunulmuştur. 0-3 yaş Erken Müdahale sürecinin önemimi vurgulanmıştır. Bu çalışmanın önemi, günümüzde, KKTC’de erken tanı ve müdahale konusunda, var olan durumu kapsamlı bir biçimde alan çalışmanın bulunmamasıdır.
Sosyal baskınlık insanların grup temelli sosyal hiyerarşi ve avantajlı grupların dezavantajlı gru... more Sosyal baskınlık insanların grup temelli sosyal hiyerarşi ve avantajlı grupların dezavantajlı gruplar üzerindeki başatlığını desteklemesi olarak tanımlanabilir. Toplum içerisinde, ataerkil toplum anlayışı tarafından, toplumsal cinsiyet roller açısından kadınlar daha dezavantajlı grup olarak konumlandırılmaktadır. Bu çalışma Sosyal baskınlık yönelimi ile algılanan toplumsal cinsiyet rolleri arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlamıştır. Bu amaç doğrultusunda KKTC’de bulunan özel üniversitede Psikoloji Bölümünde öğrenim gören, gönüllü olarak araştırmaya katılan 120 (63 kadın %75,6; 57 erkek %68,4) öğrenciye Toplumsal Cinsiyet Tutum ölçeği, Toplumsal Baskınlık Yönelimi Ölçeği uygulanmıştır. Araştırma verileri t-test ve ANOVA istatistiksel yöntemleri ile analiz edilmiştir. Bu analizler sonucunda elde edilen bulgular erkeklerin Sosyal Baskınlık yönelimi kadınlara göre daha yüksek; kadın ve erkek üniversite öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rollerine yönelik farklı tutumlara sahip oldukları; kadınlar daha eşitlikçi tutumlara sahipken, erkeklerin daha geleneksel tutumlara sahip olukları bulunmuştur. Yaşanılan yere göre toplumsal cinsiyet tutumları farklılık göstermiştir: şehirde yaşayanların, köyde yaşayanlara göre daha eşitlikçi toplumsal cinsiyet tutumlarına sahip olduğu bulunmuştur. Eşitlikçi cinsiyet rolü puanları ve sosyal baskınlık puanları arasında negatif bir ilişki bulunmuştur. Eğitim süresi ve sosyal baskınlık yönelimi karşılaştırılmasında eğitim süresi arttıkça, sosyal baskınlık yönelimi azalmıştır. Bu bulgular ışığında sosyal baskınlık arttıkça, geleneksel toplumsal cinsiyet tutumları da artmaktadır. Toplumsal cinsiyet rollerine yönelik tutumların eğitim ile değişebileceğini ve kadına yönelik toplumsal ataerkil baskıların azaltılabileceğini bu çalışma ortaya koymaktadır.
CURRENT ACADEMIC STUDIES IN ECONOMIC SCIENCES-2018Publisher: Gece Kitaplığı, 2019
Küreselleşme, sağlık kurumları, işletmeler ve çok kültürlü
organizasyonların karşı karşıya ol... more Küreselleşme, sağlık kurumları, işletmeler ve çok kültürlü organizasyonların karşı karşıya oldukları bir gerçektir (Moon, 2010). Bu olgu ulusal sınırlar boyunca insanların, örgütlerin ve ülkelerin karşılıklı birbirine bağlılık olarak ortaya çıkmaktadır (Meyer, 2007). Bu nedenle organizasyonların farklı dünya kültürlerini tanımak ve anlamak konusunda aktif olma zorunluluğu vardır. Modern organizasyonlar kültürel farklılıkları iyi bir şekilde tespit eden, diğer kültürlerle etkileşime girebilme becerisine sahip yöneticilere ihtiyaç duymaktadır. Farklı kültürel ortamlarda başarılı olabilen birçok yönetici, farklı bir ortamda verimli ve etkin olabilmek için, yeni girilen ortama kolayca adapte olabilmek için yöneticilerin sahip olmaları gereken özelliklerden biri kültürel zekâdır (Triandis, 2006).
Kültür ve toplum insan varlığının temel yapısını, indirgenemez temel koşullarını oluşturur. Birey... more Kültür ve toplum insan varlığının temel yapısını, indirgenemez temel koşullarını oluşturur. Bireysel kimliğin oluşturulmasında, Toplumsal kimlik büyük rol oynamaktadır. Toplumsal kimliğin oluşmasında ise ortak simgesel sistemin kullanımı ile ulaşılan ortak bilgi ve belleğe katılıma dayanır. Burada önemli olan kullanılan ortak dil, gelenekler, anıtlar, resimler, yazılı metinlerdir – kültürel sistem. Ortak kimliğin dayandığı ve kuşaklar boyunca sürdürüldüğü araçtır. Toplumsal kimliğin oluşumunda, kültürel hafıza önemli rol oynamaktadır. Kültürel hafıza için gerçek değil, hatırlanan tarih önemlidir. (Assman, 2015). Kıbrıs’ta yaşam, yakın ve uzak geçmişe uzanan imgesel bağlarla doludur. Kurbanlar, kahramanlar, şehitler ve kayıplarla ilgili imgeler hep aynı iplikle örülmüş gibidir, travmanın görsel temsilleri. Kıbrıs'ın coğrafyası anı ve anıtlar ile doludur. Kanlı bir geçmişle yüzleşmeye çalışan toplumlarda kültürel hafızanın önemi büyüktür. Savaş sonrası koşullarda yaşananların kabulüne, hatırlamaya ve de unutmaya, anmanın acılı ailelere ya da genel olarak halka sağlayacağı sağaltıcı etkiye şüphesiz büyük bir ihtiyaç duyulur. (Sancar, 2014). 1963-1974, savaş sonrası dönemlerde inşa edilen anıtların çoğu, savaşmış erkekleri temsil etmektedir. Kadın imgesi savaş sonrası anıtlarında yok denecek kadar azdır. Savaş sonrası anıtlarında kadın imgesi daha çok yaslı bir anne, eş, kız kardeş şeklinde temsil edilmektedir. Bu makalede, Kıbrıs Barış Harekatından sonra, inşa edilmiş anıt ve şehitliklerdeki kadın imgesi, toplumsal kimlik ve toplumsal hafıza çerçevesinde tartışılacaktır.
This study is a systematic review and was conducted by performing a scan of the Turkish literatur... more This study is a systematic review and was conducted by performing a scan of the Turkish literature on Toxic Leadership over the period 200-2019. 26 studies on Toxic Leadership were obtained and 21 publications were evaluated in accordance with the inclusion criteria. All publications were examined under four main headings. These; destructive leadership, abusive leadership, toxic leadership and measurement tools for destructive, toxic and abusive leadership. In the studies conducted on toxic leadership, most important variables, the measurement tools used, and the organizational factors related to toxic leadership are categorized according to the concepts and sample groups. As a result of this systematic review, toxic leadership perception decrease occupational burnout, negative emotional state, loafing behavior, intention and tendency to leave the workplace, job stress, need for the leader ; and increase organizational trust, organizational commitment, job satisfaction, personal sense of accomplishment and job commitment. Female employees, single employees, employees who have less than 10 years of working experience, and private sector employees have a higher perception of toxic leadership. In Turkey, as in the world toxic leadership of the organization perceived as a significant negative factor. Scientific evidence on the importance and dimensions of this problem has been attained through the censoring of the studies on the subject. It is thought that this evidence will guide both the determination of the aspects of future studies and the preparation of the necessary measures to solve the problems in the field of organizational behavior research.
Bellek üzerine düşünceler yakın zamana kadar daha çok ‘bireysel’ hatırlama kavrayışı olarak ele a... more Bellek üzerine düşünceler yakın zamana kadar daha çok ‘bireysel’ hatırlama kavrayışı olarak ele alınmaktaydı. Yüzyılımızın çok öncesinde ise Eskiçağ ’da Aristoteles ve Platon, Ortaçağ’da Augustinius, Roma döneminde ise Cicero gibi dönemlerinin önde gelen düşünürleri bellek üzerine fikirler yürütmüştür, savlarında belleği ‘bireysel’ ve ‘yerleşik’ olarak ele almışlardı.
Traumatic historical events such war, genocide and other mass traumas is very important topics no... more Traumatic historical events such war, genocide and other mass traumas is very important topics not only for history but also for memory studies. The aim of this paper is to explore the issue of traumatic memory transmission, by considering that after private – familial- transmission it moves to public – affiliative transmission. Any group or society exposed to traumatic event would pass it to other generations. This affiliative transgenerational trauma transmission occurs via a range of memory narratives: music, literature and homologous art flows, also monumental and via museums. The museums become invigorative social institution pledged for altering contemporary memory into institutional commemorative practices. In this paper ‘The Museum of Barbarism’, which located in Lefkosa (North Cyprus) is discussed as a memorial of atrocity of 1963-1974 Cyprus conflict. As living memories of Cyprus Conflict die out of generation that witnessed the event, museums make memory of traumatic past meaningful and memorable for those who have been born after.
7th WORLD CONFERENCE ON PSYCHOLOGY, COUNSELLING AND GUIDANCE, 2016
The purpose of this study is to examine if attachment styles predict emotional intelligence (intr... more The purpose of this study is to examine if attachment styles predict emotional intelligence (intrapersonal, interpersonal, adaptability, stress management, and general mood) and relationship with negative thoughts as an implement. Differences would be analyzed separated according to gender and faculty studied. Participants of the study are 400 undergraduate students selected randomly from psychology, councelling and preschool teaching departments of European University of Lefke. All permissions were taken. İn order of the aim of study attachment styles were assessed using ‘Relationship Questionarie’’ (Sumer, Güngör 1999). For Emotional İntelligence assessment ‘Emotional İntelligence İnventory’ (Ergin, İşmen, Özabacı 1999) and ‘Automatical Thoughts Inventory’ (Bozkurt 1998). Regression and correlation analyses are planned to use for data analysis. Statistical analysis of the study are in process. SPSS 20.0 program ıs used for data analysis.
The purpose of this study is to determine the relationship between site use intentions and person... more The purpose of this study is to determine the relationship between site use intentions and personality beliefs of social network users. The Education faculty students at a private university in North Cyprus were informed about the research and the questionnaires were applied by the researchers to volunteer students. From total of 198 students, 143 (72.2%) were females and 55 (27.8%) males. Socio-demographic Information Form and Personality Belief Scale were used. The results show that participants who reported political opinion had significantly higher scores of schizoid, antisocial and narcissistic personality beliefs than those who did not. Multiple regression analysis was conducted to predict personality beliefs of purpose, sharing and profile information. When the t-test is examined, it is seen that commenting on only the shares of the subject variables is a significant predictor of the narcissistic personality belief. In this study, participants who have narcissistic, passive-aggressive, paranoid and antisocial personality beliefs usually and more frequently share songs on social networks. Keywords: Belief, personality, social networks, university students, social sharing.
Family stories give the individual a sense of identity and create a story for the inclusion, tran... more Family stories give the individual a sense of identity and create a story for the inclusion, transmission and attachment of new generations. If we know the past of the family, we can tell the story of how it is. The family features of the past and today are familiar to the individual. New generations depend on the way of movement and discourses of previous generations. While some of these stories are about identity, ethnicity, culture, some are about family history, positive or negative experiences. Traumatic events that family members have witnessed or experienced are transferred to later generations. Traumatically overwhelming, unbearable, unimaginable memories and discourses go beyond social discourse and are passed to the future generations as emotional tenderness or a chaotic urgency. Various theories and methods have been developed to understand and clarify this transmission. Transgenerational transmission studies have come into question with Holocaust studies, first studies on that topic began with the 2nd and 3rd generations of Holocaust survivors. Theories of trauma transmission point some different approaches of how traumatic events experienced by the family transmitted, they are: transgenerational transmission, inter-generational transmission, multigenerational transmission, cross-generational transmission and parental transmission. In 1990, Marianne Hirsch proposed the concept of post-memory as a transgenerational transmission in a work on formation of collective memory of Holocaust. The concept became a fundamental element of memory work, causing a series of debates. According to the theorists who embraced the post-memory conception, there was a need for a specific conceptualization to study the function of traumatic experience transmission through images and stories, to establish the knowledge of experience of later generations. It thus, made possible, to describe a proximal experience or indirect recall from a transgenerational point of view, in which the subjective relationship with the event is preserved. In the last two decades, post-memory was centered on almost all trauma transmission and cultural studies. Not only the next generation of Holocaust survivors, but also dynamics of other societies who were exposed to societal and historical trauma are covered within this concept. This study handles the transgenerational trauma transmission in post-memory theoretical framework. How transmission occurs, what is transmitted to generations, when transmission took place and how this transmission affects future generations are topics of that study.
The results of the present study, it could be stated that Erenkoy Turkish Cypriot Fighters are mo... more The results of the present study, it could be stated that Erenkoy Turkish Cypriot Fighters are more likely to have a chronic PTSD, with Delayed onset, than Turkish Cypriot Fighters who served in other regions of Cyprus within period of war. Factors found to be trigger PTSD in scope of the present study are: lack of social support during the war and post war period, alcohol use, being adolescent during the war, presence of psychological disorders in pre-war period. Being not prepared mentally, less of military education, and military skills.
Uploads
Papers
öznesi haline gelmektedir. Eril iktidar eril söylem aracılığıyla kadın bedenini itaatkâr duruma
getirmektedir. Böyle olunca da bir iktidar nesnesi haline getirilen kadın bedeni ile ilgili
düzensiz, disipline gelmez, gizemli gibi değiştirilmesi zor görülen kalıp yargıların yerleri
düzenli, disipline edilebilen, nötr gibi kalıp yargılarla değiştirilerek kadın bedeni kolayca
müdahale edilebilen bir yapıya dönüştürülür. Bu durum da, kadınının kendi bedeni ile ilgili
bir güvensizliğe alıştırılmasını olanaklı kılar. İktidar, söylemini, argümanları oluşturan
bağlantılar içerisinde gizlemektedir. Bireyler söylemler içinden konuşur, ideolojik
uygulamalar ve ikilemlerle pozisyon alırlar. İnternetin da gelişmesiyle birlikte, Twitter gibi
sosyal paylaşım sitelerinin tanıtılması, günlük konuşmayı gerçek hayattan çok daha fazla
yansıtan bir çevrimiçi ortam yarattı. Bu çalışmamızda, kadın bedeni üzerinden sosyal
medyada söyleminin odak noktalarını belirlemek için Twitter’da #kadındediğin hashtagıyla
paylaşılan gönderileri veri kaynağı olarak kullanılmıştır. Kadın bedeni üzerinde kurulan
biyopolitik tahakkümüne kaynaklık eden söylemleri ve açıklayıcı repertuarları incelenmiştir.
Bu çalışma ve analiz, erkeklerin, kadın bedeni üzerinde “söz hakkı” sahibi olduğunu, bunun
da kadınlar tarafından da desteklendiğini, biyopolitikanın kadınların stereotipleştirmeye sebep
olduğunu göstermektedir.
kayıp, çocukların hayatlarında meydana geldiğinde, uygun başetme becerilerine ve ya tecrübelere
sahip olmayabilirler. Görmezden gelinen keder, yanlış anlamlandırılan ve bastırılan duygular bir
duygu patlamasına yol açabilirler. Bir çocuğun bastırılmış veya yanlış anlaşılmış duyguları etkili bir
şekilde ele alınmazsa, yetişkinlikte patoloji ve disfonksiyon olarak ortaya çıkabilir. Burada sunulan
Psikodrama etkinlikleri içeren Bilişsel Davranışçı Yaklaşıma Dayalı Grupla Psikolojik Rehberlik
programı, çocukların yas ve kayıp ile baş etme yöntemlerini kazanmaları amacı ile hazırlanmıştır.
Grup uygulamaları 11 oturumdan oluşmakta, her bir oturum yaklaşık 90 dakika sürmektedir, her
oturumun hipotetik bir hedefi mevcut. Programın ana hedefleri ise şöyle: kayıp ve yas kavramları,
özellikleri ve farklılıkları hakkında bilgi sahibi olmak, yas ve kayıp sürecinin olumsuz etkilerini
kavrayabilmek, öğrenilen becerileri günlük yaşama aktarabilmek, kendini ifade etmek, kendini açmak
ve paylaşma becerilerinin geliştirilmesi.Grup oturumları sırasında, temel etkinlik olarak bir Etkinlik
Çalışma Kitabı da kullanılmaktadır. 6-12 yaş aralığında olan çocuklar, ölümün evrenselliği ve
kaçınılmazlığı anlamaya başlarlar. Kayıpların geri dönülmezliğinin farkındadır. Bu dönemde, ölümün
bir dış etken nedeni ile gerçekleştiği türünden bir anlayış sürmektedir. Ölüm, önüne geçilemez
biyolojik bir süreç olarak kavranır. Bu yaş döneminde, yas sürece etkili bir şekilde ele alınmazsa, uyku
problemleri, yeme bozuklukları, içe kapanma gibi tepkilerle karşılaşılabilir.
1. Sevilen birini kaybetmek, hayatlarının bir döneminde her insanın başına gelebilecek bir
durumdur. Bu kayıp, çocukların hayatlarında meydana geldiğinde, uygun başetme
becerilerine ve ya tecrübelere sahip olmayabilirler. Görmezden gelinen keder, yanlış
anlamlandırılan ve bastırılan duygular bir duygu patlamasına yol açabilirler. Bir çocuğun
bastırılmış veya yanlış anlaşılmış duyguları etkili bir şekilde ele alınmazsa, yetişkinlikte
patoloji ve disfonksiyon olarak ortaya çıkabilir. Burada sunulan Psikodrama etkinlikleri içeren
Bilişsel Davranışçı Yaklaşıma Dayalı Grupla Psikolojik Rehberlik programı, çocukların yas ve
kayıp ile baş etme yöntemlerini kazanmaları amacı ile hazırlanmıştır. Grup uygulamaları 11
oturumdan oluşmakta, her bir oturum yaklaşık 90 dakika sürmektedir, her oturumun
hipotetik bir hedefi mevcut. Programın ana hedefleri ise şöyle: kayıp ve yas kavramları,
özellikleri ve farklılıkları hakkında bilgi sahibi olmak, yas ve kayıp sürecinin olumsuz etkilerini
kavrayabilmek, öğrenilen becerileri günlük yaşama aktarabilmek, kendini ifade etmek, kendini açmak ve paylaşma becerilerinin geliştirilmesi.Grup oturumları sırasında, temel
etkinlik olarak bir Etkinlik Çalışma Kitabı da kullanılmaktadır. 6-12 yaş aralığında olan
çocuklar, ölümün evrenselliği ve kaçınılmazlığı anlamaya başlarlar. Kayıpların geri
dönülmezliğinin farkındadır. Bu dönemde, ölümün bir dış etken nedeni ile gerçekleştiği
türünden bir anlayış sürmektedir. Ölüm, önüne geçilemez biyolojik bir süreç olarak kavranır.
Bu yaş döneminde, yas sürece etkili bir şekilde ele alınmazsa, uyku problemleri, yeme
bozuklukları, içe kapanma gibi tepkilerle karşılaşılabilir.
tarihçesi 1974 öncesine dayanmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde bu süreç 1974 olayları öncesi ve sonrası dönemlere
ayırmak mümkün. İlk özel eğitim okulu 1929 yılında kurulmuştu ve iki
toplumun da faydalanabileceği hizmet sunmaktaydı. Yaptığımız
çalışmada, 1929 yılından günümüze, Kıbrıs’ta erken tanı ve müdahale
süreci ele alınmıştır. Türkiye, İngiltere ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile
karşılaştırmalar yapılmış, öneriler içermektedir. Erken müdahale servisleri
ve işleyişleri. Merkezlerde bulunan program ve eğitsel etkinliklerin
nitelikleri, verilen eğitim hizmetleri. Devlete bağlı özel eğitim kurumları,
özel özel eğitim kurumları, rehabilitasyon merkezleri ve işleyişleri.
KKTC’de erken tanı ve müdahalede izlenen yol, nitel ve nicel olarak
araştırılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığının özel eğitim alanında yapmış
olduğu çalışmalar, eğitim yasası, yasada özel eğitimin yeri ve işleyişi.
Günümüzde yapılan uygulamalar, var olan sorunlar tespit edilmiştir.
Türkiye, Güney Kıbrıs ve İngiltere ile mevcut eğitim, değerlendirme ve
yönlendirme süreçleri incelenip karşılaştırılmıştır. Yasal açıdan Türkiye ile
kıyaslama yapılmış, yasal olarak eksik olan uygulamalara öneriler
sunulmuştur. Devlete bağlı ve özel olarak çalışan kurumların nicel ve nitel
karşılaştırılması yapılmış, mevcut olan sorunlar ve eksikler tespit
edilmiştir. 2013-2014 yılları arasında, devlete bağlı okul ve öğrenci
mevcudiyeti aşağıdaki gibidir: Lefkoşa Bölgesi’nde 3 okul, öğrenci sayısı
96, Gazimağusa ’da 1 okul, öğrenci sayısı 72, Girne’de 1 okul, öğrenci sayısı
20, Güzelyurt ’da 1 okul öğrenci sayısı 21 olmak üzere toplam 6 adet okul
209 öğrenci bulunmaktadır. Erken rehabilitasyon sürecinde multidisipliner çalışmanın önemi vurgulanmış, olası çalışma planı
sunulmuştur. Gebelikte başlayan uygulamalardan, özel eğitim
kurumunda verilen hizmetlere kadar olan süreç ele alınmış, sorunlar ve
olası çözümler bu çalışmada yer almış. Ulusal eylem planı için öneriler
sunulmuştur. Aile Odaklı Yaklaşımın önemi anlatılmış, Kıbrıs'ta bu
konuda var olan boşluklara değinilmiş, ve olası uygulama planı
sunulmuştur. 0-3 yaş Erken Müdahale sürecinin önemimi vurgulanmıştır.
Bu çalışmanın önemi, günümüzde, KKTC’de erken tanı ve müdahale
konusunda, var olan durumu kapsamlı bir biçimde alan çalışmanın
bulunmamasıdır.
organizasyonların karşı karşıya oldukları bir gerçektir (Moon, 2010). Bu
olgu ulusal sınırlar boyunca insanların, örgütlerin ve ülkelerin karşılıklı
birbirine bağlılık olarak ortaya çıkmaktadır (Meyer, 2007). Bu nedenle
organizasyonların farklı dünya kültürlerini tanımak ve anlamak
konusunda aktif olma zorunluluğu vardır. Modern organizasyonlar
kültürel farklılıkları iyi bir şekilde tespit eden, diğer kültürlerle etkileşime
girebilme becerisine sahip yöneticilere ihtiyaç duymaktadır. Farklı
kültürel ortamlarda başarılı olabilen birçok yönetici, farklı bir ortamda
verimli ve etkin olabilmek için, yeni girilen ortama kolayca adapte
olabilmek için yöneticilerin sahip olmaları gereken özelliklerden biri
kültürel zekâdır (Triandis, 2006).
öznesi haline gelmektedir. Eril iktidar eril söylem aracılığıyla kadın bedenini itaatkâr duruma
getirmektedir. Böyle olunca da bir iktidar nesnesi haline getirilen kadın bedeni ile ilgili
düzensiz, disipline gelmez, gizemli gibi değiştirilmesi zor görülen kalıp yargıların yerleri
düzenli, disipline edilebilen, nötr gibi kalıp yargılarla değiştirilerek kadın bedeni kolayca
müdahale edilebilen bir yapıya dönüştürülür. Bu durum da, kadınının kendi bedeni ile ilgili
bir güvensizliğe alıştırılmasını olanaklı kılar. İktidar, söylemini, argümanları oluşturan
bağlantılar içerisinde gizlemektedir. Bireyler söylemler içinden konuşur, ideolojik
uygulamalar ve ikilemlerle pozisyon alırlar. İnternetin da gelişmesiyle birlikte, Twitter gibi
sosyal paylaşım sitelerinin tanıtılması, günlük konuşmayı gerçek hayattan çok daha fazla
yansıtan bir çevrimiçi ortam yarattı. Bu çalışmamızda, kadın bedeni üzerinden sosyal
medyada söyleminin odak noktalarını belirlemek için Twitter’da #kadındediğin hashtagıyla
paylaşılan gönderileri veri kaynağı olarak kullanılmıştır. Kadın bedeni üzerinde kurulan
biyopolitik tahakkümüne kaynaklık eden söylemleri ve açıklayıcı repertuarları incelenmiştir.
Bu çalışma ve analiz, erkeklerin, kadın bedeni üzerinde “söz hakkı” sahibi olduğunu, bunun
da kadınlar tarafından da desteklendiğini, biyopolitikanın kadınların stereotipleştirmeye sebep
olduğunu göstermektedir.
kayıp, çocukların hayatlarında meydana geldiğinde, uygun başetme becerilerine ve ya tecrübelere
sahip olmayabilirler. Görmezden gelinen keder, yanlış anlamlandırılan ve bastırılan duygular bir
duygu patlamasına yol açabilirler. Bir çocuğun bastırılmış veya yanlış anlaşılmış duyguları etkili bir
şekilde ele alınmazsa, yetişkinlikte patoloji ve disfonksiyon olarak ortaya çıkabilir. Burada sunulan
Psikodrama etkinlikleri içeren Bilişsel Davranışçı Yaklaşıma Dayalı Grupla Psikolojik Rehberlik
programı, çocukların yas ve kayıp ile baş etme yöntemlerini kazanmaları amacı ile hazırlanmıştır.
Grup uygulamaları 11 oturumdan oluşmakta, her bir oturum yaklaşık 90 dakika sürmektedir, her
oturumun hipotetik bir hedefi mevcut. Programın ana hedefleri ise şöyle: kayıp ve yas kavramları,
özellikleri ve farklılıkları hakkında bilgi sahibi olmak, yas ve kayıp sürecinin olumsuz etkilerini
kavrayabilmek, öğrenilen becerileri günlük yaşama aktarabilmek, kendini ifade etmek, kendini açmak
ve paylaşma becerilerinin geliştirilmesi.Grup oturumları sırasında, temel etkinlik olarak bir Etkinlik
Çalışma Kitabı da kullanılmaktadır. 6-12 yaş aralığında olan çocuklar, ölümün evrenselliği ve
kaçınılmazlığı anlamaya başlarlar. Kayıpların geri dönülmezliğinin farkındadır. Bu dönemde, ölümün
bir dış etken nedeni ile gerçekleştiği türünden bir anlayış sürmektedir. Ölüm, önüne geçilemez
biyolojik bir süreç olarak kavranır. Bu yaş döneminde, yas sürece etkili bir şekilde ele alınmazsa, uyku
problemleri, yeme bozuklukları, içe kapanma gibi tepkilerle karşılaşılabilir.
1. Sevilen birini kaybetmek, hayatlarının bir döneminde her insanın başına gelebilecek bir
durumdur. Bu kayıp, çocukların hayatlarında meydana geldiğinde, uygun başetme
becerilerine ve ya tecrübelere sahip olmayabilirler. Görmezden gelinen keder, yanlış
anlamlandırılan ve bastırılan duygular bir duygu patlamasına yol açabilirler. Bir çocuğun
bastırılmış veya yanlış anlaşılmış duyguları etkili bir şekilde ele alınmazsa, yetişkinlikte
patoloji ve disfonksiyon olarak ortaya çıkabilir. Burada sunulan Psikodrama etkinlikleri içeren
Bilişsel Davranışçı Yaklaşıma Dayalı Grupla Psikolojik Rehberlik programı, çocukların yas ve
kayıp ile baş etme yöntemlerini kazanmaları amacı ile hazırlanmıştır. Grup uygulamaları 11
oturumdan oluşmakta, her bir oturum yaklaşık 90 dakika sürmektedir, her oturumun
hipotetik bir hedefi mevcut. Programın ana hedefleri ise şöyle: kayıp ve yas kavramları,
özellikleri ve farklılıkları hakkında bilgi sahibi olmak, yas ve kayıp sürecinin olumsuz etkilerini
kavrayabilmek, öğrenilen becerileri günlük yaşama aktarabilmek, kendini ifade etmek, kendini açmak ve paylaşma becerilerinin geliştirilmesi.Grup oturumları sırasında, temel
etkinlik olarak bir Etkinlik Çalışma Kitabı da kullanılmaktadır. 6-12 yaş aralığında olan
çocuklar, ölümün evrenselliği ve kaçınılmazlığı anlamaya başlarlar. Kayıpların geri
dönülmezliğinin farkındadır. Bu dönemde, ölümün bir dış etken nedeni ile gerçekleştiği
türünden bir anlayış sürmektedir. Ölüm, önüne geçilemez biyolojik bir süreç olarak kavranır.
Bu yaş döneminde, yas sürece etkili bir şekilde ele alınmazsa, uyku problemleri, yeme
bozuklukları, içe kapanma gibi tepkilerle karşılaşılabilir.
tarihçesi 1974 öncesine dayanmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde bu süreç 1974 olayları öncesi ve sonrası dönemlere
ayırmak mümkün. İlk özel eğitim okulu 1929 yılında kurulmuştu ve iki
toplumun da faydalanabileceği hizmet sunmaktaydı. Yaptığımız
çalışmada, 1929 yılından günümüze, Kıbrıs’ta erken tanı ve müdahale
süreci ele alınmıştır. Türkiye, İngiltere ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile
karşılaştırmalar yapılmış, öneriler içermektedir. Erken müdahale servisleri
ve işleyişleri. Merkezlerde bulunan program ve eğitsel etkinliklerin
nitelikleri, verilen eğitim hizmetleri. Devlete bağlı özel eğitim kurumları,
özel özel eğitim kurumları, rehabilitasyon merkezleri ve işleyişleri.
KKTC’de erken tanı ve müdahalede izlenen yol, nitel ve nicel olarak
araştırılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığının özel eğitim alanında yapmış
olduğu çalışmalar, eğitim yasası, yasada özel eğitimin yeri ve işleyişi.
Günümüzde yapılan uygulamalar, var olan sorunlar tespit edilmiştir.
Türkiye, Güney Kıbrıs ve İngiltere ile mevcut eğitim, değerlendirme ve
yönlendirme süreçleri incelenip karşılaştırılmıştır. Yasal açıdan Türkiye ile
kıyaslama yapılmış, yasal olarak eksik olan uygulamalara öneriler
sunulmuştur. Devlete bağlı ve özel olarak çalışan kurumların nicel ve nitel
karşılaştırılması yapılmış, mevcut olan sorunlar ve eksikler tespit
edilmiştir. 2013-2014 yılları arasında, devlete bağlı okul ve öğrenci
mevcudiyeti aşağıdaki gibidir: Lefkoşa Bölgesi’nde 3 okul, öğrenci sayısı
96, Gazimağusa ’da 1 okul, öğrenci sayısı 72, Girne’de 1 okul, öğrenci sayısı
20, Güzelyurt ’da 1 okul öğrenci sayısı 21 olmak üzere toplam 6 adet okul
209 öğrenci bulunmaktadır. Erken rehabilitasyon sürecinde multidisipliner çalışmanın önemi vurgulanmış, olası çalışma planı
sunulmuştur. Gebelikte başlayan uygulamalardan, özel eğitim
kurumunda verilen hizmetlere kadar olan süreç ele alınmış, sorunlar ve
olası çözümler bu çalışmada yer almış. Ulusal eylem planı için öneriler
sunulmuştur. Aile Odaklı Yaklaşımın önemi anlatılmış, Kıbrıs'ta bu
konuda var olan boşluklara değinilmiş, ve olası uygulama planı
sunulmuştur. 0-3 yaş Erken Müdahale sürecinin önemimi vurgulanmıştır.
Bu çalışmanın önemi, günümüzde, KKTC’de erken tanı ve müdahale
konusunda, var olan durumu kapsamlı bir biçimde alan çalışmanın
bulunmamasıdır.
organizasyonların karşı karşıya oldukları bir gerçektir (Moon, 2010). Bu
olgu ulusal sınırlar boyunca insanların, örgütlerin ve ülkelerin karşılıklı
birbirine bağlılık olarak ortaya çıkmaktadır (Meyer, 2007). Bu nedenle
organizasyonların farklı dünya kültürlerini tanımak ve anlamak
konusunda aktif olma zorunluluğu vardır. Modern organizasyonlar
kültürel farklılıkları iyi bir şekilde tespit eden, diğer kültürlerle etkileşime
girebilme becerisine sahip yöneticilere ihtiyaç duymaktadır. Farklı
kültürel ortamlarda başarılı olabilen birçok yönetici, farklı bir ortamda
verimli ve etkin olabilmek için, yeni girilen ortama kolayca adapte
olabilmek için yöneticilerin sahip olmaları gereken özelliklerden biri
kültürel zekâdır (Triandis, 2006).
Various theories and methods have been developed to understand and clarify this transmission. Transgenerational transmission studies have come into question with Holocaust studies, first studies on that topic began with the 2nd and 3rd generations of Holocaust survivors. Theories of trauma transmission point some different approaches of how traumatic events experienced by the family transmitted, they are: transgenerational transmission, inter-generational transmission, multigenerational transmission, cross-generational transmission and parental transmission.
In 1990, Marianne Hirsch proposed the concept of post-memory as a transgenerational transmission in a work on formation of collective memory of Holocaust. The concept became a fundamental element of memory work, causing a series of debates. According to the theorists who embraced the post-memory conception, there was a need for a specific conceptualization to study the function of traumatic experience transmission through images and stories, to establish the knowledge of experience of later generations. It thus, made possible, to describe a proximal experience or indirect recall from a transgenerational point of view, in which the subjective relationship with the event is preserved. In the last two decades, post-memory was centered on almost all trauma transmission and cultural studies. Not only the next generation of Holocaust survivors, but also dynamics of other societies who were exposed to societal and historical trauma are covered within this concept.
This study handles the transgenerational trauma transmission in post-memory theoretical framework. How transmission occurs, what is transmitted to generations, when transmission took place and how this transmission affects future generations are topics of that study.