Günümüzde çağdaş sanatta alıntılama olgusunun yeni konumunu beş sanatçı üzerinden inceleyen bu te... more Günümüzde çağdaş sanatta alıntılama olgusunun yeni konumunu beş sanatçı üzerinden inceleyen bu tezin ortaya koymaya çalıştığı; alıntılama olgusunda 1980li yılların ortalarından 1990lı yılların ortalarına kadar egemen olmuş postprodüksiyon pratiklerinin etkisini kaybetmeye başladığı ve yerini yapıt temelli alıntılama yerine araç/ ortam/yöntem (medya) temelli alıntılamaya bıraktığı düşüncesidir. Bu düşünce çerçevesinde tezde; fotoğraflarında performans çıkışlı bir yaklaşımla sinemanın anlatım özelliklerini alıntılayan Cindy Sherman; desenin durağan yapısını bozan ve deseni hareket ve performans ile birleştiren Robin Rhode; 17. yüzyıl Flaman resmini alıntılayarak resim ve fotoğrafın kronolojik ilişkisini terine çeviren Laura Letinsky; Edward Hopper, David Lynch gibi sanatçıların yanı sıra 17. yüzyıl Flaman resmini de alıntılayarak fotoğraf yönteminde hem resmi hem de sinemayı iç içe ören Gregory Crewdson; kullandığı sinemasal ögelerle kısa bir video yapıtında bile çağrışım izleklerinin...
Bu calisma, kuresellesmenin cagdas sanatin ticarilesmesine etkilerini sanatin dagitim kanallari u... more Bu calisma, kuresellesmenin cagdas sanatin ticarilesmesine etkilerini sanatin dagitim kanallari uzerinden inceleyerek ortaya koymaya calismaktadir. Kuresellesme surecinde ulkeler arasi kulturel ve ekonomik etkilesimin artmasi, ticaret sinirlamalarinin azalmasi, cagdas sanatin alim ve satimini kolaylastirmis, yayginlasmasina yardimci olmustur. Cin, Hindistan, Brezilya gibi ekonomik guc kazanan yeni ulkelerin ortaya cikmasiyla birlikte sanatin uretimi ve tuketimi Bati'yla sinirli kalmamis, kuresel olcege ulasmistir. Yeni ekonomiler ve neo-liberal yaklasimlarla ortaya cikan super zengin kitlenin antik eserler ve eski ustalarin yapitlarindan ziyade giderek daha fazla cagdas sanata yatirini yapmasi, bu sanat turunun uretim-tuketim dongusunde bir katalizor islevi gormustur. Bugun, cagdas sanat en cok alinip satilan sanat kategorisi hâline gelmistir.
Bu calisma, gunumuzde dunyanin yasayan en zengin sanatcisi olan Damien Hirst’un ticari basarisini... more Bu calisma, gunumuzde dunyanin yasayan en zengin sanatcisi olan Damien Hirst’un ticari basarisinin nedenlerini ve sanat alaninda markalasma surecini Hirst’un sansasyonel yapitlari, koleksiyoncusu Charles Saatchi ve danisma kurulunda yer aldigi Tate muzesi uzerinden inceleyerek ortaya koymaya calisir. 15-16 Eylul 2008 tarihlerinde Sotheby’s’de (Londra) duzenledigi muzayede ile koleksiyoncu ve galeri gibi aracilari atlayarak dogrudan alici ile bulusan Hirst 111 sterlinden fazla satis yapmis ve cagdas sanat pazarinda sira disi bir ornek olusturmustur. Hirst vakasina neden olan etkenler; muze gibi goreli konservatif kurumlarca kabul gormesinin artmasi, cagdas sanatin populerlesmesi, giderek pahalilasmasi ve yatirimcilarin cagdas sanati bir yatirim araci olarak gormeye baslamalari olarak ozetlenebilir. Cagdas sanat pazarinin heterojen yapisi, sanat pazarinin diger pazarlara gore daha az stabil olmasina ve daha az saydam olmasina neden olur. Bu dalgalanma ve opaklik, cagdas sanat pazarini...
Çektiği belgesel filmlerinde savaş, etnisite, kadın olmak gibi konulara yer veren Lübnanlı gazeteci ve yönetmen Jocelyne Saab, Boğaziçi Üniversitesi’nin uluslararası misafir programı Boğaziçi Chronicles kapsamında İstanbul’daydı. Magma, Saab ile filmler, kadın sorunları ve etnisite üzerine konuştu.
BB-Serginin düzenleyicisi olarak kenti, özellikle de Boğaz'ı nasıl tanımlarsınız? CCB-Aslında bu ... more BB-Serginin düzenleyicisi olarak kenti, özellikle de Boğaz'ı nasıl tanımlarsınız? CCB-Aslında bu çok ilginç bir soru çünkü kenti kent olarak tanımlamıyorum. Kent dediğiniz zaman aklınıza sokaklar, binalar, yollar ve şimdilerde de trafik ve yoğun kümelenmiş bir kirlilik gelir. Bu yüzden, geniş anlamda İstanbul'u bir evren gibi hayal ettim; Karadeniz'in ve Boğaz'ın başladığı yerden aşağıya Marmara Denizi'ne, adaların bulunduğu yere kadar. Bu evreni her zaman büyük büyük "I" harfi gibi düşündüm. "I"nın üst kısmı yüce büyük Karadeniz'e açılan yatay bir açılmaydı ve aynı zamanda o bölgeyle olan kültürel, tarihsel ve arkeolojik ilişkilerdi. Unutmamalıyız ki, altın postu arayan Jason, Argonotlar ve Argo gemisi, muhtemelen Rumeli Feneri ve Anadolu Feneri'nden geçerek bugün Gürcistan olan topraklarda veya Karadeniz'in Anadolu kısmında hareket ediyorlardı. Bu yüzden bu bölge benim için çok önemliydi. Büyük "I" harfinin diğer yatay açılması Boğaz'ın Marmara Denizi'ne ve oradan da yine inanılmaz bir tarihi olan adalara (İng: Princes Islands) yöneliyor. Adalara "Prens Adaları" denmesinin nedeni, Bizans döneminden bu yana imparatorların istenmeyen prenslerini Prens Adaları'na, özellikle de Büyükada'ya sürgüne göndermelerinden geliyor. Bu tarih boyunca Troçki'nin 1929 ile 1933 yılları arasındaki Büyükada'daki ünlü sürgün yaşamına kadar devam etmiş bir tür gelenek. Bugün çok güzel bir turistik ada ve İstanbul'da yaşayanlar ve belki çalışanlar için bir tatil yeri. Bir anlamda, orada evi olanlar veya oradaki otellere gelen insanlar tarafından ulaşılan bir yer. Benim için sergiyi Büyükada'da da yapmak çok önemliydi çünkü birçok farklı semtten olup Boğaz'a kolay erişimi olmayan insanların oraya kolayca ulaşmaları ve o ahşap evlere girmeler ve bu ücretsiz sergiyi deneyimlemeleri önemliydi. Ancak bu sorunun cevabını tamamlamadan önce şunu söylemeliyim: sergi bunun oldukça ötesine geçiyor. Her şeyden önce, Sivriada ve Sivriada'nın sahili, erken 20. Yüzyıl'ın travmatik ve vahşi deneyimlerinin tarihinde önemli bir ada. Burası, 1910 civarında pek çok köpeğin sürgün edildiği ve öldüğü ada. Aslına bakarsanız, bu yüzden adanın gayrı resmi adı Köpek Adası. Bu, sanatçılardan biri olan Pierre Huyghe'a bir tür sualtı heykel bahçesi yaratmasında esin kaynağı oldu. Bu sergiyle başlayan ve yıllarca devam eden ve belki de sadece sualtı dalgıçlarının deneyimleyebileceği bir yapıt. Dünyadaki çok az çağdaş sualtı yapıtlarından biri olan bu yapıt hem o köpeklere dair bir anıt hem de travmadan sonra gezegen üzerinde filizlenen yaşama dair bir anıt. Bienalin okuyucularınızı ilgilendirebilecek bir projesi daha vardı. Geçen hafta Kaş'tan birkaç kilometre uzaklıktaki Meis Adası'nda performans ve etkinlikler yaptık. Muhteşemdi. Bienal programının bir parçası olarak Fiorucci Sanat Vakfı ortaklığıyla yürüttüğümüz projede Anna Boghiguian, Aslı Çavuşoğlu, Mario Garcia-Torres ve Lucia Kocj gibi sanatçılar tüm hafta boyunca devam eden performanslar gerçekleştirdiler. Aslına bakarsanız, İstanbul Bienali kent bağlamında İstanbul'un ötesine geçiyor ve Boğaz'ı Asya tarafına; Kadıköy'e ve teknik olarak Asya yakasında olan Büyükada'ya doğru genişletiyor. İstanbul'u sadece büyük bir kent olarak görmüyorum ve insanların da sadece bu şekilde görmesini istemiyorum. İstanbul'u 21. Yüzyıl'da kırsal ile kentsel arasındaki güçlü fark azaldıkça çok daha önemli olacak bir şey olarak görüyorum. Eğilimlere bakarsanız eğer, kent bahçelerine her geçen gün daha fazla bir dönüş olduğunu, hatta bazı boş alanları olan kentlerde yiyecek yetiştirildiğini ve daha fazla hayvanın olduğunu görürsünüz. Şimdilerde, 1700'lerden ve endüstri devriminden sonra istikrarlı olarak azalmış olan bu eğilimin tersi görülüyor. 21. Yüzyıl'ın modern kentleri, kırsal ve kentsel ayrımını yok etme cesaretini göstermiş olanlar olacağına inanıyorum. BB-Bienal'de doğayla ve ekolojik sorunlarla ilgili pek çok yapıt var. Bunlardan birkaçı arasında, Meriç Algün Ringborg'un incir ağacı, Adrian Villar Rojas'ın
Bu çalışma, küreselleşmenin çağdaş sanatın ticarileşmesine etkilerini sanatın dağıtım kanalları ü... more Bu çalışma, küreselleşmenin çağdaş sanatın ticarileşmesine etkilerini sanatın dağıtım kanalları üzerinden inceleyerek ortaya koymaya çalışmaktadır. Küreselleşme sürecinde ülkeler arası kültürel ve ekonomik etkileşimin artması, ticaret sınırlamalarının azalması, çağdaş sanatın alım ve satımını kolaylaştırmış, yaygınlaşmasına yardımcı olmuştur. Çin, Hindistan, Brezilya gibi ekonomik güç kazanan yeni ülkelerin ortaya çıkmasıyla birlikte sanatın üretimi ve tüketimi Batı'yla sınırlı kalmamış, küresel ölçeğe ulaşmıştır. Yeni ekonomiler ve neo-liberal yaklaşımlarla ortaya çıkan süper zengin kitlenin antik eserler ve eski ustaların yapıtlarından ziyade giderek daha fazla çağdaş sanata yatırım yapması, bu sanat türünün üretimtüketim döngüsünde bir katalizör işlevi görmüştür. Bugün, çağdaş sanat en çok alınıp satılan sanat kategorisi hâline gelmiştir.
Son yirmi yılın sanatını tanımlamak için belli bir terim olmasa da, birkaç baskın özellik öne çık... more Son yirmi yılın sanatını tanımlamak için belli bir terim olmasa da, birkaç baskın özellik öne çıkmaktadır: anıtsalcılık, deneyselcilik ve sansasyonculuk. Bu özellikler aynı zamanda güncel kültür endüstrisinin de özellikleridir. Çağdaş sanatta büyük boyutlu sanat yapıtlarının yaygınlaşması, yüce kavramının yeniden düşünülmesine ve günümüzde kazandığı anlamlarının yeniden değerlendirilmesine zemin hazırlamıştır. Bu makale, Longinus, Burke, Kant ve Hartmann'ın perspektiflerinden günümüze, yüce kavramının dönüşümünü tartışma açmayı ve büyük boyutlu çağdaş sanat yapıtlarının dinamikleriyle yüce arasındaki ilişkiyi analiz etmeyi ve kitsch-yücenin ortaya çıkış nedenlerini ortaya koymayı amaçlar.
Çığlık ve Filmleriyle Sarkis
Dirimart Eylül ayında Sarkis’in iki sergisini izleyiciyle buluşturuy... more Çığlık ve Filmleriyle Sarkis Dirimart Eylül ayında Sarkis’in iki sergisini izleyiciyle buluşturuyor. Sarkis’in Filmleri 1-24 Eylül arasında Dirimart Pera’da, 85 Çığlık: Munch’tan Sonra ise 2 Eylül – 15 Ekim tarihleri arasında Dirimart Dolapdere’de izlenebilecek. Sarkis ile sergideki işlerinin birbirleriyle olan diyaloglarını, mekânlarla oluşturdukları frekansları, en çok da tüm bu yapıtların doğumlarını ve nasıl yaşadıklarını konuştuk.
Günümüzde çağdaş sanatta alıntılama olgusunun yeni konumunu beş sanatçı üzerinden inceleyen bu te... more Günümüzde çağdaş sanatta alıntılama olgusunun yeni konumunu beş sanatçı üzerinden inceleyen bu tezin ortaya koymaya çalıştığı; alıntılama olgusunda 1980li yılların ortalarından 1990lı yılların ortalarına kadar egemen olmuş postprodüksiyon pratiklerinin etkisini kaybetmeye başladığı ve yerini yapıt temelli alıntılama yerine araç/ ortam/yöntem (medya) temelli alıntılamaya bıraktığı düşüncesidir. Bu düşünce çerçevesinde tezde; fotoğraflarında performans çıkışlı bir yaklaşımla sinemanın anlatım özelliklerini alıntılayan Cindy Sherman; desenin durağan yapısını bozan ve deseni hareket ve performans ile birleştiren Robin Rhode; 17. yüzyıl Flaman resmini alıntılayarak resim ve fotoğrafın kronolojik ilişkisini terine çeviren Laura Letinsky; Edward Hopper, David Lynch gibi sanatçıların yanı sıra 17. yüzyıl Flaman resmini de alıntılayarak fotoğraf yönteminde hem resmi hem de sinemayı iç içe ören Gregory Crewdson; kullandığı sinemasal ögelerle kısa bir video yapıtında bile çağrışım izleklerinin...
Bu calisma, kuresellesmenin cagdas sanatin ticarilesmesine etkilerini sanatin dagitim kanallari u... more Bu calisma, kuresellesmenin cagdas sanatin ticarilesmesine etkilerini sanatin dagitim kanallari uzerinden inceleyerek ortaya koymaya calismaktadir. Kuresellesme surecinde ulkeler arasi kulturel ve ekonomik etkilesimin artmasi, ticaret sinirlamalarinin azalmasi, cagdas sanatin alim ve satimini kolaylastirmis, yayginlasmasina yardimci olmustur. Cin, Hindistan, Brezilya gibi ekonomik guc kazanan yeni ulkelerin ortaya cikmasiyla birlikte sanatin uretimi ve tuketimi Bati'yla sinirli kalmamis, kuresel olcege ulasmistir. Yeni ekonomiler ve neo-liberal yaklasimlarla ortaya cikan super zengin kitlenin antik eserler ve eski ustalarin yapitlarindan ziyade giderek daha fazla cagdas sanata yatirini yapmasi, bu sanat turunun uretim-tuketim dongusunde bir katalizor islevi gormustur. Bugun, cagdas sanat en cok alinip satilan sanat kategorisi hâline gelmistir.
Bu calisma, gunumuzde dunyanin yasayan en zengin sanatcisi olan Damien Hirst’un ticari basarisini... more Bu calisma, gunumuzde dunyanin yasayan en zengin sanatcisi olan Damien Hirst’un ticari basarisinin nedenlerini ve sanat alaninda markalasma surecini Hirst’un sansasyonel yapitlari, koleksiyoncusu Charles Saatchi ve danisma kurulunda yer aldigi Tate muzesi uzerinden inceleyerek ortaya koymaya calisir. 15-16 Eylul 2008 tarihlerinde Sotheby’s’de (Londra) duzenledigi muzayede ile koleksiyoncu ve galeri gibi aracilari atlayarak dogrudan alici ile bulusan Hirst 111 sterlinden fazla satis yapmis ve cagdas sanat pazarinda sira disi bir ornek olusturmustur. Hirst vakasina neden olan etkenler; muze gibi goreli konservatif kurumlarca kabul gormesinin artmasi, cagdas sanatin populerlesmesi, giderek pahalilasmasi ve yatirimcilarin cagdas sanati bir yatirim araci olarak gormeye baslamalari olarak ozetlenebilir. Cagdas sanat pazarinin heterojen yapisi, sanat pazarinin diger pazarlara gore daha az stabil olmasina ve daha az saydam olmasina neden olur. Bu dalgalanma ve opaklik, cagdas sanat pazarini...
Çektiği belgesel filmlerinde savaş, etnisite, kadın olmak gibi konulara yer veren Lübnanlı gazeteci ve yönetmen Jocelyne Saab, Boğaziçi Üniversitesi’nin uluslararası misafir programı Boğaziçi Chronicles kapsamında İstanbul’daydı. Magma, Saab ile filmler, kadın sorunları ve etnisite üzerine konuştu.
BB-Serginin düzenleyicisi olarak kenti, özellikle de Boğaz'ı nasıl tanımlarsınız? CCB-Aslında bu ... more BB-Serginin düzenleyicisi olarak kenti, özellikle de Boğaz'ı nasıl tanımlarsınız? CCB-Aslında bu çok ilginç bir soru çünkü kenti kent olarak tanımlamıyorum. Kent dediğiniz zaman aklınıza sokaklar, binalar, yollar ve şimdilerde de trafik ve yoğun kümelenmiş bir kirlilik gelir. Bu yüzden, geniş anlamda İstanbul'u bir evren gibi hayal ettim; Karadeniz'in ve Boğaz'ın başladığı yerden aşağıya Marmara Denizi'ne, adaların bulunduğu yere kadar. Bu evreni her zaman büyük büyük "I" harfi gibi düşündüm. "I"nın üst kısmı yüce büyük Karadeniz'e açılan yatay bir açılmaydı ve aynı zamanda o bölgeyle olan kültürel, tarihsel ve arkeolojik ilişkilerdi. Unutmamalıyız ki, altın postu arayan Jason, Argonotlar ve Argo gemisi, muhtemelen Rumeli Feneri ve Anadolu Feneri'nden geçerek bugün Gürcistan olan topraklarda veya Karadeniz'in Anadolu kısmında hareket ediyorlardı. Bu yüzden bu bölge benim için çok önemliydi. Büyük "I" harfinin diğer yatay açılması Boğaz'ın Marmara Denizi'ne ve oradan da yine inanılmaz bir tarihi olan adalara (İng: Princes Islands) yöneliyor. Adalara "Prens Adaları" denmesinin nedeni, Bizans döneminden bu yana imparatorların istenmeyen prenslerini Prens Adaları'na, özellikle de Büyükada'ya sürgüne göndermelerinden geliyor. Bu tarih boyunca Troçki'nin 1929 ile 1933 yılları arasındaki Büyükada'daki ünlü sürgün yaşamına kadar devam etmiş bir tür gelenek. Bugün çok güzel bir turistik ada ve İstanbul'da yaşayanlar ve belki çalışanlar için bir tatil yeri. Bir anlamda, orada evi olanlar veya oradaki otellere gelen insanlar tarafından ulaşılan bir yer. Benim için sergiyi Büyükada'da da yapmak çok önemliydi çünkü birçok farklı semtten olup Boğaz'a kolay erişimi olmayan insanların oraya kolayca ulaşmaları ve o ahşap evlere girmeler ve bu ücretsiz sergiyi deneyimlemeleri önemliydi. Ancak bu sorunun cevabını tamamlamadan önce şunu söylemeliyim: sergi bunun oldukça ötesine geçiyor. Her şeyden önce, Sivriada ve Sivriada'nın sahili, erken 20. Yüzyıl'ın travmatik ve vahşi deneyimlerinin tarihinde önemli bir ada. Burası, 1910 civarında pek çok köpeğin sürgün edildiği ve öldüğü ada. Aslına bakarsanız, bu yüzden adanın gayrı resmi adı Köpek Adası. Bu, sanatçılardan biri olan Pierre Huyghe'a bir tür sualtı heykel bahçesi yaratmasında esin kaynağı oldu. Bu sergiyle başlayan ve yıllarca devam eden ve belki de sadece sualtı dalgıçlarının deneyimleyebileceği bir yapıt. Dünyadaki çok az çağdaş sualtı yapıtlarından biri olan bu yapıt hem o köpeklere dair bir anıt hem de travmadan sonra gezegen üzerinde filizlenen yaşama dair bir anıt. Bienalin okuyucularınızı ilgilendirebilecek bir projesi daha vardı. Geçen hafta Kaş'tan birkaç kilometre uzaklıktaki Meis Adası'nda performans ve etkinlikler yaptık. Muhteşemdi. Bienal programının bir parçası olarak Fiorucci Sanat Vakfı ortaklığıyla yürüttüğümüz projede Anna Boghiguian, Aslı Çavuşoğlu, Mario Garcia-Torres ve Lucia Kocj gibi sanatçılar tüm hafta boyunca devam eden performanslar gerçekleştirdiler. Aslına bakarsanız, İstanbul Bienali kent bağlamında İstanbul'un ötesine geçiyor ve Boğaz'ı Asya tarafına; Kadıköy'e ve teknik olarak Asya yakasında olan Büyükada'ya doğru genişletiyor. İstanbul'u sadece büyük bir kent olarak görmüyorum ve insanların da sadece bu şekilde görmesini istemiyorum. İstanbul'u 21. Yüzyıl'da kırsal ile kentsel arasındaki güçlü fark azaldıkça çok daha önemli olacak bir şey olarak görüyorum. Eğilimlere bakarsanız eğer, kent bahçelerine her geçen gün daha fazla bir dönüş olduğunu, hatta bazı boş alanları olan kentlerde yiyecek yetiştirildiğini ve daha fazla hayvanın olduğunu görürsünüz. Şimdilerde, 1700'lerden ve endüstri devriminden sonra istikrarlı olarak azalmış olan bu eğilimin tersi görülüyor. 21. Yüzyıl'ın modern kentleri, kırsal ve kentsel ayrımını yok etme cesaretini göstermiş olanlar olacağına inanıyorum. BB-Bienal'de doğayla ve ekolojik sorunlarla ilgili pek çok yapıt var. Bunlardan birkaçı arasında, Meriç Algün Ringborg'un incir ağacı, Adrian Villar Rojas'ın
Bu çalışma, küreselleşmenin çağdaş sanatın ticarileşmesine etkilerini sanatın dağıtım kanalları ü... more Bu çalışma, küreselleşmenin çağdaş sanatın ticarileşmesine etkilerini sanatın dağıtım kanalları üzerinden inceleyerek ortaya koymaya çalışmaktadır. Küreselleşme sürecinde ülkeler arası kültürel ve ekonomik etkileşimin artması, ticaret sınırlamalarının azalması, çağdaş sanatın alım ve satımını kolaylaştırmış, yaygınlaşmasına yardımcı olmuştur. Çin, Hindistan, Brezilya gibi ekonomik güç kazanan yeni ülkelerin ortaya çıkmasıyla birlikte sanatın üretimi ve tüketimi Batı'yla sınırlı kalmamış, küresel ölçeğe ulaşmıştır. Yeni ekonomiler ve neo-liberal yaklaşımlarla ortaya çıkan süper zengin kitlenin antik eserler ve eski ustaların yapıtlarından ziyade giderek daha fazla çağdaş sanata yatırım yapması, bu sanat türünün üretimtüketim döngüsünde bir katalizör işlevi görmüştür. Bugün, çağdaş sanat en çok alınıp satılan sanat kategorisi hâline gelmiştir.
Son yirmi yılın sanatını tanımlamak için belli bir terim olmasa da, birkaç baskın özellik öne çık... more Son yirmi yılın sanatını tanımlamak için belli bir terim olmasa da, birkaç baskın özellik öne çıkmaktadır: anıtsalcılık, deneyselcilik ve sansasyonculuk. Bu özellikler aynı zamanda güncel kültür endüstrisinin de özellikleridir. Çağdaş sanatta büyük boyutlu sanat yapıtlarının yaygınlaşması, yüce kavramının yeniden düşünülmesine ve günümüzde kazandığı anlamlarının yeniden değerlendirilmesine zemin hazırlamıştır. Bu makale, Longinus, Burke, Kant ve Hartmann'ın perspektiflerinden günümüze, yüce kavramının dönüşümünü tartışma açmayı ve büyük boyutlu çağdaş sanat yapıtlarının dinamikleriyle yüce arasındaki ilişkiyi analiz etmeyi ve kitsch-yücenin ortaya çıkış nedenlerini ortaya koymayı amaçlar.
Çığlık ve Filmleriyle Sarkis
Dirimart Eylül ayında Sarkis’in iki sergisini izleyiciyle buluşturuy... more Çığlık ve Filmleriyle Sarkis Dirimart Eylül ayında Sarkis’in iki sergisini izleyiciyle buluşturuyor. Sarkis’in Filmleri 1-24 Eylül arasında Dirimart Pera’da, 85 Çığlık: Munch’tan Sonra ise 2 Eylül – 15 Ekim tarihleri arasında Dirimart Dolapdere’de izlenebilecek. Sarkis ile sergideki işlerinin birbirleriyle olan diyaloglarını, mekânlarla oluşturdukları frekansları, en çok da tüm bu yapıtların doğumlarını ve nasıl yaşadıklarını konuştuk.
Uploads
Papers by Bengisu Bayrak
Çektiği belgesel filmlerinde savaş, etnisite, kadın olmak gibi konulara yer veren Lübnanlı gazeteci ve yönetmen Jocelyne Saab, Boğaziçi Üniversitesi’nin uluslararası misafir programı Boğaziçi Chronicles kapsamında İstanbul’daydı. Magma, Saab ile filmler, kadın sorunları ve etnisite üzerine konuştu.
Talks by Bengisu Bayrak
Dirimart Eylül ayında Sarkis’in iki sergisini izleyiciyle buluşturuyor. Sarkis’in Filmleri 1-24 Eylül arasında Dirimart Pera’da, 85 Çığlık: Munch’tan Sonra ise 2 Eylül – 15 Ekim tarihleri arasında Dirimart Dolapdere’de izlenebilecek. Sarkis ile sergideki işlerinin birbirleriyle olan diyaloglarını, mekânlarla oluşturdukları frekansları, en çok da tüm bu yapıtların doğumlarını ve nasıl yaşadıklarını konuştuk.
Çektiği belgesel filmlerinde savaş, etnisite, kadın olmak gibi konulara yer veren Lübnanlı gazeteci ve yönetmen Jocelyne Saab, Boğaziçi Üniversitesi’nin uluslararası misafir programı Boğaziçi Chronicles kapsamında İstanbul’daydı. Magma, Saab ile filmler, kadın sorunları ve etnisite üzerine konuştu.
Dirimart Eylül ayında Sarkis’in iki sergisini izleyiciyle buluşturuyor. Sarkis’in Filmleri 1-24 Eylül arasında Dirimart Pera’da, 85 Çığlık: Munch’tan Sonra ise 2 Eylül – 15 Ekim tarihleri arasında Dirimart Dolapdere’de izlenebilecek. Sarkis ile sergideki işlerinin birbirleriyle olan diyaloglarını, mekânlarla oluşturdukları frekansları, en çok da tüm bu yapıtların doğumlarını ve nasıl yaşadıklarını konuştuk.